Nazende (bxb)

By queenhurrem

444K 35.3K 10.1K

Yıllardır beni kardeşi yerine koymuş bir adamda takılı kalacak kadar aşıktım. NOT: Hikaye eşcinsel evlilikler... More

bir
iki
üç
dört
beş
altı
yedi
dokuz
on
on bir
on iki
on üç
on dört
on beş
on altı
on yedi
on sekiz
on dokuz
yirmi
yirmi bir
yirmi iki
yirmi üç
yirmi dört
yirmi beş
yirmi altı
yirmi yedi
yirmi sekiz
yirmi dokuz
otuz
otuz bir
otuz iki
otuz üç
otuz dört
otuz beş
otuz altı
otuz yedi
otuz sekiz
otuz dokuz
kırk
kırk bir
kırk iki
kırk üç
kırk dört
kırk beş
kırk altı
kırk yedi

sekiz

10.4K 796 500
By queenhurrem

Rojin'in küçük eli avucumdayken evimize giden sokakta yürüyor, bir yandan da erimesin diye dondurmalarımızı yiyiyorduk. Diğer elimdeki poşeti diz kapaklarımla tekmelerken kavurucu güneşten korunmak için evlerin gölgesinde arada bir dinleniyorduk.

Annesi ve babası abisinin görüş gününe gittiği için Rojin'i bana bırakmışlardı. Biz de birlikte film izlemeye karar verip bir şeyler almaya çıkmıştık.

Beyaz tişörtüm kirlenmesin diye sırtımı yaslamadığım evin altında otururken Rojin kirlenmeyi hiç umursamadığı için direkt yere bağdaş kurdu. Annemin ördüğü saçlarıyla oynuyor büyük ela gözleriyle etrafı izliyordu.

Biz sessizce otururken karşı evin balkonundan üzerimize inen bakışları hissedince başımı çevirdim. Adamın biri başını eğmiş bizi izliyordu.

Sabır dileyerek dondurma paketini avucumda sıkıştırdım.

Rojin'in dondurmasını bitirmesini beklerken hâlâ izlendiğimizi anladığımda hızlıca başımı kaldırdım.

"Ne bakıyorsun?!" dedim hırsla.

Adam afalladı. Başını çevirdi.
"Size mi bakıyorum ben?" diye mırıldandı.

"Bakamazsın zaten. Şizofren miyim ben? Çek o gözlerini üstümüzden."

Kim olduğumu çok iyi bildiği için adeta koşarak arkasını dönüp evine girdi.

Rojin kıkırdadı.
"Üf Karaca Abi. Çok seviyorum herkesle tartışmanı." dedi.

Kaşlarımı kaldırıp kahkaha attım. Usulca saçını çektim.
"Yalancı, herkesle mi kavga ediyorum ben?"

"Evet." deyip daha çok güldü.

Ben de güldüm.
"E hak etmedi mi ama?"

"Keşke ben de kocaman olsaydım herkesle kavga ederdim."

"Kocaman olmasan da ediyorsun." Kötü kötü yüzüme baktı. Kahkaha attım. "Sen benim aynımsın kızım kabullen bunu."

Ayağa kalktı.
"Hadi gidelim, yandım." dedi.

Ben de kalktım ve birlikte konağa doğru yürüdük.

Odamın kapısını kapatıp abur cubur poşetini yatağımın üstüne fırlattım. Rojin de koşarak yatağa atladı. Klimayı çalıştırıp birlikte yatağa oturduk.

"Ne izleyelim?"

"Böyle..." durup düşündü. "Heyecanlı olsun! Vurdulu kırdılı!"

"Hayır!"

"Evet!"

"Hayır! Animasyon izleyelim!"

"Kayıp Balık Nemo izlemek istemiyorum artık." dedi yanaklarını şişirerek.

"O zaman Karlar Ülkesi izleriz."

"Başka bir şey izleyelim lütfen. Ağlamacılıklı heyecanlı bir şeyler olsun."

"Ters Yüz izleyelim."

"O ne, yine mi animasyon?"

"Evet ama çok güzel. Bunu çok seveceksin."

Durup düşündü.
"Sıkılırsam değişeceğimize söz ver."

"Söz." dedim gülerek.

"Tamam o zaman."

