NAZLI SEVDA

By biromanokuyucu

679K 39.7K 5.9K

Hayatın gerçekleri ile küçük yaşta tanışmış olmasına rağmen hayattan ümidini hiç kesmemiş bir kadın ile, hay... More

TANITIM
1.BÖLÜM
2. Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. Bölüm
13.BÖLÜM
14.BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. Bölüm
17.Bölüm
18. BÖLÜM
19.BÖLÜM
20. BÖLÜM
YASEMİN ALOĞLU- ÖZEL BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. Bölüm
26.Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. Bölüm
FİNAL

31. BÖLÜM

8.6K 853 51
By biromanokuyucu


Keyifle Okuyun.

Oy ve Yorumlarınızı Bekliyorum.

Bölüm şarkısı: Kenan Doğulu- Gel Gelinim

Gel gelinim gönlüme gel
Senden başka yar sevemem
Gel gelinim sevgime gel
Bu yüreği başkası çözemez

Gel gelinim gönlüme gel
Senden başka yar sevemem
Gel gelinim sevgime gel
Bu yüreği başkası çözemez

Sevgimi yücelttin, gülüşüme layıksın artık
Gel bana var bana melodim, olacaksın gelinim
Güneşimi hak ettin, sevgime layıksın artık
Gökyüzü gözlüm uzan bana, seni ister kaderim


31. BÖLÜM






Bir zamanlar diyerek başlayan masalları çok severdim. Öyle ki hep o masallardaki prenses olmak isterdim. Böyle etekleri uçuşan, mutlu güzel prenses. Çok değer verirdim o masallara. Hele prens ve prensesin kavuşmaları. Benim için paha biçilmezdi.

Şimdi ben, o masalların son satırlarını okuduğumda ki gibi huzurluydum. Bugün benim masalımın en güzel günüydü. Bir prenses gibi hissediyordum kendimi. Bu ben miydim? Böyle beyazların içinde sıcacık gülümseyen ben miydim?

Bugün evleniyordum. Gerçekten evleniyordum. Yusuf ile bugün yeni hayatımıza ilk adımımızı atacaktık. Bir yılda hayatım değişmişti. Ben şiirlerdeki gibi bir aşka sahip olmuştum.

Çocukluğumun, gençliğimin geçtiği odaya baktım garip bir mutlulukla. Ah keşke odamın duvarları olsa da konuşsaydı.

Ben hep sessiz, hep sakin bir çocuktum. Hasta olduğum için sanıyordum bunu ilk zamanlar. Ama değildi. Benim fıtratım böyleydi. Derdimi ince ince içime işlerde dile getirirken iki üç cümleyi bir araya getirmeye çekinirdim. Mutlu olunca da küçük tebessümlere sığdırırdım duygularımı.

Gözüm sağ köşede asılı çerçeveye takıldı. Gelinliğimin eteklerini tutarak çerçeveye yaklaştım. Çerçevedeki fotoğrafa bakarken buruk bir tebessüm oldu dudaklarımda. Bu fotoğraf bir başkaydı. Hastalığım devam ederken tüm çekilen fotoğraflar siyah kapaklı albümünde yerini alırken, bu fotoğraf duvarda asılıydı.

Bu fotoğraf benim yeni, sağlıklı bir kalbe kavuştuktan sonra ilk kez gülümsediğim anı içinde barındırıyordu. Yeni bir kalbe sahip olduktan neredeyse bir sene geçmişti bu fotoğrafta. Pencerenin önüne konan bir kuşun, oraya bıraktığım kaptan su içişine bakarken gülümsemiştim. Ve o anı babam ben fark etmeden ölümsüzleştirmişti. Çektiği bu fotoğrafı çerçeveletip, odama asarken saçlarımı sevgiyle okşayıp hiç aklımdan çıkmayacak cümleleri fısıldamıştı kulağıma.

"Yaşıyorsun güzel kızım, öylesine güzel gülüyorsun ki. Hep gül, hep böyle gül. Gülmeyi sakın unutma."

Gözlerim doldu. Sanki o gün söyledikleri babamın kulağımda çınladı. Ağlamak istedim,ama güldüm. Gülüyordum ben. Yaşıyordum. Benim masalım bitmemişti. İç çekerek gözlerimi fotoğraftan çektim. Tam o sırada odamın kapısı hafifçe tıklatıldı.

" Gel. "

Kapı yavaşça açıldı. Gelen babamdı. Annem beni görmüştü gelinlikle. Ama babam sabahtan beri sanki bundan kaçınıyordu. Saatler sonra ilk kez ayakları odama yönelmişti.

Kapının eşiğinde bana bakarken olduğu yerde kalakaldı. Öyle bir bakıyordu ki. Kıyamıyor gibiydi, bakışları hayranlık doluydu, biraz da bu yaşadığımız ana inanamıyor gibiydi. Annelerin şefkati dillere destandı. Ama babaların şu bakışı var ya. Kelimelerle ifade edilmiyordu.

Dolan gözlerimi kırpıştırdım. Tıpkı küçüklüğümde ki gibi eteklerimden tuttum. Bu sefer tek fark gelinlik vardı üzerimde. Kendi etrafımda döndüm. "Babacığım nasıl olmuşum?"

Göz göze geldik. Dudakları kıvrıldı. Ama aynı anda bir damla göz yaşı süzüldü yanağına doğru. Titrek adımlarla bana yaklaştı. Ellerime uzandı elleri. Eğer bu dünya da ellerinizi böylesine güvenle tutan bir babanız varsa. Gerçekten çok şanslıydınız.

" Çok güzel olmuşsun babam. Prenses gibisin."

Dudaklarım titredi. "Masallardaki prensesler gibi mi?" Güldü. "Masallardaki prensesler sana hayran olurlardı. Sen hepsinden daha güzelsin." Birbirimize baktık titreyen gözlerle. Aynı anda sarıldık birbirimize...

"Babam"

"Kızım"

Gözyaşlarım ince ince süzülürken, babamın güvenli kolları arasındaydım. Sarıldık. Belki dakikalarca sürdü sarılmamız. Benden ayrıldığında gözleri kan çanağına dönmüştü. Ama gülümsüyordu. Benim babam çok güzel gülümsüyordu.

"Kızım, benim güzel meleğim."

Yanağımı okşayan eline yasladım yüzümü. " Bugün senin için çok güzel bir gün olacak." soluklandı. Sesi titriyordu babamın. Kelimeler dudaklarından güçlükle dökülüyordu. Böyle bir dağ gibi duruyordu karşımda ama öyle bir bakıyordu ki. Ben dağ olup, babamı sinemde sarasım geliyordu.

"Allah'tan tek duam çok mutlu olmanız Nazlı'm. Sen büyüdün. Gecelerce bu odada baş ucunda soluklarını saydım. Sen bugünleri gör diye Allah'a yalvardım." Gözlerinden yaşlar süzüldü. " Bir baba için bu anlar öyle kıymetli ki. Ama korkmuyor değilim Nazlı'm"

Gözlerim dolu dolu dinliyordum babamı. "Korkma baba, neden korkuyorsun ki?" avuç içlerime öpücükler bıraktı. "Babayım çünkü. Babalar kızlarını hep sarıp sarmalamak ister. Kızları böyle kanatlanıp uçarken de korkar. "

Tıpkı babam gibi, avuçlarına öpücükler bıraktım. "Korkma babam. Benim kanatlarımın ardında hep sen varsın, annem var. Uçmayı bana sen öğrettin unuttun mu?"

Öyle der gibi başını salladı. Derin bir nefes alıp konuşmaya devam etti. "Yusuf seni seviyor kızım. Sana değer veriyor. "

Evet diye mırıldandım. "Ona güveniyorum. Seni üzmeyeceğine inancım tam. Ama dünya hali Nazlı'm. Eğer bir gün mutsuz olursan, yüreğine bir ağırlık çökerse hiç düşünme tamam mı? Kollarıma sığın, bir baban olduğunu sakın unutma."

Bir damla gözyaşım daha süzüldü yanağıma doğru. Titrekçe başımı salladım. "Biliyorum babam, sen hep benimlesin."

Babam dayanamamış gibi kızım diyerek yeniden sarıldı. Babama kollarımı sevgiyle sararken, kapının eşiğindeki ailemi gördüm. En önde annem vardı. Sicim sicim gözyaşlarını döküyordu.

Annemin ardından ondan hiçbir farkı olmayan, hüngür hüngür ağlayan teyzem vardı. Onun yanında dayım, amcalarım, yengem. Hepsi dolu gözlerle bize bakıyorlardı.Nazlı kızları bugün evleniyordu. Onun mutluluk gözyaşları olduğunu biliyordum yanaklarına süzülenlerin.

Babamdan ayrılıp annemin benim için açtığı kollarına sığındım. Annem öptü, kokladı, içine sokmak ister gibi sarmaladı beni. Tam o sırada bir davul sesi geldi kulaklarıma.

Gelmişti.

Yusuf'um gelmişti.

Kalbim dört nala koşuyormuşum gibi hızlıca çarpmaya başlarken ağlamaklı gözlerim şaşkınlıkla açılıp kapandı. "Ay geldi mi?"

Ağlamaktan kızaran burnunu silen teyzem yanıma gelip beklemediğim bir anda beni çimdikledi. "Ah teyze ne yapıyorsun ya?"

Teyzem hiçbir şey olmamış gibi, daha birkaç saniye önce ağlayan o değilmiş gibi sırıttı. "Geldi seninki. Kendine gel diye çimdikledim." yüzümde şapşal bir gülümseme olurken, davul sesi giderek daha çok gelmeye başlamıştı.

"Biz karşılayalım."

Orada bulunan kalabalık aşağıya damat ve ailesini karşılamak için aşağıya inerken babam alnıma küçük bir öpücük bıraktı. "Güzel meleğim." Annemle ikisi de aşağıya inerken, odada sadece teyzem ve ben kalmıştık.

Heyecandan çok hızlı çarpan kalbime ellerimi koyup arkamı döndüm. Aynadaki suretime bakarken hiç hissetmediğim bir duygudaydım. Öyle çok heyecanlıydım ki.

"Ay ne kadar yakışıklı olmuş bu damat ya. Gelişe bak. Kız Nazlı, kaptın güzel oğlanı."

Teyzem pencereden aşağıya bakarken, bende görürüm diye pencereye yönelecektim ki beni durdurdu.

"Bekle kız, sende ne koca meraklısı çıktın. Buraya gelince gör ilk kez. Ay ben bile heyecanlandım. Şu telefonu çıkarayım da sizi videoya çekeyim. "

Teyzemin ani ruh hali değişimlerine ayak uydurmayacak kadar heyecanlıydım. Yatağımın üzerindeki beyaz lale buketimi alıp yeniden kendime baktım.

Üzerimdeki gelinlik bana Türkan'ın hediyesiydi. O da buralardaydı. Hazırlanırken hep yanımda durmuştu. Sonra kendi hazırlanmak üzere aşağıya inmişti.

Gelinliğim omuzları düşük, kalp yaka şeklinde üzeri çiçek şeklinde dantellerle işlenmişti. Kollarımın balon kol, tül detaylı olmasını çok sevmiştim. Saçlarımda zarif bir taç vardı. Dalga dalga omuzlarıma dökülüyordu saçlarım.










İç çekerek sırtımı aynaya döndüm. Gözlerim kapıdaydı artık. Onu bekliyordum. Onunla ilk göz göze geleceğim anı bekliyordum. Düğünümüz Muğla'da olacaktı. Doğup büyüdüğüm şehirde evlenecektim. Yusuf sunmuştu bu teklifi. Bende mutlulukla kabul etmiştim. İstanbul'da da küçük bir yemek daveti verecektik, bir haftalık balayı tatilimizden sonra.

"Geldi. Hazır mısın Nazlı?"

Ne zaman kapandığını bile bilmediğim kapıya bakarken adım seslerinin gelmemesi ile nefesimi tuttum. Gelmişti. O kapının ardında bekliyordu masalın prensi.

Başımı mı salladım, yoksa hazırım mı dedim hiç hatırlamıyorum. Kapı aralandı ve onu gördüm.Damatlıklar içindeki onu gördüm.

Ben bir kez daha aşık oldum...

Siyah pantolonu, ceketi, beyaz gömleği öyle bir ahenk içindeydi ki. İç çekmekten kendimi alamadım. Gözlerimi zaten ondan alamıyordum. Bir süre öyle kapı eşiğinde durdu. Sonra derin bir solukla şişirdi ciğerlerini. Bir iki adımda tam karşımda durdu. Ellerimi tuttu.

Artık yalnızca biz vardık. Odada kim vardı. Kim bize bakıyordu hiçbirini görmüyordu gözüm. Sadece o vardı.

"Nazlı çiçeğim." sesi titredi.

Gülümsedim kocaman. Gülüşüme bakarken kıvrıldı dudakları. Gamzesine kondu yüreğimdeki kuşlar. "Hoş geldin."

Ne denilirdi bilmiyordum. Ama hoş gelmişti o. Öyle bir hoş gelmişti ki. O yüzden tek kelimeyle anlatmak istedim sevdamı. Bir hoş geldin diyerek öyle çok aşk sığdırdım ki.

Benim bir bakışımla her şeyi anlıyordu. Bugün de anladı. "Sende hoş geldin Nazlı çiçeğim."

Onun kalbine, onunla masalımıza hoş geldim...

***

Düğünümüzün yapılacağı yere gelmiştik. Etrafı camlarla kaplı bir yerdi. Dışarıdan içerisi çok rahat gözükyordu. Masalar pistin etrafına u düzeni şeklinde yerleştirilmişti. Her masada mavi laleler vardı. Mavi laleler Yusuf'un gözlerini temsil ediyordu. Lale bizim çiçeğimizse, düğümüzde ondan bir parça olmalıydı lalelerde.

Alkışlar eşliğinde nikahımızın kıyılacağı alana doğru el ele ilerledik İkimizin de elleri titriyordu. İkimizin de kalbi çok hızlı çarpıyordu. Yan yana oturduk. Birbirimize baktık saf bir mutlulukla. Bizi büyük bir mutlulukla izleyen ailemize değdi gözlerimiz.

Annem , babamın koluna girmiş, gözlerini siliyordu. Mutluluk gözyaşları bugün tükenecek gibi durmuyordu. Gülümsedim. İkisine de bir öpücük yolladım. Babamın yanında Serhat baba, Yonca, Yasemin ve dayım vardı. Hepsi büyük bir mutlulukla bizi alkışlıyordu. Serhat babamın da annemde bir farkı yok gibiydi. Gözlerini kuruluyordu sık sık. Neler hissettiğini öyle iyi anlıyordum ki. Göz göze gelince sıcacık gülümsedim. İçtenlikle karşılık verdi gülümseyişime. Sonra gözlerim ailemizden biraz uzakta duran kişiye takıldı. Sertaç'a...

Yusuf çağırmıştı onu. Dün gece yetişememişti Sertaç. Ama bugün buradaydı. Buradan bile belli olan dolu gözleri ile bize bakıyordu. Yusuf kardeşine büyük bir adım atmıştı. O da abisine ve hatta ablasına.

"Şahitlerimizde hazırsa nikaha başlayalım."

Şahitlerimiz, aile dostumuz olan bir karı kocaydı. Şahit kim olsun mevzusu açıldığında Yusuf'un dolan gözleriyle böyle bir karar vermiştik. Biliyordum. O bugüne biri şahitlik edecekse o kişinin sadece ama sadece Yiğit olmasını isterdi. O yüzdendi bu konu açıldığında oluşan kederli yüz ifadesi.

Onu anlıyordum. O yüzden babama rica ederek şahitleri onun seçmesini istemiştim. Kendim de istememiştim bir arkadaşım olsun şahit. Yusuf'un bir an bile olsa gıpta etmesini istememiştim, arkadaşım şahitlik yaparken. Onun mutlu olması, üzülmemesi benim için her şeyden önemliydi.

Masanın altından ellerimiz yeniden birbirine kavuştu. Elimin üstüne küçük bir öpücük bıraktı. " Şahitler de geldiğine göre nikaha başlayabiliriz."

Heyecandan kulaklarım bile uğuldarken nikah memuru bize bakarak konuşmaya başladı. " Sayın Nazlı Özen, hiç kimsenin baskısı altında kalmadan kendi hür iradenizle, Yusuf Aloğlu'nu eş olarak olarak kabul ediyor musunuz? "

Kuruyan dudaklarımı ıslattım. Gözlerim Yusuf'a değdi. Nefesini tutmuş beni izliyordu. Kocaman gülümsedim. Mutlulukla mikrofona yaklaştım. "Evet, evet."

Sesim hiç çıkmadığı kadar gür çıkarken mutluluktan kahkahalar atarak gülüyordum. Nikah memuru tebessümle başını sallayıp aynı soruyu Yusuf'a yöneltti.

"Sayın Yusuf Aloğlu, hiç kimsenin baskısı altında kalmadan kendi hür iradenizle Nazlı Özen'i eş olarak kabul ediyor musunuz?"

Yusuf memurun sözü biter bitmez mikrofona yaklaştı. "Evet sonsuza kadar evet. Nazlı çiçeğim ile bir ömre evet."

İmzalarımızı attık. Gözlerimden kalpler çıkarken diğer söylenenler bir kulağımdan girdi bir kulağımdan çıktı. Memurun sadece sizi eş olarak ilan ediyorum cümlesini duydum. Evlilik cüzdanını bana uzattı. Kırmızı kaplı deftere böyle kocaman sarılasım geldi. Evlenmiştim ben gayet sarılabilirdim.

"Nazlı abla ayağına bas."

Yonca'nın tüm sesleri bastıran sesini duydum. Yusuf'la göz göze geldik. Dudaklarımı büktüm. "Sana kıyamam."

gülüşü derinleşti. Bakışlarımı büyüttüm. Bağırdım . "Ay ama basmazsam aklım kalır."

Ayağına neşeli bir çığlık atarak bastım. Kıyamam sandım ama ayak izim ayakkabısında çıktı. Hiç kızmadı. Hatta ayağın basmam öyle çok hoşuna gitti ki. Teşekkürünü dudaklarıma kapanan dudakları ile etti...

***

Kalbim bir kuş gibi çırpınmaktan yorulmamıştı. Ama o da haklıydı. Hayatımda hiç bu kadar heyecanlanmamıştım ben, hiç bu kadar aşkla dolu olmamıştım.

Biz evlenmiştik. Ben onunla bir ömür geçirmek için evet demiştim.

Ah kalbim,

Ah benim Nazlı Sevdam...

Yusuf'u karşıma çıkaran güzel rabbim.

Kavuşmuştum ona değil mi?

Yanaklarım gülümsemekten acıyordu artık. Ama gülmekten başka ne yapılır bilmiyordum ben. Hissettiklerimi gülümsemek dışında nasıl ifade edebilirim bilmiyordum. Hiçbir kelime mutluluğumu anlatmaya yetmezdi.

Belimi nazikçe saran eller beni sinesine iyice çekti. Evli bir çift olarak ilk dansımızdı bu bizim. Ben gülümsemeyeyim de ne yapayım ama değil mi?

Hayranlık dolu bir iç çekti. Bugün bir başka bakıyordu. Aşk dolu bakmanın kitabını yazıyordu gözleri. "Nazlı çiçeğim, güzel eşim..."

Kalbim eşim dediği anda daha da hızlı çarpmaya başladı. Gözlerimi kırpıştırdım heyecanım giderek artarken "Yusuf'um, eşim."dedim sesim titreye titreye.

Alt dudağını dişlerinin arasına aldı. Gülüyordu bir yandan da. "Meleğim rüya mı bu?" Kıkırdadım. Aşk sarhoşu olmuştuk biz.

"Hım hım, değil." Başımı ona yaklaştırdım. "Şey, biz evlendik."

Gülüşü mümkünmüş gibi daha da büyüdü. Gamzesi bir başkaydı. Dayanamadım bir buse bıraktım gamzesine. Mavi gözleri koyuldu. Aklından neler geçiyorsa, bakışları ile utandırdı beni. Utanan halimi anladı daha fazla gülümsemeye başladı. Utanmam hoşuna gitmiş gibiydi.

Hipnoz olmuş gibi dakikalarca takılı kaldı gözlerimiz birbirine. Bir şarkı bitti, büyük bir alkışla koptu. Biz ayrılmadık birbirimizden. İkinci şarkı çalmaya başladı.

Alnını alnıma yasladı. Gözleri kapandı. Soluklanır gibi çekti kokumu ciğerlerine. Araladı kapalı gözlerini. Mavileri, yeşillerime kavuştu. Mest olmuş gibi mırıldandı.

"Ben sana mecburum bilemezsin

Adını mıh gibi aklımda tutuyorum

Büyüdükçe büyüyor gözlerin

Ben sana mecburum bilemezsin..."

Atilla İlhan şiiri dudaklarından dökülürken ona nasıl bakıyorsam alnını hafifçe vurdu alnıma. "Böyle bakarsan unuturum. Kaçırırım seni. Severim. Çok severim sonra."

Nefesim yüzünü okşadı. İsmim gibi nazlı nazlı konuştum. "Nasıl bakıyorum ki."

"Böyle beni çok öpecek gibi bakıyorsun. Endişeleniyorum beni kaçıracak mısın yoksa?"

Gözlerim büyüdü. Koluna vurdum acıtmayacak şekilde. "Hiçte bile. Öyle falan bakmıyorum."

Başını arkaya atarak kahkaha attı. Nasıl bir manzara sunduğundan haberi bile yoktu. Kahkahası öyle güzeldi ki. Ateşler basıyordu beni o böyle güzel güldükçe.

"Utangaç çiçek.Beni hep tenhalara çeken sen değil misin? Ben mi yanlış hatırlıyorum."

Dudaklarım aralandı ama ne desem bilemedim. "Sen sen beni neden utandırıyorsun ya. Geçen sefer şey olduydu. Çok özledim diye." Tenhaya çekmedim de diyemiyordum. Yapmıştım bunu yani.

"Utandırma beni. " Tehlikeli pırıltılar belirdi gözlerinde. Usulca kulağıma yaklaştı dudakları. "Nazlı çiçeğim, sen utanınca sadece güzel ve tatlı olmuyorsun. O yüzden yapamam."

Yanağıma bir öpücük bıraktı. Yanaklarımı bir alev sardı. Kızaran yanaklarınla öyle tutkulu gözüküyorsun ki. Seni içime çekercesine öpmekten başka çarem kalmıyor benim. Utan o yüzden. Bu gece çok utan olur mu? Bende seni doya doya öpeyim."

Fısıltılı sesiyle içimde garip bir heyecan olurken, yüzümü boyun girintisine sakladım. Utanıyordu. Göğsü titreşti. Gülüyordu. Gerçekten utanmamdan çok zevk alıyordu. Ah benim çok işim vardı galiba...

***

Rüya gibi süren dansımızdan sonra tek tek gelen misafirlerle ilgilenmeye başlamıştık. Kaç kişiyle sarıldığımın haddi hesabı yoktu. Tanıdıklarımızın bize sevgiyle açtığı kolları geri çevirmek asla mümkün değildi.

Teyzemin getirdiği sudan bir yudum alırken gözüm biraz ileride olan Sertaç'a takıldı. Düğün başladığından beri bir kere bile gelmemişti yanımıza. Galiba çekiniyordu. Bakışları bunu kanıtlıyordu.

Gözlerim Yusuf'a çevrildi. Ceketini çıkarmıştı. Babalarımızın oturduğu iki sandalyenin arasından başını uzatmış, gülümseyerek bir şeyler anlatıyordu.

Çok yakışıklıydı. Kalbe zarardı. Terlediği için gömleğinin kollarını kıvırmış, birkaç düğmesini de açmıştı. İç çektim. Başımı hızlıca iki yana salladım. Konum şu an Yusuf'un çok yakışıklı olması olmamalıydı. Bu konu ile birazdan daha detaylı ilgilenecektim. Ama şu an dikkatimi dağıtamazdım.

Son bir kez Yusuf'u alıcı gözle süzüp ,boşalan su bardağını masaya bıraktım. Gelinliğimin eteklerinden tutarak Sertaç'a doğru yürümeye başladım.

Benim ona doğru geldiğimi fark etti. Hızlıca sandalyesinden kalktı. Tam karşısında durduğumda "Nazlı abla" dedi. Sesi heyecanlı ve ürkekti. Neden geldiğimi anlamış gibiydi. Gözlerimi sevimlice kıstım.

"Biz evlendik gördün mü?" Anlamamış gibi başını salladı. "Evet gördüm, çok güzeldiniz." Gülümsedim. "O zaman hadi gel bizi tebrik et, çok güzel oldunuz dersin."

Gözleri Yusuf'un olduğu yere değdi. "Şey tamam." Gülümsemem büyüdü. Sertaç'a göz kırpıp, kocama doğru yürümeye başladım. Kocam diye içimden geçirince gülümsemem sırıtmaya döndü. Allah'tan gelindim. Yoksa salak salak sırıtmamdan dolayı beni deli sanacaklardı.

Birkaç adımda Yusuf'un yanına vardım. Varlığımı hisseder hissetmez bana döndü. Gözleri önce bana, sonra arkamdaki bedene takıldı. "Nazlı çiçeğim."

Elini tuttum. Sertaç ile karşı karşıya durmaları için yanına geçtim. İki kardeş sessizce birbirlerine baktılar. İlk konuşan Sertaç oldu.

"Ben, tebrik ederim. Çok mutlu olursunuz inşallah."

Yusuf ne düşündüğünü anlaşılmayan bir ifade ile Sertaç'a baktı. "Sağ ol, hoş geldin tekrardan."Sertaç gülümsedi. Etraftan ona bakanlara çekingen bakışlar atıp, ceketinin cebinden iki küçük kutu çıkardı.

Boşta olan eli ile saçlarını karıştırdı. Sertaç'ta benim gibi utangaçtı. Bu hali ile yüzümde şefkatli bir tebessüm oluştu. " Sizin için. Umarım beğenirsiniz. "

Yusuf'un kaşları çatıldı. Neden öyle baktığını anlamadım. Birkaç saniye süren bir şeydi. Yüz hatları hemen eski haline döndü. Aklından ne geçtiyse, duyguların önüne geçmesine izin vermemiş gibiydi. Kutulara uzandım.

"Çok teşekkür ederiz. Ne zahmet ettin. Gelmen yeterdi."

Sertaç önemi yok der gibi omuz silkti. Kutuları açtım. Güzel bir küpe ve kol düğmesi almıştı. Gerçekten çok güzellerdi. Yeniden Sertaç'a teşekkür edip, konuşmalarına fırsat vermek adına elimdekileri arkamızdaki masada oturan anneme uzatmak için onlardan biraz uzaklaştım. Masadaki herkes pür dikkat iki kardeşi izliyordu.

En dikkatli bakan kişi de Yasemin' di. Sertaç onun da kardeşiydi. Yusuf kadar ılımlı değildi Yasemin. Ama bakışları kardeşini çok merak ettiğini çok güzel kanıtlıyordu. Yusuf ve Sertaç bir şeyler konuştular bizim duymadığımız. Sertaç anlayışla başını salladı. Yusuf küçük bir tebessümle omzunu sıktı. Galiba bir şeyler paylaşmaya başlamışlardı.

Biz onları merakla izlemeye devam ederken ikisi de bize doğru döndüler. Yusuf direkt olarak gözlerini Yasemin ve babasına çevirdi.

"Yasemin ablam, babam ve ablamın kızı Yonca. Siz tanışmamıştınız değil mi?"

Pür dikkat Yasemin'in ne yapacağını izledim. Derin bir nefes aldı. Yüzü mimiksizdi. "Hoş geldin."

Sertaç'ı kabul ediyor muydu yoksa Yusuf'u üzmemek için mi konuşmuştu bilmiyorum. Ama bu adımı bile çok büyüktü. Yasemin annesinin geride bıraktığı yıkımdan kendini kurtaramamıştı. Travmaları yıllarına mal olmuşt. Şimdi onun bir anda kimseye kollarını açmayacağını biliyordum. Bu bile onun için büyük bir adımdı.

Sertaç rahatlamış gibi gülümsedi. Sanki gözleri de doldu. Hüzünlendim. O kadının yaptıkları kaç kişiyi mutsuz ediyordu işte. Serhat baba oturduğu sandalyeden kalktı. Sertaç'ın ona bakışları kardeşlerine baktığından çok farklıydı. Böyle utanmış gibiydi. Kendini suçlu hissediyor gibiydi. Annesinin yaptıklarının sorumlusu oymuş gibi.

"Hoş geldin oğlum."

Serhat babamı işte bu yüzden bambaşka bir yere koymuştum. Öyle güzel bir kalbi vardı ki. Her insan yapamazdı bunu. Olgunluk, büyüklük, şefkat, sevgi her şey vardı Serhat babada.

"Hoş buldum efendim."

Serhat baba tebessümle Sertaç'ı izledi. "Çekinme oğlum, abinin düğünü bu."

"Aaa benden çok az büyük bir dayım mı var yani benim." Serhat babamın cümlesi gelen ses böldü. Sertaç dolan gözlerini kırpıştırarak Yusuf'un kolunun altına ne zaman geçtiğini bilmediğim Yonca'ya baktı. Ah benim güzel Yonca'm. Nasıl hayat doluydu. Artık ürkmeden gülümsüyordu.

"Şey galiba." Sertaç'ın o tanıdık çekingenliğini Yonca hemen anladı. Elini uzattı.

"O zaman dans ederken tanışalım mı genç dayıcım. Ne dersin?" Teklifi sunan oydu. Yine aynı şekilde, Sertaç'ı sahneye çekiştirende oydu. Dudaklarımdan bir kıkırtı fırladı. Çok tatlı gözüküyorlardı.

Benim gibi diğer herkeste onlara tebessümle onları izledi. Yusuf'un yanına gelip koluna girdim. Mavileri, yeşillerimle kesişti. "Çok tatlılar. Sence de öyle değil mi?"

Başını salladı. Burnumun ucuna minik bir öpücük bıraktı. "Çok tatlısın. Sence de öyle değil mi?"

İç çektim. İltifatıyla karnıma bir sızı saplandı yine. Çok heyecanlandırıyordu beni. Bir bakışla, bir cümleyle yapıyordu bunu üstelik. Hiçbir çaba sarf etmeden yapıyordu.

"Hadi dans edelim bizde. Şöyle hareketli parçalar çalsın."

Göz kırptı. Sıcak parmakları, parmaklarımı buldu. Beni sahneye götürürken aşkla mırıldanıyordu. "Hadi bakalım Nazlı çiçek, dans etme zamanı."

****

Bir iki üç dört...

Asansörün katları çıkmasını izlerken içimden sakinleş Nazlı diyordum sürekli. Düğünümüz bitmişti. Yusuf ile kalacağımız otele gelmiştik. Burada bu gece kalıp, ertesi gün ailelerimizle vedalaştıktan sonra Nevşehir'e doğru yola çıkacaktık. İkimizde daha önce peri bacalarını görmediğimiz için balayına oraya gitmeye karar vermiştik.

Asansör ben bunları düşünürken durdu. Yusuf elimi bırakmadan benimle beraber asansörden indi. Adımlarımız odamıza doğruydu. Odamızın önünde durduğumuzda cebindeki kartı çıkarıp kapıyı açtı. Gündüz eşyalarımızın hepsi odamıza gelmişti. Yani odada eksik tek şey bizdik.

Heyecanımdan sıyrılmak için başımı iki yana salladım. Yusuf'la göz göze geldik.

Sağ elini uzatıp yanaklarımı sevdi. "Hadi gel Nazlı çiçeğim."

Başımı sallayıp içeriye ilk ben girdim. Ardımdan Yusuf geçti. Oda epey büyüktü. Yusuf balayı suiti tutmuştu baya baya. Dudaklarımı ısırdım. İki kişilik demenin ayıp olacağı kocaman yatağa baktım. Sonra üzerindeki kırmızı güllere.

Ay Allah'tan güllerin sadece yaprakları vardı yatakta. Yoksa bir taraflarımıza diken falan batardı. Tövbe tövbe. Kıkırdadım. Heyecanlanınca beynim sulanmıştı galiba.

Yusuf neden gülüyorsun sen der gibi tebessümle yüzüme bakınca, titrek bir soluk aldım. "Ben çok utanıyorum ondan şey oldu."

Dudaklarımdan kendimin bile beklemediği cümleler dökülünce, yüzünde şefkat dolu bir ifade belirdi. Bana doğru bir adım atıp, iki elini belime sardı. Dudaklarını alnıma bastırdı. "Nazlı çiçeğim, duyuyor musun?"

"Hı."

Gülüşü büyüdü. "Kalbimin sesini duyuyor musun? Çiçeğine kavuşmuş Yusuf, nasıl heyecanlı hissediyor musun?"

Titreyen gözlerle yüzünü taradım. Başım sakince göğsünü buldu. Çok hızlıydı. Kalbi çok hızlı çarpıyordu. Yüzümde aşk dolu bir tebessüm belirdi. Çok seviyordum ben Yusuf'u.

" Çok hızlı çarpıyor. "

Saçlarımda dudaklarını hissettim.

" Nazlı çiçeğim, ben senin kirpiklerinden bile anlıyorum ne hissettiğini. Utanma benden, korkma, ama bak heyecanlanma demiyorum. Çünkü bende heyecanlıyım." sesli güldüm. Başımı göğsünden kaldırdım. Yüzümü sardı elleriyle.

"Kavuştuk Nazlı'm. Eşimsin sen benim artık."

Yanaklarıma öpücükler bıraktı. Sonra dayanamamış gibi dudaklarıma. Uzunca oyalandı dudakları dudaklarımda. Nefes nefese ayrıldı benden. "Sen nasıl istersen, nasıl rahat edersen öyle olacak her anımız. O yüzden hiç utanma olur mu? Aklından seni ürküten hiçbir şey geçmesin."

Ellerinin üzerime ellerimi koydum. "Sen benim şansımsın."

"Sen de benim şansımsın Nazlı çiçeğim." es verir gibi soluklandı. "Hadi, sen güzelce bir duş al. Çok yoruldun bugün. Karnın aç mı?"

Başımı iki yana salladım. Yanaklarım kızardı yine. Duş alacaktım ama gelinlik vardı. Arkamdaki o düğümler ne olacaktı* Teyzemin kahkahalar ata ata attığı o düğümler...

"Şey"

"Söyle Nazlı çiçeğim."

Yüzüne bakınca iyice utanırım diye arkamı dönüp mırıldandım. "Gelinliği tek başıma çıkaramam da. Yardımın lazım."

Konuşmadı. Adım attığını hissettim bana doğru. Duvağımda hissettim ellerini. Nefesimi tuttum. Nazikçe duvağımı çıkardı. Nefesi ensemdeydi artık. Sakin sakin tüm düğümleri çözmeye başladı. Arada takıldı. Homurdandı takılınca. Ara sıra parmakları sırtımı okşadı. En sonunda tüm düğümleri açtı. Göğsümden tuttum gelinliği düşmesin diye.

"Bitti."

Kıpırdamadan durdum. Gitmem lazımdı değil mi banyoya. Ama bir adım bile atamıyordum.

"Ben..."

Cümlem yarıda kesildi. Sıcak dudaklarını çıplak sırtımda hissettim. Bir öpücüktü. Dizilerimi titretecek bir öpücük. "Tamam."

Neye tamam diyordu anlamadım. Heyecandan kulaklarım uğulduyordu. Kalbimin sesinden başka bir şey duyamıyordum ki. Titreyen sesimle konuştum.

"Be-ben gideyim banyoya."

Bir şey söylemesini beklemeden hızlıca banyoya geçtim. Duşumu aldıktan sonra biraz daha iyi hissediyordum kendimi. Heyecanım biraz yatışmıştı. Ben duştayken Yusuf kapının önüne valizimi bıraktığını söylemişti. Temiz havluyu üzerime sarıp kapıyı hafifçe aralayıp valizimi aldım. İçinden bu gece için alınan, herkesin ay bu çok kapalı dediği ama bence gayet açık olan beyaz saten geceliğimi çıkardım. Geceliği giyip, sabahlığı da üzerime geçirdikten sonra saçlarımı kurulamaya başladım. Saçlarım kuruduktan sonra derin bir nefes alıp banyodan çıktım.

Banyodan çıktığımda Yusuf, yatakta oturmuş havlu ile saçlarını kuruluyordu. Bu odada bir tane daha mı banyo vardı?

Adımlarım sessizdi ama geldiğimi anladı. Havluyu saçlarından uzaklaştırıp bana baktı. Bana bakmadı aslında. Beni tepeden tırnağa süzdü. Gözleri ile beni yedi bitirdi. İçim kıpır kıpır olurken kedi gibi mırıldandım.

"Sende duş almışsın. Bir tane daha mı banyo vardı?"

Gözleri bir an olsun üzerimden ayrılmazken, başını salladı. "Evet, vardı." Yutkundum. Ne yapacağımı bilemedim. Usulca yanındaki boşluğa oturdum. Tırnaklarımla oynamaya başladım. Gözlerini üzerimde hissediyordum. Birkaç dakika sonra elimin üzerine elini bıraktı.

"Uyuyalım mı?" Başımı ona doğru kaldırdım. "He. Biz sadece uyuyacak mıyız?"

Dilimi ısırdım. Ay ben niye dan diye düşünmeden konuşuyordum. Neler soruyordum böyle? Boğuk bir kahkaha attı. Gözleri alev alevdi. Ağırca yutkundu.

"Nazlı çiçeğim. Sen benim aklımı başımdan alıyorsun. Bu kadar tatlı, nasıl olabilir bir insan?"

Heyecandan kuruyan dudaklarımı ıslattım. Gözleri dudaklarıma düştü. "Ay yani öyle demek istemedim." pufladım.Yüzüme gelen saçlarımı üfürerek uzaklaştırdım. "Ben ne demek istediğimi anlamadım zaten. Kafam karışıverdi."

Yusuf hipnoz olmuş gibi bakıyordu bana. Fısıltıyla "Nazlı, seni öpmek istiyorum. Ama öpersem duramam. Seni incitemem sen hazır olmadıkça. Sen nasıl istersen öyle olacak her şey." dedi.

Bana konuşuyordu, ama sanki kendi kendine konuşur gibiydi. Beni incitmek istemediğini de o kadar iyi biliyordum ki. Dile getirmesine bile gerek yoktu. Üstelik bende onu öpmek istiyordum. Sadece söyleyemiyordum işte.

Gözlerine baktım." Sen çiçeğini incitmezsin ki. " Başını bana yaklaştırdı." Nazlı çiçeğim ben seni asla incitmem."

Dudaklarıma düştü bakışları, benim de onun dudaklarına. Son bir kez gözlerime baktı. Bakışlarımda ne gördüyse dudakları saniyeler içinde dudaklarıma kapandı. Bir rüyaya doğru süzüldük.

Nazlı çiçek, Yusuf'una kavuştu...




BÖLÜM NASILDI?

GELİNLİĞİ NASIL BULDUNUZ :) 

Umarım keyifle okumuşsunuzdur. Oy vermediysek, yıldıza basalım olur mu? Okunma ile oy sayısı arasında ciddi bir fark var. Emeğimin karşılığı olarak yıldıza basarsanız çok mutlu olurum.

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere.

KENDİNİZE ÇOK İYİ BAKIN.

GÖRÜŞMEK ÜZERE.

Continue Reading

You'll Also Like

52.6K 3.9K 22
Sevdasına geç kalan ve geçmişinden kaçan bir genç adam vardı. Bir gün geriye döndüğünde hiçbir şeyi bıraktığı gibi bulamamıştı. Sevdiği kadın kayıpt...
Hasbelkader By nimlahza

General Fiction

113K 9.5K 16
[Kader düğümünü istesen de çözemezsin.] Adam yüreğinin demirden hudutlarıyla, yalnız bir adamdı.Kadın çaresizliğin kıyılarında, hüzünlü bir kadın. Ve...
603K 50K 39
Yasemin Destan... Başına buyruk bir kadın... Modacı... Neşeli ve aklındaki dilinde yapısı ile karşısındakini zorlayan bir karakter. Bir erkeği zorlay...
416K 31K 32
Aslında şu anda hayatımın merkezinde birisiyle beraber olmak yoktu. Erkek düşmanı ya da yalnızlık düşkünü biri değildim. Herkesin yaşadığı aptal tecr...