GAZAP DANSI (TAMAMLANDI)

By YorgunHayalci

161K 10.2K 4.2K

~Fantastik~ "Öfkenin ve dansın zarafeti, olacak her şeyin sebebi... ~ Yaratıkların kol gezdiği, tehlikenin hü... More

TANITIM
GİRİŞ
1. KISIM - 1. BÖLÜM
1. KISIM - 2. BÖLÜM
1. KISIM - 3. BÖLÜM
1. KISIM - 4. BÖLÜM
1. KISIM - 5. BÖLÜM
1. KISIM - 6. BÖLÜM
1. KISIM - 7. BÖLÜM
1. KISIM - 8. BÖLÜM
1. KISIM - 9. BÖLÜM
1. KISIM - 10. BÖLÜM
1. KISIM - 11. BÖLÜM
1. KISIM - 12. BÖLÜM
1. KISIM - 13. BÖLÜM
1. KISIM - 14. BÖLÜM
2. KISIM - 15. BÖLÜM
2. KISIM - 16. BÖLÜM
2. KISIM - 17. BÖLÜM
2. KISIM - 19. BÖLÜM
2. KISIM - 20. BÖLÜM
2. KISIM - 21. BÖLÜM
2. KISIM - 22. BÖLÜM
2. KISIM - 23. BÖLÜM
2. KISIM - 24. BÖLÜM
2. KISIM - 25. BÖLÜM
2. KISIM - 26. BÖLÜM
2. KISIM - 27. BÖLÜM
2. KISIM - 28. BÖLÜM
3. KISIM - 29. BÖLÜM
3. KISIM - 30. BÖLÜM
3. KISIM - 31. BÖLÜM
3. KISIM - 32. BÖLÜM
3. KISIM - 33. BÖLÜM
3. KISIM - 34. BÖLÜM
3. KISIM - 35. BÖLÜM
3. KISIM - 36. BÖLÜM
3. KISIM - 37. BÖLÜM
3. KISIM - 38. BÖLÜM
3. KISIM - 39. BÖLÜM
3. KISIM - 40. BÖLÜM
3. KISIM - 41. BÖLÜM
3. KISIM - 42. BÖLÜM
3. KISIM - 43. BÖLÜM
3. KISIM - 44. BÖLÜM
3. KISIM - 45. BÖLÜM
KRALLIKLARIN VE KÜÇÜK KITANIN GENEL DURUMU
FİNAL - PART 1
FİNAL - PART 2
"BİR GÜN BİR PRENS VARMIŞ..."
İLK KİTABA DAİR SON SÖZLERİM
Biraz Da Ben...

2. KISIM - 18. BÖLÜM

2.1K 176 43
By YorgunHayalci

Yemin

Hermes kitabı paltosunun içinden çıkardı ve askere teslim etti.

SONUNDA

Asker kitabı kontrol ettikten sonra en yaşlı adama kitabı uzattı. Adam ilkin dokunmayacak şekilde elini kitabın üzerinde gezdirdi. Daha sonra kitabı askerden aldı ve sayfalarını açmaya çalıştı. Kitabın ilk sayfası açıldıktan sonra içinden sarı bir ışık yansıdı.

Üye kitabı masaya bıraktığında bize biraz daha yakına gelmemizi söyledi. Ardından da yanındaki üye ellerini birbirine bağlayıp önce Hermes'e sonra da bana baktı. Birkaç adım sonrasında da konuşmaya başladı.

"Başınızdan geçenler pek de iyi değil," dedi ellerini daha da sıkarak. Odağımı yüz ifadesine çevirdim. "Yine de buraya en az hasarlı şekilde gelmişsiniz."

En az. Tabii hâlâ yaşadığım için en azdı.

"Bay Holen," diye seslendi masanın diğer ucundan, sert çehreli bir başkası. "İzniniz olursa onların zihinlerine dokunarak kontrol etmek isterim."

"Tabii izin sizindir."

Adam ayağa kalkıp ağır adımlarla yanımıza geldi. Elini Hermes'in alnına koydu ve gözlerini kapadı. Hiçbir tepki göstermeden birkaç saniye bekledi ve bir adım geriye gidip gözlerini açtı. Gözlerimin içine bakıp da elini alnıma koyduğunda ılık bir sıcaklık hissettim. Üye gözlerini kapadı ve bekledi. Ama Hermes'teki gibi de elini hemen geri çekmedi. Yaklaşık bir dakika bu şekilde hareketsiz durunca elini çekti, gözlerimi açtım, o da açtı.

"Hımm," dedi üyelere dönüp kendi kendine mırıldanarak. "Mektupta da bahsedildiği gibi düzensizlik mevcut."

Geri yerine oturduktan sonra en yaşlı üye adama ne görüp görmediğini sordu.

"Bay Von, bizlere neler gördüklerinizi anlatır mısınız lütfen?"

"Tabii o şeref bana aittir."

Neden bu kadar resmî konuşuyorlardı ki? Bu komikti.

"İlkin oğlan çocuğundan başlayacak olursam mektupta da anlatıldığı gibi durumlara karşı sezisi açık, nerede ne yapması gerektiğini iyi biliyor. Zihni bir kütüphane gibi. Oldukça berrak ve düzenli. Başlarına pek çok talihsizlik gelmiş. Bunun sebebi muhtemelen korunmasız gelmeleri. Oysa biz her şeye karşı korumalar ile gelmelerini tembih etmiştik. Kız çocuğuna da gelecek olursam." Adam duraksayarak bana baktı.

"Efendim, mektupta da bahsedildiği gibi içinde karmaşıklık mevcut. Oğlan çocuğunun aksine oldukça düzensizlik ve bulanıklık hakim. Bu bulanıklık kirlilikten değil, aksine bilinmezlikten meydana gelmiş. Uzun yıllardır büyü gücü açığa çıkmayan bir öğrenci. Fazlasıyla enerji tutumu var içinde. Ayrıca... Onu ayıran bir başka sorunu var: O da hiçbir ataya ait olmaması. İçindeki kaostan besleniyor muhtemelen."
~

Üye konuşmasını bitirdikten sonra ben daha dediği şeyleri düşünmeye başlamadan en yaşlı üye kafasını masadan ayırmadan konuştu ve;

"Mektupta neden buraya daha önce gelmediği belirtildi mi?" diye sordu.

"Evet, efendim," cevabını verdi üye. "Mektupta Bay Niran'ın daha önceleri bu durumu bize bildirdiğini fakat bu konu hakkında detaylıca bir karar çıkmadığı yazılı. Konseyimizden kesin bir sonuç ortaya atılmamış."

"Mümkün değil," dedi bir başkası. Sesi diğerine göre daha yüksek çıkmıştı. "Bu durumla bizzat ilgilenilmesi gerekiyordu."

Usta benim durumumu Uzak kıtaya mektuplarla bildirmişti. En azından iki üç kez denediğini söylemişti. Fakat olumlu sonuç alamadığını, sarayın bu konuyla ilgilenmeyeceğini düşündüğünü söylediğinde bir daha bu konu açılmadı ve mektup da göndermedi. Ama şimdi ise üye tam tersini söylüyordu.

"O hâlde geçmişteki alınan karara bakmak lazım. İzniniz olursa incelemek isterim efendim." En yaşlı üye kafasını olumlu anlamda salladı. Belki de seksen yaşında vardı ve yine de burada durmayı başaracak kadar dinçti.

Üyenin önünde kitap beliriverdi. Aslında onu daha hızlı getirmişti.
Ardından da Ahrin mühürlü bir zarf. Zarfın içini açıp içindeki mektubu çıkardığında mektuba elimden geldiğince dikkatlice baktım. Bu bizim mührümüzdü. Usta'nın mektubuydu.

Adam büyük, kırmızı, ince kitaptaki sayfaları karıştırmaya başladı. Ama bunu acele ile değil de sayfalara bir şey olacak korkusu ile yaptı. En sonunda bir sayfada durdu ve başını iki dakika boyunca kitaptan kaldırmadı.

"Onun Küçük kıtada durulması kararını almışız," diye konuşmaya başladı ilkin. "Toplam üç tane mektup gelmiş. Bunlardan ilkinin tarihi 2. Kara Çağ - 337 yılı. İkincisi ise 2. Kara Çağ - 338 yılı. En sonuncusu ise bu yıl yani 2. Kara Çağ - 345 yılı. Birinci mektuba onay gelmiş. Fakat ikinci mektuba onay gelmemiş. Birinci mektuba reddedildiği yazılmış. İkincisine bakılmamış. Üçüncüsüne ise karar verilmiş. Birinci mektupta onun büyü gücünün açığa çıkmadığı anlatılmış. Bizler ise onun kıtada kalmasına karar kılmışız. Üçüncü mektupta ayrıca yetim olduğu da anlatılıyor."

"Bizden çıktığına emin misiniz? Bu iş biraz karışık gibi."

"Ah evet, kesin bir şekilde bizden çıkan bir karar. Hatta mektubun sonlarına doğru eğer böyle bir durumun gelecek beş içinde de devam ederse öğrencinin bize gönderilmesi gerektiği yazıyor. Yani kız çocuğunun 2. Kara Çağ - 342 yılında çoktan burada olması lazımdı."

"Peki ya ikinci mektupta ne yazılıyor? Bir yıl sonrasında tekrardan gelmiş."

"İkinci mektupta da aynı şeyler yazılıyor. Fakat ek olarak kızın bünyesinin oldukça zayıf olduğu ve bu durumda gelecek beş yıla dayanamayacağı yazıyor."

Küçükken oldukça ağır hastalıklar geçiren birisiydim. On yaşımdan on üç yaşıma kadar. Bu durum üç yıl boyunca sürmüştü ve hayatımdaki en kötü günlerden de beterdi. Hatta Usta Uzak kıtadan, özel büyücülerden ilaçlar hazırlamasını da istemişti. Çeşitli ilaçları bünyeme vermiş, bazıları yüzünden de ataklar geçirir olmuştum. Neyse ki bu durumdan, şükür ki kurtulmuştum. Her ne kadar öyle gözükse de, yataktan kalkıp da yemek yiyebilecek duruma gelsem de içimde hâlâ ilaçların tesirini taşıyordum. Özellikle de zihnimde ve kanımda.

"Üçüncü mektupta tam olarak neler yazıyor? Neden buraya gönderilmediği yazıyor mu?"

"Hayır, yazmıyor. Onun yerine buraya eğitim görmek ve kitabı getirmek için görevlendirilen kızdan bahsediyor."

Adam kırmızı kitabı kapadı ve mektubu da zarfın içine koydu. Ardından da askere geri yerine koyması için görevlendirdi.

"Şimdi ciddi bir sorunu var. Gücü açığa çıkmış. Fakat düzeni yok. Yemin etmediği takdirde büyü yapamaz."

"Peki ya sebebi ne?" diye sordum lafın arasına girip artık dayanamayarak. İlkin hepsi de bana bakıp sustu. İzin alıp konuşmam daha uygun olacaktı...

En yaşlı üye bile bana bakmaya devam ederken ayağa kalktı. Yavaş, ağır adımlarla, daha yeniki üyeden de yavaştı, yanıma geldi. Ardından da ince elleriyle elimi tuttu ve tersine çevirip avucumun içine baktı. Uzun, bir deri bir kemik kalmış parmaklarını belli bir düzen içinde hareket ettirmeye başladığında huylandırsa da elimi geri çekmedim.

"Yemin edecek ve büyüsünü kullanacak," dedi kendi kendine. Arkasına dönüp geri yerine oturduğunda bunu üyelere de söyledi.

"Onu takibe alacağız. Eğiteceğiz. Eğer bir hastalığı varsa bulmaya çalışacağız."

En yaşlı üyenin son sözünden sonra bu duruma onay verildi.

"Pekâlâ, yemin edecek ve biz de onu eğiteceğiz. Ama ilkin kitap için yemin etmeleri gerekiyor." Ah, tabii bir de kitap vardı ki zaten buraya onun için gelmiştik.

Üyelerden belki de en genci ki yirmili yaşlarındaydı. Ayağa kalkıp daha seri bir şekilde yanımıza geldi. Elinde bıçaktan da daha ince olan, ucu keskin taştan yapılmış oldukça sivri hançer beliriverdi. Bileğimi ne kadar sıkı tuttuysa hançeri de bir o kadar hassas bir teraziye koyarmışcasına avucunun arasına aldı.

Daha sonra hiç beklemeden koluma bir kesik attı. Kanım hızlıca akmaya başlarken beni masaya yaklaştırdı ve Altın Çağ kitabının yanında duran, ondan daha kalın kitabı açıp bileğimden dirseğime kadar akan kanımdan bir damlasının boş sayfaya akmasına izin verdiler.

"Tanrı adına, yaratılanlar adına. Sırrı sır bil ve yemin et. Yemin ettikten sonra bozamazsın. Bozarsan cezasını çekersin. Bu olay ile ilgili hiç kimseye hiçbir şey bahsetme. Ne kitaptan bir bilgin olsun ne de yaşadıklarından."

"Ceza?" diye sordum hafif yüzümü ekşitirken. Hançerin mi acısından yoksa ortamdaki gerginlikten dolayı acım daha da katmerleniyordu, anlam veremedim.

"Eğer ölene dek tutacağın sırrı söylersen ölüm cezası çekersin."

Ölüm yemini... Şimdi de sırf sır için canıma karşılık yemin edecektim. Alt tarafı bir kitaptı. Bir ölmediğim kalmıştı gerçekten de ki ona da yemin etmemi istiyorlardı.

"Hayır, kabul etmiyorum," dedim başımı hayır anlamında sallayarak. Sesimdeki bariz korku belli olsa da geri adım atmak istemedim. Fakat bunu kabul görmediler. O an en yaşlı üye ismimi seslenip de gözlerimin içine bakıp bir şeyler mırıldandığında kulaklarım çınladı, bedenim titredi ve uyuşup kendinden geçti. Tekrardan aynı soruyu sordukları vakit karşı gelemeyecek haldeydim.

"Kabul mü?" diye sordu bir başka ses. Gözlerim kapanıp da dengemi kaybettiğimde asker omzumdan tuttu. Dilim kendimden bağımsızca hareket ettiğinde dudaklarımı araladım. Daha sonra da "Kabul," dedim midem bulanırken. "Kabul ediyorum."

Beni geri çekip masadan uzaklaştırdılar. Hâlâ etrafı tam seçemezken sertçe yutkundum ve bileğime baktım.

Belki de buradaki hayatı reddetmeliydim. Sır, benimle birlikte buradan uzaklaşıp giderdi böylelikle.

Keşke, keşke.

Aynı şeyi de Hermes'e yaptıkları vakit, o kabul etmişti direkt, bizimle olan işleri de böylelikle bitmiş oldu. Birkaç uyarıda bulundular kitap hakkında. Hızlı hızlı konuştular ve tehdit etmekten de geri kalmadılar. Bildiklerimizi kimseye anlatmamamız gerektiğini yoksa yeminin bozulması takdirde cezamızı çekeceğimizi sakin bir dille söylediler. Yemini bozduktan sonra nasıl bir ölümün beklediğini her ne kadar açıklamasalar da bu tehditleri yetip de artmıştı bile.
~

"Senin durumunla ilgileneceğimizi bilmeni isteriz. Burada olduğunuz sürece güvendesiniz. En iyi şekilde eğitim alacaksınız ve vereceksiniz. Başınıza gelenlerden artık haberimiz var. Emin olun ki bir daha tekrarlanmayacak," diyerek son kez konuştular.

Umarım öyle olurdu. Umarım bir daha başımıza bir iş gelmezdi.

Hâlâ dengemi koruyamıyordum. Ne yaptıkları hakkında, daha doğrusu nasıl bir büyü yaptıkları hakkında fikrim vardı; büyük ihtimalle zihnime girmişler ve kontrol altına almışlardı. Bu büyüyü herkes yapamazdı. Ve Selentler de herkesin yapamayacağı büyüleri yaparlardı.

Koridorda ilerlerken Hermes kulağıma eğilip nasıl olduğumu sordu. Ona yarım yamalak iyi olduğumun cevabını verdikten sonra merdivenlere yöneldik, çıktık ve koridor ucundaki odanın önüne geldik.

İçeriye girdiğimizde bu kez beyaz, uzun gömlekli ve gözlüklü birisi bizi karşıladı.

Asker bizden bahsettikten sonra adam "Ah, evet," dedi ikimize dönüp. "Haberim var ikisinden de. Şimdi isimleriniz Luna Aleda Sien ve Hermes Voren, öyle değil mi?"

"Evet," dedi asker ve adam büyükçe defterden isimlerimizin olduğu sayfayı açtı. Hafif kaşları çatıldıktan sonra askere dönüp dışarıda bekleyebileceğini söyledikten sonra asker odadan ayrıldı ve adam da oturmamız için ricada bulundu.

Odada yan yana, belli aralıklarla üç masa bulunuyordu. Diğer ikisi, masa üzeri de dahil boştu ve her bir masanın arkasında bir raf ve onun yanında ise kapı vardı. Benim karşımda bulunan gri perdeler çekilmişti ve açık pencereden gün ışığı ile dışarıya ait sesler geliyordu.

"Bir şeyler içmek ister misiniz?" diye sordu adam güler yüzle yaklaşıp. İkimizde reddedince adam kurallar hakkında konuya girdi.

"İkinizin kayıt aşamasını ben yapacağım için öncelikle ileride herhangi bir sorununuz olursa direkt bana geleceksiniz. Eğer durum ciddi olursa üst yetkililere haber verilir. Eğer küçük bir mesele ise ben ve meslektaşlarım durumu halleder. Ayrıca saraydan ayrılmak için de direkt benim yanıma geleceksiniz. Ben sizin hangi tarihte ve hangi saatte çıktığınızı kontrol edeceğim. Eğer ki ters bir şey olursa elimizde sizin çıkış iradenize bağlı delil bulunur. Ayrıca saraydan en fazla bir gün ayrılabilirsiniz. Eğer bir günü aşarsanız çeşitli cezalar alırsınız. Sarayın sağ ve sol kanadı eğitim içindir. En yüksek bölümü ise Kraliyet hanedanı içindir. Hiçbir kişi, bu kişiler hanedan ile yakın olmadıkça, izinsiz saraya giriş yapamaz. Giriş yapılabilmesi için Yerel Konsey'den izin alınması gerekir. Eğer izin verilirse Kraliyet sarayına giriş yapılır. Hiçbir şekilde ülkenin bayrağına, dinine, diline, ırkına, hanedanına laf edilmez. Edildiği takdirde ağır cezalar verilir. Eğer öğrencilik hayatınızda en fazla üç ceza alırsanız saraydan atılırsınız ve kulede göreve başlarsınız. İki uyarıdan sonra ceza uygulamasına geçilir. Sarayın giriş çıkış saatleri belirsizdir. İstenilen vakitte çıkıp girebilirsiniz. Fakat dediğim gibi sadece yirmi dört saat şartıyla. Öğrenci olduğunuz için eğitim saat yedide başlayıp akşam beşte bitecek. Genel eğitiminiz üç yıl sürecek ve o yıldan sonra da durumunuza bağlı olarak üç kısımdan birisine gidersiniz. Eğer eğitim durumunuz yıl içinde kötüye giderse uyarı alırsınız. Devam ederseniz de öğrencilikten atılırsınız. Muhtemelen sizi küçük evler bölümüne verirler ve orada görev yaparsınız. Eğer öğrencilik hayatınızı en iyi şekilde bitirirseniz de avcı olup yaratık avlamakla meşgul olursunuz. Veya öğretici olup öğrenci okutursunuz. Ya da bir gruba, kuruma ait üye olup başkan da seçilebilirsiniz.

Saat öğlen birde öğle yemeği olur. Akşam ve sabah yemekleri kişiye göre serbesttir. Öğreticilere, öğrencilere, herhangi bir grup üyesine asla saygısızlık yapılamaz, yasaktır. Ayrıca sizin seviyenizi belli eden ve size özel kıyafetler giymek zorundasınız. Sizler yeni öğrenci olduğunuz için mavi cüppeyle giydirileceksiniz. Onun dışında üç yıl boyunca bu kıyafetleri onurlu ve gururlu bir şekilde taşımak zorundasınız. Temsil ettiğiniz tabakayı kirletecek hiçbir iş yapmamalısınız. Ateşkes, Yerkıran, Kızıl Gölge ve Demir Kuvvet ayrı ayrı gruplardır. Hangi soya aitseniz o gruba dahil olursunuz.

Eğitim bittikten sonra en az on yıl boyunca saraya karşı hizmet vermek zorundasınız. Vermediğiniz takdirde yasağı çiğnemiş olursunuz ve cezalandırılırsınız. Ayrıca sınıfta kalma hakkı sadece bir keredir. Eğitim hayatınız boyunca eğer ikinci bir kez sınıfta kalma olayı olursa öğrencilik hayatınız biter.

Şimdi sen Hermes Voren, Kızıl Gölge adı verilen gruba dahil olacaksın. Atan Violes ve o sınıfta eğitim alacaksın. Sınıfta yaş sınırlaması yoktur. Senden daha büyükler veya daha küçükleri de olacaktır. Ayrım yapılamaz. Yapılacak tek ayrım kişinin azmine göredir.

Sen Luna Aleda Sien. Senin bir grubun belli olmadığı için hocalardan ayrı ayrı özel dersler alacaksın. Hiçbir gruba dahil edilmemen gerekiyor. Ayrıca ikiniz de büyülerine karşı yemin etmeniz lazım. Bunun için de kutsal kitap gerek."
~

Adam tane tane anlatıp da sonunda sustuğunda ivedi bir hareketle ayağa kalkıp arkasındaki kapıyı açtı ve içeriye girdi. Kapıyı kapadığında yandaki raf hafifçe yerinde oyanadı. Hermes derin nefes alıp oh çekip gözlerini etrafta gezdirdi ve en sonunda bana baktı.

"Senin çenen bile katlanılır vaziyette. Ama bununki hiç değil."

"Ne varmış benim çenemde?" dedim susadığımı hissedip. "Ayrıca neden onların yeminini direkt kabul ettin?"

"Başka çare mi vardı? Eğer kabul etmezsem öldürürlerdi."

"Neden beni o zaman öldürmediler? Reddettim onları?"

"Çünkü sen onlara lazımsın," dedi. "Seninle çok uğraşacaklar. Şimdiden hazırla kendini."

Bu dediği şeye yüzüm asılıp gerildiğimde neler yapabileceklerini düşünmeye başladım. Her şeyi yapabilirlerdi, bekliyordum. Ölümüm resmen iki dudak arasındaydı ki bunun sebebi de onlardı. Hermes yeminden bahsederken böyle olacağını hiç de düşünmemiştim.

Keşke gelmeseydim.
~

Bir süre odayı ve ikimizi sessizlik kapladı. Ama bu çok da uzun sürmedi. Adam yanımıza geldiğinde bahsettiği kitabı getirdi ve yerine oturdu. Sonra da içini açtı ve kutsal metinlerden okumaya başladı.

"Diarus, Violes, Arinus ve Elines adına. Kadim büyüler ve büyücüler adına sen Luna Aleda, büyülerini Tanrı'nın verdiği ölçüde, kararlılıkta, güzellikte; kötülük için değil de iyilik için yapacağına söz ver. Akan kanın adına. Dört atayı da saygıyla an!"

Geri kalan dediği her şeyi tekrar ettim ve yemini de tamamlamış oldum. Hermes ayrı olarak kendi atasına da yemin etti. Benimki her ne kadar eksik olsa da en azından artık resmen büyülerimi tamamen yapabilecektim.

Adam masasına oturdu ve deftere bir şeyler yazdı. Ardından da askeri geri çağırdı. Bu sefer de bizi öğretici Orin'e oradan da kıyafetler için terziye götürmesini söyledi. En sonunda da kalacağımız odalara yerleştirilmemiz için ricada bulundu.

Her şey o kadar karışık geliyordu ki... Bu anlık bocalama ile kendimi şaşkın ördekler gibi hissediyordum.

Sırasıyla öğreticinin yanına gidip ders programını, raporunu aldık. Terziye gidip ölçüm yapıldı. Akşama hazır olacağı söylendi. Eğitimimize de gelecek hafta başlayacağımız anlatıldı. Odalarıma yerleştirildik. Hermes benim üst katımda kalacaktı. Ben ise iki kişilik bir odada bir başka kişiyle. Aynı odayı paylaşacağım kişiyi göremedim şimdilik. Kat görevlisi bana nerede, neyin ne olduğunu anlattı ve gösterdi. Ardından da temiz kıyafetlerimin hatta hiçbir şeyimin olmadığını söyleyince da yedek, temiz kıyafetlerden birkaçını tamamen bana verdi.

Özenle hazırladığım ve bilmem kaç yıllık olan çantam yanıp kül olmuştu. İçindeki anılarım da gitmişti. Bunu hatırlayınca tekrardan biraz üzüldüm. Ama sonra yeni bir hayata başlamak için yeni bir sayfanın açılması gerektiğini hatırlattım kendime. Bu yüzden de yeni bir defter alıp ondan başlangıç yapmak daha iyi olacaktı...

Odam sadeydi, küçüktü. Bir banyosu ve bir de genel odası, okuldakinden büyüktü en azından, bulunuyordu. Yataklar karşılıklıydı ve yanlarında küçük dolaplar ile çekmeceler yer alıyordu. Koyu perdeler ise odayı tamamen örtmüştü. Halı ziyadesiyle kirli gibiydi ve banyo da fena değildi.
Yine de iki kişi için yeterdi.

Büyük dolabım boştu haliyle. Ben de bana verilen eşyaları yerleştirdim. Sonra da duşa girmeye karar verdim. Hem buradaki banyoyu istediğim zaman kullanabilecektim ki gerçekten de en güzeli buydu.

Vakit akşamı bulduğunda pencereden bahçeye baktım. Devriye gezen askerlerin gölgesinden, az ileriye bakınca da şehrin renkli küçük ışıklarından ve başımı kaldırdığımda da gökteki o sayısız, küçük yıldızlardan başka bir şey göremedim. Bir müddet temiz havayı içime çektim. Perdeyi kapadım ve yatağıma girdim. Eski yatağıma göre daha iyiydi. En azından yumuşaktı. Yine de onu bile özleyecektim.
~

Başıma gelenlerden sonra iyi bir uykuyu hak ettiğimi düşünüyordum. Bu yüzden de daha fazla düşünmek yerine gözlerimi kapadım ve zihnimi susturmaya çalıştım. Neyse ki gerçekten de yorgun olduğum için hemen uyudum. Rüyamda ise o Selent üyelerini görmüştüm. O en yaşlı üye bana yine aynı şekilde yaklaşıp avuç içime bakıyordu. Tek fark elinde bir bıçak olup bununla avucumun içini kesmesiydi.

Continue Reading

You'll Also Like

856K 19.7K 56
"Madem çok ısrar ettiniz, o zaman artık bey diyebilirim." deyip gülümsedim, bandı yapıştırdıktan sonra yutkundu. "Boşver beyi." deyip dudaklarıma yap...
162K 4.2K 1
Tanıtım bölümüne göz atınız... Kaçak Prenses 1'in devam kitabıdır.
14.6K 761 15
-Giraj- Besin zincirinin en tepesinde artık ukalar vardı. İnsanlık gökyüzünde süzülen şehirlerinde yaşamaya devam ederken başardıkları çarpıcıydı. Te...
15.2K 1.4K 50
"Hatırlamıyor musun bizi rahatsız etti, önce bizi davet etti sonra ise biz kadim ruhları esarete mahkûm bıraktı. Biz Ela'nın ruhunun esaretiyiz."