BİR BEBEK BİN MÜSİBET

By lovespennyy

526K 22K 2.2K

"Ayıptır sorması ama... Acaba hangisi?" More

BİR BEBEK BİN MÜSİBET
BÖLÜM 1:AKTRİSİN SON SAHNESİ
BÖLÜM 2:POYRAZ GÜNDAY
BÖLÜM 3: KAHRAMAN
BÖLÜM 4: RÜZGAR ERONAT
BÖLÜM 5:HAYATIMDA GÖRDÜĞÜM EN GÜZEL ŞEY
BÖLÜM 6:NEFES ALIYORUM
BÖLÜM 7 : CAMİ AVLUSUNA BIRAKILAN ÇOCUK
BÖLÜM 8:ARKADAŞ OLMAK
BÖLÜM 9: BAR VAKASI PART 1
BÖLÜM 10: BAR VAKASI PART 2
BÖLÜM 11:EGE YETKİNER'İN HİKAYESİ
BÖLÜM 12: GİDİŞATA DUR DEMEK
BÖLÜM 13: TEK ÇİZGİ/ÇİFT ÇİZGİ
BÖLÜM 14:ŞİMDİ NE OLACAK?
BÖLÜM 15: HIDRELLEZ (Yeni Versiyon)
BÖLÜM 16: SAHİPLENME
BÖLÜM 18: ABİ KRİZİ
BÖLÜM 19: HENGAME
BÖLÜM 20: EVCİLİK OYUNU PART 1
BÖLÜM 21:EVCİLİK OYUNU PART 2
BÖLÜM 22: TEST
BÖLÜM 23 : BEBEĞİMİN ANNESİ
BÖLÜM 24:DAVET
BÖLÜM 25: SENİ SEVİYORUM
BÖLÜM 26: ANNEM
BÖLÜM 27: YÜREĞİNİN GÖTÜRDÜĞÜ YERE GİT PART 1
BÖLÜM 28: YÜREĞİNİN GÖTÜRDÜĞÜ YERE GİT PART 2
BÖLÜM 29: OĞLUM
BÖLÜM 30: UFAKLIK
BÖLÜM 31: İTİRAF
BÖLÜM 32: PLANLAR
BÖLÜM 33: EV HAZIRLIKLARI
BÖLÜM 34: BARIŞ
BÖLÜM 35: SORUNLAR
BÖLÜM 36: MUTLU (İNTİKAMLI) YILLAR
BÖLÜM 37:ANORMAL,TATLI,GÜZEL AİLE
BÖLÜM 38: GÜZEL HAVA
BÖLÜM 39:DEHŞET SONRASI
BÖLÜM 40: TİLKİ SELİM/ KIZIL ASLI
BÖLÜM 41:BÜYÜK SORUMLULUKLAR
BÖLÜM 42: BİR KADININ EN HAKLI SALDIRISI
BÖLÜM 43: SEVGİLİLER GÜNÜ
BÖLÜM 44: DAVET ÖNCESİ
BÖLÜM 45: YİNE DAVET YİNE YIKIM
BÖLÜM 46 : ESKİSİ GİBİ
BÖLÜM 47: AĞLAYAMAMAK
DUYURU!
BÖLÜM 48: GÖREV: ANNE
BÖLÜM 49: DÜĞÜN
BÖLÜM 50: FİNAL

BÖLÜM 17: BİR GARİP OLAYLAR SİLSİLESİ

8.8K 440 42
By lovespennyy

İYİ OKUMALAR :D

VOTE VE YORUMLARINI EKSİK ETMEYİN...

Ö-PÜL-DÜ-NÜZ...

Sandalyemde geriye yaslanırken saate bakıp daha işten çıkmama ne kadar çok olduğuna bir kez daha lanet ettim. Daha öğlen paydosu bile olmamıştı. Bugün yapmam gereken işler her zamankinden daha az olmasına rağmen kendimi olduğumdan daha tembel hissediyordum. Günün her saati her dakikası hatta her saniyesi bir adım atmaya dahi enerjim yoktu. Eskiden öylesine tembeldim, ama artık bir bahanem vardı. Ben hamileydim.

Poyraz ile Rüzgâr'a baba olma ihtimallerinden bahsetmemin üzerinden bir hafta geçmişti. Bu süre zarfında hayatımda çok da değişen olmamıştı. Sadece Rüzgâr ile Poyraz evime daha sık uğramaya başlamışlardı. Evimin zili neredeyse hiç susmuyordu. Biri bir geliyor, onun gitmesinin ardından çok diğeri geliyordu. Sanki kendilerince bir çizelge ayarlamışlardı. Sabahtan öğleye kadar Asya benim, öğleden akşama kadarsa benim. Benimle ilgilenmeleri beni bir yandan mutlu ediyor bir yandan da huzursuz ediyordu. Enerjimi alan en büyük etken de buydu. Onlar etrafımdayken sürekli düşünüyordum. Her şey pamuk ipliğine bağlıydı çünkü. Bir kıvılcım yeterdi ateş çıkarmaya. Rüzgâr ile Poyraz için anlaşmak kelimesi sadece harflerin bir araya gelip oluşturduğu bir bütündü. Birbirlerinden hiç haz etmiyorlardı. Ne zaman karşılaşsalar ikisinin de gözlerini ateş bürüyor, kılıçlarını çekip taarruza geçmek için hazırda bekliyorlardı. Gerçi birbirlerini sevmelerini de bekleyemezdim. Ortada ikisinden de olma ihtimali olan bir bebek taşıyan bir kadın vardı çünkü. Onlar arkadaş olmayı bırak, artık yoldan geçen iki yabancı bile olamazlardı. Artık onlar birer ezeli rakiptiler.

Elimi uzatıp masanın üzerinde duran çikolatadan bir kare koparıp ağzıma attım. Ofis bugün çok sessizdi. Herkes başını gömmüş çalışıyordu. Şeyma da bugün işe gelmemişti. Duyduğuma göre bugün düğün alışverişine çıkacaklarmış. Derin bir nefes aldım. Canım çok sıkılıyordu. Şeyma olduğunda en azından biraz muhabbet ediyor böylelikle vakit daha hızlı geçiyordu. Birinin elini masama sertçe koymasıyla yerimden sıçradım. Başımı kaldırıp kim olduğunu anlamam bir iki saniyemi almıştı.

"Bakıyorum kaytarıyoruz. Çikolatalar falan. Çay falan da getirmemi ister misin?"

"Yok, gerek yok. Ama yine de teşekkür ederim Ali Abi" Ali Abi kaşlarını çatarak bana baktı. Kahretsin! Ona Ali Abi demiştim. Hiç bozuntuya vermeden omuz silktim.

"Ben demiştim. Hem sen değil miydin sana Abi dememi isteyen" 

"Ama kalkıp da içerde de söyle demedim" dedi elindeki dosyayı sallayarak. Aklı sıra benden hesap soruyordu.

"Ama ben değil miydim sana bak ben içerde de böyle yaparım diyen" Ali Abi elindeki havada tuttuğu dosyayı aşağı, bel hizasına indirdi. Derin bir nefes verip

"Hadi kalk" dedi. Sorgulayıcı bakışlarla ona baktım. Güldü. "Hadi yine iyisin. Terfi almışsın" Gözlerimdeki soru işaretleri kaybolup yerini şaşkınlık ifadelerine yer verirken Ali Abi asansöre ilerledi. Asansörün içine girip bana doğru dönünceye kadar yerimde kaldım. Elini kaldırıp kat numarasına basmak üzereyken anca kendime gelebilmiş ve asansördeki yerimi almıştım. Ali Abi düğmeye bastı ve kapılar kapandı. Ona döndüm.

"Nereden çıktı şimdi bu?" Omuzlarını kıstı.

"Bilmem. Bilmeye de gerek yok bence. Sonuçta emir büyük yerden. Vardır bir bildikleri"

Asansörden çıktığımızda Ali Abi beni daha önce girmediğim bir odaya yönlendirdi. Odasının kapısını çalıp içeri girmeden önce kısa bir süre de olsa başımı geriye tıp kapının iki yanına eğer çakılı bir tabela varsa diye baktım. Yoktu. İlginçti. Şirketteki tüm odalar yanına çakılan tabelalarca kime veya ne amaçla kullanıldığı belirtilmişti. Ali Abi beni içeri eşikten geçirdi ve bende başımı indirdim. Odaya şöyle bir göz gezdirdim. İçeride bir elin beş parmağını geçmeyecek kadar az eşya vardı. Bir masa bir sandalye ve duvarda bir iki tane asılmış çerçeve. Odadaki tüm eşyaların üstü tozlanmış, bir zamanlar siyah olan masa şuan beyaz gözüküyordu. Sanki içeride yaşayan bir insan değil de bir hayaletti. Odayı daha detaylı inceledikçe buranın kime ait olduğu beni daha da meraklandırıyordu. Bir şekilde buradaki kişi insanlardan izole edilmişti. Ve içimdeki bir ses bunun o kişinin kendi tercihi olmadığını söylüyordu.  İçeri girdiğimizden beri bize ters bir şekilde dönük duran siyah sandalye ağır ağır bize döndü. Pencereden içeri süzülen ışık kademeli bir şekilde sandalyede oturan kişiyi görünür hale getirdi.

Kırklı yaşlarının sonunda elli yaşlarının başında bir hanımefendiydi. Ama saçlarına düşmüş aklar onu çok daha yaşlı gösteriyordu. Hüzünlü bakıyordu. Bir an için onu yıllardır tanıdığımı hissettim. Bu bende ağlama isteği oluşturmuştu. Uzun yıllar önce sevdiği birini kaybetmiş birini bulmuş gibi hissettim kendimi. Peki, beni böyle hissettiren bu kadının saçlarına düşmüş aklar ve gözlerindeki hüzünlü ifade miydi sadece? Bir bakışı mı etkilemişti beni? Bilmiyordum.  Kendimi toparlayıp boğazımı temizledim. Kadın gülümsedi.

"Ben de seni bekliyordum" dedi.  Sesi görünüşünün aksine daha genç birine aitmişçesine çıkıyordu. Saklamaya çalışıyor dedim içimden... Ne yaşadığını gizlemeye çalışıyor. Eliyle yaklaşmamı istediğini belirten bir hareket yaparken Ali Abi'ye baktı. "Sen gidebilirsin"  Ali Abi hiçbir şey demeden başıyla selam verip odadan ayrıldı. Ben de kadının söylediğine itaat edip masaya yaklaştım. Güldü.

"Kusura bakma" dedi. "Ne zamandır şuraya bir sandalye koymalarını söylüyorum ama... Eh ne yapacaksın? Mevkisi olan geçiniyor bu devirde. Kapıda duran güvenliğin bile sözü var ama benim..." Derin bir iç çekti. "Benim mevkim burada hayalet olmak. Odanda otur kimseye görünme. Kimseye karışma onlar da sana karışmasın. Söylesene hiç kimseyle bir derdi veya kontağı olmayan birinin stresi de olmaz değil mi?" Duraksadı. "Söylesene o zaman bu saçlar beyazladı."  diye bağırdı. Ben şaşkınlıktan ne söyleyeceğimi bilemezken yaşlı kadın kahkahalarla gülmeye başladı. "Korktun değil mi? Keşke onlar da senin gibi birazcık korksaydı. Her neyse" Elini sinek savuşturur gibi salladı. "Terfi edildin artık Ali ile rütben aynı. Sende onun kadar aşağıdakilerden sorumlusun. Çıkabilirsin"

Ağzım açık biraz duraksadıktan sonra kapıya yöneldim. Adım adım kapıya yaklaştıkça dışarı çıkma isteğim artıyordu. Kapıya ulaştığımda bir hazine bulmuş kadar mutlu olmuştum. Kapıyı açtım. Ve kendimi dışarı attım. Kapıyı ardımdan kapatıp bu yaşadığım anı sonsuza kadar unutmayı planlarken yaşlı kadının söyledikleri beni olduğum yerde kalmamı sağladı.

"Düşündüğümden daha güzelmişsin. Ondan böyle bir rica aldığıma göre gerçekten öyle olmalıydın."

Kapıyı ardımdan kapatıp derin derin nefesler aldım. Bu kadın cidden aklını kaçırmış olmalıydı. Düşündüğümde sergilediği tüm hareketler dengesizdi. Bana bu şirkette hiçbir mevkisi olmadığını söylemişti. O zaman bu oda neden vardı? Hem şu son söylediği de neydi? Ondan böyle bir rica aldığıma göre gerçekten öyle olmalıydın. Bu onun burada mevki sahibi olduğunu göstermiyor muydu? Aklım karışık, nefesim düzensiz koridorda ilerlemeye başladım. Asansörün önüne gelene kadar ıssız koridorda usul usul yürüdüm. Anca asansörün önüne geldiğimde birkaç insanla karşılaşabildim. Bazıları asansöre ilerliyor bazıları ise asansörden çıkıp ellerindeki dosyalarla bir yerlere dağılıyordu. Hepsi oradaki koridoru es geçiyordu. Sanki orada olduğundan haberleri bile yoktu.

Aşağı kata indiğimde herkes bıraktım gibi başları masalarına gömülü çalışıyordu. Masama ilerledim. Aklımdaki düşüncelerime o kadar dalmıştım ki Ali Abi'nin kapısının önünde beklediğini sonradan fark etmiştim. Eliyle içeriyi gösterdi.

"Hadi. Dosyaları topla ve beş dakika içerisinde şu masaya yerleşmiş ol" dedi parmağıyla odadaki ikinci masayı göstererek. Ali Abi'nin şimdi benimde odam olan hemen dışına konumlandırılmış olan masama baktım. Güldüm.

"Dışarıdan içeriye. Hem de bu kadar kısa zaman içerisinde. Ben sana söyleyeyim ben kısa sürede buraya CEO olurum" Ali Abi gülerek kapıdan çekildi ve içeri girdi. O masasına yerleşirken ben de eşyalarımı alıp içeri girdim. Masama ilerledim. Dosyaları üzerine bıraktım. Önce halletmem gerekenleri üste çıkarmakla uğraşırken Ali Abi lafa girdi.

"Allah aşkına şunun sırrını söylesene bana. Benim terfi almam değil iki ayımı iki senemi bile almadı." Dosyaları masaya bırakıp ellerim masada başımı ona çevirdim.

"Tanıdığım çok sıkı bir sokak serserisi var. Sanırım işin sırrı onda"

Eve döndüğümde hava neredeyse kararmıştı. Üzerimi değiştirip mutfağa indim. Buzluktaki dondurmayı alıp yanında iki kaşıkla dışarı çıktım. Sokakta yürürken dileğim tek şey evde olmasıydı. Genelde bu saatlerde evden çıkmış oluyordu. Hızımı artırıp evlerinin kapısının önünde durdum. Tam tahmin ettiğim gibi arabasının yanında gitmek için hazırlanıyordu. Yolcu koltuğuna bir şey bıraktıktan sonra kapıyı kapattı. Kendi tarafına geçmek için hazırlanırken beni gördü. İki elimi kaldırıp bir elimdeki dondurmayı diğer elimdeki kaşıkları gösterdim.

"Gecelerin çocuğu vaktinin birazını bizimle geçirme lütuf'unda bulunur mu acaba?"  Başını yana eğdi. İki parmağını kaldırdı.

"İki dakika" Başımı iki yana salladım.

"Hiç adil değil. Hem ben iki canlıyım. Kişi başına iki dakikadan saysak dört dakika o bile az." Güldü.

"Gerçekten acelem var" Omuzlarımı kıstım.

"Tamam, o zaman napalım bizde sana dondurmayı hızlı hızlı yedirir, bir insanın beyni çok fazla soğuktan donuyor mu donmuyor mu onu test ederiz." Onun bakışları altında " Bana hiç öyle bakma" dedim. "Bunlar önemli şeyler Rüzgâr Bey." Kapıyı açtım ve içeri girdim. "Hem sen değil misin acelem var diyen. Asıl oyalayan sensin bilmem farkında mısın? Daha terfimi kutlayacağız şurada"  Yanına gittim ve dondurmayı arabasının üzerine koydum ve açtım. Beni izlerken arabaya yaslandı.

"Şimdi derdin anlaşıldı. Buradan benim yaptığımı anladığını mı çıkarmalıyım?"

"Oradan bakılınca çok mu sarışın gözüküyorum?" Güldü. Ona uzattığım kaşığı aldı. Dondurmaya batırırken "Kızarsın sanmıştım" dedi. Elimdeki kaşığı ona salladım.

"Ban baksana sen bir" dedim. "Oğlum benim hayatım torpille geçti. Hatta torpil yapılmayacak yerde bile yaptırmak için zorladım. Şimdi kalkıp sana mı kızacağım"

 Kaşığı ağzına götürdü. Dondurmayı yedikten sonra "Hımm" dedi. " Torpile karşı çıkmayan bir anne bence hiç iyi bir örnek değilsin"

"Hımm. Bir düşünelim. Sigara içmek, Alkol kullanmak, kavgaya karışmak" Bir yandan konuşuyor bir yandan da parmağımla söylediklerimi sayıyordum " Bunlar da zararlı." Rüzgâr başını arkaya attı. Gökyüzünü izliyordu.

"Ama bebeğin annesi ben değilim"

"Ona örnek olacak bir tek ben de değilim" Rüzgâr kaşlarını çattı. Bu hareketi genellikle düşündüğü zaman yapıyordu. Ve ben söylediğim şeyle onu düşündürtmüştüm. Onun bunu düşünmesi bu işi gerçekten ciddiye aldığını gösteriyordu. Benim kötü çocuğum bunu ciddiye alıyordu. Biliyordum. Eğer karnımdaki ondansa Rüzgâr o gün benim için orada olacaktı. Bizim için orada olacaktı. Uzun bir sessizliğin ardından ilk konuşan Rüzgâr oldu.

"Kendimi değiştiremem." Dedi. "Ben buyum. İçen, cebinde paketi eksik olmayan bir mahalle serserisinin tekiyim. Tek artım pederde dolusuyla para olması. Söyle o ufaklığa bunu bilerek gelsin"  Cümlesinin bitmesiyle kahkahalarım yankılandı. Hayır dedim içimden. Rüzgâr

o gün orada bizimle olmayacaktı. Olmasına da gerek yoktu o zaten yanımızdaydı. Gülümsemem yüzümde dondurmadan bir kaşık aldım. Tekrar dondurma almak amacıyla kaşığımı dondurmaya daldırdığımda Rüzgâr da dondurma almak için kaşığını daldırdığından kaşıklarımız çakışmıştı. Rüzgâr kaşığını geri çekti.

"Buyurun" Bir eliyle centilmence bir hareket yapmıştı.

"Bakıyorum giderek kibarlaşıyoruz." Güldü.

"Ben mi. Ah sarışın, sarışın" Başını iki yana salladı.  "İki kişisiniz" dedi. "İleride üzerime ikili defans yapma olasılığını düşünürsek şimdilik böyle. Ama böyle gidecek sanma" Parmağını çocuk azarlar gibi önümde salladı. "Elbet dokuz ay içinde bir karşı savunma yolu bulurum"

Eve döndüğümde kapının önünde beni bekleyen iki ziyaretçim vardı. Biri siyah diğeri kızıl kafa. Esra Poyraz'ın elinden tuttum ona hararetli bir şekilde bir şeyler anlatıyordu. Beni görür görmez babasının elinden kurtuldu ve koşarak yanıma geldi. Belime sarıldı. Kollarını belimden çekmeden başını kaldırıp gülümsedi.

"O şimdi burada mı?" Şok içerisinde Esra'ya baktım. Başımı Esra'dan ayırıp, Poyraz'a çevirdiğimde gülerek bize geldiğini gördüm.

"Kardeşini soruyor güzelim bir şey söylesene"  Poyraz'ın söylediğiyle şaşkınlığım iki kat artmıştı. Niye böyle şeyler yapıyordu ki? O da Rüzgâr gibi fazla olaya müdahale etmeden rolünün devreye gireceği zamanı bekleyemez miydi? Sürekli kendini kanıtlama çabasındaydı. Belki de Esra ile yapamadıklarını yapmaya çalışıyordu. Ama bu yaptıkları beni zora sokuyordu bunu da bilmeliydi.  Başımı eğip Esra'ya baktım. Diyebileceğim tek bir kelime dahi yoktu. Poyraz durumun farkına varmış olmalı ki Esra'yı benden ayırdı.

