Leyle-i Süveyda

By -nera_rosa-

29.4K 3.8K 1.6K

Gündüzleri Psikolog, geceleri manken; madde bağımlısı, kendine aşık bir kadın ve yıllar önce trafik kazasında... More

🦋İTHAF 🦋@-nera_rosa-
🦋PROLOG
1🦋Lal Gece
2🦋Katarsis
3🦋Mimetik Arzular
4🦋Kelebek Etkisi
5🦋 Kader İzi
6🦋 İstanbul'da Son Gece
7🦋Sıfır Noktası
8🦋 Simurg Misali
9🦋 Kan Rengi Gözler
10🦋Aykırı Hisler
11🦋Kalbimdeki Tabanca
12🦋 Stockholm Sendromu
13🦋 Sevginin Simyası
14🦋Backfire Etkisi
15🦋 Hâlâ Öğreniyorum
16🦋 Psikoloji Der ki
17🦋Yengeç Zihniyeti
18🦋 Jamais Vu
19🦋 Mahşer Midillisi
20 🦋 Sen Orada Yoksun
21🦋Güç Zehirlenmesi
22🦋Comfort Zone
23🦋Kabil Kompleksi
24 🦋 Gecenin Senfonisi
26 🦋 Şehri Yaksam
27 🦋 Efsunkar
28 🦋Vernem Nidahen
29 🦋 Butimar
30🦋 Yolun Yar(a)sı
31🦋 Persona
32🦋Acı Kahve
33🦋 Nodus Tollens
34🦋Nazende
35 🦋 Galat-ı Meşhur
36 🦋 Ahde Vefa
37🦋Leon Gibi Sevmek
38 🦋Bir Sigara Sönüşü
Final🦋 1. Kısım
Final 🦋 2. Kısım
Son Söz 🕊️

25 🦋 Ateşin Anayurdu

469 63 3
By -nera_rosa-

🦋
Part Songs List
♪Lana Del Rey - Born To Die
♪The Weekend - After Hours
♪Harry Styles - As It Was

🦋

ASRAN ARSLAN'DAN...

27 yaşındaydım, kardeşini ardındam oğlunu kaybetmiş ve ağır depresyon sebebi ile akıl hastanesinden yeni çıkmış biri!

Bir yanda da güzelliğine ve cilvesine vurulduğum, sevdiğim diye herkesi karşıma aldığım kadın vardı; Öylesine kör ve sağırdım ki etrafıma sadece onun dediklerine tamam diyor, sadece ona inanıyordum. Aşktan gözü dönmenin karşılığı idi belki de bu.

Bana:" katil bu," dedi, "bana zindanı yaşatan kadın bu! Git al intikamımızı! Babamdan kurtulup yeni bir hayata başlayalım." psikolojim tutunacak bir dal aradı bulduğu dal ise içi çürümeye başlamış, kurtlanmış idi, içindeyken göremedim. Sonra beni Deva'nın önüne attı; ilk izine düştüğümde anlamıştım iki kimlik kullandığını ama sustum bugün tek iyikim sakladığım bu sır!

Sonra intikam adı altında evime aldım ama elini her tuttuğumda biraz daha o oldum, her konuştuğumda gözümdeki zift kalkmaya Songül'ün kurtlanmış içi dışına vurmaya başladı.

Şimdi her şey daha net ama olanlar için her şey çok geç!

Yanlış zaman, doğru insan! İşte tam bu noktadayız! Derin bir iç çekişin ardından kolumun altında yüzü göğsüme düşmüş kadına baktım: Filme devam ederken uyuyakalmış bunu yeni fark etmiştim!

Önüne düşen gecelerini kulağının arkasına koyarak izlemeye koyuldum. Küçüklüğünü bir adamın zevki sefasına vermemiş gibi huzurla uyuyuşu ve sadece bu huzuru uyurken vakıf olması körelmeye yüz tutmuş vicdanımı harekete geçirdi. Elim titredi, yüzünü dahi okşayamadım, o da rahatsız olmuş gibi yerinde kıpraşıp gözünü araladığında, "uyuya kalmışsın." Silik bir ton ile fısıldadım.

"Hı hı." Bayık bakan mavileri yeniden kapanırken ürkek ellerim kollarında bir su gibi aktı geçti.

Onu daha fazla izlemek, ruhuma iyi gelse de İstanbul'un gecesi soğumaya başlamış ve Deva'nın narin teni de bundan nasibini almış gibi duruyordu: "Hadi bakalım koca bebek, odaya." Onu kucağıma aldığım gibi üst kata çıkararak  yatağına yatırdım. Vakit kaybetmeden rahat yatağına iyice yerleşip yastığına sarıldığında üzerinden yan tarafa geçerek bende yastığıma, onun arkasına yerleşerek sarıldım:"İyi geceler."