Animasyon filmini açtıktan sonra bilgisayarı koyup izlemeye başladık.

————

Finale doğru ikimizin de yüzü gözü ağlamaktan kızarmışken pür dikkat sahneleri izliyor arada bir burnumuzu çekiyorduk. Daha önce izlediğim halde her izlediğimde beni etkiliyordu bu animasyon. Rojin bile tamamen bilgisayara odaklanmıştı.

Telefonum çalmaya başladığında Rojin hızlıca bilgisayarı durdurdu.

"Sesini kıs!" dedi kızgınlıkla.

Gözlerimi silip ekrana baktım.

Baran arıyordu. Saate bakınca yemek vaktinin geldiğini ve eve gelmiş olduklarını fark ettim. Açmadım. Şu an kritik bir noktadaydık.

Meşgule atıp telefonu yastığın altına soktum.

Gözlerimiz ve yanaklarımız ıslakken animasyonun bütün olan bitenini kaçırmadan izlemeye devam ettik.

Finale çok az kalmıştı ki odamın kapısı birkaç kez tıklatıldıktan sonra açıldı.

"Karaca?" dedi Baran. İçim titredi. Ne zaman bana seslense saçmasapan bir şekilde mutlu oluyordum.

"Efendim?" dedim bilgisayardan başımı kaldırmadan. Sesim ağladığım için kısık titrek çıkmıştı.

İçeriye girdiğini hissettim. Endişelenmiş olmalıydı.

"Baran Abi sus." dedi Rojin.

Baran birkaç adımda yanımıza gelip ne izlediğimizi görebilmek için yanıma oturdu. Ayaklarımız yatağın başına doğru uzanırken dirseklerimiz de yatağa yaslıydı. O oturunca yatağa baskı oluşmuştu.

Film bitene kadar o da bizimle izledi. Hiçbir şey anlamadığına emindim. Zaten animasyon filmlerini de sevmezdi. Filmin bitiş müziğiyle sonlandığında gülümsedim.

"Of bu çok güzeldi!" dedi Rojin mutlulukla.

"Değil mi?! Ben de çok seviyorum bunu!"

"Sonra bunu bir daha izleyelim. Ama zaman geçsin öyle."

"Tamam."

Baran gülümseyerek Rojin'e baktığında Rojin Baran'a bakıp hızlıca yataktan atladı.

"Ayy annemle babam geldi." dedi ve kıkırdayarak zıplaya zıplaya odamdan çıktı.

Arkasından gülüp dağıttığımız paketleri toplamaya koyuldum.

"Yemeğe bekliyoruz." dedi Baran.

Gülümsedim.
"Tamam ben odayı biraz toplayayım gelirim."

Yatağın sonundaki yaslanma yerine sırtını yaslayıp yarı uzanır şekilde yatağıma yerleşti.

"Neredeydi Rojin'in annesiyle babası?"

Bir yandan odayı toparlarken cevapladım.
"Abisinin görüş gününe gittiler."

Başını salladı.
"Ben babasıyla konuştum Rojin için. Farkındayım dedi, güvenilir bir çocuk psikoloğu bulunca gönderecek. Birkaç arkadaşıma sordum birini yönlendirdim ben de. Annesiyle babası konuşup çocuğu bilgilendirecek. Ön konuşma şart tabii."

"Yaaa!" dedim mutlulukla. "Çok iyi yapmışsın!"

Gülümseyip eyvallah der gibi başını eğdi.

Bilgisayarımı masanın üzerine koyup ona döndüm.
"Hadi gidelim."

Ayağa kalkıp elini cebine soktu. Cebinden birkaç çikolata çıkarıp yatağımın üstüne koydu.

Bir şey söylemeden odadan çıktı.

Heyecan ve mutlulukla yüzüm aydınlanırken en sevdiğim çikolatalara bakıp alt dudağımı ısırdım. Böyle beklemediğim anlarda minik jestler yapması beni deli gibi sevindiriyor, bir yandan da aptalca bir umutla kavrulmamı sağlıyordu. Öz abim benim hangi çikolatayı sevdiğimi bile bilmezken o hiç sormadan öğrenmişti. Çocukluğumdan beri dışarı çıktığında veya aklına estiğinde getirirdi. İşte bazen böyle minik şeyler her aşığın yaşayabileceği gibi imkansızlıklar içinde bile ufak bir umut ışığı olabiliyordu.

Arkasından ben de ilerledim ve yemek masasına oturdum.

————

Abim çaydanlıkları masanın üstüne koyduğunda koltuğa yaslanmış yıldızlara bakıyordum. Baran iş için telefonla konuşmaya gittiğinden sadece abim ve ben vardık.

Çayları doldurdum. Baran çayını soğuk sevmediği için onunkini gelince dolduracaktım. İki küp şekeri bardağıma atıp karıştırırken gözlerimi abime diktim. Çayını izliyordu. 3 dakikadır yan yana oturuyorduk ve bana hâlâ bulaşmamıştı, kesinlikle bir şey olmuştu.

"Ne oldu?" dedim.

"Ne olmuş?" dedi gözlerini çaydan ayırmadan.

Kalçamı kaydırıp yanaştım.
"Niye üzgünsün?"

Omuz silkti. Üzgün olunca çocuk gibi oluyordu.
"Hiç."

"Yalan kandırma."

"Ne yalan söyleyeceğim be?" dedi nihayet yüzüme bakmadan önce.

"Üf tanıyorum seni artık. Söyle ne olduysa."

"Canım sıkkın işte. O kadar."

Kaşlarımı çattım.
"Biri mi bir şey dedi?"

"Kim ne diyebilir bana Dilli?"

"Dilli değil benim adım Karaca."

"Yav, bilmiyorum ki. Yaşıtlarım hep evleniyor şey ediyor bende hâlâ tık yok. Kafam orada."

Gerçekten garip bir şekilde abim yakışıklı olduğu halde bu zamana kadar kimseyle doğru düzgün konuşamamıştı.

"Kim evleniyor ki?"

"Herkes oğlum. Hele şu sıralar düğün üstüne düğün var."

"Sen de evleneceksin elbette yani."

"Tamam da ne zaman? Ben niye hiç sevip sevilmiyorum?"

Omuz silktim. Cevabını veremeyeceğim bir soruydu ve ona gerçekten üzülmüştüm.

"Sınavı yok ki kazanasın." deyip iç çekti.

Güldüm. Kollarımı göğsüne dolayıp başımı gövdesine yasladım.
"Üzülme ben seni seviyorum."

"Hadi lan oradan." dedi gülerek.

Omuz silktim.
"Yalan söyledim zaten."

"İt."

"Sensin o."

"Terbiyeli ol."

"Bakarız."

O sırada Baran ve Serhat Abi birlikte masaya doğru yürüdüğünde gülümsemem iyice büyüdü. Üstünde beyaz tişört siyah eşofman vardı ve bu kıyafetler bile onu deli gibi yakışıklı göstermeye yetiyordu.

"Selamın Aleyküm." dedi Serhat Abi otururken.

"Aleyküm selam." dedik abimle aynı anda.

Baran telefonunu masaya koyup kendine ve Serhat Abiye doldurmak için çaya uzandığında oraya doğru uzattığım ellerim ellerine değmişti. Sıcacıktı eli. Ufak dokunuşta bile hissedebilmiştim.

"Ben doldururum."

Bardakları uzattı.
"Sağ ol abim." 

Alışmıştım. Burukça gülümseyip çayları bardağa doldurdum.

"Benim kız gelecek." dedi Serhat Abi yüzünde kocaman bir gülümsemeyle. Ne zaman o kızdan bahsetse yüzü apaydınlık oluyordu. Özeniyordum.

Çayını içerken abim konuştu.
"De yemin? Konakta mı kalacak?"

"Tabii burada kalacak oğlum, karımı otel odalarında süründürmem. Zaten nişanlıyız, kimse bir şey de diyemez. Deseler de umursamam zaten."

"Alışveriş için falan mı gelecek?" dedim.

Güldü.
"Hem alışveriş hem de özledik diye."

Bildiğim kadarıyla kızın durumu öyle pek iyi değildi.

"Ne okuyordu abi?"

"Matematik öğretmeni olacak işte inşallah."

"Atanması zor."

Göz kırptı.
"Torpili soktun mu her şey hallolur."

"Seneye de Baran'a düğün yaparız." dedi abim. Baran'a sataşmak için yaptığı belliydi.

"Lan Fırat." dedi Baran ters ters bakarak.

Moralim bozulmuştu.

Serhat Abi elindeki bardağı hızlıca masanın üstüne koydu. Şaşırmıştı.
"Ne oluyor oğlum?"

"Baran evleniyor abi ne olsun."

Baran'a baktı.
"Yemin iç?"

"Abi yok öyle bir şey ya abartıyor. İşte bir kız vardı Neriman Hala söyledi. O kadar ama bir şey yok."

"Siktir lan oradan. Kız sana numarasını vermedi mi?"

"Verdi."

"Konuşuyor musunuz?" dedi Serhat Abi gülümseyerek.

Konuşmalarını sadece dinlerken canımın ne kadar acıdığını ölçmeye çalışıyordum. Ortada daha bir şey yokken bile bu kadar canım sıkılıyorken iş ilerlerse nasıl dayanabilecektim bilmiyordum.

"Yok abi."

"Niye lan?"

"Bilmiyorum yazmadım."

"Lan geri zekalı mısın sen? Ayağına gelmiş fırsat hâlâ nasıl elinin tersiyle itersin?"

"Ya oğlum ne bileyim." deyip sustu.

Gözlerinin içine bakıyordum. Arada bir bakıyordu ama ne söylemek istediğimi anlamadığı belliydi.

"Neyi bilmeyeceksin? Ben Esra beni fark etsin diye kampüsün önünden ayrılmıyordum. Beş kez istek attım beş kez reddetti numarasını bulup yazdım. Senin elinde numara var, kız istiyor sen yine yazmıyorsun."

Serhat Abi konuştuktan sonra gözlerimi ona çevirdim bu sefer. Gözgöze geldiğimizde düşüncelerim ve hislerim apaçık belliyken ilk kez birilerine kapatmadım. İlk kez birileri üzüldüğümü görsün istedim. Sonucu ne olursa olsun kim neyi nasıl anlarsa anlasın bu yazışma başlarsa sonunu görebiliyordum. Baran kimseyle gönül eğlendirmezdi. Eğer Kardelen'le konuşmaya başlarsa kesmesi de uzun sürecekti.

O bakışmamızdan ne anladı bilmiyorum ama sustu. Kafası karışmış gibi duruyordu.

Araya giren kısa süreli sessizliğin ardından Baran telefonunu eline aldı.
"Yazayım o zaman."

"Yaz yaz."

Uygulamaya girip kızın numarasına tıkladıktan sonra birkaç saniye boş mesajlaşma kısmına baktı. Profil resmine dokundu. Abisiyle bir fotoğrafı vardı. Güzel çıkmıştı.

"Yusuf'un kardeşi miydi kız?" dedi Serhat Abi şaşırarak.

Abim cevapladı.
"He."

"Ne yazacağım?" dedi Baran. Başını kaldırıp bana baktı. "Karaca ne yazacağım? Sen anlarsın."

Dondum kaldım. Ne diyeceğimi bilememeyi geçin o an birisi bana ismimi sorsa cevap veremezdim. Yutkunmak öyle zor geldi ki boğazım ağrıdı. Kalbim göğüs kafesimin ardından deli gibi çarpıyor, tehlike çanları beynimde alarma geçiyordu.

Abimin elini omzumda hissettim.
"Hadi bir şey söyle lan."

Çaresizlikten ağlayasım geldi. Sevdiğim adam beğendiği kıza yazsın diye tavsiye verip onu kaybedebilirdim. Eğer hislerime sahip çıkamazsam onun veya abimin fark etmesine sebep olup onu belki tamamen kaybedebilirdim.

Gözlerim yanmaya başladığında bu pek iyi bir şeye işaret değildi. Hepsi kadınların dilinden çok iyi anladığımı ve daha önce ilk mesaj tavsiyesi verdiğimi biliyordu. Kaçma gibi bir şansım da yoktu.

"Bi-bilemedim." dedim titreyen sesimle. Gülümsedim. Halbuki çok korkuyordum.

Her türlü yazacaktı biliyordum ama bunu benim sayemde yapması bambaşka bir şeydi. Onu sessizce senelerce sevecek kadar platonik, kimsenin olmamasını isteyecek kadar da aşıktım.

Tam o sırada sanki Allah bana acıdı da cebimdeki telefonum çalmaya başladı. Normalde Baran'ın yanında kim ararsa arasın açmaz veya açsam bile hemen kapatırdım ancak bu sefer hemen açtım.

Ebrar arıyordu. Abimlerin yanında açtım sırf bir şey sormasınlar diye.

Açar açmaz Ebru titreyen sesiyle konuştu.
"Karaca hastanedeyiz!"

Şaşkınlıkla kaşlarımı çattım.
"Ne hastanesi?" Benim de sesim titriyordu.

"Geri zekalı Songül, Erhan yüzünden bayıldı! Serum bağladılar! Sinir krizi geçireceğim şimdi!"

"Oha iyi mi şu an?" dedim hızlıca ayağa kalkarak.

"Ne olmuş?" dedi Baran da benimle beraber ayağa kalkıp.

Elimi savurdum bir şey yok der gibi.

"İyi iyi. Hiçbir şey olmamış ite."

"Çok mu kötü? Tamam, tamam geliyorum."

"Gerek yok."

"Tamam hemen çıkıyorum, hemen."

Telefonu kapattım. İlk kez Songül'ün mağaradan çıkma orospu çocuğu sevgilisine teşekkür ediyordum.

"Ne olmuş lan?" dedi abim.

"Abi Songül hastanedeymiş. Ben de yanına gideceğim." dedim telefonumu cebime koyarken.

Baran da telefonunu masaya koydu açık bir şekilde.
"Ben bırakayım. Ciddi bir şey mi?"

Cehenneme inmek istiyorum dese onunla oflamaz giderdim ancak bugün değildi. Bugün ilk kez tek isteğim ondan uzak kalmaktı.

"Hayır hayır ben giderim."

"Bu saatte seni oraya yalnız göndermem." dediğinde kaşlarımı çattım.

"Ben de erkeğim ve kendimi savunmayı gayet iyi biliyorum. Ehliyetim de var."

"Ona şüphem yok. Yine de seni yalnız göndermem." dedi sert bir sesle.

Aksini duymak istemiyor gibiydi ancak ne yazık ki ben istemiyordum onunla hastaneye gitmeyi.

Serhat Abi ayağa kalkıp gözlerimin içine baktı.
"Ben bırakırım."

Abim de ayağa kalktı.
"Abi sen niye zahmet ediyorsun biz götürelim." Bana döndü. "Arabanın anahtarını alıp-"

"Ben götürürüm dedim." dedi Serhat Abi.

Gözlerimin içine bakmaya devam ettiğinde o bakıştan neler olduğunu bildiğini çok iyi anlamıştım.

"Biz de gelelim." diye araya girdi bu sefer abim.

"Yok lan gerek yok. Hastaneye gitsin arkadaşını görsün geri getireyim çocuğu. Abartmayın." İtiraz etmesinler diye onlara arkasını dönüp bana seslendi. "Gel abim."

Beraber aşağı inerken hiçbir şey söylemedi. Arabaya binip evi ve sokağı çıktıktan sonra da söylemedi. Belki konuşmaz diye aklımdan geçirirken başını bana çevirdi. Arabanın hızı yavaşlamıştı.

"Sen ne yapıyorsun Karaca?" dedi öfkeli bir sesle.

Kaşlarımı kaldırdım.
"Ne yapıyorum?"

"Ne olduğunu çok iyi biliyorsun. Lan kafayı mı yedin sen?! Ne saçmalıyorsun oğlum? Tutula tutula abin olacak adama mı tutuldun-"

"O benim abim değil!" diye bağırdım.

Bu bağırışımın aileden birine olması bir anda beni hem tedirgin etmiş hem de rahatlatmıştı. O benim abim değildi. Aklım başımda olduğundan, kendimi tanımaya başladığımdan beri değildi hem de.

"Abin!" diye bağırdı o da.

Hayatımda ilk kez Serhat Abi'nin bana sesini yükselttiğine şahit oluyordum ve bu mümkünmüş gibi bu gece kalbimi biraz daha kırıyordu.

"Abin lan abin! Fırat'tan daha çok abi o sana! Görmüyor musun seni ne kadar kardeşi gibi gördüğünü?!"

Sonra tüm yılların birikimi, hislerimi içimde yaşamam, birinin duymuş olmasından ötürü korkum, kabuslarıma giren suçlamalar birleşince gözlerimden yaşlar akmaya başladı. Çok üzüldüğümde hep söylediğim gibi kaçıp saklanırdım ancak şimdi öylesine köşeye sıkışmıştım ki saklanacak bir yer bulana kadar bile hislerimi içimde tutamayacaktım.

Dudaklarımdan bir hıçkırık döküldüğünde birinin yanında ağlamaktan her zaman çekindiğim için elimi ağzıma kapadım. Ama ağlamam pek durabilir gibi gelmiyordu.

Ben de beni sevmediğini elbette biliyordum ancak kendim dışında kimse bu kadar sert bir şekilde yüzüme vurmamıştı.

"Deneyecek belki oğlum çocuk! Hiç mi tanımadın abini, sen hangi kızdan bahsederken yüzünün bu kadar güldüğünü gördün?"

Ağlamam sesli bir şekle dönüştüğü için diğer elimi de ağzıma kapadım. Çok canım yanıyordu.

"Abi sus." diye mırıldandım.

Konuştukça yıllardır kalbimde büyüttüğüm yaramın dikişleri açılıyordu.

"Nasıl susayım abim? Sen görmüyor musun durumun imkansızlığını? Ne zamandan beridir seviyorsun?" dedi bu sefer biraz daha sakin, acır gibi çıkan sesiyle.

Yanaklarıma inen yaşları elimle sildim ancak yenileri akmak için uzun kirpiklerimin ucunda duruyordu.
"Çok uzun zaman oldu."

"Hiç mi düşünmedin onu, kendini?" derken sesi gitgide kısılıyordu.

Gözlerimi sıkıca yumdum.
"Abi canım çok yanıyor. Anlamıyorsun. Görmüyorsunuz." Ağlamam gittikçe artıyordu. "Sence ben ister miyim beni her zaman kardeşi yerine koyacak, evdekiler duysa olay çıkacak, kadının biriyle çoluk çocuğa karışacak bir adamı deli gibi sevmeyi?"

Arabanın durduğunu hissettim. Sesim çok titriyordu.

Serhat Abi sıkı sıkıya sarıldı boynuma. Göğsüne bastırdı başımı. Öyle ihtiyacım vardı ki şu an birinin desteğine, senelerce hiç şikayet etmeden taşıdığım aşkım çok ağır gelmişti tek gecede.

"Ağlama oğlum."

Sesi üzgündü. Ben daha çok üzgündüm.

Sesim gittikçe kısıldı ve dakikalar içinde ağlamam durdu. Derin bir nefes alıp göğsünden ayırdım başımı. Ellerimle gözlerimi sildim.

"Abi ne olur kimseye söyleme." dedim gözlerimi kaçırarak.

"Ben söylemeyeyim tamam da ne zamana kadar böyle gidecek?"

"Bilmiyorum."

"Ulan sana da kızamıyorum ki, Allah zaten belanı vermiş senin."

Sinir bozukluğuyla güldüm.

O da güldü.

Çok garipti her şey.

"Ee eve mi gidiyoruz hastaneye mi?"

"Eve gidelim."

"Tamam."

"Söylemeyeceksin değil mi?"

"Tabii söylemeyeceğim."

"Yemin et."

"Allah'ıma söylemeyeceğim. Esra'nın üstüne yemin ederim ki."

Burnumu çekip başımı cama yasladım.

————

Continue Reading

You'll Also Like

2.6K 808 8
[Tamamlandı] Bugün altı yıl oldu seni görmeyeli, dayanamıyorum gücüm kalmadı. 171021/281021 dea
1.5M 54.4K 54
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...
198K 13.4K 21
17 Yıl sonra gerçekleri öğrenen Bade, yıllardır onu arayan abilerine giderse. Azıcık dram. Bolca eğlence. Bolca aksiyon. Bir tutam da kaos. Daha...
YUVA By _twclr

Teen Fiction

569K 29.2K 49
Amelya 20 yıl sonra aslında ailesinin gerçek olmadığını intikam için bebeklerin karıştırılmasına nasıl bir tepki verecek gelin hep birlikte okuyup öğ...