NAZLI SEVDA

By biromanokuyucu

678K 39.7K 5.9K

Hayatın gerçekleri ile küçük yaşta tanışmış olmasına rağmen hayattan ümidini hiç kesmemiş bir kadın ile, hay... More

TANITIM
1.BÖLÜM
2. Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. Bölüm
13.BÖLÜM
14.BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. Bölüm
17.Bölüm
18. BÖLÜM
19.BÖLÜM
20. BÖLÜM
YASEMİN ALOĞLU- ÖZEL BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. Bölüm
26.Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. Bölüm
FİNAL

23. BÖLÜM

15.5K 1.1K 151
By biromanokuyucu

KEYİFLE OKUYUN.

OY VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM.
(Okunma oranına göre oylar biraz düşük geliyor. O yüzden bu sefer fazla fazla oy bekliyorum 💕💕)

Medya: Erdal Güney- Saklımdasın

Yürüyorum ey yâr
İnsanların arasında
Kimi yorgun kimi dökük
Kanar sabır yarasında

Yürüyorum ey yâr (yürüyorum ey yâr)
İnsanların arasında (insanların arasında)
Kimi yorgun kimi dökük (kimi yorgun kimi dökük)
Kanar sabır yarasında (kanar sabır yarasında)

Özlüyorum seni
Zamanla barışamadım
Geçip gidiyor ömür
Günlere doyamadım

Geçip gidiyor ömür (geçip gidiyor ömür)
Günlere doyamadım (günlere doyamadım)

Ucum yok bucağım yok
Saklımdasın ey yâr haberin yok
Yıllar geçti sönmedi ateş
Yanıyorum ey yâr haberin yok

YUSUF ALOĞLU

Yüreğimde bir sızı var. Ağlamak istiyorum ama ağlayamıyorum. Yutkunamıyorum bile. Nefessiz kalmış gibiyim. Elim kolum bağlı sanki. Kader mi bu yoksa başka bir şey mi bilmiyorum.

Adımlarım kardeşime doğruyken ilk defa böyle çaresiz hissediyorum. Hep çaresiz hissederdim ona geldiğimde. Ama bu sefer farklıydı. Bu sefer başkaydı. Bu yaşadığım şeyin tarifi yoktu.

Adımlarım durdu. Ağırca gözlerimi beyaz mermerin üzerindeki isme değdirdim. Gözümden o anda bir damla yaş süzüldü. Göz yaşı bile vaktini bekliyordu işte. Gerçeklerin vakti beklediği gibi.

Göz yaşıma rağmen tebessüm ettim. Titreyen sağ elimi kaldırıp iki parmağımı alnıma selam verir gibi vurdum. Hep böyle yapardık biz onunla eskiden... Birbirimizi her gördüğümüzde, sarılırken dahil hep kafamızı tokuştururduk. Çoğu zaman başkalarına bu saçma bir davranış gibi gelse de, bizim kardeş geleneğimizdi bu hareket. Şimdi ise yıllardı olduğu gibi yine karşımda Yiğit yoktu. Ama ben geleneği devam ettiriyordum. Onunla sarılıyor gibi hissetmek iyi geliyordu. Birkaç saniyeliğine bile olsa bu duygu özlemimi dindiriyordu.

Gözyaşım dudaklarıma doğru ince bir hoş çizerken burukça gülümsemeye devam ettim."Ben geldim kardeşim."

O süzülen göz yaşını, bir gözyaşı daha takip etti. Güçsüz bacaklarımı hareket ettirdim. Yavaşça mermerin kenarına çöktüm. Elim Yiğit'in isminin üzerinde hasretle dolaştı."Geç kaldım biraz kusura bakma olur mu?"

Mezarlıkta gülmek ayıp mıydı bilmiyordum. Ama ben onun yanına her geldiğimde göz yaşlarım ile bulanan bir gülümseme ile bakıyordum toprağına. Somurtmak istemiyordu. Her şey eskisi gibiymiş gibi düşünüyordum.

Toprağını sevdim. Dakikalarca isminin yazıldığı yere baktım durdum. Güç toplamaya çalışıyordum. Halbuki güç namına bir zerre kalmamıştı ruhumda.

"Dün..."

Boğazımı bir el sardı. Nefesim kesildi. Gözyaşlarım hızlandı. Gülüşüm silindi. Düşünmemeye çalıştığım tüm gerçekler önüme dikildiler. Yüzleşmem gerekiyordu her şeyle. Ama işte bu o kadar kolay değildi ki.

Nazlı... Ah benim güzel, Nazlı çiçeğim. O Yiğit'in kalbini taşıyordu. O hüzünlü gözlerine, hastalığına derman olan kişi Yiğit'ti. Ben bu gerçeği nereye koyayım bilmiyordum ki.

Anlamamıştım ben. Aklıma bile gelmemişti. Nasıl gelsin ki zaten?

Yıllarca Yiğit'in organlarının kimlerde olduğunu düşünmüştüm. Ama bir gün olsun cesaret edip kimlere şifa olmuş Yiğit diye araştırmamıştım. Korkuyordum çünkü. Hep çok korkmuştum. Yiğit'in bir parçasını tanımadığım, bambaşka bir insan da görüp Allah'a isyan etmekten korkuyordum. Neden Yiğit öldü diye kendimi kaybetmekten korkuyordum.

Ama işte hayattaki sınavım bitmemişti benimde besbelli.

Benim kaçındığım şey karşıma çıkmıştı. Çıkmak ile kalmamış ben meftun olmuştum kaçtığım şeye. Ne düşünsem bilmiyordum işte. İsyan etmeye hazır, kardeşini özleyen yüreğim kime dert yanacaktı. Nazlı'm, Yiğit olmasa belki hayatta bile olamayacaktı. Neye yanacaktım ben, neye ağlayacaktım? Biri olsa diğer olmayacaktı. Ben neye isyan edecektim. Ki ben kimdim ki. Ben miydim kaderi yöneten? İnsandım ben. Dostunu kaybetmiş, aşkı bulmuş bir insan.

Ama işte insanım desem de düşündüklerim ağır geliyordu bana. Meğer ben, kardeşimin ölümüne yıllardır yas tutarken keşke ölmeseydi, neden öldü ki derken, bilmeden sevdamın ömrünü sorguluyormuşum. Bu ağırlık kolay kolay üzerimden kalmazdı ki benim.

Ah Nazlı, Ah Yiğit. Biri kardeşim, biri sevdam. Kendi seçtiğim, sevgimi ailem dışında verdiğim iki yegane insan...

Gözyaşları ile ıslanan yanaklarımı kuruladım. Derin nefesler aldım.Düşünmekte ağlatıyordu beni, düşünmemekte. "Dün kalbini öğrendim Yiğit."

Bir hıçkırık fırladı dudaklarımdan. Tutamadım. Kalbini öğrendim cümlesi beni bile kırdı. Nazlı'm duysa o da çok kırılırdı. O kalp Nazlı'nındı artık. O tüm güzelliğini vermişti o kalbe. Onundu. Ama Yiğit...

"Ben, ben o kalbin yeni sahibine çok aşık oldum. Ben şiir kokulu kadınımı buldum."

Gözümün önünde Yiğit'in şiir kokulu kadını bulacaksın diye bana seslenmesi geldi. Bulmuştum. Hem de Yiğit sayesinde bulmuştum. Ama kardeşim görememişti.

Yumruğumu ısırdım. Hıçkırıklarımı durdurayım diye yaptım bunu. Ama sarsılan omuzlarım, sicim sicim akan gözyaşlarım durmadılar... "Bilerek yaptın değil mi? Kardeşin aşkı bulsun diye yaptın? Benim sevdaya düşmemi öyle çok istiyordun ki. Kardeşine aşkı hediye mi ettin Yiğit?"

Gök gürledi ben konuşurken. Üzerime yağmur damlaları düşmeye başladı."O seninle yaşıyormuş. Sen ona umut olmuşsun. Senin bir parçan sevdamda hayat bulmuş. Ama bunu duyunca ona sarılmadım ben. Kaçtım ondan..."

Onu orada bırakıp gelmiştim. O anda ne yapacağımı bilememiştim. Beynimde sirenler çalarken korkuma yenik düşüp oradan kaçmıştım bende. Korkmuştum, elimde değildi. Orada onun kalbini kırarım diye çok korkmuştum.

Nazlı'nın kalbi, bir zamanlar Yiğit' in olan kalbi. Bana aşık kalbi. Sevdalandığım kalbi kırılmasın istemiştim...

"Şimdi beni bir yerlerden izleyip gülümsüyorsun değil mi? Aşık oldun ama nasıl oldun be Yusuf diye."

Bir hıçkırık daha fırladı dudaklarımdan. Ağlamak istiyordum sadece. Ama teselli edecek beni kimse yoktu. Nazlı'm ederdi ama. Yanında kalsaydım okşardı saçlarımı ağlarken...

"Sende aşık olmuştun. Yanında olmamıştım. Olmuş muydum Yiğit sen söyle? Yıllardır bunu düşünüyorum ben. "

Mermerin, toprağın dile gelmesini bekledim. Ama gelmedi. 10 yıldır olduğu gibi yine kulaklarıma dolmadı Yiğit'in sesi.

" Çok kızdım sana o zamanlar. Ama kızmak istemiştim. Kalbim kırılmıştı Yiğit. İlk defa kırgınlığımı görmezden gelmek istemedim."

Küçük bir çocuk gibi omuz silktim. Yıllardır içimde hiç sönmeyen bir ateş vardı. Hep içimde bir yerlerde tereddüt vardı, niye öyle bir tepki verdim diye. Ama nereden bilecektim ki. Nereden bilecektim ilk defa kırgınlığımı göz ardı etmediğim için kardeşimi, dostumu son kez göreceğimi.

"Bilsem seni orada son kez görüyorum. Gitmezdim ki kardeşim."

Toprağı sıktım. Acabalar hiçbir zaman bu kadar zihnimi bulandırmamıştı. "Ama geri dönüp gitmesem. Nazlı'm yaşar mıydı şimdi? Görür müydün onu kitapların arasında?."

Ağlamam şiddetlendi. Bir şimşek çaktı gökyüzünü deler gibi... "Yiğit, kardeşim senin yasın bende hiç bitmiyor."

Sesim artık fısıltıdan ibaretti. Sırılsıklam olmuştum. Hava kararmıştı. Saat kaçtı bilmiyordum. İstanbul'dan yola çıkmam, buraya gelmem, her şey bulanıktı zihnimde. Sanki her şey bir rüyaydı. Karma karışıktı her şey.

" Ben onu çok seviyorum. "

Mahcup muydum bilmiyordum. Ellerimle Yiğit'in mezarının toprağını ovuştururken gözlerim yağmurdan dolayı açılmakta zorlanıyordu. "Seni de çok seviyorum kardeşim."

Elimdeki toprak çamur oldu artık...

"Ama bu olanlarda onun hiç suçu yok ki. Ona asla kızmam. Biliyorum o şimdi sanıyor ki, ben ona kızıyorum. Senin kalbini aldı diye onu suçluyorum."

Titrek bir soluk aldım."Ama öyle değil. Valla değil. Çok seviyorum onu ben. O çok masum Yiğit. O çok güzel seviyor beni. Bana değer veriyor Yiğit. Küçüklüğümden beri öyle hasretim ki bana verilen değere..."

Gülümsedim. Buraya geldiğimde eğer bu gerçekler olmasa sabahtan akşama Yiğit'e Nazlı'yı anlatırım diye düşünüyordum. Onları tanıştırmış gibi hayal kurmak istiyordum.. Ama meğer Yiğit çoktan onunla kalp bağı kurmuştu. Tanışmaları öyle değişik ve başkaydı ki...

"Bana kızıyor musun?"

Cevap almak istercesine beyaz mermerden gözümü ayırmadım. Cevap gelmedi. Ama gök gürledi. Çok şiddetli gürledi hem de.

Ben çok seviyorum gök gürültüsü Yusuf ya. Romantik adam mıyım bilmem ama sanki her gök gürlediğinde ben konuşuyorum..

Gülümsedim. Yiğit konuşuyordu. O bana cevap veriyordu.

"Kızmıyorsun."

"Kızma."

Gök gürledi yine. Bir hıçkırık fırladı dudaklarımdan. Göz yaşlarım hızlandı. Ya da yağmur hızlandı. Bulanıklaştı her yer...

"Aslında mutlusun değil mi? Benim aşık olduğumu görüyorsun. Benim aşka kavuşmamı en çok isteyen sendin zaten hep."

Gök yine gürledi. Cevabımı aldım.

"Teşekkür ederim Yiğit. Bana mutluluk hediye ettiğin için çok teşekkür ederim. Seni hep çok seveceğim kardeşim. Sen her zaman kardeşim kalacaksın."

Gök konuşmamla beraber büyük bir şiddetle gürledi. Başımı gökyüzüne kaldırdım. Simsiyah gökyüzünün arasında bana gülümseyen Yiğit'i görür gibi gülümsedim.

Dostluklar her zaman ölümsüzdü. O hep yanımdaydı benim...

***

NAZLI ÖZEN

Ahmed Arif şey der bir şiirinde;

Bilmezler nasıl sevdik.

İki yitik hasret,

İki parça can...

Öyleydi işte. Bilmiyordu kimse nasıl sevdiğimizi. Ama çok seviyordum. Görüyordum, o da çok seviyordu. Sevmese gelir miydi yanıma, sevmese beni görünce akar mıydı gözyaşları...

Hasretle Nazlı çiçeğim demesini beklemiştim. Üç günde öyle çok özlemiştim ki onu. Gelmişti. Buradaydı. Emin olmak istercesine korka korka titrek bir adım attım ona doğru.

"Geldin mi gerçekten?"

Gözleri kan çanağına dönmüştü. Çok ağlamıştı. Çok üzülmüştü. Ağır gelmişti ona yaşananlar. Nasıl gelmesin? Ben onu anlıyordum. Ama işte anlamam yetecek miydi ona? Bilecek miydi neler hissettiğimi? Ben yarasına merhem olabilecek miydim?

"Geldim, geldim Nazlı."

Kuru bir yaprak gibi yere düştüm sanki. Tüm bedenim titredi. Çiçeğim dememişti bu sefer Yüreğime karamsarlık karabasan gibi çöktü. Bakışlarım hüzünlere boğuldu. Elimdeki çantayı düşürdüm. Bakışları çanta ile ben arasında dolaştı. Anladı neye üzüldüğümü. Bir şeyler söyledi kendi kendine. Ama bana bir şey söylemedi.

Dolan gözlerimi ondan kaçırdım. O sırada arkamdaki babam konuştu."Gelin içeriye, kapıda konuşmayın."

Gözünden bir damla aktı. Bakışları bendeydi bakmasam da biliyordum. Ama işte yüreğim öyle hızlı çaresizlikle çarpıyordu ki. Ona bakarsam ve hasretlikten göremediğim, beni korkutan şeyleri onda görürsem diye çok korkuyordum.

Öksürdü. Bakışlarım hızla ona değdi. Hasta mı olmuştu? Telaşla bedeninde dolaştı gözlerim. Üstü başı toprak olmuştu. Yanakları da kızarıktı. Hasta mıydı gerçekten?

"Ben, Nazlı ile yalnız konuşmak istiyorum."

Babama hitaben söylediği cümleleri bana bakarak bitirdi.Bir şey söylemedim. Sadece ona baktım. "Onu alsam biz gitsek."Yine öksürdü. Bu sefer daha şiddetli öksürdü.

" Yusuf hasta mı oldun? "

Tedirginlikle ona doğru bir adım daha atmıştım. Eliyle ağzını kapatıp öksürürken başını iki yana salladı. Sonrasında babama dönüp elini ağzından çekti.