"Tatlı rüyalar."

Ama bana pek de tatlı değil!

Cebimde titreyen telefonumu çıkarıp güç tuşundan sesssize alarak arkama koydum ama defalarca kez ısrarla çalması ile Deva'nın yanından ayrılarak balkona çıktıktan sonra açtım.

"Ne var Songül, gecenin bir körü!"

"Manken ne iş, neden senin evinde!" Diye haddini evinde bırakmış gibi gelen ses tonu bunun idrakına varmadan devam etti:"Ya anlamıyorum! Deva gidiyor bir anda Zelal beliriyor! Kim bu Zelal?"

"Kes sesini!" Diye kükremem telefonun diğer ucundaki kadında sessizlik yaratırken, ses tonumu alçaltarak, "Kuzenim Songül, cevabını aldıysan kartına attığım paranın keyfine bak!" Diye bitirdim.

"Beni bir süre sonra bununla avutamayacaksın ama benim elimde çok koz var sevgilim." Sevgi sözcüğü bir hisle gelmediğinde Songül'ün bu yüzünü biraz daha net gördüm.

Yıllarca aşık olduğum kadın, beni nasıl böyle Kandırabilmişti?

Ona değil, buna izin veren kendime olan öfkem ile: "Kadın olmasan seni öldürüp çöp torbası ile çöplüğe atmıştım, en azından ölürken sevap işlemiş olurdum!" Diye hırladığımda elimi balkon demirine vurmuştum. Sinirlendiğimde karşındakine, zarar veremediğimde oklar bana dönüyor ve kendime veriyordum. Hala Songül'e kıyamıyorum, Songül'e değil yaşananlara kıyamıyorum fakat bu histe diğer güzel hisler gibi birgün beni terk edecek bunu biliyorum.

"Bende seni seviyorum, hiç tanımadığım kuzenine selam söyle. "

"Kapat telefonu!" Ettiğim sessiz gürültü ile kapatmasını beklemeden telefonu balkondan aşağı fırlattığımda arkamda Deva'nın sesini duydum: ürkek fakat naif idi, " İyi misin?"

Arkaya dönmeden, "iyi." Diye tonsuz sesimden sonra ona döndüğümde sessiz bir, "yok bir şey." Diyebilmiştim.

Pikeye sarınmış uykulu gözlerle beni seyrederken kapı eşiğinden geçip omzuna buse kondurdum. "Uyuyalım."

Omzunu silktikten sonra başını ovuşturdu: "Sen uyu, benim uykum kaçtı."

"Bir şey mi oldu?" Bu sorunun sebebi bana anlattıklarının ona fazla gelmiş olmasından idi ama o ruhsal ağrılarını göz ardı ederek fiziksel ağrılarını öne sürdü."Ağrım var biraz."

"İlaç?"

"Alırım, hadi yat." Bana tebessüm ettiğinde ayağıma sırnaşan bal köpüğünü kucağıma alarak Deva'nın kucağına bıraktım. Bal köpüğü'nün Deva'ya iyi geldiğini biliyorum: ağırlaşan kalbi hafifliyor, onu severken derin derin aldığı nefesler onu hayata tutuyordu ama en önemlisi tüylerini severken alamadığı şefkati birine vermenin huzurunu yaşıyordu.

Ve bütün bunların sonunda Deva'ya zarar vermek zorunda kalırsam kendimi hiç affetmeyeceğim!

Bunun huzursuzluğu üzerime sis gibi çöktüğünde bende uyuyamadım. O koltukta kediyle ilgilenirken ben yatakta deli gibi dönüp durdum; sonunda ise üzerimden pikeyi atıp doğrulduğumda gözleri beni bularak, "Ne oldu?" Diye sordu.

Huysuzca, "Ebesini sevdiğimin uykusu gelmiyor." Diye söylendim

O ise bana güzel bir teklifte bulundu:"Bir kahve?"

"Olur."

"Biz iniyoruz, sen de istersen duşa gir gel." Ona kafa sallamakla yetinip elinde kediyle çıkışını mahur bir gülümseme ile izledim; Kapı kapandı, dört duvar ve ben kaldığımda üzerimdeki sis nefes almamı güçleştirdi ve bu buhrandan kurtulmak için komodinin üzerindeki sigara paketine yöneldim.

Çivi çiviyi söker derler!

Sigara alev aldığında, ilk dumanı içime çekip ciğerlerimde bir başka dumanın o yoğun buhranı dağıttığına şahit oldum. Sigaradan birkaç duman daha alarak bitmeden söndürdüm, Deva'yı bekletmek istemem.  Ayaklanarak saçımı düzeltikten sonra onun görünmez izlerini takip ederek peşinden mutfağa indim ama beklediğim manzara bu değildi!

Hiç değildi!

Narin ellerinin tuttuğu kaşık ilk olarak türk kahvesinin kabına ardından şeker kabına girdiğinde ikisini de ayrı ayrı fincana döktü. Bir ara önüne gelen saçını nefesi ile ileri itmeye çalışıp bal köpüğünü yere indirdikten sonra sürahideki suyu fincanla ölçüp içine aktarmıştı. Onu izlemek, onu içim gide gide izlemeye mani olamadım!

Şaşkınım da elbette, ellerim cebimde öksürerek geldiğimi belli ettim, "şey diyeceğim. Doğru değil mi kahve, şeker, su!"

Telaşla,"Deva çok yanlış yaptın kızım, bu böyle olmaz!" Diye onu heyecanlandırdığımda şaşkınca,"Ne, nasıl ya o kadar internetten bakmıştım." Diye hayıflandı.

Tabureye oturduktan sonra burnumun ucuna dokunduktan sonra öksürerek, "Su, şeker kahve!" Dediğimde yaptığım nükteyi anlamıştı. Onun heyecanlı hali ona olan ateşim bana havale geçirtse de onun iyileşmesi için heyecanını diri tutumam gerekli.

"Pisliksin!" Saçını eliyle kulağının arkasına sıkıştırdıktan sonra içten bir gülüş atıp tekrar önüne döndü.

"Koy bakalım ocağa bi fokurdasın!"

"Ha evet." Diye tasdikleyip heyecanla ocağın altını açarak cezveyi koyduktan sonra raha bir nefes almıştı:"hallettim."

"Benim için mi yaptın?" Onun kahve sevmediğini ve hiç yapmadığını biliyorum fakat bugün benim için bunu denemiş olması iyiye gittiğinin en güzel işareti idi.

"Bugün iyi günümdeyim."

"Sende içeceksin ama."

"Daha o kadar iyi değilim, ben cold brew alacağım, var mı demlenmiş?"

"Geçen Cenk uğraşıyordu, dolapta olması lazım." Arkasını dönerek buzdolabını açtıktan sonra Cold Brew'in şişesini eline alarak alt kapaktan buzları çıkardı. Raflardan aldığı sunum bardağına biraz buz ve önceden demlenmiş brewi içine aktarardığında kahve kaynamıştı bile. O içeceği ile ilgilenirken ben cezveyi ocaktan alıp fincana boşalttım.

Ondan önce davranmış olmam kendini kötü hissettirmiş olmalı, "Ay, ben koysaydım." Diye teredütle sordu fakat sorun olmadığını bildirmek için mimiklerimi kullanarak gözlerimi kapatıp açtım.

"Sorun değil." Fincanı önüme çekerken o da yanımdaki mutfak taburesine oturmuştu. İkimiz de sessizce kahvelerini yudumlarken konuya nereden ve nasıl gireceğimizi bilememenin huzursuzluğu vardı lakin Deva benden daha atikti. Göz ucuyla etrafı süzdükten sonra bardağını tezgaha bırakarak, "Cenk ve Büke nerede?" Diye mırıldanarak gözleri gözlerime kilitlendi.

Onları bizi baş başa bırakmaları için göndermiştim. Onunla birlikte olacağım için değil, daha huzurlu hissetmesi içindi. Öyle de olmuştu, bana hayatının kara lekesi etiketini yapıştırdığı anısını anlatıvermişti.

O anlar aklımın köşesinde intikam duygumu ateşlemeye devam ederken fincanı tabağına yerleştirdikten sonra o duyguya karşın sakince, "Diğer evdeler." Dedim.

"Neyse, kardeşimin mutlu olduğunu görmek güzel." Onun için endişesi yerini ona olan sevgisi aldığında omzunu silkerek narin elleri ile bardağını kavradı.

Bende ona düşüncelerimi sundum: "Çok karşı gelirsin sandım ama öyle yapmadın."

"Ben gerici bir abla değilim. Kardeşimin de bütün seçimlerine saygım var ve her zaman arkasındayım: doğrusu ile, yanlışı ile her zaman yanında bir ablası olduğunu bilerek yaşasın istiyorum."

"Ya ileride gerçek ailesini bulur ve gitmek isterse." Konunun içine iyice çekilmeye ikimiz de devam ediyorduk. O Büke için endişeli ise bende Cenk için endişeli idim. Onun benim yaşadığım acıları yaşamamasını diliyor ve bunun böyle olması için çabalıyorum.

"Babası annesini öldürüp ardından intihar etmiş."

"Her sokak çocuğu gibi, bizler aile olmayı beceremeyen iki insanın günah tohumlarıyız!"

"Zenginlerin attığı kıyafetler onların giysisi, artıkları yemeğimi olur; kırık diye attıkları kanepe yatakları; geçmekten ürktüğü sokaklar ise evleri. Sonra derler ki, çocuklarımızı onlardan korumalıyız, halbuki onların istediği sadece yaşamak!" Cümleler dilinden akıp giderken bunu bilinçli söylemediği dalıp gittiği yerden belli idi. Aslında onlar iyeliğinin içinde gizliydi biz iyeliği, ben iyeliği.

Bunu anlamak için çok çabaya gerek yok fakat sonrasında ettiği cümleler de bunun kanıtı. Derin bir iç çekişi var olsa da hala baktığı nokta aynı: "Bazı geceler yanan varilin çevresine yuvarlak yapıp büyüyünce şöyle zengin olacağım, böyle zengin olacağım derdik birçoğumuz 18 olmadan öldü!" Yüzünü avuçlarının arasına alıp bana dalgalı gözleri ile gülümsedi. Bu yolda çok yakını ölmüştü, bu yolda çok kişiyi feda etmişti; daha zengin olmadan bunun diyetini benim gibi ağır ödemişti.

Kelin kendine ilacı yoktur ama gözlerimiz birbirine dalgalarını savururken, "Bazıları da zengin oldu!" Sözünü tamamlamam ile kahvesinden bir yudum alıp bana baktı, "tanıdığım tüm evsiz gençlere iş verdim, ev verdim. Ozan, ben Büke el ele sokaktan köşke uzanan bir seruvene imza attık."

"Ozan ile o zamandan mı tanışıyorsunuz?"

Sustu, suskunluğu en büyük cevabı idi. Çünkü bana Ozan ile ne zaman tanıştığını anlatmaktan geri durdu ve okları bana yöneltti:" E hep ben anlatıyorum ya sen?" Rahatlamış gibiydi, duruşunu dikleştirditken sonra kahvesinden büyük bir yudum alarak ağzından çalkaladıktan sonra yuttu.

Bende ona kendimden biraz bahsettim, zorunda değildim ama ilk defa kendimi anlatma ihtiyacı duydum: "Okulda hep haylaz çocuktum, lüks arabalar, barlar, yarışlar peşinde koşardım. Kardeşim ile aram güzeldi yani evde olduğum zamanlar..." Diye başlayarak devam ettim, "birgün yarış sonrası babamın ölüm haberini aldığımda şirketin başına geçmem gerektiği söylendi, o zamanlar 17 yaşında falanım. Bocaladım, çünkü olmak istediğim yer yarışlardı, şirket toplantıları değil. O zamanlar annem de birini bulmuş, abim de yurt dışından dönmüştü. Şirketi elimden almak istediler ve biz kendi çekişmemize daldık şirket battı. O zamanlarda ise Songül ile tanıştım. " İşte bundan sonrası çekindiğim kısımdı ama o bana böylesine kendini açmışken onunla nasıl tanıştım bilmeliydi.

"Sokak ortasında oturmuş ağlıyordu. Yanına gittim, konuştuk saatlerce sonra ise sevgili olduk. Üç senenin sonunda şirketi yeniden şahlandırmak için çabalarken kardeşimin ölümü ile sarsıldım, yetmedi elime bir bebek verildi ve iyileştir dendi. O sırada ise amcam kol kanat gerdi, tam her şey bitti derken..." Bende durmam gerektiğini beynimde çakan şimşekle anladığımda sustum, "Benim hikayem de bu bal köpüğü!"

Kahveyi shut yapıp yerine koyduğumda o elindeki kahvesi ile oyalanıyordu, "bu kişi olmayı sen istemedin yani?" Konuyu açıklamak için, "Sicilya'daki işin, kumarhaneler; avukatlık şirketi, pilotluk." Dedi.

"Pilot olmayı ben istedim, avukatlık ise sadece yönetim kurulundayım o kadar ama evet sözde 'mafya' damgasını yemeyi ben istemedim ama gece işler sandığın kadar güzel işlemiyor."

"Bunu bana mı söylüyorsun?"

"Tam olarak ne yapıyorsun, yani mafyacılık adı altında!"

"Sicilya'da mafyalar arası çatışmada arabulucuyum diyelim , Türkiye Sicilya arası kaçacaklıklarla ilgileniyorum çok bir şey değil."

"Birçok mafya ile takıldım ama hepsi fazla yaşlıydı." Kendi içinde buna gülüp, biraz dışına yansımış olabilir, "Sen maşallah beton." Dedi.

"Senle çok yüzgöz olduk değil mi?"

"Artık bütün sırların elimde Yunan heykeli, ayağını denk al."

Deva Kılıç'tan...

"Sabah oluyor, manken!" Kendini bana açtığı için huzursuz oldu, çünkü zayıf bir anında küçük bir vuruşla duvarı çatlatmıştım, evet kırmadım eğer kırsaydım şuan hayatını tüm şeffaflığı ile önüme sererdi. Acaba ben de ona her kendimi anlattığımda böyle düşünüyor muydu?

Asran'ın karakterini anlamıştım, ona kendini anlattığında o da sana anlatıyordu lakin ona sert davrandığında oldukça acımasız birine dönüşüyor.

Kollarımı iki yana açarak taburede 360° dönerken saçlarımın savrulması hoşuma gitmişti. "Good morning everybody." Diye bağırmayı ihmal etmedim. Asran ise dirseğini tezgaha yaslamış elleri yüzünde beni izliyordu.

...

"Abla, abla Asran abi ile ne yaptınız?"

"Ay oldu mu o iş?"

"Çok heyecanlı, ilk deneyimin nasıldı?" Büke sabahtan beri başımın etini yemeye devam ederken daha fazla dayanamadım ve içtiğim suyu sertçe masaya bırakıp, "Sus Büke." Diye uyardım. Ben kendi içimde ne gibi hasarlarla uğraşıyorum bilmeden bu olayı sürekli önüme sermesi sinirimi bozuyordu. Yıllarca etrafın empoze ettiği eksikliğimi bir adama anlatmış olmanın gerginliği, hadi ama sadece gerginlik değil!

"Ne oldu ya, anlatmak istersin diye düşündüm."

Nefesimi iyice yitirirken ellerimle kendi boğazıma sarılıp, "Sen anlat istersen kardeşim, mesela Cenk ile dün gece neredeydiniz oradan başla." Ona karşı hamle yaptığımda o gerilmiş ben ise kaşlarım çatarak ellerimi boğazımdan çektim.

"Hiç." Sesli harfi uzatarak söylemesi ardından gözlerini kaçırarak omuz silkmesinden çokta iyi şeyler yapmadığını anlamam uzun sürmedi.

"Ben bir şey yapmadım ama sen benim yerime her şeyi yapmışsın zaten."

"Abla ya ne alaka?"

"Sus Büke!" Kendi derdim yüzünden ona yapamadığım ablalık canımı sıkarken onun bir adama böylesine bağlanması canımı sıkmaya başlıyordu. Onun mutlu olmasından mutlu olabilirim ama yapacağı bir hata bütün hayatını etkileyecekti. Ben ne kadar kötü şey yaparsam yapayım okulumu da okumuş, paramı da kazanmıştım fakat Büke benim aksime aşık olduğunda bütün nihai amacını yitiriyordu.

Düşünürsem bu soruyu soramayacağımı biliyordum o yüzden düşünmeden bir çırpıda konuştum: "Büke korunuyor musun?"

"Abla ne diyorsun ya?"

"Sana düzgün bir soru soruyorum."

"Bunları seninle konuşmayacağım, gidiyorum." Bana omuz atarak ortadan kayboldu, çünkü soracağım sorulara verilecek bir cevabı yok!

Can sıkıntısı ile iç geçirsem de iki insana da mani olamayacağımı biliyorum. Aslında Büke'ye mani olamasam da karşımda ıslık çalarak koltuğa yürüyen adama mani olabilirim.

Keyifle koltuğa kendini attıktan sonra parmaklarının arasındaki sigarayı dudaklarının arasına koyarak oturduğu yere yerleşti, bende arkasından karşısındaki tekli koltuğa oturarak kollarımı, koltuk başlığına koydum.

"Selam avukat!" Tiz sesim benim bile kulağımı kanatmışken o umursamadan sigaranın külünü diğer eline döktü.

"Selam müvekkilim."

"İstersen baldız de!" Sahte gülüşümü de sunsam buna o kadar inanmak istedi ki," vallahi mi?" Diye sorduktan sonra zıplayarak, "evlilik teklifi edebilirim yani!" Diye sorması ile sahte gülüşümü soldurup kaşlarımı çattım.

"Sence!" Sol kaşımı kaldırarak ona bakarken mizacımdan ne kadar ciddi olduğumu anlamıştı, "daha 18 yaşında ne anlatıyorsun sen?"

"Yani reşit!"

"Yani okuyacak, mesleğini eline alacak!"

"Yine okusun, sence gerici birine mi benziyorum?"

Dik dik ettiği cümle haddini yerini şaşırmış olmasına vererek durması gerektiği yeri tane tane anlattım:"Tabi çocuklara bakarken okula gider gelir; Cenk kardeşim cahil, bi aşka tutuldu sende bunu kullanma!"

"Abla ben Büke'yi seviyorum!"

"Sevgi sevişmeyle olmuyor Cenk Bey! Seks ilişkinin doğalı ama amacı değil! İstediğinizi yapın gezin eğlenin benim yapamadığım her şeyi yapın ama sakın Büke işini eline alana kadar çocuk ve evlilik lafını duymak istemiyorum."

"Abla kafanda ne kuruyorsun bilmiyorum ama ben Büke'ye zarar verecek bir şey yapmam!"

"Bana yaptığın her şey için minettarım ama kardeşim benim her şeyim ona yaptığı bir hata bütün iyilikleri sıfırlar."

Konuşmanın ciddiyetini şimdi kavramıştı, koltuğun ucuna gelerek gerindikten sonra dirseklerini dizinin üstüne koyduktan sonra boğazını temizleyerek, "Kardeşine bu kadar sahip çıkman beni mutlu etti ama ikimiz de aklı başındayız. Kötü bir şey olmayacak." Ona kafa sallayarak kendimi geri attığımda Cenk de benimle aynı hareketi yapmıştı. Uzunca süregelen sessizliğin ardından sıkıntı ile iç geçirip, "Asran nerede?" Diye sordum.

"Zaimoğulları ile toplantısı vardı, oradan şirkete geçip evrakları halledecek; sonra da sevgilisine gider herhalde."

"Ayrılmış."

"O gerizekalı ayrılamaz ondan, sende kendini avutma!"

"Niye bu kadar sertsin, Asran acı çekiyor bunun nedenini merak etmiyor musun?"

"Zamanında beni dinleseydi, şimdi daha farklı yerlerde olabilirdik." O kendi kendine söylenirken sigarasını külünü yandaki saksıya basıp ayaklandı, ben ise başım önde korkulu bir düşünmenin pencesinde asılı kaldım.

"Aklın varsa abimden uzak dur, bugün uçurumdan alan yarın uçurumdan atar." Söylemesi ne kolaydı, ben bilmiyordum sanki ondan vazgeçmeyi ama aynı evin içinde kokum kokusuna bulaşırken ben bunu yapmak imkansız gibiydi. Dışarıda milyonlarca erkek olsa da benim için şu dört duvar arasında güvenebileceğim tek dağ oydu; ne kadar kendi işimi kendim halletmeye alışsam da bende diğer her kadın gibi benden güçlü birinin kanatları altında olmayı arzuluyorum.

Ben sadece bir erkek şefkatini mi arıyorum yoksa Asran'ın şefkatini mi?

Düşüncelerim beni boğarken kendimi su yüzüne çıkarmak için en zor olan kulacı attığımda çalan zil ile kendime gelip derin bir nefes aldım.

Korkmuştum!

Etrafta kimse görünmediği için yavaşça koridordan geçip kapı önüne geldiğimde kapıyı açarak Asran'ı görmeyi umdum ama gelen kişiler hiç tahmin etmediğim ve etmeyeceğim kişilerdi.

Gelen soğuk hava önce yüzüme, ardından duygularıma vurduğunda karşımdaki insanlara tek kelime edemeden dakikalarca kapının arkasında onları izledim.

Annem!

Teyzem yaşlandıkça anneme benzemiş gibiydi, ben aylarca ettiğim dua kabul oldu diye sevinirken bilincimin bana teyzem olduğunu söyleyip durması içimi acımıştı.

Ben öylece kalmış onları izlerken Cenk'in arkamdan gelerek, "geldiniz mi sonunda? buyrun!" Diyerek beni kenara itmesine bile bir tepki veremedim, sanki kaslarımı benden almışlar, mimik nedir unutmuşum gibi.

Eniştem kapıdan geçti, Ozan onun arkasından baston ile sekerek içeri girdi; bana bakıp sarılmak istedi ama bunu beceremedim.

Teyzem buğulu gözleri ile bana ben ona baktım: ben yıllarca ailem varken kimsesiz gibi oradan oraya savrulmuştum ve bugün bu gerçek kezzap gibi acıttı ve geçmedi.

"Kınalı kuzum." Diye ettiği tereddütlü feryat bile beni kendime getiremedi.

"Anasının mirası, yavrum, teyzenim ben!" Ona mesafeli olmak istemesem de tepki karmaşası yaşadığım için sadece, kuru bir"Hoş geldin." Diyebildim. Onu içeriye davet ettiğimde alamadığı tepkinin hüznü ile içeri girmiş ve birlikte salona geçmiştik. Büke merdivenlerden gülerek inse de karşılaştığı manzara ile şaşırarak susmuştu.

Tereddütle,"Hoş geldiniz." Diyerek Cenk'in yamacına geçti.

"Hoş bulduk kızım."

"Zelal'im ayakta kaldın kuzum." Onlara sanki bir cam fanusun içinde izliyor gibi bakarken, "ben şey ağrım var da odama geçsem."

"Olur bol bol konuşuruz sonra." Ona gülümsemeye çalışarak kaçar gibi merdivenlerden çıkıp kendimi odaya attığımda nasıl olduğunu bile anlamadan yatağın kenarına oturarak melül melül duvarı seyrelemeye başladım. Bal köpüğü kucağıma yerleşirken tüylerini tarayarak gördüğüm insanların gerçek olmadığı kendi uydurmam olduğu düşüncesi canımı yaktı!

Onların yokluğuna alışmıştım ama varlığı!

Arkamdan Büke içeri girdiğinde sessizce kapıyı kapatarak yanıma geldi:" Abla iyi misin?" Ona ne söyleyeceğimi bilmiyorum çünkü ben kendi içimde duygu karmaşasını yaşıyorum.

Esinti gibi içime giren kan özlemi kalbimin ortasındaki o koca boşluğa girdi ve bir kolonya edası ile içim sızladı, "Teyzem, o kadın teyzem."

"Kızlar beni gördüğünüze sevinmediniz mi be?" Ozan aniden kapıyı açıp topal ayağı ile içeri girerken, "Hoş geldin bi tanem." Diye mırıldandım ama onun gelişini bile bir yere koyamadım.

"Kızım senin karun kadar zengin deden var biz niye yokluk çektik!" Onun yaptığı espriye göz devirerek karşılık verdim. O olayın şakasında ben ise en karanlık yanında idim. Hiçbir zaman ben Akyıldız olamadım. Aslında ben ne Akyıldız oldum ne de Kılıç! Hep bir başkasının çocuğu gibi itilip kakıldım, sonra kimlik bunalımı yaşadığımda bana deli damgasını vurmaya çalıştılar!

Ben değil ama o günleri benimle yaşamış Büke sinirle, "Ozan abi, adam ablam karşısına çıktığında, "değil torunum kapımdaki köpek olamazsın! Demedi mi" diye sordu.

"Doğru, zaten nemrut gibi. Benim kraliçemi hak etmiyor." Yanımda durup kolları başımı sardığında bende onun beline sarıldım.

"Neden geldiler?" Kokusu bana iyi gelirken, kokusunda aradığım gücü bulmak istedim ama yoktu!

Artık kaybolan gücümü hiçbir tende, hiçbir kokuda bulamıyordum.

"Şahit olarak yazıldılar, bir de Asran Bey sana iyi geleceğini düşünmüş. "

"Sen niye gittin?"

"Bir takım ajanlıklar!" Ona gülmeye çalışıp yanıma oturması için işaret yaptığımda Büke soluma, Ozan sağıma oturmuş ve ikisine de sarılmıştım.

"Benim ailem sizsiniz!"

"Bizim ailemizde sensin."  İkisi aynı anda yanağıma öpücük bıraktığında kendime gelmiştim. Onlar varsa bana bir şey olmazdı!

Tabi Asran varsa onlar yok!

"Dağılın odadan!" İçeri terör estirerek girip kan lekeleri ile dolmuş gömleğinin düğmelerini sökmeye başladı, üçümüz de şaşkınlıkla ona bakarken, "hadi naşlayın!" Diye bağırdı. Büke sıçrayarak ayaklanıp Ozan'a kalkmasında yardım ederken bende onlarla birlikte kalkıp kapıya yürümeye başladım.

"Sen nereye manken!" Gelen ikaz ile irkilip bir mirket edası ile dikleştim.

"Dağılın odadan demedin mi?"

"Huysuz mankenler kalsın!" Bana bakan Ozan'a gülümseyerek göz kırptığımda kapıyı kapatarak çıkmışlardı. Asran'ın sinirden açamadığı gömleğinin düğmesine yönelip ellerinden aldığımda yoğun kan kokusu midemi bulandırmıştı, kaşlarımı çatarak kafamı kaldırdım, "Ne oldu yine?" Bir düğmesini açtım.

Bir zemheri sesi ile yüzüme esen sözleri,"Babanı dövdüm, kızdın mı manken?" Duyduğum sözler ile ne yapacağımı bilemeyip ellerimi gömleğinden çektiğimde kendimi geri atarak yutkundum.

Kurumaya yüz tutmuş bu kan lekeleri babama aitti!

Bu kan kokusu babama aitti!

"Niye?" Gözümdeki korku ile ettiğim cümle ellerimi buz kestirmişti.

"Keyiflendim ya, öyle kime bir şey yapsam diye düşünürken baban aklıma geldi. " bağırarak ettiği cümle korkutmuş biraz daha geri gitmiştim, çünkü şuan kendinde değildi.

Yaşadığı sinir patlamasının etkisi hâlâ geçmemiş olmalıydı.

"Asran bir soru sordum."

"Sana birinin dokunmasına..." cümle ona o kadar ağır geldi ki dilini ısırdıktan sonra yumruğunu makyaj masasına geçirdi.

"O adam baba falan değil, o adam insan değil. Öldürmeliydim kemiklerini ayırıp hepsini başka memleketteki köpeklerin önüne atmalıydım."

"Sana fahişe dedi, beynim döndü anlıyor musun?"

"Baban lan o senin! Yedi yaşında dedim, yedi yaşındaydı o kız... istemiştir dedi!"

Titrek kanlı elleri yüzümü avuçladığında duyduğu cümelleri hazmetmeye çalıştığı belliydi ama ben zaten bu cümleler ile büyümüştüm.

"Annesi de öyleydi dedi mi?" Bu cümleyi ona söylediğimde dişlerimi ağlamamak için öylesine sıktım ki, kırılacak sandım! O babama kızgındı ama ben hâlâ baba dediğim bu adama kırgındım.

"Deva benim kızıma biri böyle yapsa, yemin ederim buna göz yuman herkesi öldürürdüm ama o adam..." alnını alnıma bastırdı gözlerime bakmak istedi ama ben onun gözlerine bakamadım. Kendimi geri çekerek arkamı döndüğümde, "Asran sus." Diye yalvardım.

"O it herifin iyi günleri!"

Arkamdan gelen ses beni anlamadığını düşündürüyordu. Bunun verdiği sinirle bu sefer ben ona bağırmaya başladım: "Ne yapacaksın Asran! Öldürecek misin, e bana yaşattığı işkence yanına kalacak; yine mi döveceksin, küçüklüğüm, annem geri mi gelecek?" Yüzümün kızardığını yanan bedenimden hissediyorum ama yanaklarımdan gerdanıma akan yaşlar nereden geliyor bilmiyorum.

Yaşlar, sesime karışırken, "Peki Asran Songül'e ne yapacaksın, çocuğuna anne olacak kadar sevdiğin kadına kıyabilecek misin?" Diye sordum. Yaşlar zor anlar yarattığından elimin tersi ile onları silip tekrar bağırdım, anlatmak istedim. İntikam denen şeyin kocaman bir saçmalık olduğunu.

"O gece o adam bana onları yaşattıktan sonra ben açılan kapıdan Songül'ü gördüm, öylece benim bertaraf oluşumu izliyordu, yetmedi biliyor musun? Babama ses çıkarmadığımı söyledi, istedi dedi."

"Asran sen ne sen Songül'e kıyarsın, ne de ben o insanlar için elini kana bulamana izin veririm."

"Öylece yanlarına mı kalsın Deva!!"

"Kalsın Asran, intikam en büyük zehir bırak biz zehirlenmeyelim!"

"Bu kadar polyanna olamazsın!"

"Polyannayım evet ve şimdi duşa gir ve elimden tutup teyzeme hoş geldin diyelim ve herkes bunu görsün!"

"Onların en büyük cezası senin benim elimi tutman olur, benim de en büyük devam senin elini tutmak olur."

"Kanlı ellerimi mi?" Diye hayıflandı.

Aynadan görünen yüzüne ikimizde dönmüş ardından ben ona bakarak, "Ellerim kanlı olsa da tutarım demiştin!" Diye hatırlattım.

Anneme verdiğim sözü tutacağım ve onlara onlar gibi karşılık vermeyeceğim, onlardan daha zekiyim!

Onlar Asran'ı istiyor çünkü para kaynakları o!

Paratonerlerini ellerinden aldığımda ortada kalacaklar!

Bugün büyük bir kumara bütün mal varlığımı koydum ve bu işin sonunda tek kazancım onlara çektireceğim acı olacak ve bunu intikam alarak, birilerini kullanarak yapmayacağım!

Sadece sevdiğim adamın elini tutacağım!

Başka kimlikle olsa da!

Continue Reading

You'll Also Like

30K 2K 12
Kader ayırırdı bizi bazen, bazı insanlardan. Yaşanacak başka bir hikayemiz olduğundan. "Reddedildin" "Nasıl yani beni daha dinlemediniz bile" "Gere...
23.1K 613 5
Dilda, abisi Şivan'ın hatasının bedelini ödemek için seçildiğinde belindeki çakıyı çıkarıp "Abim erdir! Er oğlu er olan canından geçer amma kadın ete...
390K 130 2
'Abla deme, lazım olur.' ~ Manolyalar öylesine hassas ve nazlıdır ki, koklamak için burnunuzu değdirdiğiniz yerden solmaya başlar. İşte bundan sebep...
28.1K 2.6K 70
Bu hikaye kurgu ve ya hayal değildir..Gerçek hayattan esinlenerek yazılmış bir hikayedir..Her şeye rağmen hayata güle bilen Durunun hikayesi🧚‍♀️ Umu...