EN FAZLA NE OLABİLİR Kİ?!

By BeyazGezegen

160K 7.7K 2.3K

İki gözü de farklı renk olan bir kız düşünün. 12 yıl boyunca yetimhanede kalmış ve çocukluğunu doğru düzgün y... More

『KARAKTERLER』
✨BİR✨
✨İKİ✨
✨ÜÇ✨
✨DÖRT✨
✨BEŞ✨
✨ALTI✨
✨YEDİ✨
✨SEKİZ✨
✨DOKUZ✨
✨ON✨
✨ON BİR✨
✨ON İKİ✨
✨ON ÜÇ✨
✨ON DÖRT✨
✨ON BEŞ✨
✨ON ALTI✨
✨ON YEDİ✨
✨ON SEKİZ✨
✨YİRMİ✨
✨YİRMİ BİR✨

✨ON DOKUZ✨

2.9K 224 49
By BeyazGezegen

Medya: Mevsim

Neden sınırı geçemiyorsunuz..

🍁🍃
Mevsim

"-Her şeyi mahvetmene rağmen burada bulunabildiğine inanamıyorum." bu alaylı ses...

"En azından özür dilemeliyim!" Uzay?

"Neyin özürü, ha? Sana az çok güvendiği için mi? Onu  düşmanlarına(!) getirdiğin için mi? Yoksa neredeyse abisinin ölümüne sebep olduğun için mi?"

Gözlerimi açmak için çabaladım. Neyden bahsediyorlardı? Eğer benden bahsediyorlarsa... Hangi abim? Ölüm mü?

Kalbim korkuyla atarken göz kapaklarımın üzerindeki ağırlıktan kurtulabilmiştim. Neredeyim?

"Uyandı." kafamı çevirip bulunduğum odanın pencere tarafında duran adama baktım. Konuşan oydu. 20'lerinde genç bir adamdı.

"Mevsim." Uzay hızlıca yanıma gelmişti. "İyisin değil mi?"

Kaşlarımı çattım. Araba... Bulut!

Gözlerimi ondan çekip odada gezdirdim. Gözüm odadaki son, ve 3. kişiye takıldı. Uzay'la konuşan kişiydi bu. "Seni hatırlıyorum." geçen sefer sokakta bana yardım eden adam.

Yüzünde mimik oynamadı. Hâlâ yatağın biraz solundaki koltuğun önünde ayaktaydı. "Az önce... Neyden bahsediyordunuz? Bulut. Ona bir şey mi oldu?"

Hızlıca Uzay'a döndüm. "Özür dilerim." dedi o da.

Zar zor yutkundum. "Neden?"

"Her şey için."

"Her şey? Açıkla!"

İç çekti. "Sana yalan söyledim. Seni kullandım. Bana güvenmeni sağladım. Aile düşmanınızla iş birliği yaptım Mevsim. Her şey bir oyundu."

Ne kadar bu olanlardan nefret etsem de sakin kalmalıydım. "Sana güvenmedim Uzay. Bunları fark ettim zaten. Bulut'a bir şey olmadı değil mi?"

Söylediğim şey onu afallatsa da "Araba." dedi. "Arabanın önüne geçti."

Aklıma son olanların detaylarını getirmeye çalıştım. Bize çarpan o muydu?

"Merak etme ama. Durumu iyi ve hastanede."

Yutkundum. Bana çıkma dedi. Benim yüzümden. Onu dinlemeliydim.

"Şimdilik." dedi camın önündeki adam. Bakışları hiç iç açıcı değildi.

Dolmaya başlamış gözlerimi kırpıştırıp ona baktım. "Biyolojik dedenin öldürdüğü kızın ailesinden misiniz?"

Dediğim şeye burnundan gülerek tepki verdi. "Anlaşılan bir şeyler biliyorsun."

Mavi gözleri üzerimde dolaştı. Kızıla çalan koyu sarı saçları şafağı andırıyordu. Yapılı bir vücudu vardı. Üzerine giydiği takım elbisenin ceketini çıkardığı için gömleği, kaslarını belli ediyordu. "Evet." dedi.

Onu süzdüğümü fark ederek gülümsedi. "Ben o kızın kardeşiyim."

Duraksadım. Kardeş mi... Zar zor yutkundum. Tepkime birkaç saniye daha baktıktan sonra gözlerini benden çekti. "Artık gidebilirsin Uzay. Çok geç olmadan kaçsanız iyi olur. Gerisi beni ilgilendirmez."

Kafamı yavaşça Uzay'a çevirdim. Bana bakıp yutkundu. "Özür dilerim Mevsim. Bunu zevk için yapmadım. Paraya ihtiyacım vardı."

Birkaç saniye daha yüzüme baktı. Ne tepki vermemi bekliyordu ki? Para için yapmıştı... Belki ölürsem bile vicdan azabı çekmezdi değil mi?

Gülümsedim. "Güle güle harca o zaman."

Yüz ifadesi koyulaşırken gözlerimi ondan çektim. İlk kez birinden hoşlandığımı düşünmüştüm ve olana bak!

Gözlerimi kapatıp kafamı iki yana salladım. Odaklanmak bu şartlarda çok zordu. Vücudumdaki uyuşukluk beni rahatsız ediyordu. Kaçırıldım mı yoksa kendi ayaklarımla gelmişim gibi mi gösterecekler? Sanırım bir daha birinden hoşlanmayacağım.

Duygularımı fark ettiğim ilk dakika ve gol! Kaybettim.. Belki de hemen olması daha iyi olmuştu. Emin değilim ama ileride ona aşık olsaydım ve bunu yapsaydı bu benim için daha yıkıcı olurdu. Teşekkürler ederim Uzay. Asıl yüzünü hemen gösterdiğin için.

"Neden hâlâ buradasın?"

Derin bir nefes alıp gözlerimi açtım. Şimdi odaklan! Şafak'a baktım. Çatık kaşlarla muhtemelen Uzay'a bakıyordu. Öldürülen kızın kardeşi... Kurbana fazla yakın. Muhtemelen tüm sülaleden nefret ediyordur ve intikam için doğal olarak beni öldürmek istiyordur.

Ürperdim. Şüpheli davranırsam kesinlikle fark ederdi. Beni hemen öldürmek istediklerini düşünmüyordum. Ama bu öldürmek istedikleri gerçeğini değiştirmiyor. Umarım işkence etmez.

Birkaç saniye sonra duyduğum adım sesleri ve ardından gelen kapı sesi, Uzay'ın gittiğini gösteriyordu. Kafamı diğer tarafa çevirip diğer adama baktım. Bana yardım etti. Kaşlarımı çattım. Burada olduğuna göre karşı taraftandı. Bana neden yardım etti? Gerçi bu oyunda olabilirdi. Belki de güvenimi kazanmak içindi. Ya da en basitinden başka düşmanlarına vardı ve-

"Ne düşünüyorsun?"

İrkilerek kafamı Şafak'a çevirdim. Birkaç adımda yatağa yaklaştı. Ne kadar aramızda mesafe olsa da yakınlığı ürpermeme neden oldu. Biyolojik dedem onun kardeşini öldürdü. Ve artı olarak adamın çilleri var!

Senin de çillerin var Mevsim.

"Kafan karışık olmalı, öyle değil mi?"

"Ha?" Neden kibarca gülümsüyor?

Kafasını kaldırıp o sokaktaki adama baktı. "Anoniminle tanışmak ister misin?"

Kafamı hızlıca çevirip o adama baktım. "O sen miydin?"

Tepkisizce durmaya devam etti. Tahmin etmiştim zaten. O gün, sokakta bana yardım edip gittikten sonra, atılan mesajlar bunu gösteriyordu. Bu adam beni takip etmişti ve tehlikeden- ya da o adam her kimse- beni kurtarmıştı.

"Pek şaşırmış görünmüyorsun."

Kafamı kaldırıp Şafak'a baktım. "Ne istiyorsun?" dedim sakince. "Beni buraya getirdiğinize göre bir amacınız var."

Kaşları havalanırken dudağı kıvrılmıştı. Yapılı vücudunu arkaya yatırıp kollarını esnetti. "O ailede zeki birilerini görmek gözlerimi yaşarttı doğrusu."

Omuz silktim. "Zekanın aileyle ya da kanla alakası olduğunu düşünmüyorum." elimle kafamı işaret ettim. "O beyni kullanmak bizim elimizde değil mi?"

Güldü. "Böyle konuştuğuna göre sen de bir şeyin peşindesin değil mi?"

Omuz silktim. Sadece ölmemeye çalışıyorum. Ya da olası katilimle aramı iyi tutmaya ne denirse.

"Hmm."ladı. Biraz daha yaklaşıp yatağın kenarına oturmuştu. İster istemez yerimde kıpırdanıp doğruldum. Elini bir anda göğsüme bastırarak geri uzanmamı sağlamıştı Şafak. Elini geri çekip hiçbir şey olmamış gibi bana bakmaya devam etti.

Yutkundum. Olası katilime karşı çıkıp onu sinirlendirmek istemiyordum. Örtünün üzerindeki elimi sıktım.

"O olay hakkında ne kadar bilgin var?"

Ciddi bir tavırla sorduğu soru karşısında birkaç saniye ona baktım boş boş. Neyden bahsettiğini anlamıştım. "Çok değil." dedim kısık sesimle. "Daha dün öğrendim."

"Ne kadar bildiğini sordum."

Arkamdaki yastığı dikkatlice düzeltip vücudumu yukarı çektim ve az da olsa doğruldum. O, bacaklarımın hemen yanında oturup bana bakarken uzanmak istemiyordum. Savunmasız hissettiriyordu.

"Biyolojik dede, eskiden küçük bir kızı öldürmüş." ablanı. "Biyolojik ailem, dedeyle bağlarını kestiğini söylemişti."

"Başka?" inanmışa benzemiyordu. Bana mı yoksa onlara mı emin değildim.

Gözlerimi ondan çektim. "Öldürülen kızın ailesinin sülaleden bir kızı, kan davası yüzünden, öldürmek istediğini söylediler." yani beni. "Ailedeki, sülaledeki tek kız da benim. Fakat..."

Kafamı kaldırıp ona baktım. "Öldürmek isteseydiniz bu zamana kadar beklemezdiniz ya da benden önceki kızı çoktan öldürürdünüz."

Dişlerimi sıktım. "Bu karışma işini de siz yaptınız değil mi? Birkaç hafta önce okuluma gelip o DNA testini bana veren adamın başka açıklaması olamaz. Üstelik o testte ne biyolojik babamın ne de önceki babamın adı yazıyordu."

Dediklerimi sakince dinledi. Sonra gülümsedi. "Bunları fazla düşünüyor olmalısın." evet. Delirmek üzereyim.

"17 yılımı siz mi aldınız?"

Kaşları alayla havalandı. "Bu kadar yaşadığın için şükretmelisin."

Kaşlarımı çattım. "Bunca zaman öldürmek için mi beklediniz yani? Şimdi öldürülmek, bebekken öldürülmekten daha mı çok zoruma gider sandınız?"

Alayla güldü. "Ablamın katillerinin kanını taşımana rağmen fazla mı cesursun sen?" hayır, fazla aptalım.

Yutkundum. Sus artık Mevsim. Ölmek filan istemiyorum!

Elini uzattığında irkilmiştim. Karşı koymama izin vermeden elini saçlarımın üzerine koydu. Buz kestim. Ruhum.. Hâlâ bedenimdesin değil mi?

Napıyor bu adam? Hafızamı mı yokluyor? Elini saçlarıma hafifçe sürdükten sonra geri çekti. "Umarım ölmek zorunda kalmazsın küçük."

Hafif irileşmiş gözlerimi kırpmadan ona bakmaya devam ettim. "Neyden bahsediyorsun?" öldürmezseniz ölmem!

Hiçbir şey söylemedi. Oturduğu yerden kalkıp üstünü düzeltti. "Hemşireyi çağır Savaş. Uzun bir yolumuz var."

Mesajları yazan adam, yani Savaş, kafasıyla onayladıktan sonra bana kısa bir bakış atıp kapıya yönelmişti. Anladığım şeylerle telaşlandım. "Bekle! Ne oluyor?"

Savaş beni dinlemeden kapıyı açıp çıkarken Şafak'a döndüm.  Camın önündeki sandalyenin üzerinden ceketini alırken "Urfa'ya gideceğiz." dedi. Kafasını bana çevirdi. "Memleketine."

Beynimin içinde türlü türlü küfürler havada uçuşurken sadece ona baktım. Gülümsedi. Gözleri kısılmıştı. Ceketini giyinip üstünü düzelttikten sonra yatağın yanına geldi. "Biliyor musun? Aklına sokmak gibi olmasın ama, kaçacağını falan düşünmüştüm."

"Neden kaçayım?"

Tepkime şaşırmıştı. Elini sarı-turuncu saçlarına atıp karıştırdı. Taranmış düzenli saçlarından sadece birkaç tutamı anlına dökülmüştü. "Aile düşmanın olmamızdan korkmuyor musun?"

Dürüstçe "Korkuyorum." dedim. "Ama bu beynimi kullanmama engel değil."

Burası hastane odası falan değildi. Hastanede değildik. Nerede olduğumuzu bile bilmiyorken kaçmak, sadece bana karşı daha dikkatli olmalarına sebep olurdu. Zaten kaçabilmem bile muammaydı.

"İlginç bir kızsın." cevap vermedim.

Geçen birkaç saniyenin ardından "Sana bir şey sormak istiyorum." dedim.

Daldığı bakışları bana çevrilmişken kapı açılmıştı. İçeri Savaş ve önlüklü bir adam girdi. Adamın elinde bir iğne vardı. Harika.

"Daha sonra sorarsın." dedi Şafak. Kapıya yönelmişken gözümü iğneden zar zor çekip "Bekle!" dedim.

Arkasını dönüp bana baktı. "B-beni.." derin bir nefes aldım. "Beni bayıltmanıza falan gerek yok." o ne olduğu belirsiz şeyin kanıma karışmasını istemiyorum. Ya da o hayvan gibi şeyin kolumu delmesini.

Bakışlarımın iğnede olduğunu görmüş olmalıydı. İç çekti. "İğneden korkman beni ilgilendirmiyor. Korkman gereken başka şeyler var ne de olsa."

Hemşir yanıma yaklaşıp iğneyi kaldırdığında telaşlanmıştım. "Ya şu eter mi ne bir şey vardı! Onu koklasam olmaz mı?"

İğne çok büyük! İçim ürperirken gözümü iğneden çekmeye çalıştım. Hemşir(?) adam bile kafasını çevirip Şafak'a bakmıştı. Sırtı dönük adam iç çekti. "Madem bu kadar korkuyorsun." umarım bana iğneyle işkence etmezler.

Kafasını hafifçe yana çevirip Savaş'a baktı. "Ellerini ve ağzını bağlayın. Uçağa kadar kendisi gelsin bakalım."

İçten içe rahatlarken bunu dışarı göstermemek için büyük bir çaba sarf ettim. Savaş onu onayladıktan sonra Şafak odadan çıkmıştı. İğneli adam da geri çekildiğinde üzerimden yük kalkmıştı.

Tam rahat bir nefes verecekken "Ayağa kalk." dedi Savaş. Onun soğuk yüzüne baktıktan sonra dikkatlice yataktan kalktım. Başım hafiften dönmüştü. Yatağa tutundum. Muhtemelen o soluduğum buhardan olmalıydı.

Savaş kafasını çevirip iğneli adama baktı. O adam hiçbir şey söylemeden çıkıp giderken arkasından bakmıştım. Etrafa bakıp ayakkabı ya da terlik aradım.

"Neden beni dinlemedin?"

Kafamı kaldırıp ona baktım. Dişlerini sıktı. "Onlara yakın olma dedim değil mi?"

Dediği şeye gülmek istedim. "Bir adam karşıma bile çıkmadan sadece mesajların arkasından beni uyarıyor. Onu ne kadar ciddiye alabilirdim? Üstelik yakın falan da değilim."

Alaylı bir ses çıkardı. "Doğru söylediğimi biliyordun." evet.

Cevap vermediğim için birkaç saniye daha gözlerime baktıktan sonra kafasını çevirip yatağın etrafında döndü. Yere eğilip elinde botlarımla yanıma gelmişti. Önüme bırakıp hiç geri çekilmeden ellerini ceplerine koydu.

Bu hareketi sinirimi bozmuştu. Eğilerek botlarımı giyindim. Al al! Ayaklarının altındayım gibi mi gözüküyor oradan? Kaç yaşındasın? 8 falan mı?

Botlarımı giyindikten sonra doğruldum ve onun gibi kıpırdamadan önünde dikildim. "Amacınız ne? Ne yapacaksınız?"

Birkaç saniye tepkisizce yüzüme baktıktan sonra bir anda iki kolumu birden tutup kapıya döndü. "Hey!"

"İğne yemek istemedin. O zaman sessiz ol."

İmalı sözleri dudaklarımı kapatmama neden olmuştu. Sadece bir eliyle iki bileğimi tutmasının amacı neydi? Üstünlük falan mı taslıyordu?

Burnumdan nefes verip gözlerimi ondan çektim. Kapının önüne geldiğimizde durdu. Kapıyı açtı ama dışarı çıkmadı. Kapının önünde bir anda adam belirince yerimden sıçramıştım. Savaş bana kısa bir bakış attıktan sonra adamın elindekileri aldı. Bant ve az çok maskeyi anladım da.. Sweatshirt mü?

Kapıyı tekrar kapattıktan sonra bana döndü ve "Kıpırdama." dedi.

Gözlerimi kırpıştırdım. Elindekileri arkamdaki rafa indirdikten sonra sweati hızlıca kafamdan geçirdi. Kısa süreli şoku atlattıktan sonra ofladım ve kollarımı geçirdim. "İnsanlar konuşarak anlaşabilir." dedim iğneleyici bir tonda.

'Bu sweati giyeceksin.'
'Hıyır giymiyiciğim giymiyiciğim!'

Kendi kendime göz devirdim. Banttan hızlıca bir parça koparıp dudaklarımı kapattığında tekrar göz devirdim. Bu bant dudaklarımdan çıkmaz mı senc- oha! Bu çok güçlü!

Dudaklarımı birbirinden ayırmaya çalıştım. "Sana kıpırdama dedim."

Ağzımın ortasına bir tane daha bant yapıştırdığında sinirden gülmek istedim. Nerelere düştüm Allah'ım.

Siyah maskeyi alıp kulaklarımdan geçirdiğinde gözüme girecekti neredeyse. Elimi kaldırıp düzeltecekken elime vurdu. Kaşlarımı çattım. Ben bant yüzünden anlamsız birkaç şey söylerken iç çekti. Maskenin iplerini çapraz yapıp tekrar kulaklarıma geçirdi. Burun kısmını da düzeltip elini çekti. Aferin. Anlamış beni bu. Banda gerek yok.

"Ellerini ceplerine sok."

"Hm?" ellerimi tutup giydirdiği sweatin geniş kanguru cebine soktu. Bir eliyle sweatin içindeki iki bileğimi tutarken diğer eliyle o güçlü bandı aldı.

Kaşlarımı çattığımda o bantla bileklerimi birbirine bağlamıştı bile! Hem de cebimin içinde..

Göz devirip gözlerimi ondan çektim. "Şu hareketi yapıp durma." dedi hala bantla uğraşırken. Döndür döndür. Hiç açamam merak etme.

Oflamak istedim ama onu da yapamadım. Burnumdan verdiğim nefes onu rahatsız etmiş gibiydi. İki eli de benim cebimdeyken bana o soğuk bakışlarını yolladı. Göz hapsine alınmıyorum, değil mi?

Hızlıca gözümle ellerini işaret ettim. Birkaç saniye daha soğuk soğuk baktıktan sonra gözlerini nihayet üzerimden çekmişti.

Bandı en sonunda dışarı sürükleyip dişleriyle kestikten sonra kalan ucunu tekrar bileğime sararak elini çekti.

Omzumu patpatladıktan sonra hafif geri çekilmiş ve üzerimi süzmüştü. "Hiç belli olmuyor şuan." Gözlerimi kapattım. Dalga mı geçiyordu?

Birkaç sessiz saniyeden sonra gözlerimi açarak ona baktım. Zaten bana bakıyordu. Bulut cidden iyi mi? "Bmmcmhı?"

Gözlerini kırpıştırıp meraklı yüzüme baktı. Kapıyı açtıktan sonra elini omzuma koydu ve yürümeye başladı. Derin bir nefes aldım. Belki de burada olarak bu kan davasını başka şekilde çözerdim ha?

Şafak, yani düşmanım, benim ölmememi ummuştu ne de olsa. Uzlaşabilirdim! Evet. Yapabilirim!

"Yine neyin havasına girdin acaba." dedi mırıldanarak.

Dikleştirdiğim omuzlarıma bastırdı Savaş. Çatık kaşlarımla ona baktım. Hiç umursamadan yürümeye devam etti. Cevap verememek iğneden daha sinir bozucuydu sanırım. Yutkundum.

Bulunduğumuz yer, dinlenme odası gibi bir şey olmalıydı. Çünkü baya geniş bir alana açılmıştı. Etrafta koşturan adamlara baktım. Acaba neredeydik?

Savaş'ın bana baktığını hissettim. "Kıraçlara ait bir uçuş merkezi diyebiliriz."

Kafamı kaldırıp ona baktım. "Bazı zengin iş adamları, onlardan kişisel uçak-helikopter falan alıyor."

Adımlarım durdu. Önüne çevirdiği bakışları tekrar beni buldu. Kıraç.. O gün, okul çıkışı gelen adamın verdiği DNA testindeki adamın soy adı değil miydi?

Omzumdaki eliyle baskı yapıp tekrar yürümemi sağladı. Başım çatlayacak. Delirmek üzereyim!

Gözlerim dolarken kafamı eğdim. Her şeyin planlı olması canımı yakıyordu. Birini öldürmek için bu kadar oyuna gerek var mıydı?

Eğer bu kadar oyun yapabiliyorlarsa kolay kolay ölmeyi kabul etmiyordum. Beni, basit ya da karmaşık, öldürmelerine izin vermeyecektim. Muhtemelen beni kullanmak istiyorlardı. Neden ve nasıl kullanacaklarını pek düşünmemiştim ama bundan emindim.

İşleri bitince de ölmeyecektim. Beni bu kadar kolay öldüremeyeceklerdi. Eğer öleceksem de yalnız gitmeye niyetim yoktu. Bunca yıllık çocukluğumu benden alan adamlardan kesinlikle intikam alacaktım.

Siz ölen küçük kızın intikamını aldığınızı sanarken ben, içimdeki küçük kız çocuğunun intikamını alacağım.

°•°•°•

Hadi Mevsim! Kim tutar seni! Fighting!

Bölüm nasıldı?

Birkaç taş, yerine oturdu mu? Açıklamamı istediğiniz ne var?

Diğer bölümde görüşürüz civcivlerim!

🐣🐤🐥

Continue Reading

You'll Also Like

136K 7.3K 26
17 yıl önce annesi tarafından ölü olarak bildirilen Neva... Yıllardır onun hasretiyle yanıp tutuşan Akay ailesi... Ama... Ortada bir sorun vardı.Neva...
108K 7.9K 16
/Aile Kurgusu/ Yeni bir ev, yeni insanlar, aynı baba fakat farklı ruh. Gözlerinde yoktu artık küçük bir çocuk, çoktan terk etmişti yuvasını. Heyecan...
178K 11.4K 22
Açelya hiç hatırlamasa da henüz 5 yaşındayken ailesinin düşmanları tarafından kaçırılmış ve gözlerini bir yetimhanenin revirinde açmıştı. Ailesi sen...
507K 25.8K 26
Not: Kitapta +18 unsurlar mevcuttur.. Kına yakmak kendini adamaktır ; Bir gelinlerle damatlara yakarlar ; kendilerini birbirlerine adasınlar diye. B...