POLİSLE BAŞI DERTTE( TAMAMLAN...

Da authormishel

466K 33.3K 16.7K

"Meryem!"diyen güçlü, biraz endişe bulduğuma yemin edebileceğim sesi beynimi zonklattı. "Ölüyorum galiba."ded... Altro

°prolog°
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
13.
14.
15.
16.
17.
18
19
21
22
23
20
24
25.
27
28
29
30
31.
32. FİNAL

26.

4.4K 281 47
Da authormishel


Yazım hataları varsa affola iyi okumalar 💖

*

Yüzümde sahici bir gülümsemeyle sokağı izledim. Gözlerimde huzurun verdiği hafif bir nem vardı. Rüzgar usul usul vücudumun açıkta kalan her yerine değerken derince soludum. Akşamın yavaşça çöktüğü sokakta neredeyse kimse yoktu. Evimin önünde, Yağız'ın beni almasını bekliyordum. Saçlarım omuzlarımı okşuyor, giydiğim biker taytın açıkta bıraktığı bacaklarıma meltem naifçe vuruyordu.

Bir haftadır beklediğim evlilik teklifi bu gece de gelmezse gerçekten sıkıntı çıkacaktı. Bu iş çok uzamıştı artık. Evimin içine kadar babalı oğullu girmiş olmaları bir şeylerin bundan sonra adının olması ve belli bir düzen dahilinde gitmesi gerektiğini düşündürüyordu. Evet ben ve kadınlar meclisim tam bir haftadır evlilik teklifi ya da isteme benzeri bir şeyler bekliyorduk. Elde koca bir sıfır vardı. Her gün saatlerce birlikte olmamıza rağmen Yağız evlilik konusu dahi açmıyordu.

Durumum o kadar içler acısıydı ki yağmurdan kaçarken sığınmak için girdiğimiz kafede yapılan doğum günü kutlamasını bile onun bana yaptığı bir sürpriz gibi algılamış, dolu gözlerimle ve şaşırtıcı aptallığımla üstünde 'İyi ki doğdun Müşerref' yazan pastanın mumlarını üflemiştim. Utanmadan Yağız'a sarılmış, 'Evet' bile demiştim.

Müşerref olacak o kız şaşkınlığı bir kenara bırakmış, yağmurdan ıslanmış saçlarımı çeke çeke kökünden koparmıştı maalesef ki. Yağız olacak o aşağılık adamsa gülmekten başka bir şey yapmamıştı. Sonraki akşam beni evden almış, sahilde birlikte zurna dürüm yedikten sonra yediklerimizi eritelim deyip bir güzel koşturmuştu. İnanın bana dostlarım, orada zurna dürümün içinden çıkacak bir yüzük dahi beklemiştim.

En son dün akşamüzeri buluşmuş, Eymen'in yeni başladığı kreşten sarışın, mavi gözlü küçük bir kıza aşık oluşunu pastalı börekli kutlamıştık. O pastanın bana ayrılan bir diliminden bile plastik yüzük çıkmasına razıydım artık. Şişirirken patlattığım yirmi balondan birinin içinden dümdüz bir 'Benimle evlenir misin' yazısına da okeydim. Sinirden tek lokmada yuttuğum pamuk şekerin içinde bir yüzük de yutabilirdim. Her şey olabilirdi ama hiçbir şey olmamıştı. Olmamasına alışmıştık zaten, olacak gibi olup olmayanlardan şikayetimiz vardı. Gün gelecek teraziyi Meryem tekmeleyecekti Yağız efendi.

Aslına bakılırsa aklımda evliliğe dair bir şeyler olduğunu pek söyleyemezdim. Sadece Kudret, İrem ve Efsun olacak arkadaş kılıklıların beni soktuğu bir beklentinin kurbanı olmuştum. Yağız artık ailemden de onay aldığına göre bana evlilik teklifi edebilirdi. Bunu kızlar aynen bu şekilde söylemişti ve ben de ilk başta 'hayatta olmaz, okulum var benim' gibi nedenler sunmuşsam da zamanla, gizliden gizliye böyle bir beklentinin içimde büyüdüğünü fark etmiştim. Kim sevgilisinden evlenme teklifi almak istemezdi ki? Mezun olacaktım, Yağız'dan başkasına aşık olacağımı ve ona olan sevgimin bir gün biteceğini de sanmıyordum. Bu noktada Yağız'dan çok çok emin bile değildim üstelik. Konu bana olan aşkının bir gün bitebileceği düşüncesi değildi, konu onunla evlenmem durumunda şu an bile katlanamadığım nedenlerin tekrar etmesiydi. Unutmayın ki dostlar, tarih tekerrürden ibaretti.

