YOSMA

By siyahbirkiz

249K 9.4K 1K

Her şey beyazın masumluğuna aldanmakla başladı. Uyuşturucu kliniğinde uyuşturucu kullanmayan bir adamın ne i... More

Bölüm 1
Bölüm 2
Bölüm 3
Bölüm 4
Bölüm 5
Bölüm 6
Bölüm 7
Bölüm 8
Bölüm 9
Bölüm 10
Bölüm 11
Bölüm 12
Bölüm 13
Bölüm 14
Bölüm 15 - 1. KISIM
Bölüm 15 - 2. KISIM
DUYURU
Uyarı!
Bölüm 17
Ahsen'in günlüğünden.
Bölüm 18
Bölüm 19
Bölüm 20
Bölüm 21
Bölüm 22
Bölüm 23
Bölüm 24
Bölüm 25
Bölüm 26
Bölüm 27 - 1. KISIM
Bölüm 27 - 2. Kısım
Bölüm 28
Bölüm 29
Bölüm 30
Bölüm 31
Bölüm 32
Bölüm 33
Bölüm 34
Bölüm 35
Bölüm 36
Bölüm 37
Bölüm 38
Bölüm 39
Konumuz: karakterler
Yazar'dan
Bölüm 40
Bölüm 41
Yosma'nın birinci yılı!
Bölüm 42 - Final
Tam yıllar olmuşken
8. YIL

Bölüm 16

4.1K 186 15
By siyahbirkiz

Babamdan nefret ettiğimi söylediğim ilk insan ablamdı.

Önce şaşırmıştı söylediğime. Bana dik dik bakıp, ''İnsan babasından nefret eder mi?'' demişti.

İnsan babasından isteyerek nefret eder miydi?

Bu soru bazılarına ''Nasıl olabilir?'' dedirtirken, bazılarına ''Bundan daha doğru ne olabilir?'' dedirtir.

Ben isteyerek babamdan nefret etmedim. Bana yaşattıkları kolay şeyler değildi. Hangi evlat annesinin yüzüne bakarken boş bakışlar, dökülmüş beyaz saçlar görmek isterdi? Ben gördüm.

O da biliyordu aslında bu yolun sonu olmadığını. Bizi defalarca evde kırık, dökük bir şekilde bırakıp giderken biliyordu babam bu yolun dipsiz olduğunu. Annem o gittiği gün odasından hiç çıkmaz, ilk çıktığı anda ise evi birbirine katardı. Öfkesini eşyalardan çıkarmak isterdi. Sanki babamın izlerini eşyalarda görür gibi önüne ne çıkarsa yıkıp dökerdi. Oysa babamın bütün izleri onun yüreğindeydi. Hangi kadın aldatılmak, başkasına tercih edilmek isterdi? Onun sorunu buydu işte. O hissiz bakışların, o öfkenin altında bu yatıyordu: Kadınlık gururu.

Gurur kelimesi belki yakışmıyordu anlatmaya yaşadıklarını. Saçlarının her telini ağartan insan, şimdi başkasının kollarındaydı. Gitmemişti annem. İnat edip boşanmamıştı babamdan. Babamda umursamadığını belli etmek ister gibi; eve ihtiyacı olmadığında girmemiş, geride bıraktığı iki kızını hiç düşünmemişti. Annem bize de öfkeliydi. Sanki babamdan kalan iki parça olduğumuz için bize hep kötü davranırdı.

Küçükken ona kızmalı mıyım, yoksa kızmamalı mıyım diye düşünürdüm. Ama cevabı hiç kestiremedim.

Dili hep sivriydi, aşağılayıcıydı, hakaret doluydu bize karşı. Ona çok öfkelendiğim oluyordu. Bazen karşılık verdiğim oluyordu, bazen öfkeyle donup kaldığım ve hiç sesimi çıkarmadığım zamanlarda yaşamıştım. Ama büyüdükçe anlıyordum bazı şeyleri.

O her şeye rağmen bizi terk etmemişti. Ta ki bağımlı olduğumu öğrenene kadar. O gün söylediği laflar belki de ona karşı sustuğum son gün, ona karşı nötrleştiğim ilk andı.

Annem bizi terk etmemişti. Ama yıllarca aldatılan kadın olarak, sinirleri yıpranmış ve birlikte olduğumuz her anı bize zehir etmişti. Babam ona hep kötüydü ve ben buna hep üzüldüm. Ama o da babamdan birer kalan olduğumuz için bize karşı hep kötüydü.

Anneme bunun için kızmalı mıydım? Belki de haklıydı.

İnsanlar bencil yaratıklardır. Kendime yapılan muameleye baktım ve ona karşı öfkelendim.

Bize karşı kötü olmasına katlanamadım. Suçsuz yere suçlu olmayı kaldıramadım ve ona kızdım. Bazen nefret bile ettim. Bazen ondan nefret ettiğim için kendimden nefret ettim.

Sonuç olarak yaşadıklarım değişmedi. Ben her zaman başkasının yerine cezayı çeken, acıyı taşıyan oldum.

Buğra Erez'de cezasını çektiklerimdendi artık.

Hiç tanımadığı iki insan arasındaki para mevzusu yüzünden burada, elim kolum bağlı halde oturuyordum. Bana ne olacağını bilmiyordum. Burada ne sürede kurtulacağımı bilmiyordum. En acısı; kurtulup, kurtulamayacağımdan bi haberdim.

''Ben size ne yaptım?'' dedim boş sesimle. ''Neden beni burada tutuyorsunuz?''

Hilmi gülümsedi. ''Dua et ki planım işe yarasın. Yoksa seni ne yapacağıma henüz karar vermedim.''

''Buğra asla beni kurtarmayacak,'' dedim. Doğruluğu canımı acıtsa da emindim. ''Benden nefret ediyor.''

Ayağa kalktı. Gözlerimle onu takip ettim. ''Dua et dedim ya,'' öksürdü. ''Dua et seni kurtarsın.''

Kaşlarımı çattım. ''Dua falan etmiyorum,'' diye tısladım. ''Beni serbest bırak. Ne olacağını sanıyorsun? Değersiz bir kız için o kadar paradan vazgeçeceğini mi?''

Sandalyelerde sessizce oturan iki genç adama kafasıyla işaret verdi. Genç, iki adam işaretleri karşısında ayağa kalkarak çıkışa yöneldiler. Oda da yalnız kaldığımızda bana döndü. Yüzünde alaycı bir ifade vardı. ''İhale yarın saat 10'da,'' Kolundaki oldukça pahalı duran saate baktı. ''Yani 7 saatin kaldı.''

Yüzüne öfkeyle baksam da sesimi çıkarmadım. Ne yapabilirdim ki? Buradan kaçmamın imkânı yoktu. Başkasının faturasının bana kesilmesine dehşet derecesinde üzülsem de beni kurtarmayacağını bile bile Buğra'nın gelmesini ümit ediyordum. Ben cevap vermeyince odadan yavaş adımlarla odadan çıktı.

Bu karanlık odada artık yalnızdım.

Gözlerimi kapatarak bütün bunların bitmesini diledim. Üzerimdeki stres yoğunluğundan kafa derim karıncalanıyordu. Koltukta ters dönerek yüzümü deri koltuğun ön kısmına dayadım. Uyuyunca hiçbir şey geçmeyecekti. Ama yapacak başka hiçbir şeyim yoktu. Gözlerimi kapattım. Uyuyamayacağımı biliyordum. Yine de kapattım.

Kafamda türlü türlü kurtarılma senaryosu çizdim. Bazı hikâyelerimde Rapunzel, bazılarında Pamuk Prensestim. Avcının bana acıdığını, saçlarımın bir anda birkaç metre uzadığını düşündüm. Gerçek olamayacağını bile bile içimdeki küçük kızla beraber gezintiye çıktım hayal dünyamda.

Duyduğum tıkırtı sesiyle gözlerimi açtım. Önce yön duygumu kaybederek şaşkınlıkla etrafıma baksam da nerede olduğumu kestirince yattığım deri koltuktan kalktım. Uzun zamandır hareket etmeyen bacaklarım uyuşmuştu. Açılmam birkaç dakikayı alsa da duyduğum ikinci tıkırtı sesiyle ürkerek kapıya yürüdüm. Kapının koluna asılarak kapıyı sertçe zorladım. Kilitliydi. Öfkeyle ışığı aradım. Buralarda bir yerde yanan sarı ışık artık yoktu. Gözlerimi kapatarak odayı kafamda canlandırdım. Koltuğa ve masaya olan mesafemi biliyordum ama arka taraftaki yüksek camlara olan mesafeyi anımsayamıyordum. Karanlık ürkmeme neden oluyordu. Koltuğa yakınlığımı bildiğimden koltuğa yürümeye karar verdim. Sert bir şeye çarpıncaya dek yürüdüm. Burada ne olduğunu anımsayamadığımdan, ''burada kolon falan da yoktu neye çarptım ki,'' diye mırıldandım.

Ürkerek ellerimi kaldırdım ve çarptığım şeye dokundum. Elim bir kıl birikintisiyle karşılaşınca ürkerek geri çekildim. Karşımda nefes alan, canlı bir şey vardı. Karşımda duran şey kıkırdayınca koşarak kapıya ulaştım ve tiz bir çığlık attım.

''Ahsen,'' dedi bir ses. ''Sakın bağırma.''

Duyduğum tanıdık ses karşısında ürksem de dediğini yaparak elim kapıda sessizce bekledim. Birkaç adım sesinden sonra Buğra cebinden telefonunu çıkardı ve fenerini açtı. Feneri yüzüme tuttuğunda yüzüne gözlerimi kısarak baktım. Feneri kendine çevirdi. Karanlığın içinde yalnızca onun güzel yüzü görünüyordu. Siyah gözleri hala hatırladığım sert ifadeyi koruyordu.

''Sen,'' titrek bir nefes aldım. ''Beni kurtarmaya mı geldin?''

Feneri hala kendine tutuyordu. Dudaklarını sarkıttı. ''Benim yüzünden ölmene izin vereceğimi düşünecek kadar saf mısın?''

''Benden nefret ettiğini sanıyordum.'' Dedim şaşkınlıkla.

Feneri yüzünden çekti. ''Sana karşı ne hissettiğimi konuşmaya gelmedim,'' dedi ve elimi tuttu. Rahatsız olarak elimi çektim. Umursamadı. ''Hadi çıkaralım seni buradan.''

''Nasıl çıkacağız?'' diye sordum. ''Kapı kilitli.''

Telefonu elime tutuşturdu. ''Bak Ahsen,'' diye fısıldadı. Tatlı nefesini yüzümde hissetmek heyecanlanmama neden olmuştu. Hala burada olmasına inanamıyordum. Beni kurtarmaya gelmişti. ''Feneri önüme tutup bize yol göstereceksin. Buraya kadar çıkmayı başardım ve şimdi devamını getirmek zorundayım. Telaş yapmayacaksın ve ne olursa olsun kendini koruyacaksın,'' dedi son cümlesinin üstüne basa basa. ''Kenara çekil.''

Elimi avucunun içine aldı. ''Elimi tutmasan?'' diye sordum mahcup bir şekilde.

''Tutmak zorundayım Ahsen,'' diğer elime uzanıp feneri yüzüne tuttu. ''Bak bana, ben sana kötü şeyler yapan adamlardan mıyım?''

''Elimde değil.''

''Biliyorum ama korkunla yüzleşmek ondan kurtulmanı sağlar. Sabretmek zorundasın.''

Baş edebilir miydim? Denemek zorundaydım.

Dediğini yaparak kenara çekildim. ''Işığı kapıya tut,'' diye emir verdi. Telefonu kaldırıp ışığını kapıya tuttum. ''Sakın korkma.'' Dedi gözlerimin içine dikkatle bakarak. Cebinden çıkardığı silahı görünce gözlerim kocaman bir şekilde ellerine baktım.

''O silahta neyin nesi?'' dedim dehşet içinde.

''Şşt,'' diye fısıldadı. ''Su tabancasıyla gelecek halim yoktu. Senden buradan çıkana kadar dediklerimi yapmanı ve yaptığım hiçbir şeyi sorgulamamanı istiyorum.''

''Bu bir susturucu,'' dedi ve uzun boru şeklinde bir şeyi namluya taktı. ''Propellant gaz ve ateşin sesini azaltıyor.''

Dediklerini anlıyormuş gibi ses çıkarmadım. Ben silahlar hakkında ne bilebilirdim ki? Propellant gaz da neyin nesiydi?

Aklım karmakarışıktı. Buraya gelmişti. Yanımdaydı. Ama silah? Birini mi öldürecekti? Dediğini sorgulamadan yapmamı istemişti. Yapmalıydım. En ufak bir hatam ikimizin de hayatına bedel olabilirdi. Bu adamlar para için her şeyi yapabilecek cinstendi.

Elini kaldırarak silahı kapının deliğine doğrulttu ve ateş etti. Korkarak koluna yapıştım. Kapı açıldığında önüme geçerek beni çıkarttı. Dışarısı karanlıktı. Feneri önümüze doğru doğrulttum.

Elimi sıkıca kavradı. Derin nefes alarak sakinleşmeye çalıştım. Baş edebilirdim. Bir fobi beni ele geçirmemeliydi. Hem ben ileride bir psikolog olacaktım, hastaları anlamadan onların fobileriyle baş etmelerine nasıl yardımcı olabilirdim?

Sakin olmalısın Ahsen, dedi iç sesim.

İçerisi boştu. Buğra kulağıma doğru eğilip, ''ışığı çevreye tut,'' diye fısıldadı. Dediğini yaparak yavaşça etrafımıza çember çizerek ışığı çevremize tuttum. Ufak ufak adımlar atmaya başladık. Burası benim kaldığım odaya oranla çok daha genişti.

Ses yapmamaya özen göstererek küçük küçük adımlar atıyorduk. Buğra'nın bir eli benim elimde diğer elinde ise silahı vardı. Silahı görmek korkmama neden olsa da korkmamam gerektiğini kendime tembihleyerek, diğer elimde telefonla sessizce yürüyordum.

''Orospu çocuğu!'' diye fısıldadı öfkeyle Buğra. ''Sakın telaş yapma Ahsen. Şu an buradalar.''

Olduğum yerde donup kaldım. Burada olduklarını nerden biliyordu? Işığı ben tutuyordum ama kimseyi görmemiştim. Çevreme bakındım. Yan tarafımdan bir karartı geliyordu. Gözlerimi kısarak karartıyı seçmeye çalıştım. Buğra elindeki silahı çevresine tutuyor, aceleci ama korkusuz bir şekilde ufak adımlar atıyordu.

Korkudan ellerim terlemişti. Telefonun yumuşak kenar kaplaması yüzünden fener elimden her an düşebilirdi. Bu olasılığı yaşamamak adına telefonu bacaklarımın arasına koydum ve ıslak elimi üzerime silmeye çalıştım. Ben hala elimle uğraşırken Buğra büyük bir adım attı ve sıkıca tuttuğu elim yüzünden beni de kendiyle sürükledi. Bacaklarımı sıkarak telefonu tutmaya çalışsam da aniden hareketlenen vücudum yüzünden telefon sertçe yere düştü. Elimi telaşla Buğra'dan kurtararak yere çöktüm ve karanlıkla, feneri kapanan telefonu bulmaya çalıştım.

Buğra, ''Ahsen!'' diye tıslasa da ben hala yerde feneri arıyordum. Aslında yaşanan olayların şokuyla ne yaptığımı bilmiyordum. Yalnızca bir işe yaramak adına bana verilen görevi doğru yapmak istiyordum.

''Nerede bu lanet olası telefon?'' dedim içimden, öfkeyle.

Koluma yapışan sert eller, artık kalkmamı vurgular gibiydi. Buğra'yı dinlemek adına sert ellere teslim oldum.

Beni fazlasıyla kaba bir şekilde kendine çekti. Ama ters yöne doğru. Buğra bu tarafta değildi ki?

''Buğra,'' dedim. ''Canımı acıtıyorsun.''

''Ahsen neredesin?'' dedi Buğra'nın uzaktan gelen sesi.

Kolumu telaşla çektim. Kolumu tutan eller Buğra'ya ait değildi.

''Buğra!'' diye bağırdım karanlığa. ''Biri beni tutuyor.''

Buğra'nın öfkeli hırıltısı kulağımı doldurdu. ''Orospu çocuğu,'' dedi keskin bir sesle. ''Hepinizin amına koyarım.''

Sessiz karanlığı bir yumruk sesi bozdu. Karanlığa alışan gözlerimle beni tutan adamın yüzünü seçmeye çalıştım. Bir yandan kendimi çekmeye çalışıyor, diğer yandan karanlıktan gelen boğuşma sesini dinliyordum.

''Buğra,'' dedim korkuyla. ''İyi misin?''

Boğazımda hissettiğim sert baskı donup kalmama neden oldu. Arkamdan gelen alaycı kıkırtı düşüncelerimi parça parça bölerken telaşla boğazımdaki ellere asıldım. ''Bırak beni,'' dedim. ''Bırak.''

''Boğazında seni her an kesmeyi bekleyen bir bıçak var, Ahsen.'' Dedi ses alayla.

Adrenalin duygumun tavan yapmasıyla tiz bir çığlık attım. Boğuşma sesleri yükseliyordu. Buğra'ya bir şey mi yapıyorlardı?

Ben beni tutan kollarda çırpınırken çevremizdeki karanlık bir anda bozuldu. Işıklar yanmıştı.

Karşımdaki tabloya korkuyla bakakaldım.

Buğra, Hilmi'nin adamlarında bir tanesinin kafasına silah dayamış kaskatı duruyordu. Ama bu tabloyu asıl bozan şey; Hilmi'nin adamlarından birinin de Buğra'nın tam kafatasının arkasına silah dayamasıydı.

Boğazımda duran bıçağa aldırmadan bağırdım. ''Buğra!''

Buğra kısa bir an gözlerimin içine baksa da, gözleri önce boynuma sonra bıçağı tutan ellerin sahibine gitti. ''Aramızdaki meseleye hiç alakası olmayan bir kızı katınca adam mı oluyorsun, amcık?''

Buğra'nın ağzından daha önce de küfür duymuştum ve ona küfür etmek garip bir şekilde yakışıyordu. Serserilik onun hamurunda vardı.

Arkamdaki kişiyi artık tanıyordum. ''O kadar parayı almak için gerekirse herkesi katarım bu olaya, bunu biliyorsun.'' Dedi Hilmi'nin alaycı sesi. ''Yarın ihaleye gitmeyeceksin.''

Buğra kahkaha attı. Gözlerine yansımayan bir gülüştü bu. ''Bunu anlamayacak kadar aptalsın işte. Ben o ihaleye yarın gitmesem ve sen o ihaleyi alsan bile ben istediğim an o işi bozdurur, seni bu ihaleden çıkartabilirim.''

Hilmi sırıttı. ''Bozdurursan kız her an tehlikede olur Buğra. Bunu sen de biliyorsun.''

''Seni öldürürüm,'' dedi Buğra'nın acımasız sesi. ''Daha önce kardeşime bulaşan oğlunu gözümü kırpmadan öldürdüğüm gibi.''

Hilmi yutkundu. ''Onu sen öldürmedin Buğra. Öldürttün. Ama kardeşin gebererek zaten oğlumun öcünü senden çok iyi bir şekilde aldı.''

Buğra'nın güzel yüzü ifadesizliğini koruyordu. İki adamın arasında bir melek gibi duruyordu. Eline silahın çok yakıştığı bir melek. Kaşlarını kaldırdı. ''Kardeşimi bu işe katarsan seni ters yatırır düz sikerim, Hilmi. Şimdi o bıçağı o kızın boynunda çekiyorsun.''

Hilmi kahkaha attı. ''Düşündüm de,'' dedi alayla. ''Oğlumun öcünü kardeşin almadı. Ama bu kızdan,'' dedi bıçağı boynuma iyice bastırarak. Artık hem korkuyor, hem de canım acıyordu. Aklım öyle dağılmıştı ki. Kafamı kaplayan sis perdesi yüzünden olayları üçüncü şahıs gibi izliyor, ne boynumdaki bıçağı düşünüyordum. Ne de Buğra'nın birini öldürtmüş olmasını.

Hilmi yüzümü yüzüne yaklaştırdı. ''Bu güzel yüzde bir iz bırakabilir miyim, Ahsen?''

Kaşlarımı çattım. ''Cehenneme git pislik herif.'' Diye tısladım.

Bıçağı boynumdan çekerek yüzüme hizaladı. ''Bir çarpı işareti mi koysam, yoksa oğlumun baş harflerini mi yazsam Buğra?''

Buğra'nın dudakları çizgi halini aldı. ''Seni yaşatmayacağımı bilmelisin. Aynı oğlun gibi acı içinde öleceksin.''

''Oğlumu neden öldürttün Buğra?'' dedi Hilmi tiksintiyle.

''Sen zaten biliyorsun.'' dedi Buğra sırıtarak.

''Anlat.'' Diye emir verdi Hilmi.

Büyük bir soğukkanlılık ve acımasızlıkla anlatmaya başladı. ''Annemin babamı aldattığı ilk kasetleri kardeşime satan senin oğlundu,'' diye hırladı. ''Kardeşim o kasetleri izledikten sonra yıkıldı. Daha fazla doz almaya başladı. Eroin olmadan ayakta duramaz hale geldi. Ben olanları öğrenince kardeşini önce bir güzel dövdüm. Daha sonrada plan yaptım. Spordan çıktıktan sonra iki adamım onu orada paketlediler ve bana getirdiler. Gözümün önünde ona işkence çektirerek öldürttüm. Elim kanına değmedi. Ama emin ol, kardeşimin çektiği acının çok daha fazlasını ona yaşattım. Benim kardeşimi kimse üzemez.''

Hilmi öfkeyle bağırdı. ''Kardeşinin uyuşturucu kullanmasının sebebi senin orospu annen.''

Buğra gözleri kocaman halde silahı kafasına dayadığı adamdan çekti ve Hilmi'ye doğrulttu. ''Benim kan bağım olan hiç kimsenin adını ağzına alamazsın, Orospu çocuğu! Sikerim senin o beynini.''

Hilmi kahkaha attı. ''Yalan mı? Kader yatakta çok iyidir.''

Buğra öfkeden deliye dönmüş halde, kafasındaki silahı umursamadan öne atıldı. Arkadaki adam silahı kafasına sertçe bastırdı. ''Buğra,'' dedim korkuyla. ''Seni kışkırtmaya çalışıyor.''

Buğra hareket etmeden olduğu yerde öfkeyle donakaldı. Silahı hala Hilmi'ye doğru tutuyordu.

Hilmi beni kendinden uzaklaştırarak bıçağı yüzüme yaklaştırdı. Korkuyla yüzümü buruşturdum. ''Yapma, lütfen.''

Hilmi kaşlarını kaldırdı. ''Her zaman bir kurban olur, değil mi?

Bıçağı yüzüme yaklaştırdıkça ben korkuyla geriye doğru siniyordum. Bunu hak etmiyordum. Bu tablodaki suçsuz tek kişi bendim.

''Yaşatmam seni orospu çocuğu. Bu odadan üçünüz de sağ çıkamazsınız.''

Hilmi Buğra'ya dönerek sırıttı. ''Kafana silah dayalıyken mi?''

Buğra sırıttı. ''Sana benim hakkında bilmediğin bir şey daha söyleyeyim. Lise hayatım boyunca gerçek bir komutan tarafından atış dersleri aldım. Her ay düzenli olarak atış yaparım. Yani karşında istediği zaman ölüm makinesi olabilecek bir adam var. Emin ol, bu odadan ne Ahsen, ne de ben tek çizik almadan atlatırız. Ama sizin leşiniz tanınmayacak hale gelir.''

Buğra'ya kaşlarımı çatarak baktım. Bugün hakkında ne de çok şey öğrenmiştim. Bu güzel yüzün altında aynı zamanda çok büyük yetenekler yatıyordu.

Hilmi Buğra'ya aldırmadan üzerime eğildi. Korkuyla gözlerimi kapattım ve gelecek acıya teslim oldum.

Altı kurşun sesi doldurdu kulaklarımı.

Kollarım serbestti. Yere çöktüm ve kafamı kollarımın arasına aldım. Kurşunların hedefi kimdi?

Buğra. O iyi miydi?

Gerçekliğe dönmüş gibiydim. Ama korkuyordum.

Gerçeklerle yüzleşmekten korkuyordum. Onun halini görmekten korkuyordum. Kurşunların hedefinin o olmasından korkuyordum. Etrafta kan kokusu vardı. Son zamanlarda ne de çok duymuştum bu kokuyu. Aşinalıktan çok alışkanlık olmuş gibi hep burnumdaydı.

Soğuk demir kokusuna mı benziyordu? Bilmiyordum.

Soğuk demirin kokusunu anımsayamıyordum. Aklımdaki tek şey saniye içinde gerçekleşen o altı kurşun ve hedefleriydi.

Ne kadar kötüydü bu insanlar, ne kadar bencildi.

Hilmi'nin oğlu neden zaten bağımlı, yıkılmış bir kıza o kasetleri sattı?

Buğra neden kardeşini üzdüğü için gözünü kırpmadan o adamı öldürttü?

Hilmi neden beni hiç alakam yokken bu olayın içine çekmişti?

Bu soruların tek cevabı vardı. Bencillik.

Continue Reading

You'll Also Like

2M 72.1K 59
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
18.2K 1.4K 10
Kalbimi bazen o kadar hızlı attırıyordu ki buna sebep olduğu için ona sinirleniyordum. Geleceğimden endişeleniyor kalp krizi geçireceğim sanıyordum. ...
29.2K 2.4K 7
Keskin bakışlarıyla herkesi ürperten bir mafya lideriydi o... Küçük bir çocukken okul önlüğüne bulaşan kan lekeleri, koyu bir katrana dönüşüp ruhuna...
ESVED By Mihri

Adventure

2.7M 132K 93
Esved; Karanlıkla sarılmış bir adam.... Lumina; Işığın içindeki parıltılar kadar saf bir kadın.. Hak etmediği birşeye el uzatmak bütün dinlerin ortak...