EN FAZLA NE OLABİLİR Kİ?!

Por BeyazGezegen

160K 7.7K 2.3K

İki gözü de farklı renk olan bir kız düşünün. 12 yıl boyunca yetimhanede kalmış ve çocukluğunu doğru düzgün y... Mais

『KARAKTERLER』
✨BİR✨
✨İKİ✨
✨ÜÇ✨
✨DÖRT✨
✨BEŞ✨
✨ALTI✨
✨YEDİ✨
✨SEKİZ✨
✨DOKUZ✨
✨ON✨
✨ON BİR✨
✨ON İKİ✨
✨ON ÜÇ✨
✨ON DÖRT✨
✨ON BEŞ✨
✨ON ALTI✨
✨ON SEKİZ✨
✨ON DOKUZ✨
✨YİRMİ✨
✨YİRMİ BİR✨

✨ON YEDİ✨

3.5K 237 21
Por BeyazGezegen

Üzgünüüm! 👇

Sınır: 80 oy - 50 yorum

Medya: Doğu

🍁🍃
Mevsim

Beynim acıyor. Beynim acıyor. Beynim acıyor.

"Sonra bende dedim ki hayırdır yani ne bu tantana? Gittim baktım bir de ne göreyim?"

"Hmm?" diye mırıldandım. Bi ara telefonu yanağımdan kaldırıp saate bakmıştım. Gözlerimi kapatmamak için direnirken Aytunç konuşmaya devam etmişti.

Birkaç dakika sonra gözlerim kapandığında hızlıca açmıştım. "Sonra ne oldu?" dedim kendi kendime. Aytunç'un konuştuğunu fark etmemiştim bile.

Birkaç saniye sustuktan sonra iç çekti. "Yine çok konuştum ve beni durdurmadın."

Gözlerimi her kırpıştırdığımda açılması için kendimle savaşıyordum. "Afedersin."

Tekrar iç çekti. "Yarın evden çıkmıyorsun. İyi geceler." dedikten sonra telefonu kapatmıştı.

Telefonu kulağımın üzerinden kaldırıp yemek masasının üzerine koymam zaman almıştı. Mutfakta uyuyakalmayı hiç düşünmeden gözlerimi kapatmıştım.

Ama nedense bu sefer açılmak istiyor gibilerdi.

Sinirli bir nefes verip kafamı masadan kaldırdım. Zaten uyumak istersem uykum kaçardı değil mi her zaman?

Titrek bir nefes verip yüzümü sıvazladım. "Konuşman bitti mi?"

Arkamı dönerek kapı pervazına yaslanmış sıkkın bir ifadeyle bana bakan Demir'e baktım. Kafamı salladım. "Sadece konuşmaya ihtiyacı vardı."

"Ve kendisini dinleyecek birine."

"Ondan daha çok konuşmuştum ve beni dinledi." kafamı eğdim. Ona layık bir arkadaş olamıyordum. Ben neden onu dinleyemiyordum ki?

"Aytunç... Değil mi?"

Kafamı kaldırıp ona baktım. Bana bakmıyordu. Belli belirsiz gülümsedikten sonra mutfağa girdi. "Sanırım sadece seni oyalıyordu."

Kaşlarımı çattım. "Ne demeye çalışıyorsun?" anlamıyorum.

Omuz silkti. "Sizi dinledim." dedi hiç düşünmeden. Bu kaşlarımı daha çok çatmama neden olmuştu. "Ve anladığım kadarıyla Aytunç sadece kafanı dağıtmak istedi. İyi bir dost."

Büyüyen gülümsemesi hızlıca soldu. "Ama yinede sen onunla çok yakın olma. Bir erkek olarak söylüyorum: erkeklere güvenilmez."

Göz devirdim. "Bu yüzden size de güvenmiyorum ya."

Yüz ifadesi değişirken hızlıca bir sandalye çekip karşıma oturmuştu. "Bize güvenebilirsin!"

"Aytunç'a da güvenebilirim."

"Biz senin kardeşleriniz. Ama o sadece-"

"Aytunç da benim kardeşim."

"Kanından değil." Kanımdan olması gerekmiyor.

"Kanımızdan olanları da gördük." öleceğim. Lanet kan yüzünden öleceğim.

"Ama hâlâ yabancı!"

"Siz de öylesiniz."

Birkaç saniye yüzüme baktıktan sonra burnundan nefes verip önüne döndü. "Ne?" dedim merakla. Haksız değildim.

Sadece Aytunç'u savunmam hoşuna gitmedi. Kafamı eğip gülümsedim. "Asıl sana 'ne'? Niye gülümsüyorsun?"

Yüz ifademi hızlıca sertleştirip ona baktım. "Hayır?"

"Ne hayır?"

Derin bir nefes verip ayağa kalktım ve telefonumu aldım. Saat 10'a geliyordu. Diğerleri en son salonda sessizce oturuyorlardı. Cidden sessiz.

Bense yarım saattir Aytunç'la konuşuyordum. Detaylara girmeden ona anlatmıştım. En azından dışarının benim için tehlikeli olduğunu anlamıştı. Polise gittiğimizi söyleyerek yalan söylemiştim. Yoksa o bizim yerimize yapardı muhtemelen.

Ya da şu kan davasından bahsetmemiştim. Sadece bir adam tarafından gasp edildiğimi, yaralandığımı söylememiştim, ve araba olayını söylemiştim.

Garip bir şekilde bir süreden sonra sesini alçaltmış ve benimle sakince konuşmaya devam etmişti. Belki de Demir'in dediği gibi kafamı dağıtmaya çalışmıştı.

"Belki de biraz hava almalıyım."

"Dışarısı soğuk." dedi o da ayaklanırken. "Hem ilacını içtin mi sen? Sabah vermiştim."

Aklıma yeni gelmişti. Kafamla onu reddettim. "Unuttum." dedim kısık bir sesle.

İç çekti. Buz dolabını açıp ilaçları çıkardı. Daha sonra masanın üzerindeki şişeyle, çıkardığı bardağa su doldurdu. İkisini de bana uzattığında ses çıkarmadan içtim.

"Düne göre daha iyisin değil mi?"

Kafamı salladım. Zaten gece kalkıp içtiğim antibiyotik de iyi gelmişti. Kaşlarımı çattım birden. Dolaba yaklaşıp kapağını açtım. Gece içtiğim ilacı bulup çıkardım. "Bu arada dün kötü olunca bunu içmiştim. Yanlış bir şey içmedim değil mi?"

Elimdeki ilacı aldığında kaşları çatıktı. Birkaç saniye inceledikten sonra "Hayır." dedi.

Kaşları yumuşamamıştı. "Ama bir daha bunu yapma. Ya yanlış bir şey içseydin? İlaçların yanlış tüketimi nasıl sonuçlanabilir haberin var mı? Daha kötü olabilirdin."

Haklı olduğu için cevap vermeyip mahçup bir ifadeyle ona bakmaya devam ettim. Elimi koluma götürüp okşamıştım. "Eğer hastalanırsan saati takmadan odama gelip beni uyandırabilirsin. Gerekirse gelip ilacı ben veririm. O 6 seneyi boşuna okumadım."

Gülümsedim. "Aklıma gelmiştin bu arada. Ama sonra-" elimle yemek masasını işaret ettim. "-burada söylediğin sözler aklıma gelince vazgeçtim."

Yüz ifadesi anında değişirken "Mevsim!" dedi sitemle. "Yemin ederim kötü bir niyetim yoktu! Ağzımdan çıkanı sonradan fark ediyordum."

Güldüm. Birkaç saniye duraksayıp gülen yüzüme baktı. "Biliyorum, biliyorum."

Onunla alay ettiğimi fark ettiğinde rahat bir nefes vermişti. Hızlıca arkasını dönüp ilaçların tekrar dolaba koydu. Dolabı kapattıktan sonra bana baktı. "Hadi içeri gidelim."

Dudaklarım düz bir çizgi halini alırken "Konuşulacak konu belli. Daha hazır değilim." diyerek mutfaktan çıktım. Daha bugün öğrenmiştim her şeyi. O gergin ortamda bulunmak bile istemiyordum.

Zaten Gediz daha gelmemişti. Arkadaşı hâlâ hastanedeydi. O da doğal olarak kaza yapan dostunun yanındaydı. Haberi var mıydı bilmiyordum.

Çok geçmeden odama varmıştım. Düzenli yatağa kısa bir bakış attım. Çalışma masasına ilerleyip oturdum. Ders çalışmalıyım. Kafamı dağıtmalıyım. Düşünme Mevsim.

°•°•°•

Sesli bir şekilde esneyip elimdeki kalemi bıraktım. Uykusuzluktan şişmiş gözlerimi ovuşturduktan sonra gözlerimi kırpıştırarak resmime bakmıştım.

Gülümsedim. 1 saat kadar ders çalışmaya çalışmış, olmadığını fark ettiğinde de kağıdı kalemi çıkarıp resim çizmeye başlamıştım. Zamanın nasıl geçtiğini cidden anlamamıştım.

Telefonumdan açtığım kısık, sözsüz keman sesi de bana ilham olmuştu. İlhamım varken bir şeyler çizmeyi seviyordum. Muhtemelen resmin bu kadar güzel olması da bundandı. Kocaman, güzel bir ağaç çizmiştim. Gerçeklerini aratmaması için detaylara epey bi zaman harcamıştım ama değmişti.

Birkaç tane internetten bakarak çizdiğim nadir kuşlar da kağıdın ve ağacın köşelerinde ya uçuşuyor ya da duruyordu. Arka plan ilk çizdiğim şey olduğu için biraz bulanıklaşmıştı. Solak olduğum için elimin ve serçe parmağımın kenarı kağıda değerek elimi ve kağıdı kirletmişti.

Ofladım. Gözlerim cidden ağırlaşmıştı. Telefondan müziği kapatıp saate baktım. Şaşkınlıkla ekrana bakmıştım. Saatin 1.30 olacağını tahmin etmemiştim.

Esneyip bitkin adımlarla banyoya gittim. Elimi yıkadıktan sonra yüzüme su çarpmıştım. Lensimi çıkardıktan sonra temizlemeyi unutmadım.

Çökük omuzlarla odaya geri döndüğümde ilk işim ışığı kapatmak olmuştu. Tam yatağıma adımlayacaktım ki duraksayıp açık perdelere döndüm. İçerisi aydınlıktı. Çünkü kar yağıyor.

Birkaç saniye gözlerimi kırpıştırdım. Kar yağıyor!

Gözlerim irileşirken dudaklarım aralandı. Belli belirsiz bir gülümseme oluşurken iki elimle ağzımı kapatmıştım. Gözlerim sevinçle doldu. Koşarak pencerenin önüne geldim. "Cidden kar yağıyor."

Lapa lapa yağan karı izledim birkaç saniye. "Çok güzel."

Hayran hayran havaya bakarken ani bir kararla arkamı dönmüş ve aceleyle banyoya koşmuştum. Temizlediğim lensimi tekrar gözüme takarken ellerim titriyordu.

Karnım, heyecanımdan dolayı kasılıp duruyordu. Yine koşar adım giyinme odasına gidip geceliğimin üzerine bir şeyler geçirdim. Odadan çıkıp karanlık koridora girdiğimde kalbimin sesini duyuyordum.

Karı özledim. Kar yağıyor, inanamıyorum!

Elimle ağzımı kapatıp gülmemeye çalıştım. Merdivenleri zar zor indiğimde dış kapıya gittim. Askıdan montumu kapıp içeri terliklerimle kısa botlarımla değiştirmiştim. Terlikleri de elime aldım.

Hızlıca mutfağa ulaşıp hiç beklemeden terlikleri kapının kenarına attım ve bahçe kapısını açtım. Hafiften beyazlamış olan yere baktım. Çok fazla yağıyor. Tutacak değil mi?

Bu sefer gülüşümü saklamadım. Bahçeye çıkıp gökyüzüne baktım. Gözüme giren karlarla gözlerimi kapatmıştım. Kocaman gülümsedim. "Çok güzel!"

Gece yarısını bile geçtiği için etraf fazla sessizdi. Tek duyulan şey karın yere düşme sesleriydi. Yukarı bakmayı kesip gözlerimi açtım ve elimi havaya kaldırdım.

Dikkatle elime bakarken elime düşen her kar tanesi hızlıca eriyordu. "Çok güzel. Çok güzel."

Gözlerim dolarken gülümsüyordum. Kafamı çevirip etrafa baktım. Bahçenin en ucunu yoğun kardan dolayı göremiyordum! "Lütfen sabah kalktığımda bir sürü yağmış ol."

Kimse olmadığı için rahatça seviniyordum. Muhtemelen beni gören biri 'alt tarafı bir kar, neden 5 yaşındaki çocuk gibi seviniyor' diye düşünürdü. 5 yaşımda hiç kar görmemiştim ki.

Lösemi olduğumu öğrendikten sonra kolay kolay dışarı çıkamamıştım. İyileşmem 1.5-2 yılımı almış olmasına rağmen tam 3 yıl boyunca bünyemin zayıf olduğunu öne sürerek ne karda oynamama izin verildi, ne dışarı çıkmama. Zaten ondan sonraki 4 yıl doğru dürüst kar yağmamıştı bile.

Beni korumaya çalıştıklarını söyleyerek en küçük mutluluğumu engellemişlerdi. Belki de bu yüzdendi kara olan takıntım, pamuk şeker sevdam. Neyseki oyuncak takıntım yoktu. Yoksa cidden etrafımdakiler beni bir çocuk gibi görürlerdi.

Kıkırdayıp yere çöktüm. Yerdeki birkaç tabaka olan karı ellerimle toplamaya çalıştım. Nedense parmaklarımda hissettiğim bu soğukluk, içimi ısıtmıştı.

Yarım avuç kadar olan karı dikkatlice tutup ayağa kalktım. Yüzümdeki kocaman gülümsemeyle arkamı döndüğünde duraksadım. Mutfak kapısının hemen önümde yeni uyandığı belli olan ve mavi geceliğiyle dişlerini göstererek gülümsüyordu Doğu. Bana değil gökyüzüne bakıyordu.

Gülümsemem hâlâ yüzümde asılı kalmışken bana baktı. Gözleri heyecanla açılmış ve parlıyordu. "Kar yağıyor!"

Şaşırdım. Cidden şaşırdım. Ben orada, bahçenin tam ortasında elimde azıcık karı tutarken o mutlulukla gökyüzüne bakıyordu.

Ayağındaki içeri terliklerini fark ettim. Ayağını havada sallıyordu. Gelip gelmemek arasında kalmış gibi... Daha sonra da üzerindeki ince geceliğe baktım.

O bir anda bahçeye atlayıp küçük ama hızlı adımlarla bahçenin ortasına kadar geldiğinde ne yapacağımı şaşırmıştım. Gökyüzüne bakarken gözüne giren karlarla kıkırdayıp kafasını eğmişti.

Sonra bana baktı. "Saçların kar olmuş."

Karın düştüğü kahve saçlarına baktım. O yeni çıktığı için sadece sevimlice parlıyordu. Ben donup kalmışken o hafifçe uzanıp parmaklarının ucuyla saçlarımın üzerine dokunduğunda buz kestim.

Kardeşim... Şuanda kardan beyazlaşmış saçlarımı mı temizliyordu?

Saçlarıma bakan gözlerine baktım. Ama... Ama çok sevimli!

Geriledim. Eli havada kalmışken duraksadı ve bana baktı. Elimde erimeye başlamış karı yere atıp sirkeledim. Üzerimdeki montu çıkarıp onun omzuna attım. "Hasta olacaksın. Ayakların da çıplak zaten."

Hafif irileşmişti gözleri. Kırpıştırdığı kirpiklerinin üzerine düşen kar tanesi onu daha sevimli gösteriyordu.

Gerçi sevimli değil, yakışıklı bir suratı vardı ama olsundu. Benim için sevimliydi.

Hafifçe salladığı kafasını eğip başka tarafa çevirdi gözlerini. Hızlıca bende gözlerimi kaçırıp dikkatsizce saçlarımı karıştırdım.

Birkaç saniye sonra hızlıca yere eğildi. Kafamı çevirip ne yaptığına baktım. Yerdeki azıcık karı toplamaya çalışıyordu. Benim gibi.

Dudağım kıvrılırken hareket etmeden onu izledim. Demek böyle gözüküyordum.

Kızarmaya başlamış parmaklarını havada salladı. "Soğukmuş."

Gülerken ses çıkarmamaya çalıştım. Benim gibi elinde yarım avuç kar birikince hızlıca kalkmıştı. Hızlıca gülümsememi sildim.

Kafasını kaldırıp bana baktı. "Keşke erimese, değil mi?" elindeki tane tane eriyen karı gösterdi.

Kafamı salladım. "Yerde erimiyor ama elime aldığımda erimeye başlıyor."

Sıkkın bir nefes verdim. Onun gibi somurturken "Vücut ısısı." dedim.

Kafasını salladı. Eriyen kar, küçük damlalar halinde yere düşerken ikimizde onun eline bakıyorduk.

Birkaç saniye sonra hızlıca elini havada sallayıp geri kalan karı da attı. "Elim dondu!"

Güldüm. Kafasını kaldırıp birkaç saniye yüzüme bakmıştı. "Sen de mi gece uyandın?"

"Hayır." dedim. "Zaten uyanıktım."

Kaşları merakla çatışmıştı. Arada bir gözüne giren karlar yüzünden gözlerini kırpıştırıp duruyordu. "Neden?"

Omuz silktim. "Resim çizi-"

"Napıyorsunuz orada? Hasta olacaksınız!"

İkimizde yerimizden sıçrarken mutfak kapısına dönmüştük. Umut hafif sinirle bize bakıyordu. Havadaki kara baktıktan sonra kollarını vücuduna sardı. "Çok soğuk."

"Salak." dedi Doğu. Sonra güldü. Umut; kısa kollu, yine üzerinde anime kızları olan yeşil bir gecelik giymişti. Sarı saçlarıyla uyumluydu aslında.

Umut kollarını hâlâ üzerinde ısıtmak için hareket ettirirken "Kız girsenize içeri! Buz gibi hava." diye söylendi.

Doğu'yla kısa bir an bakıştıktan sonra içeri girmiştik. Umut'un yanından geçerken "Deliler." diyerek saçlarımızdaki karı hızlıca almıştı.

Sulu ve karlı botlarımı çıkarıp kenara attığım içeri terliklerimi giyerken Doğu, ona verdiğim montumu çıkarmıştı.

Ben botumu kapının yanına indirirken o da montumu askıya astı. "Geçin çabuk içeri." dedi hızlıca Umut. "Hasta olursanız ikinizi de döverim."

İç çektim. Tabi canım. Yine de ses çıkarmadan dediğini yapmıştım. Daha fazla hasta olmak istemiyordum sonuçta. Doğu da arkamdan söylenerek geliyordu.

Oturma odasına girdiğimde duraksadım. Büyük televizyonun önündeki geniş koltuk, Bulut tarafından doldurulmuştu ve elinde tuttuğu kupayla dikkatle televizyona bakıyordu.

"Yine sabahlayacaklarmış anlaşılan." diyerek iç çekti Doğu. Abisinin yanına adımlayıp geniş koltuğun çaprazındaki tekli koltuğa oturdu. Gözleri sadece televizyona odaklanmış abisindeydi.

"Kız ne dikiliyorsun, gir içeri." diyerek omzuyla omzumu dürttü Umut.

Elinde iki boş kupa tutuyordu. Önüme geçip tekrar bana döndüğünde içeri adımlayıp geniş koltuğun Bulut'tan uzak tarafına oturdum.

Umut, ortamıza girdikten sonra kupaları orta sehpanın üzerine koydu. Tekli koltukta oturan Doğu'ya baktıktan sonra nerden çıkardığını anlamadığım örtüyü, sanırım üzerine oturmuştu, Doğu'nun kucağına attı. "Onu ört. Hasta olacaksın."

Sonra kafasını bana çevirdi. Koltuğun üzerini kaplayan iki battaniyeden birinin ucunu hafifçe kalktıktan sonra kurtarıp omzuma örtmüştü. Yüzüme kısa bir bakış attıktan sonra önüne döndü.

Orta sehpanın üzerindeki demir çaydanlığı alarak getirdiği iki bardağı sıcak suyla doldurmuştu. Kaşık yardımıyla karıştırırken bardakların içinde toz olduğunu anlamıştım. Sanırım mutfaktayken koymuştu.

Bardağın birini bana uzatırken diğerini de Doğu'ya uzatmıştı. Dikkatlice bardağı tuttuğumda Doğu da koltuktan uzanarak bardağı aldı. Kahveydi.

"Madem uyanıksınız, artık sabaha kadar bizimle dizi izlersiniz." diyerek sırtını koltuğa yasladı Umut.

Parmaklarımı kupanın etrafına dolayıp ısıtmaya çalıştım. "Harika." diye söylendi Doğu. Bardaktan küçük bir yudum almıştı. "Yarın karneler günü ve ben uykusuz bir şekilde gideceğim."

"Gitme o zaman." Doğu, Umut'a sert bir bakış atmıştı. Umut omuz silkti.

Kahveden küçük bir yudum aldım bende. Muhtemelen yarım saate uyuyacaktım. Kahvenin uykumu açtığı falan yoktu.

Sıcaklığı içimi ısıtırken tebessüm ettim. Omzumdaki örtüyü düzeltip bacaklarımı koltuğa çıkardım. Çok geçmeden Bulut gibi televizyona odaklanmıştım.

°•°•°•

Ve sabah kalktığında gözlerini içlerinden birinin kucağında açar...

Bölüm nasıldı?

Diğer bölümde görüşürüz civcivlerim! Yorum atmayı unutmayın!

🐣🐤🐥

Continuar a ler

Também vai Gostar

Aşiret Paket Por Zeynep.

Literatura feminina

44.6K 2.4K 22
Şanlıurfa ☞ Muğla 0546****; Fotoğraf* 0546****; Belli ki bu yoldan yürümüşsün... 0546****; Yoksa etraf böyle çiçeklenmezdi. İlsu; Var öyle marifet...
109K 3.7K 29
Uyarı: Cinsellik argo sigara küfür bulunmaktadır rahatsız olan okumasın lütfen Okulda geçen eğlenceli bir kurgu 🗝️ "Gör beni artık belki de gerçek...
Lena - Gerçek Ailem Por

Literatura feminina

79.6K 4.9K 14
17 yıl önce bir kötülük yapıldı, bu kötülük herkesin ruhunda unutulmayacak yaralar bıraktı. Yara alanlar, asıl yaralıya yeni yaralar açmayı umursama...
6M 263K 61
Her şey abimin düğününde beğendiğim çocuk yerine abimin arkadaşının numarasını almakla başladı. Liya; ANALAR NELER DOĞURUYOR Liya; KAYNANAM ABARTMIŞ...