EN FAZLA NE OLABİLİR Kİ?!

By BeyazGezegen

160K 7.7K 2.3K

İki gözü de farklı renk olan bir kız düşünün. 12 yıl boyunca yetimhanede kalmış ve çocukluğunu doğru düzgün y... More

『KARAKTERLER』
✨BİR✨
✨İKİ✨
✨ÜÇ✨
✨DÖRT✨
✨BEŞ✨
✨ALTI✨
✨YEDİ✨
✨SEKİZ✨
✨DOKUZ✨
✨ON✨
✨ON BİR✨
✨ON İKİ✨
✨ON ÜÇ✨
✨ON BEŞ✨
✨ON ALTI✨
✨ON YEDİ✨
✨ON SEKİZ✨
✨ON DOKUZ✨
✨YİRMİ✨
✨YİRMİ BİR✨

✨ON DÖRT✨

4.5K 272 43
By BeyazGezegen

Aaaaa! Bölüüüüm!

Ehehe... Ama deprem bölgesinde olmam benim suçum değil ki!

Herneyse. Konuşmak istemiyorum len.

İyi okumalar.

🍃🍁
Mevsim

"Atları severim ama hiç binmedim. Binmek de istemiyorum."

Gediz omuz silkti. "Bu kadar hazırlık yaptığına göre istiyorsun. Hem hiç binmediğini biliyorum. Sana öğreteceğim."

Kollarımı birleştirdim. "Banane. Hem ağırım ben. Atın canı yanar."

Gediz güldü. "Merak etme. Atların senden dolayı canı yanmaz. Hatta ikimizi de taşır."

"Saçmalama. O kadar yük veremezsiniz. Bu işkence."

Bana baktığını hissettiğimde karşımdaki koşuşan taylara baktım. "Hem izlemek kesinlikle daha eğlenceli."

İç çekti. "Tamam. Yine de benimle gel."

Cevap vermedim ama ona döndüm. Hafifçe gülümsedi. Önüne dönüp yürümeye başladı. Onu takip ettim. Muhtemelen ahırın önüne gelince durdu. Kapıyı açıp içeri geçmem için çekildi.

Ona kısa bir bakış atıp içeri geçtim. Arkamdan gelerek kapıyı çekti. "Bakalım İnci'mi bulabilecek misin?"

Elimle ahırın içinde otlanan ya da oturan atları gösterdim. 10-15 tane at vardı. "Onlardan biri senin mi?"

Kollarını birleştirip kafasını salladı. Kol kasları ne kadar dar giymesede ortaya çıkmıştı. Tekrar atlara döndüm. Çok güzel...

Atların bulunduğu odacıkların yanına geldim. Tek tek atlara bakarken "Bu arada," dedi Gediz. "atları görmeye geleceğimizi nereden bildin?"

Yarım kapının üzerinden kafasını çıkaran ata yaklaştım. "Bilmem." diye mırıldandım. "Odamdaki at portresi bana ipucu verdi sayılır."

Kafasını salladı. Önümdeki at sevimli bir şekilde kişnedi. Gülümsedim. Bembeyaz tüylerine rağmen koyu ve parlak saçları vardı. Uzun kuyruğunu salladı. Kafasını tuhaf bir şekilde sallayıp öne eğildi.

"Bu çok sevimli." dedim kıkırdarken.

Gediz'in gülümsediğini sesinden fark ettim. "O İnci'nin yavrusu."

Ona döndüm. "O çok güzel."

Kafasını salladı, bana bakıyordu. "Evet. Çok güzel."

Tekrar ata döndüm. "Bir adı var mı?"

"Hayır." dediğinde şaşırmıştım. Gediz'e bakmadan "Neden ki?" dedim. "Çok da küçük durmuyor."

Evet, büyük bir at değildi. Ama çocuk ya da bebek de değildi. Sadece genç bir attı.

"Bilmiyorum." dedi kısık bir şekilde. "Ona uygun bir isim bulamıyorum. O çok özel."

Yutkundum. Ona baktım. Anne ve babam da bana öyle anlatmışlardı. Yani ismimi... Farklı olduğumu ve bu yüzden ismimi pek kolay seçemediklerini söylemişlerdi. Sanki önemsemişler gibi...

Güldüm kısık bir şekilde. Önüme döndüm. Yetimhanenin önüne beni bıraktıklarında kendi düşüncelerini merak etmemiştim ki.

Düşünür gibi mırıldandım. "Sevdiği bir yiyecek veya başka bir şey var mı?"

Gediz'e baktım merakla. Belki ismi sevdiği şey olabilirdi. Birleştirdiği kollatını serbest bırakıp "Aslında var." dedi ve bana doğru yürümeye başladı. Yanımda durdu. "Kardanadamları yemeyi seviyor."

Birkaç saniye düz bir şekilde yüzüne baktım. Güldü. "Ben ciddiyim."

Gözlerimi kırpıştırdım. "Onun ismi kardanadam olamaz."

Kıkırdadı. Bu gözüme nedense karizmatik gelmişti. "Birkaç hafta önce yağan karda Doğu, kardanadam yapmak istemişti. Ben de onları buraya getirdim. Demir'in hastanede kalması gerektiği için gelmemişti."

Aslında merak etmemiştim. Ama nedense ona sormuşum gibi anlatmaya başlamıştı. Umursamayıp ses çıkarmadan dinlemeye devam ettim.

"5 kişi birden 2 tane kardanadamı yapmıştık. Isınmak ve çay içmek için içeri geçtik." Kafasını ata çevirdi. "Bir de geldik bu haylaz annesinin yanından kaçıp bizim kardanadamlarımızı yiyor."

Gülerek kafasını iki yana salladı. "Sanırım burun için getirdiğim havuç dikkatini çekmişti."

Aklıma gelen şeyler ağzımı açmıştım ki "Ama gözlerine yerleştirdiğimiz zeytinleri de biz gelene kadar hızlı hızlı yemişti." dedi ve iç çekerek devam etti. "Tamam, bunları geri yapabiliriz derken kardanadamın kafasına kafa attı."

Beklemediğim için şaşkınlıkla ona baktım. "Nasıl ya?"

Kendisi de şaşırmış duruyordu. "Bilmiyorum." dedi. "Her şey bir anda oldu. Sanırım tam yerleştirememiştik kafayı. Sonrada yere düşen karı yemeye başladı."

Güldüm. Hayret dolu bir gülüştü. Ata döndüm. "Cidden çok özel bir atmış."

"Öyle." dedi. Sonra "Eee?" dedi sorar gibi. "Hâlâ İnci'mi bulamadın."

Kafamı sallayıp diğer atlara baktım. Bu atın annesi olduğuna göre ona benziyor olmalıydı. Küçük yaramaz atın hemen yanındaki odacıktaki atı gösterdim. Beyaz saçlı beyaz tüylü gayet güzel bir attı. Cidden inci gibiydi ve parlaktı. Gediz'e baktım. "O mu?"

Gülümseyip kafasını salladı. Birkaç adımda atının yanına gidip kafasını okşadı. Sonra bana baktı. "Dokunmak ister misin? Uysal bir attır."

Ata kısa bir bakış attım. "Bakışları hiç de uysal durmuyor."

Güldü. "Seni tanımadığı için. Getir elini. Koklamasına izin ver."

Yutkundum. Bir anda at gözümde daha büyük olmuştu. At fobim olduğunu bilmiyordum. Gerçi daha önce hiç at sevmemiştim ki. Sadece uzaktan görmüştüm. Gediz'e baktım ve kafamı iki yana salladım.

"Hadi hadi korkma."

Karnım kasıldı. "İstemiyorum."

Kaşları hafifçe havalandı. "Mevsim, korkmana gerek yok. Cidden. Ben buradayım."

Kafamı tekrar iki yana salladım. Acaba daha sonra bunu yüzüme vurur muydu? Ya da başkalarına söyler miydi? Ama istemiyordum. Sanırım korkuyordum.

Gözlerimi kaçırdım. Söylesindi. Bir şey olmazdı ki. "Mevsim." dedi tekrar. Attan uzaklaşmıştı. "Korkuyorsan söyleyebilirsin."

Cevap vermedim. İç çekti. "O zaman küçüğe dokunmaya ne dersin?" İnci'nin yavrusunu gösterdi. Sevimli bir şekilde kafasını sallamıştı at.

"İstemiyorum." dedim sakince. "Bakmam yeterli. Dokunmak istemiyorum."

Üstelemedi. "Sen bilirsin." diyerek ahırın daha da ilerisine ilerledi.

Etrafta sadece atların olması kısa bir an beni ürkütmüştü. "Nereye gidiyorsun?" dedim arkasından.

Adımlarım istemsizce onun arkasından ilerlemeye başlamıştı bile. Omzunun arkasından bana kısa bir bakış atıp önüne döndü. Yürümeye devam etmişti. Sola döndüğünde kaşlarım çatılmıştı. Burası sandığımdan daha büyük olmalıydı.

Adımlarım yavaşladı. "Gediz." diye seslendim. Neden bilmiyorum ama burası beni ürkütmüştü.

"Merak etme, geliyorum!"

Tuttuğumu yeni fark ettiğin nefesimi serbest bıraktım. Gittiği yere bakmayı bırakıp arkamı döndüm. Dış kapıya ilerlerken tuvaletimin geldiğini hissetmiştim. Dudağımı ısırdım. Midemdeki kasılma da gittikçe tuhaflaşıyordu. Mide bulantısı mı yoksa değil mi anlamadım.

Ahırın kokusuna yordum bu hissiyatı. Arkamda duyduğum adım sesleriyle kafamı çevirdim. Gediz elinde büyük bir torbayla geliyordu. "Onlar ne?"

Hafifçe gülümsedi. "Yemleri bitmiş." dedi sakince torbayı yere indirirken. "Ve biraz da bakıp yapacağım. İnci'nin saçlarına bak. Yeni uyanmış gibi."

Dediği şeye gülmek istedim. Ata baktığımda pek de umrunda değilmiş gibi duruyordu. Saçları bir tarafa sarkıtılmışken kafasını döndürüp duruyor, yere eğiliyordu.

Kafamı salladım. "O zaman sen onunla ilgilenirken ben de lavaboya gideyim."

"Ama-"

Ona baktığımda dudaklarını biribirine bastırıp gözlerini kaçırdı. Muhtemelen beslemek isteyeceğimi düşünmüştü. "Tamam o zaman. Lavabo için ilerideki kulübe tarzı evi kullanabilirsin. Merak etme, içinde kimse yok."

Kafamı salladım. "Saol."

"Bir şey olursa arayıp sorabilirsin. Kapı açık olmalı."

Tekrar onayladım onu. "Birazdan gelirim." diyerek ahırdan çıktım. Temiz havayı içime çekip etrafa baktım.

Muhtemelen Gediz'in bahsettiği kulübeye doğru yürüdüm. İçimde garip bir his vardı.

Üzerinde çok düşünmeyip önüne geldiğim kapıyı yavaşça açtım. Odun kokusu burnumu doldurmuştu. Muhtemelen ev ahşaptan olduğu içindi bu koku.

Çok geçmeden tuvaleti bulmuş ve işimi görmüştüm. Elime sabun dökerken tıkırtı sesi duymuştum. Suyu açmak için uzanan elim havada asılı kalırken ses çıkarmamaya özen gösterdim. İçimdeki şüphe yavaş yavaş büyürken korkuyu hissetmemeye çalıştım.

Daha da ses gelmediğinde derin bir nefes verip elimi yıkadım. Belki de ben uydurmuştum ya da dışardan ses gelmişti. Kapıyı kapatmıştım.

Elimi hızlıca kurulurken kapıya yaklaştım. Yutkunarak kapıyı açtığım gibi koşar adım dış kapıya ulaşmıştım. Gece su içmeye kalkmışım gibi hissettim. Açık kapının pervazında dururken içeri kısa bir bakış attım. Kimse yoktu.

İç çekip kapıyı kapattım ve tekrar ahıra ilerledim. Geçen gün ki adam aklıma gelmişti. Buradan hemen gitmeliyiz.

Ahıra bir kaç adım kala hızlıca arkama bakmıştım. Gözlerimi kıstım. Kulübenin yanında bir karartı görmüş gibi olduğumda içimdeki tedirginlik gittikçe büyüyordu.

Oyalanmadan ahıra girdim. İnci'nin odacığına girmiş bir şekilde saçlarını tarayan Gediz'e baktım.

Kapı açılınca bana bakmıştı. Hafifçe gülümseyip ağzını açtığında "Gidelim." dedim hızlıca.

Birkaç saniye sonra endişeyle kaşlarını çatmıştı. "Buradan gidelim." dedim tekrar.

Elindeki tarağı bırakarak atın odacığından çıkarken "Bir şey mi oldu?" demişti.

Kafamı iki yana salladım. "Hayır, sadece gitmek istiyorum."

Kafasını salladı sadece. Bir şey demedi. Belki de tedirgin olduğumu fark etmişti ya da mızmızlandığımı düşünüyordu.

"Ben bunları topl-"

Çalan telefonu sesini kesmişti. Cebindeki telefonu çıkarıp açtığında bana baktı. "Efendim Demir?"

Birkaç saniye karşı tarafı dinlediğimde yüz hatları gittikçe gerilmişti. "İyi mi şuan?" dedi hızlıca.

Kaşlarım çatılmıştı. Demir, doktor olan abi olmalıydı. "Tamam, tamam. Ben hemen geliyorum-"

Attığı adımlar durdu. Bana baktı. "Tamam. O zaman çabuk ol. Bekliyorum."

Telefonu hızlıca kapatıp cebine koydu. Ben soru sormadan "Arkadaşım," dedi endişeyle. "Trafik kazası geçirmiş."

Yutkundum. "Ciddi değil dedi Demir. Ama onun kimsesi yok. Yanına gitmeliyim."

Yüzünden belliydi. Endişeli ve korkmuştu. Muhtemelen yakın bir arkadaşıydı. "Geçmiş olsun." dedim. "Umarım hemen iyileşir."

"Umarım." dedi. Yutkunduğunu gördüm. Sonra kafasını kaldırıp bana baktı. "Demir bizim burada olduğumuzu biliyor. Hastanedeki işi bittiği için buraya gelecekmiş. Seni eve bırakmak için."

Kafamı salladım. Normalde olsa hemen gitmesini söylerdim fakat şuan güvende hissetmiyordum.

"Gel dışarıda bekleyelim." dedi. Yerinde duramıyordu. Kafamda onaylayıp hemen arkamdaki kapıdan çıktım.

Arabanın olduğu yere geldiğimizde çok geçmeden mavi bir araba önümüzde durmuştu. Kapı açılır açılmaz "Ben hemen gidiyorum." demişti Gediz.

Arabadan çıkan Demir onu onayladı. Gediz bana baktı. "Evde görüşürüz. Özür dilerim."

Cevap vermeme fırsat kalmadan kendi arabasına binmiş ve hızlıca uzaklaşmıştı. İç çekip kafamı Demir'e çevirdiğimde ancak o zaman dibimde olduğunu fark etmiştim. Korktuğumu fark etmesine izin vermedim.

Bana baktı. Hafifçe gülümsedi. "Hadi eve gidelim. Merak etme, arkadaşının durumu iyi. Emniyet kemeri taktığı için daha büyük bir hasardan kurtulmuş."

Kafamı sallamakla yetindim. Onun arabasına ilerlerken konuşmaya başlamıştı. İç çektim. Cidden küçük çocuk gibiydi. Sadece konuşmak için konuşuyordu. Belki de sohbet etmeye çalışıyordu.

Arabanın önünde durduğumda heyecanla bana bakıyordu. Arka koltuğa kısa bir bakış atıp öne oturdum. Kapıyı arkamdan kapatırken Demir de arabaya binmişti. Sesi daha heyecanlı çıkmaya başlamıştı sanki.

"Peki siz ne yaptınız?" dedi saf merakla. Arabayı çalıştırıyordu. Omuz silktim.

"Çok bir şey yapamadık." benim sayemde.

'Hmm'ladı. Kemerini takıp arabayı geriye doğru sürmeye başladığında ben de kemere uzanmıştım. Çıktığımız at çiftliğine kısa bir bakış attığımda ilerideki çitlerin arkasında bir adam görmüştüm. Maskeli siyah bir adam...

Yutkundum. Demir tekrar ağzını açıp konuşmaya başlamışken "Demir." dedim.

Arabayı yola doğru çeviriyordu. "Efendim?" dediğinde tekrar çitlere döndüm. Kimseyi göremeyince gözlerimi kaçırıp önüme baktım. "Yok bir şey." belki de buradaki işçilerden biridir.

Demir önüne dönüp arabayı sürmeye başlamıştı. Umarım öyledir.

Birkaç dakikalık yol sakin geçti. Demir'in basit soruları hariç... En sevdiğim renkten başlayıp ilkokul anılarıma kadar sorular soruyordu. Beni tanımaya çalıştığının farkımdaydım. Ve bunu çok kibar bir şekilde yapıyordu.

Aklım başka şeylerle doluyken kendimi cevap verirken buluyordum. Aynı zamanda gözüm durmadan etrafta ve dikiz aynasında dolaşıp duruyordu.

Her gördüğüm siyah, büyk araçlar kalbimin teklemesine neden oluyor, ondan uzaklaşana kadar rahatlayamıyordum.

"Gece nöbetim var. Bu yüzden zamanım varken seninle konuşmaya çalışıyorum. Beni yadırgamıyorsun değil mi?"

Işıklarda durmuştuk. Ve ben çaprazımızda duran büyük, beyaz araba gözlerimi dikmiştim. "Hmm? Mevsim?"

İrkilerek kafamı ona çevirdim. "Ne?" kısa bir an ne dediğini düşündükten sonra "Hayır." dedim. "Anlıyorum seni."

Tebessüm edip ağzını açtığında yeşil ışık yanmıştı. Yandaki araç neden hâlâ duruyordu? Yutkundum. "Garip görünüyorsun. İyi misin?"

"Hı hı." nasıl iyi olabilirim? Kesinlikle takip ediliyoruz!

"Emin misin? Mevsim?"

Dikiz aynasında gördüğüm beyaz araba korkmam için yeterliydi.

Hızlıca Demir'e döndüm. "Demir." Merakla suratıma bakarken "Takip ediliyoruz." dedim.

Kaşları çatılırken yutkundum. "Tek kelime etme. Lütfen. Sana daha sonra anlatacağım."

Gözüm dikiz aynasına kaydı. "Sadece... Lütfen şu araçtan kurtul."

"Mevsim."

"Evet. Korkuyorum." dedim aniden.

"Mevsim!"

İrkilerek ona döndüğümde kocaman olmuş gözleriyle karşıya bakıyordu. Kafamı önüme çevirdiğimde bize doğru gelen siyah aracı görmeyi beklemiyordum.

"Ölmek istemiyorum." diye fısıldadım. Ölmek istemiyorum.

°•°•°•

Çok sıkıcı bir bölümdü.. Ciddiyim. Bu yüzden kaosla günlere hazırlanmamız lazım.

Bunun için de benim her şeyi mantık çerçevesinde kurgulamam lazım!

Her şey üstüste gelsin istemiyorum. Sırayla kısa aralıklarla olsun istiyorum. Böylece ne sıkıcı ne bıktıran bir kurgu olur..

Diğer bölümü erken atmaya 'çalışacağım'

Geç gelirse şimdiden özür dilerim!

Kendinize iyi bakın Civcivlerim!

🐣🐤🐥

Continue Reading

You'll Also Like

501K 23.4K 19
Yasmîn, annesiyle birlikte Zemheroğlu konağında çalışmaktadır. Zemheroğlu Mardin'in en köklü aşiretidir. Yasmîn'in babası bir gece ansızın annesini...
595K 37K 44
GERÇEK AİLE KURGUSU İlk kitabım olduğu için yazım yanlışları ve mantık hataları olabilir. *13.11.2023*
3.4M 49.2K 15
* Kurgu ve isimler değiştirildi. "Bazen evler, dört duvar olmaz." Kadın küçücüktü fakat adamın kalbinde adamdan bile daha daha büyük bir yer kaplam...
1M 46.5K 58
(Bu isimle yazılmış ilk kitaptır.) Girdiği depresyon sonucu gittiği bir barda birlikte olduğu adamdan hamile kalan Hira, hayatında bir çocuğa yer ver...