"Hadi Esra sen biraz ileride oyna olur mu?" Esra başını salladı ve gülümseyerek bahçenin öbür ucuna gitti. Arkamı dönüp salıncağa ilerledim ve oturdum. Hemen ardımdan Poyraz da beni takip etmiş yanıma oturmuştu.

"Bunu neden yaptın?"

"Sonuçta kardeşi olacak bunu bilmesi gerektiğini düşündüm."

"Tabiî ki de bilmeli eğer bu bebek gerçekten onun kardeşiyse. Sonuçta Bu bebek senden de olmayabilir farkındasın değil mi?" Poyraz bıkkın bir nefes verdi.

"Biliyorum" dedi dişlerinin arasından.

"O zaman ne yapıyormuşuz. Gereksiz ego patlamaları yaşamıyormuşuz" Poyraz bir şey söylemedi, sessiz kaldı. Kısa süreli bir sessizlikten sonra hiçbir şey olmamış gibi Poyraz'a döndüm. Gülümseyerek ellerimi havaya kaldırdım.

"Terfi aldım." Poyraz güldü. Konuyu değiştirmem hoşuna gitmişti.

"Ee nasıl oldu bu?"

Poyraz'a her şeyi uzunca anlattım. Garip yaşlı kadından bahsederken biraz fazla oyalandım. Son olarak Poyraz'a Rüzgâr'ın yardımıyla terfi ettiğimi anlatırken Poyraz'ın yüzü ne kadar düşse de belli etmemek için de bir o kadar çaba sarf ettiği belliydi. Konuşmamız bitince ayaklanıp onlar için içecek bir şeyler getireceğimi söyleyip içeri girdim. Dolabı açtığımda içecek bakımından birkaç çeşidimiz olduğunu gördüm. Uzunca bir süre düşündükten sonra hangisinden katacağıma karar veremeyip bahçeye geri döndüm. Poyraz'a hangisinden içmek istediklerini sormak için hazırlanırken onun telefonla konuştuğunu fark ettim. Bir süre bekledim. Ama o hala konuşma devam ediyordu. Daha fazla beklemek aynı zamanda da onu da rahatsız etmek istememiştim. İçeri girip mutfağa yöneldim.  Dolabı tekrardan açıp uzun bir düşünme maratonundan sonra karar verip içeceği dolaptan çıkardım. Mutfak dolaplarından bardak çıkarırken telefonum çaldı. Bardakları tezgâha bırakıp arka cebimdeki telefonu çıkardım. Ali Abi arıyordu. Ekrandaki yeşil işareti çekip telefonu kulağıma dayadım.

"Hayırdır Abi sen bu saatte aramazdın? Doğru söyle yenge seni daha fazla çekemeyeceğini söyledi evden kovdu sende kalacak yer arıyorsun. Şaşırdın mı diye sorarsan hayır. Zaten böyle bir şey bekliyordum kim böyle bir adamı uzun yıllar boyu çeker ki? Ha bende kalmaya gelince de kusura bakma Abi. Şu güne gün bekâr bir kadınım. Şimdi mahallede söz möz olur." Ve evet babası belli olmayan bir bebeğe hamileyim...

"Bırak şimdi onu bunu" Benim aksime ciddi çıkan sesi toparlanmamı sağlamıştı. "Direkt cevap ver. İstifa ettin mi etmedin mi?"

"Pardon?" dedim. Sesim şaşkınlıktan yüksek çıkmıştı.

"Ben de öyle düşünmüştüm" dedi. "Ben hala şirketteyim. Malum bazılarımız kaytarıp işten kaçmıyor" Gözlerimi devirdim. "Her neyse yukarıdan biri gelip telefonla birinin aradığını Asya Yetkiner'in artık işe gelemeyeceğini istifa ettiğini söylemiş. Yukarı bildirmeden önce de bana sormak istemiş. Ben de daha bugün terfi alıp sevinince bunun içinde bir iş var dedim seni aradım."  Derin bir nefes verdim.

"İyi yapmışsın Abi. Bir şey soracağım bu arayan kişi başka bir şey demiş mi?"

