BÖLÜM 38: GÜZEL HAVA

6.7K 287 15
                                    

MERHABALAR. SÖZ VERDİĞİM GİBİ. CUMA GÜNÜ. İŞTE BİR BEBEK BİN MUSİBET. HEM DE UZUN BİR BÖLÜMLE :) HİKAYEYE OLAN İLGİ MÜKEMMEL :) SEVİLİYORSUNUZ :)

Ö-PÜL-DÜ-NÜZ...

BÖLÜM İTHAFI UMUDUMSENDE SANA <3 YAPTIĞIN O YORUMLARLA MESAJ PANOMA BIRAKTIĞIN MESAJLARLA HİKAYEYE OLAN İLGİNLE BUNU ÇOKTAN HAK ETTİN.

BAŞKA İTHAF İSTEYEN VARSA YORUMA YAZABİLİR.

YORUM VE OYLARINIZI EKSİK ETMEYİN.

Haftanın Cuma günüydü. İzmir yağmur sonrası sessizliğine bürünmüştü. Güneş yağmurun ardından bir kurtarıcı gibi doğmuş, havayı hiç olmadığı kadar güzel kılmıştı. Rüzgar'ı işe yollayalı iki saati geçiriyordu. O gittikten sonraki bir saati her zamanki gibi sofrayı toplayıp, ortalığı düzenleyerek geçirmiştim. Bir saattir de oğlumun uyanmasını bekliyordum. Gece çok geç uyumuştu. Haylazlık yapıp tüm gece ağlamamıştı ama yine de annesi olarak o uyuyana kadar başında beklemiştim. Beyefendinin keyfi gelip uyuduğunda saat gece ikiyi gösteriyordu. Eskisi kadar olmasa da arada aksilikleri tutuyordu oğluşumun. Bunu bebekliğine veriyordum. Şimdi şımarmayıp kendine baktırmayacak da ne zaman baktıracaktı?

Dışarıya bakarak iç geçirdim. Bu havada evde oturmak aptallıktan başka bir şey değildi. Aklımın üzerinde deyim yerindeyse bir ampul yandı. Dünyanın en mükemmel fikri olmasa da içimden eureka diye bağırmak geldi. Dışarı çıkaracaktım. Hem Barış da temiz hava almış olurdu. Durmak bilmeyen yağışlardan dolayı oğlum dört duvar arasına tıkılı kalmıştı. Tek eğlencesi arada dedesi ile babaannesine gitmesiydi. Orası da düşünülünce dört duvardan başka bir şey değildi.

Oturduğum yerden kalktım ve yemek masasının üzerinde duran telefonumu kavradım. Ekranı aydınlattım, rehbere girip ihtiyacım numarayı hemencecik bulup parmağımı üzerinde kaydırdım. Telefonu kulağıma dayadım. Açılmasını beklerken ayağımı tempolu bir şekilde yere vuruyordum. Bu seferde açmaz tatlım işim var gibisinden mesajlar atarsa kendini bitti saysındı. Telefon açıldı.

"Ne var tatlı cadı?"

"Gerçekten mi? Gerçekten uzun zamandır görüşmüyoruz ve sen telefonu ne var tatlı cadı diye mi açıyorsun Ege Yetkiner"

"Ege Yetkiner." Telefonun diğer ucundan erkeksi kahkahası duyuldu. "Sen kızdın mı bana"

"Bilmem. Yılbaşından beri görüşmediğiniz biri sizin telefonunu ne var diye açsa siz kızar mısınız Ege Bey? İki hafta ya. İki hafta oldu. Yapraklar döküldü. Mevsimler değişti. İzmir bir dondu. Bir yandı. Ya senin yeğenin üç buçuk aylık oldu ya!"

"Hadi ya o kadar oldu mu?" dedi şaşırmış gibi yaparak.

"Bak bir de konuşuyor" Güldü.

"Tatlı Cadım biliyorsun durumları. Çok meşguldüm."

"Biliyorum" dedim dudaklarım büzülürken. Sesim neşesini yitirmiş, hüzünlü bir hale gelmişti. "Sen de biliyorsun. Benim senden başka kimsem yok ki."

"Yapma ama böyle. Söyle neredesin aldırayım sizi. Öğlen beraber yemek yiyelim"

"Güzel. Ben de bunu söyleyecektim zaten." Sesimdeki ani değişim konuşmayı yeniden canlandırmış, neşelendirmişti.

"İyi söyle bakalım neredesin?"

"Evde. Ama senin aldırmana gerek yok. Hava çok. Barış ile biraz hava almak istiyorum. Sen nereye geleceğimizi söyle yeter."

"Peki. Teklif var ısrar yok. Sizin evin yakınlarında yeşilli restoran var ya orası uygun mu? Hem size de çok uzak değil."

"Mükemmel" dedim sevinçle. "O zaman orada görüşürüz."

BİR BEBEK BİN MÜSİBETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin