BÖLÜM 46 : ESKİSİ GİBİ

5.4K 243 32
                                    

BEN GELDİM :) YANIMDA DA GÜZEL HABERLER GETİRDİM :) AMA BUNU AŞAĞIYA SORU KISMINA YAZACAĞIM BİRAZ MERAK EDİN :) KÖTÜYÜM NE YAPAYIM :)

90100 KÜSUR KİŞİYİZ :) AZ KALDI AZ :)

YORUMLARINIZI VE OYLARINIZI EKSİK ETMEYİN!

SEVİLİYORSUNUZ :) HEM DE ÇOK :)

Asya'nın bakış açısından;

Eve dönerken arabanın içi olduğundan sessizdi. Rüzgâr ön koltukta, dikkatli bir şekilde arabayı sürmekle meşguldü. Yüzünde tanımlayamadığım bir ifade vardı. Arka koltukta oğlumla oturuyordum ve bakışlarımı bir an için bile olsun dikiz aynasından almadan onun yüzünü izliyordum. Onu izlediğimin farkındaydı ama bunun için en ufak bir kanıt bile yoktu mimiklerinde. Bir duvar kadar sertti yüzü ve hiçbir duygu geçmiyordu. Oynuyor muydu emin değildim. Sert yüzü beni derinden etkiliyordu. Giderek beni fark ettiğine olan inancım azalıyordu. Aklımdan geçen düşüncelerle yüzüm asıldı. Hayal kırıklığı içimde bir çığ gibi büyürken ne yapacağımı bilemiyordum. Düşüncelerim bir sarmala bağlanmış gibiydi, kendilerini sürekli tekrar ediyorlardı. Yorulmuştum. Yorgunluk hissi bedenimi ele geçireli çok olmuştu. Son zamanlarda kendimi mutlu hissetmiyordum. Nedenlerini Rüzgâr'a açıkça ifade etmiştim. Umursuyor gibi gözükmüyordu. Sarmaldaki bu düşünce bana yorgunluk hissinden çok üzüntü veriyordu. Derin bir keder içindeydim. Beni bu histen kurtarabilecek kişi bana bunları hissettiren kişiydi.

Yolculuk bitip, saat gece yarısını gösterdiğinde, ben duygu karmaşası yüklü bedenimle oğlumu yatak için yatırmış, gözleri kapanıp tatlı rüyalar serüvenine kendini bıraktığından emin oluncaya dek yanında kaldım. Yüz ifadesi her zamanki gibi tasasızdı ve bu beni kıskandırıyordu. Masumluğumuz, tasasızlığımız bizden gideli çok olmuştu. Ayaklandım. Eğilip oğluma bir öpücük verip etrafımdaki mavi bulutlarla odamıza ilerledim. Eşikten geçerken kendimi garip hissetmiştim. Duygu durumum çok çabuk değişiyordu. Hızına yetişmek imkânsızdı.

Üstümdeki abiyeden kurtuldum. Rüzgâr odada değildi. Nerede olduğunu umursayacak konumda değildim. Ruh halimin gösterdiği dengesizlik bana yetiyordu. Kafamı böyle işlere yorup vücuduma başka duygular tattırmak istemiyordum. Üzerime gelişigüzel, elimi attığımda bulduğum ilk giysileri geçirdim. Ayaklarımı sürüye sürüye yatağa ilerledim. Deyim yerindeyse yatağa tırmandım. Emekleyerek yatağın örtüsünü üçgen biçimde açtım içine girdim. Gözlerimi kapar kapamaz uyumuşum.

Gözlerim tekrar açıldığında ilk işim gerinmekti. Bedenimi güzelce esnettim. Yüzümde nedenini tanımlayamadığım bir gülümseme vardı. Sanırım bu gülümseme dinlenmiş olmamdan kaynaklanıyordu. Uzun zamandır böylesine güzel uyuduğumu, dinlendiğimi hatırlamıyordum. Gülümsememi garipsemem garipti. Yatakta yuvarlanıp sağıma döndüğümde gördüğüm manzara gülümsememi yüzümde söndürmüştü. Yatak'ın bu tarafı hiç ellenmemişti, dün bıraktığım gibi düzenli duruyordu. Görüntüyü zihnime kazırken ne olduğunu anlamam uzun sürmemişti. Rüzgar dün gece burada kalmamıştı. Gözyaşlarım hazır beklermişçesine gözlerime hücum etti. Ağlamamak için direndim. Aldığım nefesleri sıklaştırdım. Beklenmedik bir şekilde faydalıydı. Oğlumu kontrol etmem gerektiği aklıma geldiğimde sakinleşmiştim. Az önceki anı yaşamamış gibi soluma döndüm. Hızla yataktan kalmak için hamle yaparken sesinden tanımlayamadığım bir eşyayı aşağıya düşürmüştüm. Cismin ne olduğunu bilmesem de yerle temas ettiğinde tok bir ses çıkarmıştı. Kaşlarım çatılı aşağıya eğildim. Düşürdüğüm cisim bir kutuydu. Geniş, ince, siyah bir kutuydu bu. Elimi uzatıp kutuyu kavradım. Ayaklarımı zemine sağlam basıp bedenimi hafif yan döndürdüm ve elimde tuttuğum kutuyu yatağın üzerine bıraktım. İçinde ne olduğunu öğrenmek için artan merakım beni şeytanın mızrağıyla dürttüğü gibi dürterken önceliğimi hafızamda tekrarladım. Odadan ayrılıp oğlumun yanına gittim. Beşiğinde yoktu. Bir telaş duygusu beni sardı. Tüm kırgınlıklarımı, kırıklıklarımı bir kenara bırakıp Rüzgâr'a seslendim.

BİR BEBEK BİN MÜSİBETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin