2. KISIM - 16. BÖLÜM

2K 174 43
                                    

Runolf

Gecenin koyu karanlığında simsiyah giyinmiş pelerinli birisine göre, tavernaların çatı katında, kırılmış kiremitlerin üstünden sıçramak, ardından da bir dansçının zarifliği ve bir savaşçının hızı edasıyla yere inmek oldukça kolaydı. Çünkü o bunun için yetişmişti ve bunun için yaşıyordu.

Kimsenin kendisini görmediğinden hiç şüphesi yoktu. Zira gören gözler ya Tanrı katından birisiydi ya da çoktan ölmüş olacak kişiydi. Ceplerini son kez kontrol etti ve hızlı adımları ile birlikte koşmaya çalıştı. Dizinden aldığı yara onu zorluyordu. Fakat zorluk bir engel olmamalıydı.

Evsizlerin kaldığı dar sokaklardan geçti. Kötü kokan ara sokaklarda kalmak istemezlerdi. Hem orada fazla mülteci olurdu ki onlarla uğraşmaktan da hem çekinir hem de nefret ederlerdi. En iyisi caddelere açılan sokaklarda kalmaktı.

Geçtikten sonra peçesini düzeltti ve alnından akan terleri sildi. Fazlaca dikkatsiz davranmıştı bugün ve zaten cezasını da kesilen bacağıyla çekiyordu. Evin girişine kadar dayanabildiği için kendini tebrik etti. Kapıya var gücüyle vurdu ve duvara yaslandı. Umarım dostunun herhangi bir saçma sapan işi yoktu ve evdeydi.

Derken kapı açıldı ve direkt içeri girdi. Peçesini indirdi ve yere düşse de umursamadı. Dostu omzundan tutup onu içeriye taşıdı ardından hemen kendisini soru yağmuruna tuttu. Açıkçası bu huyunu hiç sevmiyordu. Aslında hiçbir huyunu sevmiyordu. Sadece fazla sadık ve iyi birisiydi. Kendisine derman olabileceğini sanıyordu. Ama öyle değildi. Onu yanında tutmasının sebebi ise yalnızlıktan duvarlarla konuşmak istemeyişiydi. Bir de ev işlerini halletmesiydi ki en önemli sebep buydu zaten.

Sedire oturdu ve ağzından istemsizce inleme sesi çıktı. Bacağını açtığında kılıcın derin kestiğini gördü.

"Ne oldu, ne oldu?" diye sordu dostu telaşla.

"Çabuk bana... Bana..." Zihni gittikçe bulanıklaşmaya başladı. Kelimeleri bir araya getirmedi ve cümlesini bitiremeden kendinden geçti.
~

Runolf gözlerini açtığında karşılaştığı ilk manzara daha önceleri hiç görmediği bir tavan oldu. Tavanın ışıltısı fazlaydı. Oldukça yüksek ve kubbe biçimliydi. Nereye geldiğini kavrayamadı. Neler olduğunu da hatırlamaya çalıştı. Tabii ya. Bacağından yara almıştı. En sonunda da bilincini kaybedip bayılmıştı. Peki ya şimdi neredeydi? Hastanede miydi? Hangi hastanenin tavanı bu şekilde garip olurdu ki?

Doğrulmak için zorladı kendini. Başardı da. Etrafa göz gezdirdiğinde hastane de olmadığını anladı. İyi de burası neresiydi ki? Oda fazla büyüktü. Fazla şaşaalıydı. Fazla resmîydi. Dolapların hepsi de beyaz renkliydi. Bir boy aynası ve bir de küçük ayna vardı. Dolapların karşısında ise bir masa ve çekmece yer alıyordu. Yatağın az ilerisinde pembe beyaz bir koltuk ve yerde ise yine beyaz bir halı vardı. Niye her şey beyazdı ki? Ayrıca bu odadaysa büyük ihtimalle bir Lord'un evinde filan olmalıydı. Çünkü bildiği kadarıyla ve öldürdüğü kadarıyla ancak onların odaları bu denli düzenli, güzel ve şatafatlı olurdu. İyi de Runolf'un öyle birisinin evinde ne işi vardı ki?

Yoksa yakalanmış mıydı? Bu ihtimal az da olsa vardı. Ama yine düşük bir ihtimaldi. Çünkü o yakalanmazdı. Kendisi istemediği sürece.

GAZAP DANSI (TAMAMLANDI)Where stories live. Discover now