Önümde duran gri renkteki araca baktım. Ön yolcu camı açıldığında gördüğüm tanıdık yüzün kime ait olduğunu anlamaya çalıştım. ''Meryem hanım, biz emniyetten geliyoruz. Selami ben iyi akşamlar.'' Diyen adamla gülümseyip, ''İyi akşamlar Selami abi.'' Dedim. Adam tombul yanaklarıyla gülümseyip, ''Yağız amirin çok acil bi toplantıya katılması gerekti, sizi emniyete kadar götüreceğiz.'' Duyduklarımla gülüşüm bozulsa da başımı sallayıp aracın arka kapısına yöneldim. 'Beş dakikaya geliyorum, hazır ol.' diyen adamın bu kadar kısa süre içinde sevgilisinden daha önemli ne gibi işleri olabilirdi aklım almıyordu. Tamam sen tehlikeydin, tehlikenin içinden gelmiştin ama bu kadar yoğun olabileceğin kadar polisiye suç işlenmiyordu sanki bu şehirde. Narkotik köpeği eğitme toplantına da bir gün katılmayı verseydin keşke.

Açtığım kapıdan içeriye girip kapıyı kendime çekmeme fırsat kalmadı ki şoför gaza bastı. Sür şöför sür de gidelimdi şu bitli mahalleden artıkın. Yol boyunca sessiz sedasız camdan dışarıyı izledim. Zamanla değişen kişiliğim, geçmişim gözümün önünden akıverdi. Radyo'da Neşet çalarken Yağız'la yaşadığım iyi kötü şeyleri düşündüm. Aşık mıydım? Neşet baba, ''Gönlüm hep seni arıyor, neredesin sen?'' derken gözümün önünde yüzü belirdiğine göre aşıktım. Onunla evlenmek istiyor muydum? Aşık olduğuma göre, istiyordum. Peki onu benimle evlenmeye zorlayabilir miydim? Herkesin diline sakız olduğumuza göre, zorlayabilirdim. Bunda bir sakınca görmüyordum. Biz kimsenin heves alıp bırakacağı türden insanlar değildik Yağız efendi. Değil bir yıl, bin yıl sonra da olsa benimle evlenecektin. Noktaydı.

Şaka bi yanaydı, beni istemeyeni ben hiç istemezdim zaten.

Sonunda araç emniyetin otoparkı önünde durduğunda kararmış havayla birlikte araçtan indim. O saniye iki koluma da girip beni hızla yürüten polislerle neye uğradığımı şaşırmıştım elbette. Attıkları hızlı adımlara ayak uydursam da hala üstümde olan şaşkınlıkla konuştum. ''Ne yapıyorsunuz abiciğim?'' sesim havada kalırken ikisinden de ses çıkmadı. Sonunda emniyetin o uzun merdivenlerini gördüm. Ayaklarım anın verdiği adrenalinle yere çakıldı. ''Bırakın be!'' diye bağırdım korkuyla. Bütün çabalarım sonuçsuz kalırken merdivenleri ikişerli üçerli çıkan polislerin arkasından sürükleniyordum.

''Oyun mu oynuyorsunuz benimle?'' çığlığım kendi işinde gücünde olan polislerin de dikkatini çekti. Gözleri merakla bana dönen herkesin yüzüne ağlak gözlerimle baktım. ''Ben hiçbir şey yapmadım.'' Dedim boğukça. Ne olduğunu ne döndüğünü asla kestiremiyordum. Kolumdaki iki polisin ittirmesiyle giderken son bir gözle gördüğüm Selim'e ulaşmak için debelendim. ''Selim! Yağız'a haber ver. Tutukladılar beni.'' Selim tam karşımızda durdu. Adımları kesilen adamlarla birlikte biz de durduğumuzda debelendim.

''Senden bunu hiç beklemezdik Meryem. Bütün emniyet şoktayız. Sen bizim göz bebeğimizdin.'' Söyledikleriyle adeta bir şok dalgası yaşadım. Yüzündeki benden nefret iğreniyormuş ifadesi yanağımdan kaynar bir damlayı akıttı. Yutkundum. ''Hiçbir şey yapmadım.'' Dedim fısıltıyla. Ondan kopan gözlerim çember şeklinde etrafımı saran polislerde gezindi. ''Çok yazık.'' Diyen Abidin'le dudaklarım büzüldü. ''Melek yüzlü şeytanmış meğerse.'' Duyduklarımla beni memnuniyetsizce süzen kısa saçlı polise baktım. Hemen arkasında gördüğüm Demir'in ifadesiz bakışları kanıma dokunurken, ''Demir, ne oluyor?'' diye sordum. Burnumdan aktı akacakken sümüğümü kuvvetle çektiğimde, damağımda hissettiğim o tattan iğrenecek halim dahi yoktu. ''Sana sormak lazım ne olduğunu? Bunu ülkene nasıl yaparsın?'' titrek bir nefesle kollarımdan tutan polisleri itmeye çalıştım.

''Bunu Yağız amire nasıl yaparsın?'' Selim'in fısıltısıyla tepinmeye bir son verip yüzüne baktım. ''Irzına mı geçtim, ne yapmış olabilirim ya?" katı yüzü yumuşar gibi olsa da gözlerindeki o sertlik, soğukluk hala yerli yerindeydi. ''Biliyo musun, keşke ırzına geçseydin.'' Etraftan onaylayan mırıltılar duyan kulaklarımda bir yangın başladı. İçten içe girdiğim suçluluk duygusu bütün zihnime yayılırken bir şeyler yaptığımdan artık çok emindim. ''Başını yere eğmekle kalmadın, sen Yağız amirin başını komple kopardın Meryem.'' Hıçkırdım. Tamamen ikna olduğum bir suçluluk yakama yapışırken, ''Böyle olsun istemedim.'' Gibisinden bir şeyler geveleyen dudaklarımdan sıçrayan tükürükler Selim'in göğsünü buluyordu.

''Böyle olsun istemeyen halin buysa eğer, sen böyle olsun isteme zaten. Adamı yıktın, ömür boyu eski Yağız amir olmayacak artık.'' Dudaklarımı ısırıp başımı yere eğdim. Rabbim kimseyi bu duruma düşürmesindi. ''Senin Yağız amirin içindeki kalbi bu hale getirmeye ne hakkın vardı?'' söylediği şeylerin göğsüme bir öküz gibi oturması başka, göğsümün nefessizlikten sıkışması başka bir sorundu. Şimdi ölsem, buradaki herkes rahat bir nefes alacak gibi hissediyordum. Ne yapmıştım bilmiyordum, ama çok pişmandım. Lütfen beni affetsinlerdi.

''Tamam Selim, arkadaşlara daha fazla mani olma da şu lanet sorguya başlayalım.'' Demir'in adı kadar sert sesiyle kalabalık açıldı. Selim düşmanı izler gibi diktiği bakışlarını kesmezken, önümüzden çekilmişti. Başım yere eğilmiş vaziyette artık kaderime razı geldim. Attıkları adımlara ayak uydurdum. Yağız'a seslenmek, nerede olduğunu görmek için gözlerimi etrafta gezdirmek istesem de içimde nedenini bilmediğim bir utanç buna engel oluyordu. Eksi birinci kata indik. Attığım her adımda, indiğim her merdiven basamağında keskin bir sonun geldiğini hissediyordum. Anama babama layık bir kız çocuğu olamamıştım. Polis sevgilimin başını yere eğmiştim. Vatan hainiydim.

Sonunda sorgu odasının kapısının önünde durduk. Polislerden biri kapıyı açarken diğeri hala kolumdan sertçe tutuyordu. Açık kapının ardındaki karanlık odaya korkak bir bakış attım. Küçücük bir ışık süzmesi dahi yoktu. Buna rağmen yerini bildikleri sandalyeye bir anda oturtuldum. Kolumdan çıkıldığında düştüğüm o boşlukta ellerimi aceleyle kendime sardım. ''Neden karanlık?'' diye sordum çekinerek. Bir cevap gelmezken önce adım seslerini sonrasındaysa kapının kapandığını duydum. Hiçbir şey göremeyen gözlerim buna rağmen bir şeyler görebilirim umuduyla karanlıkta dolaştı. Baktığım her yerde beni karşılayan mükemmel bir siyahlık vardı. Soğuk sorgu odasında kendime sarılmaktan başka hiçbir şey yapamıyordum.

Biraz sonra kapı ağırca açıldı. Kapıya dönük sırtım içeriye sızan loş ışığa hasretle dönerken gördüğüm iri cüssenin kime ait olduğunu anlayamadım. Kapı içeriye giren adamla birlikte kapandı derken önünde oturduğum masanın tepesindeki lamba bir anda karanlık odaya ışık saçtı. İçeriye girenin Demir olduğunu anlarken ona alttan attığım acınası bakışlarım sert yüzünde dolaştı.

''Neler oluyor?'' dedim bir film star edasıyla. Kendimi bir yandan da casus filminin baş karakteri gibi hissediyordum. Benim kafanın tomografisi içler acısıydı. ''Sen söyleyeceksin neler olduğunu.'' Dedi düz bir sesle. Attığı kaba adımlar onu tam karşımda durdurdu. Boş sandalyeyi çekip oturduktan sonra kollarını masanın üstüne yatırıp kafasını eğdi. ''Evet her şeyi anlatıyorsun.'' Söylediği şeylerle telaşla yutkunup odanın bir tarafını kaplayan siyah cama baktım. ''Yağız yok mu? Onu istiyorum.'' Çaresiz sesim o kadar titrekti ki, yüzünü görmeye olan ihtiyacım insan hakları mahkemesinde elem ihtiyaçlar listesine eklenecek kadar vakurdu. ''Yüzünü görmek bile istemiyor.'' Dedi Demir. Gözlerimi siyah camdan alıp hayal kırıklığıyla karşımdaki adama baktım. ''Ama neden?'' dedim acı içinde. Bir anda her şey nasıl tepe taklak olabilirdi, aklım almıyordu. ''Soru bu Meryem. Neden?'' titrekçe soludum.

''Ne neden? Şaka mı yapıyorsunuz siz bana?'' gözlerini devirip arkasına yaslandı. Kollarını göğsünde birbirine sararken, ''Evet.'' Dedi ifadesizce. ''Emniyet müdürlüğü olarak toplanıp sana böyle bir şaka yapalım dedik. Nasıl?'' duyduklarım kanımı fokur fokur kaynattı. Alay etmesini kaldıramazken, ''Bok gibi.'' Demekten alıkoyamadım kendimi. Bakışları kısa bir an kısıldı, dudakları yukarıya kıvrıldığında yüzünü eğdi. Kısa bir süre onun konuşmasını bekledim. Derin nefesler aldıktan sonra başını kaldırıp gözlerimin içine baktı.

''Swetnam Şirketler grubu ile ne bağlantın var?'' kaşlarımı çattım. Daha önce adını bile duyduğumu sanmadığım bir şirket ile ne gibi bir alakam olabilirdi? ''Bağlantım yok.'' Dedim boş sesimle. Burnumu çekip ellerimi masanın üstüne koydum. ''O yüzden mi sen Yağız'la birlikte olduğundan beri bütün baskınlardan önceden haberdar oluyorlar? Söylesene bu bir tesadüf olabilir mi?''

''Olabilir.'' Dudaklarını ısırıp siyah cama baktı. Gözlerini kapatıp, ''Hasbinallah.'' Deyişini umursamadım. ''Ağzın da bir casusunki gibi sıkı olacak elbette. Ama Türk polisi seni er geç konuşturacak.'' Ellerimi yüzüme kapattım. Sinirden gerilen omuzlarım sanki dünyanın bütün yüklerini taşıyordu. ''Yağız'ı istiyorum.'' Dedim bir anlık cinnetle. Gerçekten bu kadar saçmalığa katlanabilecek gibi değildim maalesef. ''Adamın duygularıyla oynayıp emniyetin içine kadar, en rütbeli alanlara girene kadar durmadın. Şimdi de aynı oyunu devam ettirmek mi istiyorsun?''

''Ne oyunundan bahsediyosun sen?'' ayağa kalkıp masanın etrafında tur atmaya başladı. ''Dünyanın zehir ticaretinin bütün kitlerini elinde bulunduran Swetnam Şirketler grubundan aldığın görevden bahsedelim biraz.'' Omuzlarım çöktü. Neler dönüyordu bilmiyordum, kiminle karıştırılmıştım bir fikrim yoku. Yağız bunca saçmalığa ikna olmuş olamazdı.

''Geçen hafta pazar gecesi, Yağız'a önce 'özledim buluşalım' mesajı attın.'' Kaşlarımı alnıma kaldırıp devamını bekledim. ''Sonrasındaysa 'neyse, acil bir işim çıktı sonra görüşelim' diyerek tekrar yazdın doğru mu?'' başımı sallayıp yutkundum. ''Her mesajımızı okuyor musun böyle? Okuyorsan sıkıntı çünkü.'' Dediğimde attığı 'olayın ciddiyetini kavra artık' bakışları üstümdeydi. ''O gece neredeydin Meryem?'' sinsi gözlerinden kaçırdım bakışlarımı. O kadar rahatsız edici, baskıcıydı ki gözlerini görmek istemiyordum.

''Nerede olacağım? Ben pazar geceleri nereye giderim, Efsun'a giderim.'' Verdiğim yanıtla bıkkınca soludu. ''Cuma gündüz emniyete geldin ve pazar gecesi yapılacak baskını öğrendin. Önce Yağız'ı oyalamak istedin, güya baskın biraz geç gerçekleşecekti.'' Uydurduğu senaryoya hakkını vermek adına dikkatle dinledim. ''Fakat sonra şirket bütün malları başka bir depoya taşıdığı için, aşığım numarası yaptığın adamla buluşma isteğinden vazgeçtin.'' Siyah cama çevirdim gözlerimi. Orada kim vardı kim izliyordu bilmiyorum. Sadece bu saçmalığın son bulmasını istiyordum. ''Avukatım olmadan tek bir kelime etmiyorum.'' Dedim bıkkınca. Ay yok anam, bu da nesiydi. Muhtemelen bir rüyanın içindeydim de birazdan uyanırdım yani. Öyle temenni ediyordum.

''Hiç mi sevmedin lan Yağız'ı?'' duyduklarımla Demir'e baktım. Tırnak ucunu gösterip, ''Şu kadar bile mi sevmedin de bu adama bu kazığı attın?'' içimde an be an büyüyen bir kin hissettiğimde oturduğum yerden sinirle kalkıp sandalyeyi geriye ittim. ''Eeeh! Yeter be! Saçmalamayı kessen iyi olur. Sen kim köpek benim hakkımda böyle iftiralar atabiliyorsun?'' odayı dolduran kahkahasını dinene kadar dinledim. Vücudum cayır cayır yanıyordu. Kemiğimi kemiren keskin dişli bir canavarın verdiği acı beynime vuruyordu.

Kapı bir anda sonuna kadar açıldı. Fevri bir hareketle döndüm, saçlarım yüzüme tokat gibi vurduğunda karşımda gördüğüm adam bütün tabularımı yıktı sanki. Çoktan sindirdiğim ağlama krizim tekrardan başlamaya yeminliydi şimdiyse. Kuruyan pınarlarım doldu, sert yüzüm bir anda gevşeyiverdi. Odaya attığı kaba birkaç adımdan sonra Demir'de olan bakışlarıyla , ''Sen çık. Ben devam ederim.'' Dedi katı bir sesle. Bana bir an olsun bakmayan gözlerindeki soğukluk canımı yaktığında yutkundum. Demir sessiz kalsa da attığı birkaç adımla yanımdan geçti, çıkacakken Yağız'ın hizasında durdu. ''Yapabilecek misin?'' sorduğu soruya aldığı bir baş cevabıyla Yağız'ın omzuna kısaca dokunup odadan çıktı.

''Tüm bu saçmalıklara inandın mı?'' demekten alı koyamadım kendimi. Gözleri yine bana değmezken hızlı birkaç adım atıp yanımdan geçti. Onu takip eden kırgın bakışlarımla vücudumu çevirdim. Demir'in biraz önce kalktığı sandalyeyi çekip oturdu. Benim kalktığım sandalyeye diktiği soğuk ve ifadesiz bakışları, ''Otur.'' Deyişi boğazıma battı sanki. Bağrımda gezen bir yılan hissettim. Kemiklerimdeki sızıya bakacak olursak bu bir anakonda olabilirdi.

Söylediğini yapıp tam karşısına oturdum. Bakışlarım o saniye gözleriyle çakıştı. Aramızda gergin, boğucu bir hava işkence ediyordu ciğerlerime. Buzdan katı, bıçaktan keskin hareleri etimi lime lime ediyordu. ''Ben şu soruyla başlamak istiyorum ya.'' Derken arkasına yaslandı. Benden çoktan çekmiş olduğu gözleri siyah camı izledi. Birkaç saniye boyunca sessiz kaldı. ''Bana karşı hislerin, ne boyuttaydı?'' boğazıma takılan hıçkırığı zorlukla yuttum. Bakışlarımdaki titreme, yer yer harelerime karışan kirpiklerim karşımdaki adamı net bir şekilde görmeme engel oluyordu.

''Senin için yapmayacağım her şeyi yaptım. Aşkımın boyutunu mu soruyorsun?'' dedim çaresiz bir fısıltıyla. Yutkundu. ''Yapmayacağın şeylere, duygularımla oynayıp ülkenin en büyük uyuşturucu ağı olan şirkete bilgi sızdırmak da dahil mi?'' içimdeki sıkıntıyla oflayıp ellerimi yüzüme kapattım. Damarlarım dahi geriliyordu. ''Yağız,'' dedim bıkkın bir şekilde. ''Seni sevdim. Seninle oynamadım. Bahsettiğin hiçbir şeyle alakam yok.'' Bakışları yumuşadı. Yüzündeki sertlik bariz bir şekilde silindiğinde dolmuş gözlerimi tavana kaldırdım.

''Şimdi sevmiyor musun beni?'' diyen, baştan çıkaran sesiyle şaşkınca yüzüne baktım. ''Ne?'' dedim inanamayıp. Oturduğu sandalyeden kalktı. Uzun boyunu, yüzünü alttan attığım bakışlarla takip ederken masanın etrafını dolaşıp önümde durdu. ''Şimdi sevmiyor musun beni?'' dedi aynı sesle. Bana karşı oluşturduğu ketum tavrı yok olmuştu. Gözlerimi defalarca kez açıp kapadım. Gülümseyen dudakları beynimle oyunlar oynuyordu. ''Seviyorum, inanmıyorsun.'' Diye cevapladım. Silikti sesim, Öyle böyle yorulmamıştım dostlar, bu yorgunluğun maphusta yirmi yıl yatarı var gibi duruyordu maalesef.

''İnanıyorum.'' Fısıltılı sesinden duyduğum şeyle kaşlarımı çattım. Aynı süre zarfında uzun boyu birdenbire önümde eğildi. Dizlerini çökmüş, kucağımdaki elimi sıcak eli içine hapsetmişti şimdi. ''Meryem, normal bir kadın değilsin. Normal bir adam hiç değilim. Bunu biliyorsun değil mi?'' başımı sallayıp onayladım. Ne o ne de ben, normal kelimesinin anlamından çok çok uzaktaydık. O deliyse ben onun iki katı deliydim. Ne tanışmamız ne yakınlaşmalarımız ne de aşkımız mantığa sığacak gibi ya da çoğu kişinin hayalini yaşayacağı cinsten değildi. Biz farklı bir ilişki, farklı bir şeyler yaşamıştık ve bu ilişkinin tam tersi bir ilişki yaşamak istemezdim.

''Didişmeler, kavgalar, küslükler, sevişmeler bile farklı seninle. Seninle olmayı hiçbir şeye değişmezdim.'' Yanağımdan akan kaynar bir damlayı aceleyle sildim. Boğazımda mükemmel bir ağırlık nefes almama izin vermiyordu. ''Yine değişmem.'' Dediğini işittim. Kulaklarımdaki basınç o kadar şiddetliydi ki, göğsümde dahi onun söylediklerinin varlığını boğukça duyuyordum. Akıl sağlığım tamamiyle bozulmuştu. Ne oluyordu ne bitiyordu kafam almayı, anlamayı bırakmıştı.

''Buna kızarsın biliyorum. Benden bir şeyler beklediğini de biliyorum. Hoş, beklemesen bile bunu yapacaktım zaten.'' Kalbimin kaburgalarımı kırıp dışarıya çıkacağını sandım. Etim yarılacaktı ve onunla dolu o küçük dört odacıklı organ avuçlarına düşecekti sanki. ''Belki yöntem normal değil ama, söyledim. Biz normal değiliz.'' Yutkundum. Başka bir an olsa susmayacak olan dilim iki kelimeyi bir araya getiremeyen kıt aklımla bir olmuş, karşısında süt dökmüş kedi gibi onu dinletiyordu sadece.

''Seni seviyorum. Beni sevdiğini biliyorum.'' Gözlerimi devirip elimi geriye çekmeye çalıştım. Anında karşı koydu. Koca avucu içinde sıkıştırdığı parmaklarımda hafif bir baskı hissederken, boşta kalan elini ceketinin cebine sokup siyah, kadife bir kutu çıkardı. Kalbim o an bütün işlevlerini yitirmiş gibi durdu kaldı sanki. İrileşen gözlerim, şaşkınlıktan açılan ve kapanmayı bir türlü beceremeyen dudaklarım...

''Meryem Pınarcık. Soyadını değiştirmeye talibim.'' Yüzükteki bulanık bakışlarım heyecanla gözlerine çıktı. Elim açık kalan ağzımı kapatırken sol elimdeki tutuşu hafifledi. ''Benimle evlenir misin?'' dedi fısıltıyla. Yutkundum. Günlerdir pamuk şeker arasında bile beklediğim yüzük, bir sorgu odasında karşımdaydı. Bana düşman olduğunu sandığım adam önümde diz çökmüş, gözlerinde koca bir umut ışığıyla bana bakıyordu.

''Evet desene! Evet desene! Evet desene!'' duyduğum seslerle korkuyla sıçradım. Kapı bir anda açıldı. İçeriye önce bizim yarım akıllı Selim ve Demir adam girerken hemen arkasında Efsun, Kudret, İrem, Asiye ve Cansel'i gördüm. ''Ay sen de be! Ne naz yaptın. Evet desene kız anam.'' Diyen Asiye'yle herkes sırıttı. Kaşlarımı çatıp Yağız'a döndüm.

''Her şeye tamam ama, Asiye'nin içinde olduğu bir evlilik teklifini kabul edeceğimi mi sandın?'' dedim sinirle. Omuzları düşerken Asiye'ye kötü bir bakış attı. ''Seni nezaretten çıkarmam Asiye. Sus.'' Derken Asiye korkuyla Selim'in arkasına sinmiş, kollarından tutunmuştu. ''İyi be, sanki yalan bir şey dedik.'' Katı sesi yüzümü bu sefer güldürdü. Yağız dahil herkesin bakışları şimdi bendeyken krallığımı konuşturup bir 'hayır' cevabı çakmam yok muydu?

Yoktu tabi hıııammına. Aşıktık agam.

''Evlenirim.'' Dedim kısık sesimle. Herkes beni izlerken bütün cesaretim ve özgüvenim İran'a gitmişti on gün yoktu maalesef. ''Evlenir misin harbi?'' çocuksu sesinde duyduğum mutluluk beni duygusal bir topa çevirirken gözlerimden bu sefer üçlü beşli aktı yaşlar. Başımı sallayıp onayladım. Kendisi çömeldiği yerden kalkarken beni de sandalyemden kaldırdı. İkimiz de ayaktayken belimden tutuşu ve kaldırıp sorgu odasının ortasında bizi evire çevire döndürüşüyle gözlerimin önü karardı dostlar. Aşktan başım dönüyordu hııammına .

Sonunda durduğunda kolundan sıkıca tutup gözlerimi kapattım. Başımdaki dönmenin geçmesini bir müddet bekledik. Başımızın üstünde 'şak' diye bir konfeti patlarken korkuyla sıçradım. Efsun elindeki iki şarap kadehini ellerimize tutuşturdu. Emniyete Şarabın işi neydi? Biri bizi yakalasa hepimizin bu sefer harbili yatarı vardı ama neyseydi artıkın.

Yağız bir kez daha önümde diz çöktü. Bu sefer şaşkınlığımı tamamen atmış, parmağımı yüzüğü takacağını bildiğim için önüne uzatmıştım. ''Eh, tak madem. O kadar istiyosan.'' Dedim nazlı bir tavırla. Küçük dilini göstere göstere hakiki bir kahkaha patlattı. ''Hiç çıkarmak yok ama.'' Dedi kaşları alnına çıkarken. Dudaklarımı büzüştürüp düşünüyormuş gibi yaptım. ''Sana bağlı, adam olursan çıkarmam.'' Verdiğim cevapla gözlerini devirdi. ''Şimdi adam değil miyim?'' diyerek sorduğu soruyla kıkırdayıp, ''Hayır.'' Dedim keyif içinde.

''Sağlık olsun, öğrenirim adam olmayı. Sen yeter ki beni hiç bırakma.'' Dediğinde kutusundan çıkardığı tek taş yüzüğü parmağıma geçirdi. Yüzüğü tenimde hissettiğim an dolan gözlerim...Sanırım regl geliyordu. Bir de yüzüğü taktığı parmağıma küçük bir buse kondurmasın mı? Kondurdu dostlar. Ben de yapacağım itliği yapıp elimi zorla alnına götürttüm tabi ki. Güzel bütün anları mahvetmekte ikimiz de ölesiye yarışırdık. Ama bizi güzel yapan, özel kılan zaten buydu. Bol ağlamalı, tripli, aşkım geç yazdın küstüm sanalı bir ilişkimiz olmamıştı. Biz aksine birlikte baskınlara gitmiş, düşmanlarla omuz omuza savaşmıştık. Biz, her şeyimizle gerçektik. Aşk biraz da tehlike ve adrenalindi maalesef. Gerçekler, düz bir ilişki yaşayan kardeşlerimi kızdırabilirdi, çok da fifiydi.

Ayağa kalktı. Ellerim iki eli arasındayken parmaklarımın üstünde yükseldim. Bu anı bekliyormuş gibi eğilen başıyla dudaklarıma yapıştığında gülümsedim. Anlayacağınız, öpüşürken gülümsemek belasının güzelliğini şükrolsun yaradana biz de yaşamıştık.

*

Elindeki kalın örtüyü sararmaya başlamış otların üstüne örttü. Kolunun altına sıkıştırdığı kalın bir minderi de örtünün üstüne gelişi güzel fırlattıktan sonra dünyanın işini yapıyormuş gibi ellerini çırparak derin bir nefes alışını yüzümde bu zamana kadar ki en gerçek gülümsememle izledim. Dudakları kıvrıldı. Kararmış hava soğuğu da biraz olsun yanında getirmişken jeepin kaputuna yaslanan bedenimi doğrultum. Kollarımla sardığım kalın, büyük minderi birkaç adım atıp biraz önce onun da yaptığı gibi diğerinin yanına fırlattım. Boş kalan ellerime uzandı. Bir adım daha atıp ellerinden tutundum. Göğsüne saniyesinde konan başım, belime yerini bilir gibi dolanan kolları arasında tam şu anda kıyamet kopsa mutlu mesut bir ömür yaşattığı için ona minnettar olacaktım. Dağ dağa kıyamette kavuşurdu yiğidim, biz seninle ahirette de bir olalımdı inşallah. Otak günahlar işlemiştik Yağız efendi, beraber yanacaktık.

''Üşüyor musun?'' dedi tatlı bir sesle. Bugüne özel ekstra duygusaldım ve ekstra naifti. Böyle özel anlar arada bir lazımdı doğrusu dostlar. ''Isıtırsın.'' Deyip yüzümü göğsüne sakladım. Yapılı vücudundan yayılan ısı beni değil ısıtmak, yakabilirdi bile. ''Nasıl ısıtmamı istersin?'' boğuk, keskin bir sesti genzinden çıkan. Dudaklarımı ısırıp beline sarıldım. ''Öperek, severek.'' Dedim fısıltıyla. Dudaklarım bugün o kalın, koyu kırmızı dudaklarına on bin kez konmuş da olsa ona doyamıyordum. Aramızdaki hislerin büyüklüğü şaka mıydı bilinmez fakat aşık olduğun insanı her anlamda istemek asla günah sayılmazdı.

Belimi usul usul okşayarak çekildi geriye. Bedenlerimiz birbirinden ayrılırken başımı göğsünden kopardım. ''Sevişelim.'' Dedi birden. Bunu istiyordum, inkar edecek değildim ya dostlar. Elini tutup biraz önce serdiği örtünün içine attım kendimi. Beni takip etti, kendini büyük minderin üstüne bıraktığında elimden kopan eli, diğer eliyle birlikte kısa taytımın açıkta bıraktığı bacaklarımı okşadı. Ayakkabımı çıkardım, malumunuz çarık ilen sevişilmezdi. O da beni taklit ettiğinde aramızda sessizlik için bir anlaşma yapmışız gibi kucağına oturdum. O saniyede belime sarılan kalın kollarının sıcaklığı, gecenin sonunda beni yakacak kadar vakurken dudaklarımız birleşti. E

Ellerim öncesinde saçlarında gezindi. Parmaklarım ensesine inerken, uzun tırnaklarımı tenine sürttüm. Öpüşü şiddetini artırdı. Beni kendisine daha da yakınlaştırmak için kollarıyla hapsetmesi, bacaklarımın arasında hissettiğim sertlik başımı döndürmek için yeterliydi. Sırtım kısa süre sonra boşta kalan minderin üstüne serildi. Hemen üstümde, benden bir saniye olsun kopmayan bedeniyle birlikte bacaklarımı açtım. Yerini bilir gibi kendisini yerleştirdiği o boşlukta hissettiğim ateşi, ateşimle kavuşmayadursun aynı anda iniltiler döküldü dudaklarımızdan. Bastırdığı sertlik, bana üstümdeki her şeyin fazlalıktan ibaret olduğunu hatırlattığında onun üstündeki kazağa gitti ellerim. Kazağı bedeninden koptu, onun elleri üstümdeki tişörtü buldu. Saniyeler içinde karşısında sadece sütyenimle kalmış olmam bir süre önce dudaklarımdan ayırdığı dudakları bu sefer koca bir açlıkla göğsüme kapandı. O arada bedenimi öpüp koklarken kendimi ona bastırmaktan, parmaklarımı saçında, ensesinde, omuzlarında gezdirmekten dünyanın en büyük zevkini aldım.

Nitekim bize fazlalık gelen bütün kıyafetler koptu tenimizden. Rüzgar üşütecek kadar sert de olsa bizim sıcaklığımız tepeyi yakacak kadar fazlaydı. Terlerimiz karıştı, bedenlerimiz bir mühürle sarıldı sanki. İçimde hissettiğim o taştan sıcaklığın, tarifsiz bir zevke düşüren sertliğin bize yaşattığı en güzel duyguları saatlerce orada yaşadık. Yorgunca yana düşse de vücutlarımız tek bir saniye ayrılmadı birbirinden. Gece en derin saatlerine girse de çıplak bedenlerimiz dünyadan uzak bir tepenin üstünde en güzel uykusuna düşüyordu.

*

Arkadaşlar öncelikle merhaba,

Bölümler çoktan hazır olsa da arada birkaç bölümün silinmesi nedeniyle çoktan final yapacak olan kurguya yeni bir bölümü ancak şimdi ekleyebilmiş durumdayım. Bunun için bekleyen herkesten özür dilerim.

Asıl konu ise, kitabın başta çok güzel olduğu sonrasında ise değiştiği tarzında birçok yorum gözüme çarptı. Bunun farkındayım. Arada uzun bir süre kayıp ve ben geriye döndüğümde aylar önce yazdığım Meryem'e geri dönemem. Saçmaladığımı, mantık hataları yaptığımı söyleyen onlarca yorum var. Hayırdır? Benim hiçbir zaman ciddi bir şey yazmak gibi bir gayretim olmadı bu kurguda. Bunu baştan beri okuyanlar zaten biliyorlar. Gülmek için, gülünmese bile tebessüm edilmesi için, keza kendim kötü olduğum dönemde kendimi bir nebze de olsa iyi hissetmek için yazdığım bir şeyde aptalca yorumlar kabul etmiyorum.

Kusura bakmayın, aptalca yorumlar deyişim kızdırsa da sizin de beni kızdırdığınızı göz önünde bulundurarak kendimde yorumlarınızı saçma bulma hakkı buldum. Burada bir şeyler yazıyorsam, eleştiriye açığımdır. Her zaman da açıktım. Bu kitap değil 300k isterse 3 milyon okunma alsın ya da bir basım teklifi gelsin bunu kabul etmem zaten. Çünkü bu kurgunun bunu hak etmediğini biliyorum. Bu yüzden tamamen eleştirmek için eleştiren kitlenin lütfen bunu acilen kesmesini istiyorum, gülünç oluyorsunuz çünkü.

Dandik, gülünç şeyler yazmak istedim ve yazdım. Yazdığım şeylerin ciddi bir şey olmadığını biliyorum, kendime burada ben 'yazarım' egosunda olduğumu da sanmıyorum. Bunu göz önünde bulundurarak okuyun lütfen. Ya da okumayın. Tamamen sizin tercihiniz.

Buraya kadar okuyan, dikkate alan almayan herkese teşekkür ediyorum.

Continua a leggere

Ti piacerà anche

63.2K 2.2K 20
deli dolu bir asistan doktor, kendinden ve ciddiyetinden asla taviz vermeyen asker...
1.6M 106K 50
Kitap olduğu için tanıtım amaçlı ilk 5 bölüm dışında hikaye yayımdan kaldırıldı. En büyük hobisi, uygun çiftleri birleştirip evlendirmek olan bir an...
5.3K 87 15
İki aşığın hikayesi sizlerle burada...
SARRAF Da Tuğba.

Narrativa generale

328K 2.2K 7
Ama bilmelisin; Sarraf tüm değerli taşları satar, bir tek Yakut'u kendine saklar. × Yıllar sonra terk ettiği aile evine geri dönen istihbarat çalışan...