✨ALTI✨

8K 422 50
                                    

Mevsim

"Bugün geliyorsun değil mi okula?"

Saçlarımı bağlarken hoparlörde olan telefona doğru olumlu bir ses çıkardım. "Burda kalmak istediğimden emin değilim."

İç çekti Aytunç. "Hâlâ yabancılık çekiyorsun."

Aynadan gözlerime baktım. "Sen çekmez miydin?"

"Ama onlar senin gerçek ailen çiçeğim. Alışmalısın."

Ellerimle yakalarımı düzelttim. "Onların alışmak istediğine emin değilim ama."

"Anlamadım?"

Telefonu elime alıp hoparlörü kapattım. "Neyse Aytunç. Ben çıkıyorum şimdi. Okulda görüşürüz."

"Tamam. Ama geldiğinde anlatıyorsun her şeyi."

"Anlatacak bir şey yok Aytunç. Endişelenme. Sadece alışmak istediğimden emin değilim. Bu senenin sonunda üniversiteye gitmeyi planlıyorum zaten."

"Ama Mevsim-"

"Kapatıyoruum." dedim konuşmasını istemediğimi belli ederek.

Bir şey demediğinde telefonu kapattım ve elime aldığım sırt çantama koydum. Yatağın üzerine koyduğum montumu da alırken kapıya yöneldim.

Kapıyı açtığımda bir adım gerilemek zorunda kalmıştım. Çünkü Umut ayağımın dibine düşmüştü!

Bulut, yere düşecekken Umut'tan destek almış ve onun yere düşmesini sağlamıştı. İkisi de kocaman gözlerle yüzüme bakıp bir şeyler gevelemeye çalışırken sakince "Kapımı mı dinliyordunuz?" dedim.

Umut hızlıca yerden kalkıp Bulut'un yanına geçerken telaşla "Amacımız o değildi!" dedi.

"Gerçekten!" diye tamamladı Bulut.

Yüksek seslerinden dolayı yüzüm buruşmuştu. "Umarım tüm konuşmamı duymuşsunuzdur yoksa muhtemelen son söylediklerimden dolayı bana önyargı besleyeceksiniz."

İkisi de donup kalırken gözlerimi yere çevirip yanlarından geçtim ve merdivenlere yöneldim. Her zaman ki şeyler... Her zaman kapımı dinlemek istemezler ama her zaman amaçları odur.

Seslice iç çekip dış kapıya yöneldim. Saat 7'ye geliyordu. Montumu giyinip çantamı sırtıma aldım. Dün ayakkabılığa koyduğum ayakkabımı alıp giyinirken arkamdan birinin ayak seslerini duydum. "Nereye gidiyorsun?" dedi Toprak bey.

Giydiğim ayakkabının bacığını sıkıp ayaklandım. Arkamı dönerek Toprak beye baktım. "Okula gidiyorum."

Kaşları havalandı. Üzerinde takım elbise vardı. Kolundaki saate bakarken "Saat erken değil mi?" dedi.

Kafamı iki yana salladım. "Burası okuluma uzak kalıyor zaten. Ancak varırım." en azından yürürsem...

"Kahvaltı etseydin bari. Seni bırakırdım ben."

Kafamı iki yana sallayıp gülümsedim. "Teşekkür ederim. Ben okulda yerim."

Demir kapıyı açarak çıkacakken yine adım sesleri duydum. "Nereye gidiyorsun?"

Yüzüm hâlâ dönükken gözlerimi yumup dudaklarımı birbirine bastırdım. Arkamı dönerek merdivende Toprak bey gibi takım elbisesiyle -ayıcıklı babet çoraplarını saymazsak- bana bakan Gediz'e baktım.

"Okula." kısa kesip arkamı dönecekken "Erken değil mi?" dedi Toprak bey gibi.

Göz devirmemek için zor durdum. "Hayır." dedim arkamı dönmeden.

EN FAZLA NE OLABİLİR Kİ?!Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin