POLİSLE BAŞI DERTTE( TAMAMLAN...

By authormishel

466K 33.3K 16.7K

"Meryem!"diyen güçlü, biraz endişe bulduğuma yemin edebileceğim sesi beynimi zonklattı. "Ölüyorum galiba."ded... More

°prolog°
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
8.
9.
10.
11.
12.
13.
14.
15.
16.
17.
18
19
21
22
23
20
24
26.
27
28
29
30
31.
32. FİNAL

25.

5.3K 358 68
By authormishel

Yazım hataları varsa affola.

İyi okumalar 💞

*

Elimdeki oyuncağı kutusuna koyarken dalgın dalgın camdan dışarıyı izleyen çocuğa baktım. Yağız beni de getirdiği bu evde tam dört gece öncesinde tüm gerçekleri söylemiş, anlattığı şeylerin can alıcı ağırlığı altında bırakmıştı hepimizi. Eymen'in anlayabileceği kadar sadeleştirilen olaylar onu üç gün üç gece boyunca ağlatmıştı. Selma'nın nasıl bu denli cani olabildiğini düşünüyordum sürekli. Çocuğun anası babası sağlam bir kafaya sahip değildi ki kendisi olaydı.

''Dışarıya çıkmak ister misin?'' dedim duyabileceği bir şekilde. Kendimi sorgulamalarım, Eymen'e yaklaşmayı düşünmemelerim tek bir göz yaşını görene kadardı. O kadar çok ağlamıştı ki sarıldığı kişinin ben olduğumu içli içli iç çekerken anlamıştı saatler sonra. O öylece, çoktan kafasına öksüzlüğü koyduğu anlarda o kadar küçük, o kadar masum gelmişti ki...

''Keşke leylekler getirseymiş beni sana.'' demişti babasına. Bir çocuğun, anne özlemiyle yıllarca savaşan bir çocuğun kurduğu o cümle beni bile hüngür hüngür ağlatmıştı. ''Sen de yarın öbür gün gideceksen hiç sarılma.'' dudaklarından çıkan o kelimeler şüphesiz banaydı. Kulaklarımdan parmak uçlarıma kadar hissettiğim acısıyla sarılışımı sıklaştırmış, ''Sen gitmemi isteyene kadar sana burada sarılacağım.'' diye konuşmuştum. Bedenlerimizin arasında bir bariyer gibi duran iki kolu bunu duyunca çözülüp boynuma dolanmıştı. Biz bütün bunları yaşarken Yağız açtığı camın önünde usul usul yaş akıtarak sigarasını tüttürüyordu.

Eymen'in bana karşı oluşturduğu bu ketum tavrı, bir gün gitmemden korktuğu için mi bunca zaman bize bağ oluyordu diye düşünmeden edemedim o gece. Şimdiyse bana o geceki yakınlığı, kendini bana bırakışları kalmasa bile davranışları soğuk değildi.

''Ne yapacağız ki dışarıda?'' dedi taraklıydı sesi. O kadar çok ağlamıştı ki boğazları şişmiş, iki gece öncesinde annem ve babam da dahil olmak üzere hepimiz acilde iyi olması için canımızı dişimize katmıştık. ''Bilmem, sen çocuklarla oynarsın ben de Efsun'la çekirdek çitlerim.'' diye cevapladım merhametle. Camdan çocukları iyi izlediğini bildiğim şişmiş gözlerini üstüme çevirdi. ''Çocuklar benimle oynamazsa?'' duyduklarım içimi kıyım kıyım kıydı dostlar. Ne demek benimle oynamasaydı? Sen bugüne bugün Meryem Pınarcık'ın manevi evladı sayılırdın. 

''Oynarlar canım. Neden oynamasınlar?'' başını sağa sola sallarken küçük ellerini kullanarak yeniden ıslanan yüzünü sildi harap biçimde. Poposunu hafifçe kaldırıp eline buruşmuş bir kağıt aldığında küskünce yüzüme baktı. ''Al da oku istersen. Ne yaptım bunları hak edecek Allah'ım?''  küçücük yaşına göre kocaman bir adam rolüne girip konuşmasına hayret ederek kalktım. Merak dizlerimin bağını çözüp beni yere serecek kadar katıydı. Sonunda ulaştığım kağıdı okumadan önce parmaklarımla kırışıklıklarını açarken Eymen'e baktım. 

''Ne ki bu? sen mi yazdın?'' dedim anlamayarak. Konuşmak yerine başını sağa sola salladı. Bu çocuğun da boynu bir gün kopacaktı kafasını sallamaktan ya, inşallah bu yaşanmazdı. Kaşlarımı alnıma yükseltip yeterince kırışıklık yok ettiğimi düşünerek bakışlarımı çirkin yazıya indirdim. Alnımdaki kaşlarım ağır ağır gözlerimin üstüne yattı. Zorlukla yutkundum, ''Kim yaptı bunu?'' sesim bana bile yabancı geliyor, kaburgamın altında kocaman bir yanardağ patlamış gibi kızgın lavlar akıyordu sanki. Küçücük bir çocuğa, 'Annen kendini satıyor' diye not yazan gerçekten bir çocuk muydu? Bu çocuk nasıl bir çocuktu böyle ki bu denli çirkin şeyleri arkadaşına verebiliyordu?

"Camdan içeriye attı Hüseyin." dedi fısıltıyla. Dudaklarını büzüp poposunu kaldırdı ve kollarını belime doladı. Göbeğime yasladığı başını okşadım. "Hüseyin kötülük yapmış diye herkes yapacak değil ya canım. Sokakta çocuk mu yok?" ikna etmeye yatkın bir şekilde konuştuklarımla çenesini karnıma yaslayıp bana baktı. "Oynarlar benimle o zaman." umutla baktığı gözlerimi güven vermek ister gibi açıp kapattım. "Oynarlar tabi." dedim ona istediği cevabı verdiğimde.

Karanlık bir köşeye tek tek çocuk çekip rüşvet vermem gerekse bile yapacaktım artık. Eymen bu kadarını da hak etmiyordu.

Kollarını hızla geriye atıp oturduğu koltuk başlığından yanıma atladı. "Hadi." dedi önden adımlar attığı sıra. Arkasından bakıp iç çektim. En büyük aşklar nefretle başlar sözünü haklı çıkarır gibi bir gecede birbirimize yıldırım aşkı duymamız rezaletine herkes gibi ben de epeyce şaşırıyordum.

Eymen'in arkasından ben de hole çıkıp kapıya vardım. Vestiyerdeki ayakkabısını almış, çoktan giymişti bile. Kapıda heyecanlı olduğu kapıdaki elinin titremesinden anlaşılan çocuğa gülümseyip ben de ayakkabılarımı giydim. Anında kocaman bir gülümseme ile kapıyı açtı. Merdivenlerden sevinçle indirdiği bedeni nihayet yola indi, gözlerini sokakta oyun oynayan çocuklara çevirip bir müddet onlara kilitli şekilde oyun oynayışlarını izledi. Sonra bana baktığında benden komut beklediğini düşünüp elimle kış kış yaptım. Gülümseyip çocuklara doğru koşmaya başladı, ben de merdiven basamağında oturup onu seyrettim.

Çocuklar oynadıkları futbola ara verip Eymen'i izlerken dudaklarımı ısırıp bekledim. Maazallah çocuğa bir şey yaparlardı anında bir çita gibi yetişmem falan gerekebilirdi. Hüseyin topu ayağının altında çeviriyor, elini de beline atmış Eymen'e pür dikkat kesiliyordu.

"Sen oynayamazsın." dedi birden bire. Arkasında kalan çocuklar da Hüseyin'i yanına yaklaşırken onu taklit etmiş, ellerini bellerine atarak destek olduklarını beden dilleriyle göstermişti. Eymen'in omzunun düştüğünü görürken oturduğum yerden kalktım. Attığım hızlı adımlar beni kısa sürede çocukların tam ortasında durdurdu. Eymen'i arkama aldığımda hepsinin bakışları yukarıya çıkmış, yüzüme korkuyla bakıyorlardı. Selam bicıslar, eceliniz geldi.

"Neden oynayamazmış?" dedim dişlerimin arasından. Hüseyin yutkunup arkamda kalan Eymen'i izledi. "Annesinin ne olduğunu biliyoruz Meryem abla. O yüzden." cevabıyla tüm oksijeni tüketecek bir soluk aldım. "Bak sen çırpı bacak Hüseyin'e. Sen kim oluyorsun da sokağın çocuklarını örgütlüyorsun. Anası kılıklı seni." dostum elbette anasının me olduğunu biz de biliyorduk lakin el kadar sabinin günahı neydi?

"Annelerimizin hepsi de Eymen'i yaklaştırmayın kendinize dedi. Ahlakımıza tersmiş." sesin geldiği yöne döndüğümde Döndü olacak karının oğlu peltek Dinçer'le karşılaştım. Kaşlarım alnıma yükseldi. "Senin ananın bir ahlaka sahip olduğunu bilmiyordum. Hayırdır avrupalı değil miymiş tam olarak ne ters ahlakınıza?" çocuk yüzüme düz düz bakarken başımı sallayıp Hüseyin'e döndüm. Küçücük çocuklarla, kavga ediyordum, benim zeka seviyesi.

"Meryemciğim." diyen Döndü'nün sesini duyduğum an kafamı kaldırıp aile apartmanının üçüncü kat balkonundan beni izleyen kadına baktım. "Ay Döndücüğüm, kocan döndü mü?" dedim yalancı bir hüzünle. Kocası tır şoförüydü ve Rusya' ya sık sık gittiğinden orada da bir aile kurduğu söyleniyordu. Kadın bunu biliyor olmasına rağmen adam dolarla para yolluyor diye boşamıyordu. İşte bu kadın ahlaktan bahsediyordu.

Yüzü bozulurken ellerini trabzana yasladı. "Dönecek bir dahaki ay da, söylediğin şeyi duydum. Çok ayıp bilesin." dedi çocuk azarladığını sanırken. Kollarımı göğsümde toplayıp bir ayağımı diğerinin üstüne kapattım. "Ayıp diye sizin yaptığınıza derler. İyi o zaman senin oğlunun babasının da başka çocukları olduğunu öğrensin çocuklar." çocuklar kendi içlerinde fısır fısır konuşmaya başlarken Dinçer koşa koşa ortadan kaybolmuş, apartman kapısından girerken de son kez arkasına bakmıştı.

Kadının yüzü kasılırken memnuniyetle izledim."Çok da iyi değilmiş değil mi yaptığın? Burada bu çocukların anasının babasının türlü ahlaksızlıkları varken sizin ahlak anlayışınız sadece bu çocuğa çalışıyorsa kusura bakma Döndü abla, senin oğlun da karmaya kurban gidiversin." Döndü bana son kez bakıp ağzı içinden bir şeyler söylese de Dinçer'in eve girdiğini gördüğünde balkondan içeriye girdi.

Kafamı indirip hepsinin yüzüne tek tek baktım. Korku dolu bakışları sanki onların da anaları babaları hakkında bir şey söyleyecekmişim düşüncesiyle dolmuştu. Gözlerimi devirip eğildim. Ellerimi dizlerime koyduğumda hepsinin yüzüne baktım. "Görüyorsunuz değil mi? Sizin başınıza gelsin ister misiniz?" hepsi başlarını kuvvetle sağa sola sallarken ben de aşağı yukarı salladım. "O zaman ne yapıyoruz?" dedim öğretmen edasıyla. Hepsi cevabın ne olduğunu bilmeyerek birbirlerine baktı.

"Ana babamınız yaptığı şeylerden arkadaşım dediğimiz insanı sorumlu tutup, onu dışlamıyoruz." tek kaşım havada yüz ifadelerini izledim. Çocuklar bu sefer, "Evet.", "Biz çocuğuz daha bilemezdik ki.", "Arkadaşlarımıza öyle yapmayalım." gibisinden bir şeyler söylerken doğrulup arkamda olan biteni izleyen çocuğa döndüm. Ellerini birleştirmiş dolu dolu gözlerle yeri izliyordu.

"Hadi Eymen, sen benim takımımda ol." dedi Hüseyin. Eymen gözlerini bana çevirip gözlerimin en içine baktı. "Sen ne yapacaksın?" kırık sesi yüzümü düşürdü. "Eve gitmem gerekli artık." dedim üzüntüyle. Dudaklarını büzüp çocukları izledi. Onlarla şu an oynamak istediğinden pek eminmiş gibi görünmüyordu. Başımı sağa sola sallayıp, "Hayır, başka zaman olurum takımında. Ben Meryem'le gideceğim." demez mi? Ağzım açık söylediklerini sindirmeye çalıştım.

Babam Eymen için Yağız'la görüşmeme izin veriyordu. Yoksa Yağız'la aramdaki şeyi hala onaylamıyor, ilişkimizi bir türlü kabul etmiyordu. Her fırsatta "O adam yüzünden ölecektin." savunması arkasına sığınması belli bir süre canımı sıkmış, sonunda patlamıştım. "Onun bir suçu olmadığımı kabullen baba, ne olduysa benim yüzümden oldu. Aş artık elaleme dil uzatma olaylarını, kabullen ben yaptım ne yaptıysam." demiştim. Hüzünle soluklanıp oturduğu koltuktan kalktıktan sonra odasına girip kapısını yavaşça kapamıştı. Onu aileme karşı savunuyor gibi görünebilirdim, fakat konu artık benim bile kabul ettiğim hatalarımı ailemin görmezden geliyor oluşunun katlanacak bir tarafı kalmamasıydı. Tabi annemin ayağındaki terliği kafama şak diye yemedim de değildi o gece ya, sağlık olsundu.

"Eymenciğim, baban gelecek birazdan. O gelene kadar evin önünde oynarsın diye düşündüm." paytak bir iki adım sonrası yanıma gelip elimi tuttu. Parmakları avuç içlerime değdiğinde içim ısınmıştı. Bu çocukla kurduğum yersiz bağ bir yandan hoşuma giderken bir yandan canımı oldukça sıkıyordu. Azılı düşmanıyla kankito olan karılara laf edip aynısını yapmam da ne bileyim, bana biraz şov geliyordu. "Babam beni sizden alsın. Olmaz mı?" dediğinde beklentiyle bana baktığını gördüm. Elim kolum bağlı Eymen'le yürümeye başladım biraz sonra.

Babamın bugün işten erken geleceğini biliyordum. Annem de evde olmalıydı ki tüm gün zaten çocukla olduğum yetmez gibi onu evime kadar götürüyor olmama ne diyeceklerini hiç kestiremiyordum. Babam bir çocuğu kapıdan çevirecek değildi elbette, ama çocuğa karşı tavrı kırıcı olabilirdi. Biraz hödük bir babaya sahiptim ve hödüklüğümü de ondan aldığımı düşünüyordum.

Kapıları önünde oturan, kapı eşiğinde çay için dedikodu yapan kadınlar bizi fark ettiğinde birbirlerini dürtüyor, kafalarıyla olduğumuz yeri gösterip fısır fısır konuşuyordu. Eh, yüz yılın düşmanı iki insan el ele önlerinden geçiyordu. Hadi bakalım hanımefendiler, şimdi bunu da konuşun.

Nihayet bizim sokağa girip apartmana kadar varabilmiştik. Yüz kapıdan geçip  en az iki yüz kadını şok içinde bırakmış olmama Meryem Pınarcık farkı derken Efsun'u kaldırıma çökmüş tek başına çekirdek çitliyor halde bulmamla adımlarımızı o kısma yönlendirdim. Yerdeki gözleri hareketlilikle bize döndüğünde yanımda duran Eymen'e şaşkınca baktı. Ben Eymen bana aşık oldu diyordum kıza, kız bana abartma diyordu. Al bu da kanıtıydı kara kafa seni.

Ağzına götürdüğü çekirdek dudaklarının üstünde kaldı. "Neden haber vermiyorsun kız?" dedim yanıbaşıma oturduğum sıra. Eymen de beni taklit edip hemen yanımda kaldırıma oturdu
Önüme uzatılan çekirdek paketinden bir avuç çekirdek alıp Eymen'e döndüm. Küçük elini açıp eline çekirdek koymama izin verdi. Göz kırpıp ağzıma bir çekirdek attım. Bayadır bu aktiviteyi yapmadığımızı fark ettim.

"Eskiden ne hayatsızmışız be Efsun." dedim karşıydı izlerken. "Neden öyle dedin?" diye sordu, çekirdek çöplüğünü ağzından yere fırlattı. Ters ters yüzüne döndüm. Yeşilaycı tarafım açığa çıkmıştı. Eymen'e 'sen onun gibi olma oğlum,' demeyi düşündüğümde onun da Efsun gibi çöpü yere attığını fark etmiştim. Bana masumca baktığı için de kızmadım tabi ki.

"Neden olacak." bir çekirdek daha çitleyip bu sefer ben de çöpü yola attım. Benim doğa dostu olma süresi maalesef bu kadardı. "Bütün gün burada oturuyorduk avel gibi. Kaç ay sonra yine buradayız. Ya, hayatımız değişti ya da biz." dedim burukça. Ulan eskiler gözümün önünden film şeridi misali geçti. Affan'ı gizlice izlediğini sanan Efsun'a bana sırrını vermediği için içten içte darılıyordum. Ne günlerdi. "Valla sorma kız. Gerçekten bir şeyler tam tamına yüz seksen derece değişti. Yorgunluğumu ölsem atamam." duyduğumuz şeyler Eymen'i oturduğu yerden kaldırıp tam ikimizin ortasına oturttu. "Dışarda kalıyorum." bizim tepkimizi umursamadan ağzına bir çekirdek attı. Efsun'a birbirimize bakıp gülümsedik.

"Ne iyi oldu böyle ya, en azından bir derdin halloldu." Efsun gözleriyle Eymen'i gösterdi. Eymen sırıtıp bir bana bir Efsun'a bakmıştı. Bu çocuğun zekasını hala hafife alanlar vardıysa acilen kendilerine bir çekidüzen vermeliydi. "Valla iyi oldu, benim de bir derdim halloldu diyebiliriz." bıcır bıcır konuştuğunda sokağa yayılan bir kahkaha attık. Çocuğa ne dert olmuştum, ben de az şeytan değildim ya.

"İşleri yoluna koyabildiniz mi?" dedim gülüşmeler bitince. Sokaktan gelen geçen herkes bir ortamızda kalan çocuğa bir bana bakıyordu. Başımı kaldırıp camdan bizi izleyen Affan abiyi izledim. ''Yoluna koyabildiğimi yoluna koyamadığımın şeyine.'' dedi omuz silktiği sıra. Nasıl bir son sahip olacakları konusunda tek bir tahminim bile yoktu. Bir iyi bir kötü olan araları ikisini de yıpratmaktan başka bir şey yapmazken konu artık birbirlerini seviyor olmalarından bile çıkmıştı. Artık Efsun'a seviyorsun demek bile gelmiyordu içimden. Sevginin yetersizliğinin farkında olduğumuz yetmez gibi bu farkındalığa rağmen o sevgiyi atamıyor oluşumuz da cabasıydı üstelik. İç çekip ayaklandı. Poposunu silerken orada olduğunu iyi bildiği adama değmedi gözleri. 

''Yukarıya çıkıyorum.'' başımı sallayıp ayaklandım. Eymen de benimle birlikte kalktığında kalan çekirdekleri üzerindeki kapri şortun cebine koymasına yardım ettim. İsraf ziyandı.  Hepimiz sessizce apartmana girdik. Efsun kendi evine giderken ben de elimde evlatlığımla  kapının zilini çaldırdım. Biraz sonra annem elindeki sarı bezi omzun atarak kapıyı açtı. Bir bana bir Eymen'e bakarken içeriye adımlamamızla kendini geri çekti. ''Yemekte ne var?'' dedim ayaklarımızı çıkarırken. Annem kapıyı kapatmış olsa da istifini bozmadan bizi izliyordu. ''Biber dolması.'' dedi, şaşkın olduğu her uzvundan belliydi. Eymen'i eve getirmiş olmam gerçekten de şaşırtıcıydı. ''Sofra?'' dedim sorar gibi. Bezi omzundan çekip elinde sıktı. 

''Şimdi kuracaktım. Yardım et de hemen bitsin.'' başımı sallayıp Eymen'e baktım. Holde bizim konuşmamızın bitmesini hala eli bana kenetli şekilde bekliyordu. Başını kaldırmış bir anneme bir bana bakan çocuğa eğildim. ''Sen şu kapıdan içeriye gir, biz de sofra kuralım olur mu?'' duyduklarıyla başını sallayıp elimi de bırakarak salon kapısından içeri girdi. Annemin koluma dolanan eline çatık kaşlarımla baktım. ''Kız çocuğu ne diye oraya yolluyorsun? Baban balkonda.'' dedi endişeli tavırla. Gözlerimi devirip kolumu kendime çektim. ''Ay anne, çocuğu aşağı atacak hali yok ya. Bir şey olmaz.'' cevap vermesini beklemeden mutfağa yürüdüm. Hazırlanan yemekler tezgah üstündeyken mutfağın sıcaklığı tansiyonumu düşürdü. 

''Cam açma gafletine sakın düşme olur mu? Maazallah eve göktaşı girer.'' dedim pencereyi açıp. Kapıdan girerken son bir kez salonun içini görmeyi denedi. ''Sen bizi öldürmek mi istiyorsun? Sormadan bu çocuğu nasıl getirebilirsin?'' tam karşımda durup sarı bezi tezgahta bir noktaya attı. İki eli de beline yaslandığında hesap soran hali beni gram etkilememişti.  ''Baban o adamla ilgili bir şey duymak bile istemezken sen çocuğunu getirmişsin ya.'' diye de fısıldadı ardından. Ağzımı açıp konuşacağım sırada babamın, ''Meryem!'' diyen bağırışı ile yutkundum. 

''Al buradan yak, bu adamla sen uğraşacaksın. Ben değil.'' yanımdan geçip tezgahtaki servis tabaklarından birini alırken. Derin bir nefes alıp mutfağın çıkışına yöneldim. Gerginlik bütün bedenimi kaskatı bir şekle bürüdü. Hayır anlamıyordum, küçücük çocuktan ne zarar gelecekti? Sonunda salondan içeriye girip balkona yöneldim. Eymen'in kıkırtılarını duyumsadım gibi olsa da buna pek ihtimal vermeyerek adım attığım balkonda karşı karşıya oturmuş tavla oynayan biri küçük biri oldukça büyük iki adama bakakaldım. Adım atmayı unuttuğum yerden bir santim oynamazken babam başını kaldırdı. 

Gözlerindeki parıltıya ne tepki versem bilemedim. ''Hah, kızım. Çocuğa soğuk bir meyve suyu bir şey getiriver. İçimiz yandı.'' dedikten sonra çayına uzanan eline garipçe baktım. ''İçin yandıysa çay içme baba?'' önerime gözlerini devirip sıranın ona geçtiğini söyleyen Eymen'in saçlarını köpek eniği sever gibi okşadı. Zarı alıp elinin içinde sallarken Eymen bana dönmüş, ''Bana da bir çay lütfen, erkek adam çay içer.'' dememiş miydi? Demişti. Babam zarlar hala elindeyken tombiş göbeğini tuta tuta iri kıyım kahkahalar attı. İçim garip bir şekilde hoş olurken başımı sallamakla yetinerek balkondan çıktım. Babam arkamdan tekrar seslendiğinde başımı kapıdan uzatıp baktım. ''Çocuğun babası da gelsin yemeğe, sıcak yemeği yoktur evinde.''

*

Elimdeki boş tabağı sudan geçirip makineye koydum. Sessiz, düşünceli, şaşkın bir halde annem ve ikimiz mutfağı toparlıyorduk. Babam olacak şahıs ve pavyon gülü de içeride kahve içiyordu. Babamdan Eymen'e karşı bu kadar sıcak olmasını, günler önce evin kapısından sokmadığı adamı yemeğe davet edip yemekten sonra da keyif kahvesi içmesini bence Allah bile beklemiyordu.  Babama şaşırtıcı bir şeyler yap deyin ve olacakları izleyin maalesef. 

''Ne bu kırk yıllık ahbap gibi kahve mi içiyorlar karşılıklı?'' dedi annem. Kafası oldukça karışmış olsa gerekti fakat kafası karışan tek kişi o değildi. Yağız bile davet ettiğine inanamamıştı zorlukla inandırdığımdaysa ailece bana tuzak kurdunuz beni mi öldüreceksiniz diye şüphelendiğini yüzüme şak diye söylemişti. Ben de Eymen'i telefonda konuşturup, "Oğlun elimizde, yiyorsa gel de al." dedikten sonra telefonu yüzüne kapatmıştım. Yemin billah gelmesi sadece yirmi iki dakika sürmüştü.

"Hayırdır anne neye şaşırdın bu kadar?" bir tabağı daha sudan geçirip makineye koydum. Annem derin bir iç çekip dudaklarını büzdü. "Baban sonunda ikna olmuş demek ki Yağız'dan ayrılmayacağına. Akılsız adam ne olacak." dedi elini tezgaha vurup. Düşük suratımla yüzüne baktım. "Anne emin ol, bu bizim elimizde olan bir şey olsa ne Yağız ne de ben birbirimize katlanırız." söylediklerimi düşündüğü sırada Eymen mutfağa girdi.

"Meryem." dedi. Oldukça mutlu görünen yüzü benim de yüzümü güldürmüştü. "Söyle canım." cevabımla annem bir hasbinallah çekip yarım bıraktığım işi tamamlamaya başlamıştı. Lisede birbirinden zerre haz etmeyen fakat karşılaştıklarında da dünyanın en samimi iki insanıymış rollerine bürünen kızlar geldi gözümün önüne. Canım neydi hıamına?

"Baban bu gece burada kalmama bir şey der mi?" sorusu beni kısa bir an dumura uğrattı. Kaşlarım kalkarken, "Sanmıyorum, burada mı kalmak istiyorsun?" dedim. Beni geçip mutfak masasının sandalyelerinden birini çekip  oturdu. "Evet ama önce sahilde dondurma yemek istiyorum. Babam bizi götürsün." gözlerimi devirip Eymen'i sırt dönerken tezgahın üstünü sildim. Annem de makineye kapsül koymuş, çalıştırmıştı. Babamdan yüz bulup azıtmanın manası yoktu. İş her an yüz verdik eşeğe alnımıza değdi cinsel organı boyutuna bodoslama dalabilirdi. Burada kalması okeydi ama bize dondurma yemek için izin verme konusunda hiç güvenemiyordum.

"Babam izin vermez canım dışarıya çıkmamıza. Geç oldu." Eymen'i oflamalarını duysam da üstüne durmadım. "Ne yapacakmışsınız dışarıda?" babamın meraklı sesini kapının eşiğinde duydum. Omzum üstünden bizi izleyen adama baktım. "Babam bizi dondurma yemeye götürsün dedim. Üçümüz." Babamın kalın kaşları alnına çıktı.

"Görüyor musun hanım, bizsiz planlar yapıyorlar şimdiden?" diyen adama hayretle baktım. Tüm uzuvlarım söylediği şeyle kasılırken onun gözleri inatla bana değmiyordu. "Senin aklın başında mı be adam!" dedi annem sinirle. "Dün ne diyordun şimdi ne yapıyorsun?" annemin aksine oldukça rahat bir gülümseme takındı. Yağız'ın nerede olduğunu düşünürken o da babamın hemen arkasında yer aldığında ikisinin aynı karede ne kadar absürt ne kadar güzel göründüğünü yokladım.

"Biz konuştuk bir şeyleri. Hallolacak şeyler bunlar." herkes birbirine bakadurmuşken Eymen'in oturduğu sandalyede kıvrandığını gördüm. Kızarmış yüzü dikkatimi tamamiyle konudan alıp ona verdiğinde mutfağı dolduran bir gaz kaçağının tam ortasında kaldık. Sandalyeden kalkıp elleriyle poposunu tutan çocuk çıkardığı gazı engellemek ister gibi kendini sıkıyordu. Herkes olayın şokundaydı, Yağız babamı geçip Eymen'in yanına geldiğinde yüzü buruştu.

"Kokuyor mu baba?" dedi Eymen ağlak bir halde. Gerçekten berbat bir kokuydu. Başka zaman alay edip os*ruklu Eymen diye takılacak olan ben, yüz ifademi düz tutmakta oldukça zorlanıyordum. "Kokmuyor oğlum." Yağız'ın nefes almadığı sesinden ve hatta gittikçe kızaran yüzünden belli olurken annem daha fazla dayanamamış tuttuğu nefesini büyük bir hasretle bırakmıştı.

"Bu işte hayır olsa muhabbet ortasında çocuk o*urmaz." diyen annemle başımı sağa sola sallayıp Eymen' in elinden tuttum. "Gel bakalım, tuvaletin mi var?" dedim ılımlı bir sesle. Orada duracaktın anne olacak kadın! Eymen artık benim çocuğum yaşındaydı. Ben Eymen'i mutfaktan çıkarıp banyoya götürürken diğerleri de mutfağı boşaltmış, salona geçmişti. Aşırı garip, sükunet dolu bir akşamdı ki tek olumsuzluk Eymen'in kundaktan beridir tuttuğu gazı küçücük mutfakta bırakmış olmasıydı.

Eymen'i banyoda bırakarak salona vardım. Herkes karşı karşıya oturmuş, bütün bakışlar halının üstündeydi. Annemin oldukça silik olan varlığı sadece arada bir kendi kendine mırıldanmalarıyla hatırlanıyordu. Babam konuşacağını belli eden bir şekilde boğazını temizledi.

"Siz şimdi, ciddisiniz öyle mi?" dedi katı sesiyle. Ben ne cevap vereceğimi bilemeden Yağız'a baktım. Onun babamda tuttuğu kararlı bakışları bana da güç veriyordu. "Evet. Aylardır birlikteyiz zaten. Neden ciddi olmayalım? Kaldı ki aynı mahalledeyiz, ciddi olmasak ikimiz de görüşmeyiz." dediğinde tek kaşımı kaldırdım. Valla bana fark etmezdi. Aynı mahallede beğendiğim için sadece flört de edebilirdim bu adamla. Lakin peşimi bırakmıyordu ki kız anam, yapışmıştı vatoz gibi. Bırakmıyordu.

"Sizin yaşadıklarınızı sizden öğrenme şerefine nail olamasak da oradan buradan öğrendik." diye lafa girdi annem. Yağız'a kötü kötü bakıyordu. "Birbirinize etmediğiniz şey, söylemediğiniz laf kalmadı. Aşk bu mu? sorduğu soruyla kaşlarım çatıldı.

"Sevme şeklimizin sizin sözlüğünüze uygun olmaması bizi baya üzdü."  söylediklerimle şaşkına beni izlediler. "Bu ilişki daha normal, spontane de gelişebilirdi. Ama ne Yağız ne de ben dümdüz bir ilişkiyi sevecek insanlar değiliz." annemin kahkahası odayı doldurdu. "Kızım sen manyak mısın? Adamın eski karısının nerede olduğunu, canı istediğinde de aile saadetinizin tam ortasına çöreklenebileceğini almıyor mu kafan?" boğazım düğümlendiğinde Yağız'a döndüm. Kendini zorlayan sessizliği zaten karşımızda olan anneme cevap vermemek için kişiliği ile çatışıyordu.

"Hallettik biz onu. Zaten Eymen izin vermediği sürece de o kadın bizim hayatımıza dahil olamaz."  Yağız yerine  ben konuştum. O da başını kuvvetle sallayıp oturuşunu dikleştirdi. Babama çevirdiği bedeniyle ellerini de dirseklerine yasladı. "Efendim, biliyorum çok iyi bir geçmişim yok. Belki bunca sorun da benim yüzümden, buna da bir şey diyemiyorum. Fakat biz Meryem'le birlikte ne kadar kötüysek, ayrıyken ikimiz de üç hatta beş katı kötüyüz." gözlerim sızlarken başımı salladım. Boğazımda hissettiğim düğüm her şeyi alaya alan kadından tek bir iz bırakmıyordu.

"İkimiz de ilk defa kalbi bir şeylerin ortasında kaldık. Bir ilişki nasıl yürür, nasıl devam eder, nasıl sağlıklı olur bunları zamanla öğrenebiliriz." bu sefer yan bir gözle annemi inceledi. Annem hala taviz vermez bir şekilde ona baksa da merakla dinlediğini kızı olduğumdan biliyordum." Bu kızın okulu var." diye girdi araya. Yağız başını sallayıp bana baktı.

"Ben Meryem'i herhangi bir şey için asla zorlamam. Okuyor olması bizim ilişkimiz için olumlu ya da olumsuz bir etken değil." bacaklarımı koltukta bağdaş kurup koridorda hala görünmeyen çocuğu görmek ister gibi bakışlarımı birkaç saniye orada beklettim. Mahalleyi dolduracak kadar mı yapıyordu tuvaletini bilemezdim ya, el kadar çocuğa kuru fasulye yediren aklıma da iki üç kelam söyleyeceğim vardı.

"Konu okuyor olması da değil." babam konuştuğunda kaşlarımı çatıp yüzüne baktım. "Konu sizin birbirinize karşı bu kadar sert olmanız." söyledi şeyi anlamadığımda yüzümü kırıştırdım ki babam da çok manidar bir örnek verdi. "Bu annene ben yıllardır nasıl katlanıyorum sanıyorsun? Kendisini sütten çıkma, yüz de yüz uyumlu falan sanıyor herhalde. Yirmi beş yıldır evliyiz, tam çeyrek asırdır ne derse tamam karıcığım diyerek götürüyorum bu gemiyi." annem şaşkınca soluklandı. Ağzı bir şeyler söylemek için açılıp kapanıyordu ki babamın haklı olduğunu kendisi de biliyordu.

Şu an bile bir olur yolu olur mu diye düşünmek yerine sorun üstüne bastırıp sorunu büyütme yanlısıydı. Babamsa onun aksi olarak sorunları çözüme kavuşturmak odaklı konuşmalar yapardı. Eğer Yağız'dan bu gece emin olmazsa ve bana gelip ben bu adamı istemiyorum derse, onun söylediğini yapacaktım. Eğer gerçekten olacak gibi görmüyorsa, o iş olmayacaktır. Adamın sezgileri o kadar kuvvetliydi ki bazen babama bir falcı açmak geliyordu içimden.

"İşin özü, bu kız da anasının kopyası oğlum." dedi Yağız'a dönerken. Bu sefer ben ağzım açık babamı izlerken annem de beni kendini beğenmiş bir şekilde üstten süzüyordu. Kaşlarımı çatıp, "Hiç yakıştıramadım." dedim. Duysalar da kimse bir tepki vermedi. "Kızım, canım o benim. Bir saniye düşünmem mutluluğu için kendimi öldürürüm. Ama mutsuzsa da kaynağı öldürürüm." inceden verdiği tehdit salona buz gibi bir bomba bıraktı.

Sessizlik dakikanın yarısı kadar devam ederken Eymen'i attığı çığlıkla hepimiz sıçradık. Yağız en önden koştu. Ben de hemen ardından kendimi koridorda buldum. Banyo kapısının altından foşur foşur akan bulanık suyu gördüğüm an gözlerimin önü karardı. Evi saran lağım kokusu genzimi yaktığı sırada Yağız banyo kapısını açıp zaten hızla içeriye akan dçsuyu bu sefer baraj kapakları açılmış bir su gibi eve doldururken çıplak ayaklarımıza değen pis suyla annem tüm mahalleye yayılacak bir çığlık attı.

"Defolun evimdeen!" suyun içinde çırpınırken ayağının altında birkaç dışkı ezdiği düşüncesi zaten kokudan bulanan zihnimi tamamen kapatmaya yatkınken öğürdüm. Babam suyun salona, kadar varmasını engellemek için göbeğine rağmen muhteşem bir mesai harcayarak sudan hızlı kapıya vardı. Kapıyı anında çektikten sonra yüz yılın işini becermişçesine duvara yaslanıp soludu.

Mutfağın, misafir odasının ve holün yüzeyini tamamen kaplayan suların içinden kucağında Eymen'le banyodan çıktı Yağız. Yüzündeki mahcubiyetle bana utanır bir bakış, attığında yanlarına yürüdüm. Eymen'in üstü başı tabiri caizse bok gibiydi. Sabah giymesine yardım ettiğim beyaz tişört ıslanmış, yer yer koyu bir kahverengine dönmüştü. Yüzünü babasının boynuna saklarken ellerinden tuttum. "Tamam, bir şey yok." dedim ağlamalarını duyarken. Yağız anneme odaklandı.

"Çok özür dileriz, tuvalet selpağını klozete atmış bilemeyip." korku dolu bakışları annemden beklediği cevabın gerginliği gözlerinin içini kızartıyordu. Omzumun üstünden anneme baktım. Yağız'ın izleyen sert bakışları benim dolmuş gözlerimle çarpışmış, orada gördükleri tüm sertliği alıp götürdüğünde de yine Yağız'a dönmüştü.

"Önemli değil." demişti kısık sesiyle. Artık ciğerlerimize dolan bok kokusuna o kadar alışmıştık ki neredeyse derin derin nefesler alıp 'oh' diyecek kadar oksijensiz kalmıştı beynimiz. 

"Aile arasında olur öyle şeyler."

Continue Reading

You'll Also Like

811 121 10
22 yaşında olan genç bir kadının en sevdiği tarafından uğradığı ihanet, aşağılanma ve en önemlisi bunların hepsinin bir gün unutulup hayata kalındığ...
1.1K 73 9
"Ama ilk önce niyetinizi öğrenmeliyim." Dedi ve yavaşça geri çekildi. Saçlarını düzeltti. "Niyetim derken?" Diye sordu adam. "Burdan bakınca dostça y...
6.8K 824 4
Sıradan bir hayat yaşayan Bellur için her şey bir masal kitabıyla başladı. Hayır, sıradan bir masal kitabı değildi! Bilindik ve bilinmedik tüm efsan...
5.3K 87 15
İki aşığın hikayesi sizlerle burada...