" İzin verir misiniz? "

Gözlerimi babama çevirdim. Sert bir ifadeyle bakıyordu Yusuf'a. Ağlamam onu hem üzmüş, hem de sinirlendirmişti. Ama Yusuf'a kızamazdı bunun için. Kızmaması gerekiyordu.

" Konuşacakların kızımı üzecek mi? O ağlıyor. Onu kıracak mı konuşmaların?"

Aniden bana çevirdi bakışlarını Yusuf. Gözlerimde oyalandı bakışları. Biraz önce akan gözyaşımın izlediği yolu seyretti. Damlanın izleri hala vardı yanağımda. Yüzü acı ile kasıldı. Başını iki yana salladı.

" Ben onu kırmam, kıramam..."

Babam bir şey söylemedi bunun üzerine. Başını salladı sakince. Ki söylese bile ben Yusuf ile konuşmaya giderdim, ne olursa olsun.

"Nazlı," Babam yanıma yaklaşıp şakağıma öpücük kondurdu. "Babam, hiçbir şeyin seni üzmesine izin verme. Biz yanındayız."

Gözlerim babamın şefkati ile yine dolarken arkada sessizce gözyaşları içinde bizi izleyen anneme baktım. Gülümsedi. Başını salladı sakince. Bende gülümseyip yere düşen çantamı aldım. Ve sakin adımlarla Yusuf ile beraber merdivenlere yöneldim...

***

Yola çıkalı on dakikayı geçerken ikimizde konuşmuyorduk. Yusuf'un yolda olan bakışları ara sıra bana değse de ben ürkek bir ceylan gibi ona bakamıyordum.

Araba birkaç saniye sonra durdu. Tamirhaneye gelmiştik. Yusuf bana baktı. Bende ona baktım. Gözleri gözlerimizden ayrılmadan konuştu."Gel."

Başımı salladım. Arabadan inip, Yusuf ile beraber tamirhaneye ilerledim. Ezan okunuyordu o sırada. Çoktan ikindi olmuştu. Geçen zamanı takip edemez olmuştum şu üç günde. Rapor almıştım. Okula da gitmiyordum. İyi değildim. Hasta insandan farkım yoktu.

Yusuf tamirhaneyi anahtarı ile açtı. Demek ki o yokken Ali de açmamıştı. İçeriye girdiğimizde ilk defa onunla baş başa kalmışız gibi heyecanlandım. Konuşacaklarımızın ağırlığı ile bedenim titredi.

Yusuf kapıyı kapattı. Yavaşça bana doğru yürüdü. Ben ise sopa yutmuş gibi dikilip kalmıştım. Tam karşımda durdu. Gözlerim ayakkabılarındaydı. Ben öylece ayakkabılarına bakarken o beklemediğim anda bana sarıldı. Bedenimi kolları ile sarıp beni göğsüne çekti.

Dondum birkaç saniye. Beklemiyordum. Ama beklemediğim bu şey , öylesine iyi geldi ki. Burnumun direği sızladı. Yüreğimdeki sızı aksine azaldı. Hızlıca kollarımı beline sardım. Bu hareketimle daha da çekti beni sinesine. Kokusunu içime çektim. Öyle çok özlemiştim ki onu. Sanki günler değil yıllar geçmişti ona sarılmayalı...

Saçlarıma sayamadığım kadar buseler kondururken derin bir nefes aldığını işittim. Dudakları kulağıma yaklaştı. "Seni ağlattığım için özür dilerim."

Akmaya hazır göz yaşlarım hemen yanaklarımı ıslattılar. Başımı göğsüne daha çok yasladım. Kaç dakika geçtiğini bilmeden hasretle sarıldım ona...

Dakikalar sonra birbirimizden ayrıldığımız da elleri hemen yüzümü kavradı. Baş parmakları göz yaşlarımı kurulurken yutkundu ağırca. "Ne olur ağlama." dudaklarım titredi. Ağlamak istiyordum ama.

"Ben çok korktum." Sesim de titriyordu artık. "Bende çok korktum." Islak kirpiklerimin arasından ona baktım. Safça sordum.

"Neden korktun? Kızmadın mı bana?" Kederli bir iç çekti. Şakağıma bir öpücük bıraktı. Saçlarımı sevdi. Alnıma yapışan perçemlerimi düzeltti.

"Ben sana kızar mıyım? Kızabilir miyim?"

Ellerini yüzümden uzaklaştırdı. Sağ eli sol elimi kavradı. "Yukarıda sakince konuşalım olur mu?"

Başımı salladım. Onun beni yukarıya götürmesine izin verdim. Yukarıya çıkıp odada bulunan, koltuğun kenarına ilişip oturduğumda Yusuf öylece ayakta boşluğa bakıyordu. Korkarak konuştum yine.

"Beni suçluyorsan saklama benden. Hem ben öyleyse anlarım ki zaten."

Sonlara doğru sesim fısıltıdan farksız çıksa da beni duydu. Boşluktaki bakışlarını çekti. Tam karşımdaki sehpaya oturdu. Bana bakarken düşünceliydi. Cümleleri toparlamaya çalışıyor gibiydi.

"O benim can dostumdu."

Göz bebeklerim titredi. Can dostu, Yiğit. Kalbimin ilk sahibi. Bana hayat veren...

"Onunla aynı mahallede yaşıyorduk. Çok yakındık. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmezdi."

Buruk bir tebessüm oldu yüzünde. Bana onu anlatıyordu. O yüzden ses çıkarmadım. Güç vermek için eline uzandım. Hemen karşılık verdi tutuşuma. Parmaklarını parmaklarıma kenetledi.

" O ölmeden önce."titrek dolu gözlerini gözlerimden kaçırdı. " O aşık olmuştu, Leyla'ya. "

Leyla. Demek o Yiğit'in aşık olduğu kadındı. Ne yaşanmıştı aralarında? Gözleri yine gözlerime değdi. Meraklı bakışlarımı anlayıp derin bir nefes aldı.

" Diyeceksin madem Yiğit'in sevdiği kadın. Sen niye sevmiyor gibi duruyorsun o kadını? "

Tek eliyle yüzünü sıvazladı. Bu konu her neyse, ona acı veriyordu. "O Yiğit'e ihanet etti. Onun yüzünden kalbimizi kırdık birbirimizin."

Dudaklarım aralandı. "Neden ki?"

Gayri ihtiyari sorduğum soruyu neden sordum diye anında pişman oldum. Bu konuda sıradan bir insan değildim ben. Yiğit'in kalbini alan insandım. Onun yerine yaşayan belki de. Soru sormak bile suçlu hissettiriyordu beni. Gözlerim mahcubiyet ile ellerimize çevrildi. Bu histen hiçbir zaman kurtulamayacaktım galiba ben.

"Nazlı,"

Gözümden suçluluk, kalbimi kendime ait hissetmeme duygusu ve yaşadığım nice duygunun patlaması ile gözyaşları hızla akmaya başladı.

Çenemde parmaklarını hissettim. Ona bakmamı sağladı. "Ağlama Nazlı. Ne hissettiğini biliyorum. Ama senin suçun değil hiçbir şey."

Bir hıçkırık fırladı dudaklarımdan. "Ama bana Nazlı çiçeğim demiyorsun. Soğudun değil mi benden? Valla bilmiyordum o senin dostun. Ben sadece yaşamak istemiştim. Bir şey yapmadım ki..."

Dudaklarımın üzerinde dudaklarını hissettim. Öpmüyordu. Sadece dokunuyordu. Gözyaşlarım dudaklarımızın arasına süzüldü. Yavaşça ayrıldı benden. Tek tek kuruladı gözyaşlarımı.

" Seni suçlamıyorum ben. "

" Ama beni orada bırakıp gittin. Üç gün boyunca hiç aramadın, sormadın. Neden yaptın o zaman?"

Sonlara doğru sesimi yükselmiştim. Ama işte o üç gün boyunca yaşadığım hislerin tarifi yoktu."Ben o an ne yapacağımı bilemedim."

Gözlerimden hala daha yaşlar süzülüyordu. Öyle çok ağlamıştım ki şu üç günde. Kurur, tükenir sanmıştım ama asla tükenmemişti. "Bilemedim Nazlı'm" Elimi kalbinin üzerine koydu.

"Burada bir yangın vardı. On yıldır sönmeyen bir yangın. Kırgındık biz birbirimize. Ben ona beni görmediği için çok kırgındım. Hayalim mahvoldu diye çok kırgındım. Onun ölümü öyle aniydi ki. Bilemedim Nazlı, bilemedim Nazlı çiçeğim. Ne tepki verilir bilemedim. Sana ne desem bilemedim. "

Benim gibi ağlıyordu artık. Ağlayışı ile benimde ağlamam hızlandı.

" Ben kardeşimi mezara koyarken, onun bana aşkı vereceğini bilemezdim ki. Seni böyle severken , sana hayat veren Yiğit'ti. Korktum. Çok korktum. Sende gidersin diye. Ben bir şey söylerim, kalbini kırarım diye çok korktum. "

Omuzları sarsıldı. Başını göğsüme koydu. Onu anlıyordum Büyük bir şok yaşamıştı. Saçlarının arasında parmaklarımı dolaştırdım. Ağlamaları iç çekişlere döndü. Omuzları sarsılmayı bıraktı...

Yavaşça başını kaldırıp bana baktı. Eli yüzümü kavradı. "Ben seni çok seviyorum Nazlı. Nazlı çiçeğim."

Yüzümü okşayan eline yanağımı yasladım. "Bende seni çok seviyorum."

Gülümsemeye çalıştı. Ama burukça bakmaktan ileriye gidemedi. "O an ne yapacağımı ne söyleyeceğimi bilemedim. Senin bir suçun yok ki. Ama ağır geldi. O an yaşadığım şeyleri anlatamıyorum ki ben."

Beni suçlamıyordu. Bunu belki bin defa dese öyle rahat ederdim. Benim ki bir kalbi emanet almanın ağırlıydı. Abartıyor muydum bilmiyordum. Ama bu his öylesine farklıydı ki .

" Onunla neden dargındınız? "

Yanağımı okşayan parmakları durdu." Uzun, belki de kısa bir hikaye. Yiğit Leyla'ya aşıktı. Ama aşkı çok karşılıklı değilmiş meğerse."

İç çekti. "O zamanlar bunu ilk fark eden bendim. Ama söyleyemedim. Bir şekilde devam ettiler sevgili olmaya. Ama bu böyle devam etmedi. bir gün her şey bir anda mahvoldu. Leyla Yiğit'ten ayrılıp hemen haftasında da nişanlandı. Ve bu nişanlanma, tanışma işini Yiğit ile sevgiliyken planlanmıştı. İhanet etmişti Yiğit'e."

Gözlerim şaşkınlıkla büyüdü. İhanet etmişti Leyla Yiğit'e. Onu kandırmıştı. " O, yani Yiğit ne yaptı?"

Yusuf gözlerini boşluğa çevirdi."Ağladı,içti günlerce. Ama biliyordum patlamaya hazır bir bombaydı. Bilsem de bir şey yapamadım. O aralar hayatımda ilk defa güzel bir şeyler oluyordu Nazlı. Arada kalmıştım. Güzel yaşayacağım şeylere bile sevinemiyordum."

Güzel şeyler derken ne kastettiğini merak ettim.

" Ne yaşayacaktın ki? "

Boşlukta olan gözlerini, gözlerime çevirdi. " Ben çok iyi futbol oynardım. Yıllardır bir kere bile ayağımı topa vurmuyorum orası ayrı. İşte o zamanlar transfer olma fırsatım vardı." kederle gülümsedi. "Yani ben öyle sanıyordum. Nerden bilecektim ki ilk hatamda hayallerimi elimden alacaklarını."

Hayallerini yitirmiş gibi baktı. Bu bakış bana öylesine tanıdıktı ki. Aynı benim gibi hayallerini rafa kaldırmıştı Yusuf yıllar önce.

"Nişan günü Yiğit, Leyla ile konuşmak istedi. Engel olmak istedim. Ama başaramadım. Bende söz aldım ondan. Asla başını belaya sokmayacaksın diye. Biliyordum çünkü. Yiğit'in başı, çok severdi belaya girmeye. O da söz verdi."

Hikayenin sonunu çok merak ediyordum. Yiğit ne yapmıştı da Yusuf ona kırılmıştı.

" Gittik. Ama her şey kötüleşti. Leyla'nın nişanlısı gördü bizi. Kavga çıktı bir anda. Yiğit'i uzaklaştırmak istedim. "

Yumruklarını sıktı. " O bana verdiği sözü tutmadı Nazlı. Cebinde bıçak taşıyormuş. Adama bıçak çekti."

Yusuf'un kırgınlığı sözünü tutmadığı içindi. Bir şey söyleyemedim. Ne diyebilirdim ki. Her şey öylesine sanki bir kader çarkına bağlıydı ki. Sanki o kavga olmasa Yusuf ile hiç karşılaşamaz, belki de çoktan ölmüş olurdum...

"Adam da silah çıkardı. Arbede oldu. Vuracaktı Yiğit'i, korktum. Araya girdim. Adam ile boğuştum. Silah patladı. Adam yaralandı. Sicilime adam yaralama yazıldı. Antrenör beni takımdan kovdu..."

Ayağa kalktı Yusuf. Kanayan yarasıydı bu konu. Hak etmediği bir suç üzerinde kalmıştı. Masanın üzerindeki sürahiye uzandı. Bir bardak suyu kana kana içti. Arkasından kalktım. Sırtına dokundum. Bedenini bana döndürdü. Kan çanağı olmuştu gözleri. Derin nefesler aldı.

"O gün çok kırılmıştım Nazlı. Bilsem onu son kez görüyorum kırgınlığımı unuturdum ben."

Gözleri doldu yine. " Ama ilk defa bu kadar çok kırılmıştım. Ben Yiğit'in benim hayatımda önemli olan bu olayı umursamamasına çok kırıldım Nazlı. Yıllarca umursanmadım ben zaten. Annem sevmedi beni Nazlı. Annem umursamadı. "

Eli göğsüne gitti. Acı çeker gibi vurdu. Sanki o günü yaşıyordu. Eline uzandım. Vurmasın diye yumruğunu tuttum. Kederle bana baktı.

" Hayatımda ilk defa kırgınlığımı göz ardı etmek istemedim ben. Ama o bile bana bir ömür boyu , vicdan ve hasret yükü olarak döndü. "

Yumruğunu yavaşça açtım. Avuç içine minik öpücükler kondurdum. Şifa olsun istedim yüreğine her bir öpücüğüm. Yaralıydı. Çok yaralıydı. Kırgın kalbinin hesabını bir kere sormak istemişti. Onda da arkadaşını bir daha görememişti...

Dakikalarca ağlayarak avuç içlerini öptüm. Kederi kederim oldu. " Yusuf ağlama. "

" Sende ağlama Nazlı çiçeğim."

Avuç içine bir öpücük daha kondurup omuz silktim. "Ben sen ağlayınca çok üzülüyorum."

Bedenini bana yaklaştırdı. Alnıma alnını yasladı. "Üzülme." İç çekti. Biraz öncekine göre daha iyiydi sanki.

" Ben hep özlüyorum onu. Ama biliyorum artık. Allah beni yalnız bırakmadı. Seni verdi."

Kirpiklerimi kırpıştırdım. Elime uzanıp koltuklara ilerledi. Yan yana oturduğumuzda bedenini bana çevirdi. " Sen bana hediyesin."

Bir göz yaşım daha özgürlüğüne kavuştu. