Yönetici Kalp- BxB

Por Fenix4lav

1.8M 140K 36.4K

Yeni yöneticisinin gelmesiyle birlikte Can'ın iş hayatı oldukça zorlu geçecek. Más

✧1✧
✧2✧
✧3✧
✧4✧
✧5✧
✧6✧
✧7✧
✧8✧
✧9✧
✧10✧
✧11✧
✧12✧
✧13✧
✧14✧
✧15✧
✧16✧
✧17✧
✧18✧
✧19✧
✧20✧
✧21✧
✧22✧
✧23✧
✧24✧
✧25✧
✧26✧
✧27✧
✧28✧
✧30✧
✧31✧
✧32✧
✧33✧
✧34✧
✧35✧
✧36✧
✧37✧
✧38✧
✧39✧
✧40✧
✧41✧
✧42✧
✧43✧
✧44✧
✧45✧
✧46✧
✧47✧
✧48✧
✧49✧
✧50✧
✧51✧
✧52✧
✧53✧
✧54✧
✧55✧
✧56✧
✧57✧
✧58✧
✧59✧
✧60✧
✧61✧
✧62✧
✧63✧
✧Final✧

✧29✧

42K 3.3K 2.3K
Por Fenix4lav

Şu bebe çok tatlı geldi gözüme Eren diye koyuyorum. Eren'in saçları bu kadar sarı değil tabii.

Ayrıca hikayenin en uzun bölümü oldu (4K)  yazmak çok yorucuydu dshadhaj o yüzden yorumlara fikirlerinizi yazın lütfen 

Yanlışlar olabilir, iyi okumalar <3333


Sabah koluma sımsıkı yapışmış bir koalayla uyandım. Havalar da bir sıcak bir soğuk olduğundan henüz battaniyeyle uyuyordum ve bugün hava yaz günü gibiydi resmen. Cam da kapalı olunca ter içinde kalmıştım. Eren halinden memnun uyumaya devam ederken, koluma yaslandığından daha da şişko duran yanağından öptüm yumuşakça. Gece yanıma gelmiş olmalıydı, hayal meyal hatırlıyorum.

Onu uyandırmamaya gayret ederek kolumu kurtardım ve çok yavaşça kalktım. Komodinde duran telefonumdan saate baktım. Bugün Atakan Bey'le dışarı çıkacaktık ve gelmesine daha vardı. İçim sebepsizce kıpır kıpırdı. Sabahın sekiziydi henüz ve Atakan Bey bizi almaya dokuz, dokuz buçuk gibi gelecekti. Bu yüzden telefonu bırakıp banyoya koştum direkt. Hazır Eren de uyuyorken çabucak bir duş almalıydım. 

Duştan sonra saçlarımı kurutmaya gerek duymayarak havlumla odama gittim. Eren yatakta bıraktığım gibi uyumaya devam ediyordu. Dün biraz geç yatmıştık. Cuma günü olduğundan çizgifilm gecesi yapmıştık. Eren böyle günleri çok seviyordu. 

Dolabımdan beyaz bir tişört ve krem rengi keten bir pantolon çıkartıp giydim çabucak. Havlumu kenara koyduğum sırada telefonumun mesaj sesi yankılandı odada. Gidip baktığımda Atakan Bey'den olduğunu görmemle nabzımın atışı hızlandı.

Atakan: Günaydın Can, hazır mısınız?

Can: Günaydın Atakan Bey. Henüz kahvaltı etmedik

Atakan: Etmeyin. Gittiğimiz yerde yiyeceğiz.

Can: Peki o zaman

Atakan: Ben yola çıkıyorum, yirmi dakikaya gelirim.

Can: Tamam Atakan Bey, görüşürüzz😊

Atakan: Görüşürüz

Telefonu kenara bıraktığımda yüzümde anlam veremediğim bir gülümseme vardı. Bunu şimdilik boş verip Eren'i kaldırmak için yatağa oturdum.

"Eren, hadi uyan abicim." Alnına düşen saçlarını geriye doğru tararken yerinde kıpırdandı ve  gözeri kapalı bir şekilde gerinmeye başladı. Sabahları tam bir kedi gibi oluyordu. Tekrar uyku moduna geçecekken onu harekete geçirecek bir şey söyledim, "Güçlü abi gelecekmiş köpüşüyle, bence kalkmalısın."

Eren gözlerini açıp bana döndü anında, kirpiklerini kırpıştırırken dudakları büzülmüş, yanakları kızarmış bir şekilde bana bakıyordu. Üstündeki battaniyeyi kaldırdığımda kocaman esnedi.

"Köpüş mü geycek?" şaşkınlıkla sorduğu soruyla kafamı salladım. Ona sürpriz olsun diye söylememiştim. Eğer söyleseydim de heyecandan uyuyamazdı büyük ihtimal. 

"Evet, bak yoldalarmış. Hemen seni giydirmemiz lazım." Tatlı bir şekilde gülümseyip kafasını salarken kollarını uzattı. Bu beni kaldır anlamına geldiğinden kollarından tutup çektim onu. Anında bana sırnaşmaya başladı. Kucağıma doğru gelip kollarını doladı boynuma ve kafasını omzuma yasladı. Derin bir nefes aldığını duydum burnundan.

"Abi bıcı bıcı yapmış." Dediği şeye gülümseyip ayağa kalktım kucağımdaki bebekle, banyoya girip lavabonun kenarına oturttum, "Çok güzey kokuyoy." Saçlarından sıkıca öpüp kokladım.

"Eren de çok güzel kokuyor." Bu dediğim onu mutlu ederken sırıtıp sarı renkli diş fırçasını aldım ve macunu sıktım. Kendi fırçama da aynı işlemi uyguladım. Sarı fırçayı Eren'e verdim ve her sabahki rutinimizde olduğu gibi dişlerimizi fırçaladık. Eren'in yüzünü yıkamasına yardımcı olup, saçlarımızı da biraz taradıktan sonra banyodaki işimiz bitmişti. Hemen Eren'i odasına götürüp kıyafetlerini çıkardım. Tüm vücuduna güneş kremini bocalarken aklıma Atakan Bey'in geçen gün ofiste yüzümün güneşten kızarmasına dediği şeyler geldi. Bir dahakine dikkatli olmamı söylemişti. Kendi kendime gülümseyip ben de açıkta kalan yerlerime sürdüm biraz.

Eren'e rahat edebileceği şortlu bir takımla, üstüne yeşil hırkasını giydirdim. Dün geceden hazırladığım yedek kıyafetlerinin olduğu sırt çantamı da yanıma aldım. Küçük bir çocukla olunca bu alışkanlık olmuştu bende. Terler, üstüne bir şey döker, bir anda hava soğur diye yanıma yedekleri alıyordum her zaman. Onun dışında ıslak mendil, peçete, Eren'in suluğu, güneş kremi, sıkılırsa diye bir iki oyuncak. Zaten bunların hepsi çantamı tamamen dolduruyordu.

"Abi şapka da tak." Çekmeceden beyaz kova şapkasını çıkartıp kafasına taktım. Eren baya heyecanlı gözüküyordu. "Ben köpüşye oynicak mıyım?" 

"Oynayacaksın abicim." Sırt çantasını omzuma takıp evin içinde son kontrolleri yaparken Eren arkamda ördek yavrusu gibi takip ediyordu beni.

"Peki sayıycak mıyım kocaman?"

"Sarılacaksın tabii." Kıkırdaması kulağıma geldi. "Eren köpüşün ismi neymiş biliyor musun?" Ona döndüğümde parmağı ağzında bana bakıyordu, kafasını iki yana salladı. "Badem." Gözleri kocaman açıldı ve güldü.

"Güçyü abi mi koymuş ismini?" 

"Hı-hı, güçlü abinin ismi de Atakan. Atakan abi diyebilirsin ona." Kafasını sallarken aklına bir şey gelmiş gibi mutfağa koştu. Ben de telefonumu alıp ayakkabılarımı giymeye gittim. Atakan Bey beş dakikaya burada olurdu. Eren elinde bir kağıtla paytak paytak geldiğinde bağcıklarımı bağlamayı bitirmiş, elimde Eren'in ayakkabılarıyla bekliyordum.

"Ne o elindeki?" Kağıdı bana çevirdiğinde güldüm. Bu Eren'in çizdiği Atakan Bey ve Badem'in resmiydi. Bu resimden bahsetmiştim Atakan Bey'e ama göstermeyi unutmuştum. Artık Eren Atakan Bey'e nasıl hayran olmuşsa kol ve bacak kaslarını kocaman çizmişti kendince. Kendisini de küçücük çizmesi komiğime gitmişti.

"Resmini onlara mı göstereceksin?" Yere çömelip ayakkabılarını giydirirken konuştu.

"Hediye." 

"Çok güzel düşünmüşsün." Bunu desem de Atakan Bey bu resimle ne yapacaktı ki? Gerçi, Eren'in bunu verirken ki mutluluğu bile değerdi. İsterse çöpe de atabilir. "Hadi çıkalım artık." Eren direkt elimden tuttuğunda dış kapıdan çıktık. Arkamdan kilitleyip merdivenlerden yavaşça indik ve bahçe kapısına doğru yürüdük beraber. Göz ucuyla Amcamın evine baktığımda boş olduğunu anladım. Birkaç gündür ses seda çıkmıyordu ondan. Bir yere gitmiş olmalıydı.

Bahçeden çıkmamızla sokağın başında gözüken siyah arabanın yanımıza yanaşması bir oldu. İçimdeki heyecan ve yüzümdeki gülümsemeyle araba durdu. Atakan Bey inip yanımıza geldiğinde göz alıcı gözüküyordu. Kargo modeline benzeyen siyah, hafif bol bir pantolon ve vücudunu saran kısa kollu siyah bir tişört giymişti. Kusursuz yüzündeki hafif sırıtmasıyla bakıyordu bana. 

"Günaydın." Sesi çok güzeldi Atakan Bey'in, farklı bir çekiciliği vardı.

"Günaydın." Gözleri bacağıma yaslı duran Eren'e kayınca göz kırptı. Eren onun bu davranışına utangaç bir şekilde gülümsedi ve elindeki kağıdı ona uzattı.

"Ben sana yaptım bunu Atakan, al." Atakan Bey kaşlarını kaldırmış bakarken Eren'e döndüm.

"Atakan abi diyeceksin Eren." Bana omuz silkip Atakan Bey'e yanaştı. Bu davranışıyla gözlerimi devirsem de güldüm. Atakan Bey bana kısa bir bakış attı.

"Sorun değil, istediği gibi seslensin." Mahcup bir şekilde güldüğümde önünde döndü ve Eren'in uzattığı kağıdı aldı. Eren heyecanla tepkisine bakarken, Atakan Bey'in gülüşü büyüdü. Gülünce çok güzel oluyordu bence. "Sen mi çizdin bu resmi?" Ona bahsettiğim resim olduğunu anlamış olmalıydı.

"Evet, güzey oymuş mu?" Atakan Bey hala resme bakarken kafasını salladı.

"Çok güzel olmuş, bunu bana mı veriyorsun?" 

"Hediye." Parmağı ağzında şımarıkça gülünce Atakan Bey onun bu haline sırıtıp uzandı ve yanağını sıktı.

"Bu aldığım en güzel hediye, teşekkür ederim." Eren gülümsemeye devam ederken aklına bir şey gelmiş gibi beni gösterdi işaret parmağıyla. 

"Abi beğenmedi ama." Dudaklarım aralanırken kafamı iki yana salladım.

"Eren, ben öyle bir şey demedim ki abicim nereden çıkardın?" Atakan Bey'e döndüm açıklama yapmak için, alaycı bir tavırla bana bakıyordu. "Sadece ilk defa beni çizmemiş, kıskandım birazcık." Hafif gülerek söylediğim bu şeyle Atakan Bey kafasını salladı.

"Seni de çizmiş olsaydı, tam aile resmi gibi olurdu." Dediği şeyle bir anda duraksarken kalbim tekledi. O hiçbir şey olmamış gibi Eren'e döndü, "Bir dahakine hepimizi çiz ki, abin kıskanmasın, tamam mı?" Eren hızla kafasını salladı.

"Tamam." Ben hala Atakan Bey'in az önce dediği şeyin heyecanını yaşarken o elindeki kağıdı üçe katlayıp arka cebine koydu ve Eren'i kucağına aldı. 

"Bak seni kim bekliyor burada." Kafamı iki yana sallayıp arka kapıyı açan Atakan Bey'in yanında durdum. Eren Badem'i görmesiyle bir çığlık kopardı.

"Badem!" Tatlı köpek de Eren kadar heyecanlı bir şekilde kuyruğunu sallamaya başladı ve havladı. Bu hallerine gülerken çocuk koltuğu dikkatimi çekti. Belki yeğeni falan varsa. Atakan Bey Eren'i oraya oturtmuş kemerini bağlarken bu görüntü nedensizce içimi sızlattı. Aile gibi hissettirmişti. 

Tam bu sırada çocuk koltuğunun yanında sallanan fiyat etiketi çekti dikkatimi. Dudaklarım aralanırken kemeri bağlamayı bitirmiş Atakan Bey'e bakıyordum. 

"Çocuk koltuğunu Eren için mi aldınız?" Söylediğim şeyle kaşları çatıldı ve koltuğa baktı göz ucuyla. O da kenardaki etiketi yeni fark etmiş olacak ki derin bir nefes alıp elini uzattı ve kopardı bir çırpıda. Avcunda buruşturup kenardaki ufak çöp kutusuna fırlattı. Bu hareketi gülümsememe neden oldu istemsizce.

"Bir tane lazımdı zaten." Dediği şeye anlam veremedim. Yani evli değildi ve çocuğu da yoktu. Bu düşünceler garip bir şekilde rahatsız ederken kafamı salladım. 

"Teşekkür ederim, çok düşüncelisiniz." O da bana gülümserken ikimiz de arabaya binmek için herhangi bir girişimde bulunmadık. Koyu kahveleri saçlarıma çıktı bu sırada.

"Duş mu aldın sen?" Elim ister istemez saçlarıma gitti. Hala nemliydi. 

"Evet." Tekrar elalarıma döndüğünde ciddi görünüyordu.

"Üstüne hırka da almamışsın, gideceğimiz yer ormanlık bir alan, üşütürsün böyle." Dudaklarım hafif büzülürken üstüme baktım. İnce kısa kollu bir tişört vardı ve aklıma gelmemişti bir şey almak.

"Ben o zaman üstüme bir şey alıp geleyim." Atakan Bey duraksadı ve bagaja doğru ilerledi. 

"Acele etmemiz lazım, trafiğe takılmayalım. Benimkini giy." Bagajdan siyah bir kapüşonlu çıkardı ve kapattı. Yanıma geldiğinde itiraz ettim hemen.

"Ama ya siz üşürseniz?" 

"Üşümem." Dedi kısaca. Kapüşonluyu bana uzatırken yutkundum.

"Hemen alıp gelirdim aslında." Diye mırıldanınca derin bir nefes aldı.

"Can, benim giydirmemi istemiyorsan al şunu." İstemsizce gülünce bana dik dik bakmaya devam etti. Elinden alıp üstüme geçirdim hemen. Burnuma gelen o inanılmaz yoğun kokusu tüm ciğerlerime dolarken rahatladığımı hissettim. Çünkü bu koku cidden sakinleştirici gibiydi.

Kollarımı da geçirince üstümde oldukça bol durduğunu fark ettim. Popomun altına kadar gelmiş, kolları da ellerim gözükmeyecek kadar uzundu. Bu adamın vücudu cidden hayret vericiydi. Atakan Bey'e döndüğümde yüzünde alaylı bir sırıtma vardı. Hoşuna mı gitmişti yani bu durum?

"Biraz bol geldi sanki." Diye kendimi avuturcasına konuşunca kafasını salladı.

"Evet, biraz." Benimle dalga geçmesini fark etmemek zor olmadı. Kan yanaklarıma doğru hücum ederken bir anda saçıma değen parmaklarla olduğum yerde kaskatı kesildim. Kalbim bir an duracakmış gibi oldu. Elalarımı Atakan Bey'in yüzüne çevirdiğimde düz bir şekilde bakıyordu saçlarıma. Bir tutamını alıp yana doğru attığı sırada açıklama yaptı, "Bozulmuştu, düzelttim." Elini çektiğinde anladım dercesine kafamı salladım. Koyu gözleri yüzümde dolandı ve dudağının kenarındaki ufacık kıvrılmayla ön kapıyı açtı, "Hadi bin bakalım." Böyle centilmen davranmasına gülümsedim binerken. 

"Teşekkür ederim." Kapıyı kapattı arkamdan. Ben de sırt çantamı ayak ucuma koyup kemerimi taktım hemen. Eren'in neşeli kıkırtıları arabada yankılanırken arkamı dönüp baktım. Badem koltukta uzanmış, kafasını da Eren'in kucağına koymuş vaziyette uzanırken Eren yanaklarını mıncıklıyordu. Onu böyle mutlu görmek çok güzeldi. İyi ki Atakan Bey'in bu teklifini kabul etmişim diye geçirdim içimden. 

Eren'in benimki gibi olan parlak ela gözleri bana döndü, "Abi, çok tatyı yumuşacık." Atakan Bey de arabaya bindiği vakit Eren'e gülümseyerek cevap verdim.

"Evet abicim çok tatlı, nazik ol tamam mı?" Eren fazla heyecandan dikkat edemeyebilir ve köpeğin canını acıtabilirdi. Badem ondan büyüktü ama olsun.

"Tamam abicim." Kafasını salladığında alnına düşen kaküllerinin kıpırdanmasına gülümsedim. Önüme döndüğümde beni izleyen bir çift koyu koyu kahve gözlerle karşılaştım. Dudağının kenarındaki gülümsemeyle önüne dönüp arabayı çalıştırdı ve saniyeler içinde sokaktan çıktık. 

"Çok mutlu gözüküyor." Atakan Bey'e döndüğümde gözleri dikiz aynasıyla yol arasında gidip geliyordu. Eren'den bahsettiğini anladım.

"Evet, ben de uzun zamandır bu kadar mutlu görmemiştim onu, sayenizde." mahcup bir şekilde gülümsediğimde anayola çıkmıştık bile. Trafiği bırak, doğru düzgün araba bile yoktu. Atakan Bey trafiğe kalırız derken yanılmıştı.

"Benim için de iyi oldu, yalnızken sıkıcı oluyordu." 

"Sevindim o zaman." Atakan Bey'in üzerimdeki kapüşonlusunun kollarını ikişer kere katladım rahat edebilmek için. Büyük olması dışında gerçekten yumuşacıktı kumaşı. Göz ucuyla Atakan Bey'e döndüğüm sırada kemerinin takılı olmadığını gördüm ve yutkundum istemsizce. Ailemi trafik kazasında kaybetmenin getirisiydi bu. Taksi veya herhangi bir arabaya bindiğimde ilk işim kemer takmak oluyordu. Yanımda da birileri varsa mutlaka dile getirirdim bunu.

"Atakan Bey, kemerinizi takmamışsınız." Tedirgin çıkan sesimle saniyelik bana bakıp önüne döndü. Çok kısa boğazını temizlemesinin ardından dudakları aralandı.

"Şuan takamam, tabelayı kaçırmamam lazım." Gözlerini yoldan ayırmadan tek eliyle rahat bir şekilde kullanmaya devam ederken anlam veremedim. Yani iki saniyesini bile almazdı.

"Ama kemer takmalısınız, ya ceza yerseniz?" Diye mırıldanınca istifini bozmadı.

"Sen takar mısın o zaman? Yol ayrımına az kadı çünkü." Oldukça ciddi gözüküyordu. Heyecanımı göz ardı ederek kafamı salladım.

"Tabii." İstemsizce kısık çıkan sesimle mırıldanıp oturduğum yerde ona doğru döndüm. Kemerinin olduğu yere yetişebilecekmişim gibi durmuyordu, iyicene uzanmam gerekecekti. Atakan Bey'in koltuğundan destek alarak popomu kaldırdım ve oraya doğru uzandım. Nefes alışverişlerim hızlanırken kalbim göğüs kafesimi zorlayarak çarpıyordu. Ama bu korkudan falan değil, direkt Atakan Bey'e bu kadar yakın olmamın heyecanındandı. Sıcak nefesi enseme çarparken yutkundum istemsizce.

Görüş açısını kapatmamak için biraz eğilerek yetiştiğim vakit tam dengem bozulmuştu ki Atakan Bey'in boşta duran sağ eli belimi kavradı.

"Sakin ol." Sanki o da heyecanlandığımı anlamıştı. Bu anın bir an önce bitmesi için kemeri tuttum ve çektim. Atakan Bey'in de temas etmemesine rağmen tenimi yakan o tutuşundan kurutulunca boşluğa düşmüş gibi oldum. Tekrar yerime oturup kemeri yerine taktıktan sonra derin bir nefes aldım. Ona göz ucuyla baktığımda hafif sırıtıyordu. İçimden bir ses bunları bilerek bana yaptırdığını söylüyordu ama ne sebeple yaptıracaktı ki bunu?

"Teşekkür ederim." Sırıtışı sinirlerimi bozsa da önüme döndüm. Sağ yan aynanın bulanık yansımasından yüzümün kızardığını rahatça görebiliyordum.

"Rica ederim."

Kısa süre sonra ormanlık bir alana geldik. Arabayı otoparka park etti ve indik beraber. O Badem'in tasmasını takarken ben de Eren'in kemerini açıp yere indirdim. Hemen Atakan Bey ve Badem'in yanına koştu. Ben de arka kapıyı kapatıp yanlarına gittim. 

"Ben tutabiyiy miyim?" Eren, kendisinden daha büyük olan Badem'in tasmasını tutmak için Atakan'a tatlı tatlı bakarken güldüm kendi kendime. Atakan Bey'de benimle aynı şeyi düşünüyor olacak ki sırıttı.

"Sen tek tutamazsın ama beraber tutabiliriz." Eren kafasını hızlı hızlı salladıktan sonra tasmanın ipinin orta yerinden tuttu. Hep berber ilerlemeye başladık. Ben etrafıma bakıyordum bu sırada. 

Oturduğum semtte ağaç ve yeşilliğe dair hiçbir şey olmadığından hasret kalmıştım resmen. Her yer ağaç, çiçek, çimenlikti. Tertemiz, ferah bir koku vardı etrafta. 

"Beğendin mi?" Atakan Bey'in sesiyle ona döndüm ve kafamı salladım.

"Evet, çok güzelmiş burası." O da kısaca gülümsediğinde kahvaltı edeceğimiz yerin kapısına geldik. Ahşap, tek katlı yapı çok güzel ve modern gözüküyordu. İçeri girdiğimizde masalarda tek tük insanlar olduğunu gördüm. 

Bir garson yanımıza geldi bu sırada ve yardımcı oldu. Arkaya doğru ilerledik. Kocaman açık bir alan, kendine özel çardakların içine çevrenin doğallığı bozulmadan masalar ve sandalyeler koyulmuştu. Birkaç kişi kahvaltı ederken ilerideki büyük park alanında çocukların oynadığını gördüm. Çok güzel bir yerdi.

"Şuraya geçelim hadi." Atakan Bey'in konuşmasıyla harekete geçtim. Daha köşede duran bir çardağa doğru ilerledik ve kurulduk oraya. Atakan Bey bir kahvaltı menüsü söyleyince yanımızdan ayrıldı garson.

"Payka gideyim abi yütfen." Eren daha oturmadan ilerideki parkı işaret ediyordu yalvaran gözlerle. Koltuğuma kurulunca ben konuşmadan Atakan Bey ciddiyetini bozmadan konuştu.

"Önce yemek yiyeceksin, park sonra." Eren Atakan Bey'in oturduğu koltuğun yanına gidip çenesini kol koyma yerine yasladı. Dudakları büzülmüş bir şekilde ona bakıyordu. Hayır yani ikna etmesi gereken bendim burada. Sanırım artık Eren'e sözüm geçmiyordu.

"Ama istiyoyum." Atakan Eren'in saçlarını karıştırdı ve bana göz ucuyla bakıp tekrar ona döndü.

"Her istediğimiz olmuyor maalesef." Bu dediğinin sanki benimle bir alakası varmış gibi hissettim bir anlığına. Çünkü hemen öncesinde bana bakmıştı o koyu kahveleriyle. Altında yatan anlamı her neyse nabzımı hızlandırmaya yetmişti.

Eren hafif bozulmuş bir şekilde öylece durmaya devam ederken Badem'e bile bakmıyordu. 

"Mama yedikten sonya istemiyoyum." Onun heyecanını anlıyordum. İlk defa böyle bir yere geliyorduk ve dibimizde park varken hangi çocuk bunu istemezdi ki?

"Yemeğini ye, sonra ben götüreceğim seni, tamam mı?" Eren'in gözleri anında parladı ve Atakan Bey'in koluna sarıldı. Bu çocuğun kol takıntısı farklı bir boyuttaydı. Koluna yanağını yaslayıp sırnaşırken konuştu.

"Söz mü?" Atakan kafasını salladığında Eren mutlu bir şekilde kollarını Atakan Bey'e doğru kaldırdı. "Ben yanına otuyabiyiy miyim?" 

"Oturabilirsin." Atakan Bey Eren'in koltuk altlarından tutup kaldırdı ve yanındaki koltuğa oturttu. 

Ben bu süre boyunca gözlerimi Atakan Bey'in kaslı kollarından çekemedim. Çok güzel gözüküyordu ve dokunma isteğimi tetikliyordu. Kollarının beni sarmasını düşledim bir an. Bu saçma sapan düşünceler nereden geliyordu bilmiyorum ama bir an önce buna son vermeliydim.  

Karşımdaki ikili, sandalyelerinin arasında duran Badem'i okşarlarken Atakan Bey'in yüzüne baktım bu sefer. Kusursuz diyebileceğim bir yüzü vardı resmen. Bir heykeltıraşın elinden çıkmış gibi olan yüz hatları keskin ve karizmatik duruyordu. Buğday teniyle uyumlu, kısık bakan koyu kahveleri bir bütün gibiydi. Hafif kavisli inen burnu ve şekilli, biraz dolgun dudaklarıyla çoğu erkeğin isteyebileceği bir çekiciliğe sahipti.

Daha sonra kahvaltımız geldi ve sakin bir şekilde ettik. Pankeklerin tadı resmen müthişti. Eren bile kaç tane yemişti sayamadım. Masada o kadar çok şey vardı ki hepsinden yemek istesem de azar azar çoğundan yemeye çalışmıştım. Bu sırada Atakan Bey'le kısaca iş hakkında konuşmuştuk. Bu hafta olacak iş gezisiyle alakalıydı. Biz gitmeyecektik ve biraz boş geçen bir hafta olacaktı bizim için. 

Dayısı Aykut Bey'den de konu açılınca bir süre bu konuyu konuştuk. Yakın bir zamanda gelme ihtimali olduğunu söyledi ve bu beni gerçekten mutlu etti.

Kahvaltı bittiğinde hepimiz kalktık. Eren yine Badem'in tasma ipinden tutarak çıktık çardaktan ve parka doğru ilerledik. Eren anında oyun alanına koşarken hala oraya ilerlemekte olan Atakan Bey'e döndüm.

"Atakan Bey, ben biraz Eren'le durayım siz oturun lütfen." Atakan Bey'in parkta çocuk peşinden koşturma düşüncesi bile komik geliyordu. Böyle ciddi bir adamla hiç uyuşmuyordu kafamda.

"Beraber duramaz mıyız?" Sorusuyla omuz silktim.

"Tabii durabiliriz, sadece sizin için demiştim ben." Atakan Bey'in gözleri bir süre yüzümde oyalandı ve dudakları kıvrıldı.

"Ne o, parkta olmam çok mu garip geldi sana?" Dudaklarım aralanırken aklımı okuyup okumadığını sorguluyordum. 

"Y-yok, ondan değil," diye mırıldanmamla kaşları havalandı, "Yani şey-" Ağzımın içinde gevelememle batırdığımı hissettim. Atakan Bey'in sırıtması büyürken gülmemi saklamak için dudaklarımı bastırdım ve gözlerimi kaçırdım.

"Çok tatlısın Can," Gözlerim hızla ona dönerken bir an nefes alamadım. Kalbim ağzımdan çıkıp ayaklarımın dibine düşecekmiş gibi hissettim. Bir şey diyemedim ve sadece utangaç bir şekilde gülümsedim. O hiçbir şey olmamış gibi göz ucuyla Eren'e bakıp bana döndü ve başıyla işaret etti, "Hadi, gidelim." Önden ilerlerken sertçe yutkunup arkasından ilerledim. Derin bir nefes alırken yine üstümdeki kapüşonlusunun kokusu geldi burnuma. Neden böyle garip hissediyordum bilmiyorum. 

Eren gerçekten Atakan Bey'i sevmiş olacak ki birkaç kere kaydıraktan kaymasının ardından yanına gidip salıncakta sallamasını rica etti. Atakan Bey onu salıncağa bindirip sallarken Ben de bacaklarıma sürtünen Badem'i sevmek için eğilmiştim. 

Bu sırada düşünüyordum. Atakan Bey'in, benim eşcinsel olmamı bilmesine rağmen bu nazik tavırları, söylediği şeyler sanki... sanki flört ediyor gibi geliyordu. Bunun düşüncesi bile beni mahvediyordu. Son zamanlardaki olanları düşününce gerçekten böyleydi.

Elime kahve döküldüğünde buz tutmamı söylemesi, güneşten yüzüm kızardığında kendime daha fazla dikkat etmemi söylemesi, daha bu sabah üşümeyeyim diye kapüşonlusunu vermesi ve daha birçok şey. O aşırı ciddi, sert tavırları artık yoktu bana karşı. Sırıtıyor, hatta gülümsüyordu sık sık. Bu sadece bana karşıydı çünkü hala ofiste diğerlerine karşı aynıydı. Ses tonu bile bana karşı çok daha tatlı ve çekiciydi.

Çok saçma geliyordu yani. Öyle bir adam ben de ne görüyordu ki? Kafamı iki yana sallayarak şuanlık bunları düşünmeyi kestim. İmkansız gibiydi.

"Abi!" Eren koşarak yanıma geldi ve heyecanla konuşurken hemen arkasında Atakan Bey vardı, "Atakan çok güçyü, beni taa oyaya çıkaydı!" Gökyüzünü işaret ederken onun bu şaşkınlığına ben de aynı şekilde cevap verdim.

"Gerçekten mi? Hiç korkmadın mı?" Eren kafasını iki yana sallarken Atakan Bey alayla izliyordu Eren'i.

"Hiç biye koykmadım." 

"İndir beni diye bağıran da bendim sanki." Atakan Bey'in mırıldanmasıyla alttan ona baktım dik dik. O da ne var gibisinden omuz silkti, "Hızlı sallamamı o söylemişti." İster istemez bu haline gülüp Eren'e döndüm tekrar.

"Daha parkta oynamak istiyor musun?"

"Hayıy, Badem'ye oynamak istiyoyum." Ona kafamı sallayıp yanağından öptüm. Ayağa kalktığımda Atakan Bey bizi izliyordu.

"Biz oturalım o zaman." 

"Tamam." diye mırıldandım ve biraz daha ilerideki oturma yerlerine gittik. Yan yana duran iki tane rahat koltuk ve önünde de bir sehpa vardı. İkimiz oraya kurulduğumuzda ister istemez kafamı arkaya doğru yasladım ve ağaçların arasından gözüken maviliğe baktım. Çok huzurlu hissediyordum. Uzun zamandır böyle iyi hissetmemiştim. Hem Eren hem ben çok güzel vakit geçirmiştik ve bu Atakan Bey'in sayesindeydi. İş yerinde yaşadığım stresli günler, hayatımdaki dertlerle o kadar dolmuştum ki, burası beni nötrlemişti sanki.

Kafam arkaya doğru yaslıyken Atakan Bey'e doğru çevirdim bakışlarımı. O kısık kahve gözleri anlamlı bir şekilde bana bakıyorken dudaklarımı araladım.

"Teşekkür ederim, uzun zamandır böyle huzurlu hissetmemiştim." Dudakları kıvrılırken gözlerini kırpmadan bakmaya devam etti.

"Ben de aynı şekilde. Çok huzurluyum şuanda." Bir süre öylece baktık birbirimize. İçimde alevlenen o değişik duygunun yansımasını gözlerinde görüyordum sanki.

"Atakan!" Eren'in sesiyle kafamı kaldırdım. Penguen gibi koşarken onu kovalayan Badem'den kaçıyordu gülerek. Bir anda Atakan Bey'e doğru sokuldu ve beline sarıldı. "Koyu beni." Atakan Bey daha güçlü olduğundan ona gitmiş olmalıydı. Atakan Bey koluyla Eren'i sararken sırıtıyordu. Badem yanlarında zıplayıp havlarken Eren daha çok sokuldu Atakan'a. Kıkırdaması artarken bir boşluk bularak ayrıldı ve koşmaya başladı. Sanki yakalamaç oynadıklarını anlamış gibi bu sefer Badem kaçıyordu Eren'den. Gerçekten iyi anlaşıyorlardı. 

"Çocukları sever misiniz?" diye sordum Atakan Bey'e. Kafasını iki yana salladı.

"Doğrusu, sevmem." Dediği şeyle kıkırdarken Eren'i izlemeye devam ettim. Sevmemesine rağmen Eren'e böyle ilgili davranması çok hoştu. Gerçi Eren uyumlu bir çocuk olduğundan çok yormuyordu, belki de ondan seviyordur.

"Ben de sevmem." Atakan Bey'in bakışlarını hissederken devam ettim konuşmaya, "Ama Eren'i her şeyden çok seviyorum, yanlış anlamayın." Gülerek ona döndüğümde o da sırıtıyordu.

"Eren'i büyütürken zorlanmış olmalısın ama iyi bir iş başarmışsın. Eren, kendisini yetiştiren abisi kadar harika bir çocuk, çocukları sevmem ama Eren kesinlikle bir istisna." Dediği şeylerle hafif utandım. Eren'i elbette ben büyütmüştüm. Çok zor günlerdi.

"Teşekkür ederim." 

"Çok fazla teşekkür ediyorsun." Dediği şeye gülüp omuz silktim.

"Başka ne diyeceğim ki, teşekkür etmem lazım." 

"Teşekkür etmenin birçok farklı yöntemi vardır Can." Kaşlarım havalanırken sordum.

"Neymiş onlar?" Yüzünde küçük bir sırıtma vardı.

"Öğrenirsin yakında." Neyden bahsettiğini anlamasam da bir şey demeden önüme döndüm.

Bir süre sonra hava bir anda karardı ve biz de eve gitmeye karar verdik. Eren'de çok yorulmuş ve terlemişti. Onun üstünü daha kalın giysilerle değiştirdiğimde Atakan Bey hesabı ödemişti sağolsun. Hep beraber arabaya bindiğimizde yağmur yağmaya başlamış, Badem ve Eren fazla hareket etmenin sonucu olarak uyuya kalmışlardı arka koltukta. Daha az önce günlük güneşlikken, bir anda havanın bozması çok normaldi bu mevsimde. 

Sessiz bir şekilde yolda giderken Atakan Bey klimayı açmış, sıcak üfleyen hava beni de mayıştırmıştı istemsizce. Bu durum tabii ki gözünden kaçmamıştı.

"Uyu istersen, ben seni uyandırırım." Yerimde dikleştim. Bu biraz kaba bir davranış olurdu.

"Yok yok, eve gidince yatarım zaten." Onun hala tişörtle durması dikkatimi çekti, "Atakan Bey, siz üşümüyor musunuz, üstümdekini geri vereyim mi?" 

"Hayır, sende kalsın o." 

"O zaman ben yıkayıp size geri getiririm." Fazla ısrar edilmesinden hoşlanmadığını anladığımdan böyle bir teklif sunmuştum.

"Fark etmez, sende kalması sorun olmaz Can." Kısa bir an duraksayıp kafamı salladım.

Uyumamak için verdiğim mücadeleyle sağ salim bizim sokağa girdik fakat ileride evden çıkan adamı görmemle tedirgin olup düşünmeden konuştum.

"Atakan Bey, birazcık burada bekleyebilir miyiz?" Atakan Bey anında arabayı durdurdu ve kaşları çatık bir şekilde bana baktı.

"Ne oldu?" Amcamın olduğu yere gergin bir şekilde bakmaya devam ederken koyu kahveleri o tarafa döndü. "Kim o adam, seni rahatsız eden biri mi?" Atakan Bey'in sesini ilk defa bu denli korkutucu duyuyordum. Göz ucuyla ona baktığımda kaşları çatılmış, direksiyonu sıkan parmak boğumları beyazlamıştı. Dişlerini sıktığını da kasılan çenesinden anlıyordum.

"Yok, amcam o benim." Bakışları bana döndüğünde yutkundum sertçe.

"Seni niye bu kadar korkutuyor peki? Bir şey mi yaptı?" Kafamı iki yana salladım olay uzamasın diye. Amcamın olduğu yere baktığımda evin bahçesinden çıkmış aşağı doğru yürüdüğünü gördüm.

"Sadece," Diye söze başladım, "Biraz garip bir adam ve alkolik. Sağı solu belli olmadığında şimdi ona gözükmek istemedim." Atakan Bey inanmamış gibi yüzüme bakmaya devam ederken derin bir nefes aldı ve amcamın gittiğini görmesiyle arabayı evin önüne sürdü.

"Eğer bir şey olursa bana söyle tamam mı Can?" Kafamı salladım. "Cevap ver." Bu davranışına istemsizce güldüm. 

"Tamam, bir şey olursa ilk size haber vereceğim Atakan Bey." Tatmin olmuş gibi kafasını salladı.

"Aferin." Kısa bir bakışmanın ardından devam ettim.

"Bugün için çok teşekkür ederim, gerçekten harika bir gündü bizim için." Az önceki gerginliği geçti ve çok hafif gülümsedi.

"Rica ederim." Atakan Bey kemerini çıkardı, "Eren'i ben getiririm kapıya kadar, sen çantanı al sadece." Bir şey dememe fırsat kalmadan indi. Bende dediği gibi çantamı aldım ve indim arabadan. Yağmur burada henüz yeni çiseliyor gibiydi. Az sonra sağanak başlardı muhtemelen.

Atakan Bey Eren'i aldı ve ben önde o arkamda eve doğru ilerledik. Merdivenleri çıkıp kapıyı açtım anahtarımla. Çantamı kenara koyup girişte duran Atakan Bey'in kucağındaki Eren'i alıp koltuğa yatırdım. Tekrar antreye gittiğimde Atakan Bey avcunu kapı pervazına yaslamış evi inceliyordu.

"Atakan Bey," Gülümseyerek yüzüne bakarken koyu kahveleri elalarımdaydı, "Çok fazla teşekkür ediyorum diye kızıyorsunuz ama, teşekkür ederim." O da hafif sırıttı dediğim şeye.

"Alıştım artık." Midemde garip bir kasılma kendini belli ederken kalp atışlarım hızlandı. Etraf sessizdi ve sadece nefes alışverişlerimiz yankılanıyordu. Hafif heyecanlı ve titrek çıkan sesimle konuştum.

"O zaman, görüşürüz." Bana bakmaya devam ederken sertçe yutkundum. Gözleri içimdeki bir yerleri ateşe veriyordu sanki. İkimizin arasındaki garip bir çekim ilk defa kendini bu kadar belli ederken o da bunun farkındaydı. 

"Can," İsmimi ağzından duymak, sanki dünyanın en güzel kelimesini kulağıma fısıldıyormuş gibi hissettiriyordu. Bu duyguları daha ne kadar içimde tutabilirdim bilmiyorum.

"Efendim Atakan Bey?" Yutkunduğunu aşağı yukarı hareket eden adem elmasından fark ederken Atakan Bey hiç beklemediğim bir şey yaptı. Bana doğru eğildi yavaşça ve tüy kadar hafif bir şekilde, o güzel dudaklarını yanağıma değdirdi. Sanki son nefesimi veriyor gibi hissederken ayak parmak uçlarıma kadar tüm vücudumun karıncalandığını hissettim. Küçük bir öpücük. Sadece ufacık bir temas. Karşımdaki adamın Atakan Bey olması mıydı beni bu denli sarsan?

Dudaklarını çekti ve şaşkın yüzüme baktı. Yüzünde ufacık bir sırıtma varken avcunu yasladığı kapı pervazından çekti.

"Görüşürüz." Son kez elalarıma bakıp arkasını döndü ve gitti. Görüş alanımdan çıkmasıyla kapıyı yavaşça kapadım ve yaslanıp yere çömeldim. Tüm uzuvlarım uyuşmuş, az önce olan şeyi idrak etmeye çalışıyordum.


Artık önümüzdeki bölümler çok güzel olacak hihihi

Oy vermeyi unutmayın, öptüm sizi görüşürüüzz <3333

Seguir leyendo

También te gustarán

765K 48.4K 74
[TAMAMLANDI] Birbirlerine düşman iki akraba ailenin zoraki evlendirilen çocukları Deniz ve Aziz'in hikayesi 🖤 Bu kitap'ın geçtiği evrende eşcinsel e...
771K 44.3K 24
"Benim adım yok Narin, gölgem yok, ayak izim yok." dedi umutsuzca. "Olsun!" dedim omuz silkerek. Onun aksine umarsız çıkıyordu sesim. "Adını dilim...
428K 34.1K 46
Yıllardır beni kardeşi yerine koymuş bir adamda takılı kalacak kadar aşıktım. NOT: Hikaye eşcinsel evliliklerin gerçekleşebildiği bir zaman diliminde...
29.7K 3K 13
[TAMAMLANDI] ╔.◌♥︎. ˚.═══════════╗ Bir mezarın içinde yatan ölü gibi yalnızdı şarkıcı çocuk. Ve o da ölümdü.. Tatile çıkmış bir ölüm meleği. ╚════...