"Yok ya dememiş sanırım... Ha, Şey bir de artık Günday holding de çalışacağını söylemiş"

Hiçbir şey demeden telefonu Ali Abi'nin yüzüne kapattım. Ali Abi yüzüne telefon kapatacağım en son kişilerdendi ama şu an durum önemliydi. Hızla mutfaktan çıkıp kendimi bahçeye attım. Poyraz bıraktığım yerde –salıncakta- oturuyor, Esra ise hala aynı köşesinde oyun oynuyordu. Poyraz beni görünce ayaklandı.

"Yardıma ihtiyacın var mı? Hiç sormadım da..." Bana doğru bir iki adım attı.

"Kes!"  Poyraz olduğu yerde kaldı.

"Ne hakla ya!" Poyraz'ın bu değişken ruh halimi anlaması bir iki dakikasını aldı. Ama konuya doğrudan girmek yerine konuyu değiştirmeyi umarak farklı bir yol izledi.

"Güzelim. Hamilelikten tabi bunlar. Sanırım ufaklık..."

"Kes!" Bir iki adım atıp ona yaklaştım. "Bunu söylediğimi hatırlıyorum." Poyraz bunun üzerine hemen savunmaya geçti. Konuyu değiştirme umutlarının boşa çıktığını ve işe yaramayacağını anlamıştı.

"Orada çalışmanı istemiyorum. Daha önce de benimle çalışıyordun zaten. Hem çalışmana da gerek yok. Sana bakabileceğimi biliyorsun"

"Bana da önceden Esra'ya baktığın gibi mi bakacaksın. Sağ ol almayayım." Poyraz parmaklarını saçlarına geçirdi. Sinirliydi. Benim de ondan farkım yoktu. Sakinleşmek için derin derin nefesler alıp veriyordum. Sakinleştiğime karar verince söze girdim.

"Bak Poyraz. Ben evimi babam beni hiçbir işe yaramayan biri olarak gördüğü için terk ettim. Kendi çabalarımla bir şeyler yapmaya başladım. Çalışıyorum. Ve buna devam da edeceğim. Buna karışmasın diye umuyorum. Gerçi karışacağını da düşünmüyordum ya."

"Bak" dedi Poyraz ban yaklaşarak. Aramızdaki mesafe giderek azalıyordu. "Seni ve bebeğimi yanımda istiyorum. Ve bunda bir sorunda görmüyorum"

"San kaç defa söyleyeceğim. Evet, bir bebek taşıyorum ama bu bebeğin sen..." Görüş açıma giren kişiyle donup kalmıştım. Sanrım dünyanın başınıza yıkılması böyle bir şeydi. Abim bahçe kapısından bize bakıyordu. Ve bakışları onu bir yabancıdan farksız kılıyordu. Abim ilk defa bana böyle bakıyordu ve ben bir şekilde bu günü hayatımdan silip atmak istemiştim.

 

 EVET BAYLAR/BAYANLAR DÜŞÜNCELERİNİZİ ALALIM.

BABA ADAYLARIMIZ UFAKTAN SAPITMAYA BAŞLADI HA NE DERSİNİZ :D 

SİZCE İŞ YERİNDEKİ GARİP YAŞLI KADIN KİM? 

Continue Reading

You'll Also Like

15K 1K 17
Ship Serisi 1 |Sevilecek çok güzel gülüşlerin var. ||İyi olmam için eksik olan parçam. •SAUDADE: imkansız şeyler için duyulan arzu •Çukur dizisinin A...
1M 45.7K 58
(Bu isimle yazılmış ilk kitaptır.) Girdiği depresyon sonucu gittiği bir barda birlikte olduğu adamdan hamile kalan Hira, hayatında bir çocuğa yer ver...
473K 24.3K 25
Not: Kitapta +18 unsurlar mevcuttur.. Kına yakmak kendini adamaktır ; Bir gelinlerle damatlara yakarlar ; kendilerini birbirlerine adasınlar diye. B...
250K 15.4K 29
Yarım kalmış bir inşaatta yağmurun dinmesini beklerken üst katta çaresizce yardım bekleyen adamın varlığını fark eden Feriha'nın ve aydınlığı arayan...