BÖLÜM 45: YİNE DAVET YİNE YIKIM

5.7K 240 34
                                    

OY VERMEYİ UNUTMAYIN !

BEN GELDİM :) DÜN GELECEKTİ AMA BUGÜNE NASİPMİŞ :) TAM TAMINA 10 SAYFA :) VE 86.251 KİŞİ OLDUK. EVET SAYIYORUM :)

UMARIM SİZE FİNAL GELMEDEN 100000 KİŞİ OLDUK DİYEBİLİRİM. O KADAR ÇOK İSTİYORUM Kİ BUNU. 

DESTEĞİNİZİ ESİRGEMEYİN. OYLAMAYI VE YORUM YAPMAYI UNUTMAYIN.

Ö-PÜL-DÜ-NÜZ.

Koray'ın bakış açısından;

Boy aynasında görünüşümü son bir kez kontrol edip odadan çıktım. Lanet olası davet bugündü ve ben kendimi yine şu siyah takımının içinde bulmuştum. Sevmiyordum şunları giymeyi, sevmiyordu işte. Ne olurdu yani kot, tişört giyip gitsem? Sanki oraya gerçekten boy göstermeye gidiyorduk. Listede kalan adamları devirecektik. Bunu içim takıma ihtiyacım olduğunu düşünmüyordum, olmamalıydı. Ne var ki Rüzgâr Bey tutturmuştu bir takım giyilecek diye. Onca insanın içerisinde özenli gözükmeliymişiz. Ha! Hem niye bütün kararları o alıyordu. Az kalmıştı. Eğer böyle devam ederse liderlik için isyan çıkaracaktım. Rüzgâr dakikasında beni alt eder, kellemi de kazığa oturturdu. Kellemi oturtsa mutlu olurdum. Başka bir yeri oturtmasından iyiydi. Başımı dikleştirdim. Daireden çıktım. Ruh halim kendinden eminden her an ukalaya dönebilirdi ki kendimi dünyayı fethedebilirmişim gibi hissediyordum. Acayip gaza gelmiştim.

Parmağıma taktığım arabanın anahtarını sallarken diğer elim cebimdeydi. Takımın ceketi bu yüzden hafif havadaydı ve elimin üzerini az da olsa kapatıyordu. Havamı bozmadan asansörün kapısını açtım içeri girdim. Zemin kat butonuna bastım İstifimi bozmadan duvara yaslandım. Asansör ayrılacağım kata indi ve ben dışarı çıktım. Apartmanın büyük, siyah, ağır kapısına ilerledim. Havalı havalı kapıyı bir kere de açmaya denedim ama o kadar ağırdı ki iki büklüm olup iki elimle açmayı başarabilmiştim. Sokağa çıktığımda üzerimi düzelttim ve biri görmüş mü diye etrafıma bakındım. Kimseciklerin olmadığını gördüğümde derin bir nefes aldım. Elim cebimde arabaya ilerlerken karşı apartmanın kapısına yaslanmış Yaprak'ı gördüm. Üzerinde yeşil uzun straplez bir elbise vardı. Saçlarını toplamıştı. Kollarını göğsünde birleştirmişti, elinde tuttuğu küçük çantası göğsüyle arasında sıkışmıştı. Biraz önce gördüğü sahneden olsa gerek gülmek üzere gibi duruyordu. Gülmemek için de dudağını ısırıyordu. Nefes kesici görünüyordu. Derin bir nefes aldım ve sürücü kapısına ilerledim. Bir elim kapının kulpunu tutarken diğer elimle anahtarın üzerindeki küçük düğmeye bastım. Arabanın ışıkları ikişer kere yandı söndü. Kilit açılınca içeri geçip oturdum. Yaprak da yanımdaki yerini aldı. Beraber gidecektik. Bu da Rüzgâr reisin ikinci emriydi. Davetli olmamamıza rağmen Rüzgâr'ın yanında davete girecektik. Yararlı olacağımızı düşünüyordu. Ben ona eşlik edecektim, Yaprak da Asya'ya. Hiçbir sorun çıkmayacaktı, çıkmamalıydı.

"Sessizsin" dedi Yaprak yolda seyir alırken.

"Boş muhabbet mi etmemi istersin" dedim. Bir yandan dikkatimi yolda tutuyor, olası bir hataya yer vermemeye çalışıyordum.

"Öyle demedim" dedi. Sesi biraz öncekinden kısık çıkmıştı. Bu acaba sert mi çıkıştım diye kendimi sorgulamama neden oldu.

"Yani konuşacağımız bir şey. Yani var da ne bileyim..." Sustum. Gözlerimi bir saniyeliğine yumdum. Konuştukça batıyordum.

"Önemli değil" dedi Yaprak. Sesi kırgın çıkıyordu. "Kendini zorlama" Başını cama yasladı ve iletişimi kesti. Yolculuk boyunca kendime sövüp durdum. Etmediğim küfür kalmamıştı. Bir süre sonra edecek küfür, söylenecek söz kalmayınca yeni kelimeler türettim. Bu iş tahmin etmediğim kadar eğlenceliydi. Bir ara kendi ismimle sözlük basmayı bile düşünmüştüm. Koray'ın dağarcığından... Evet dağarcık gibi havalı kelimelerde biliyordum.

BİR BEBEK BİN MÜSİBETHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin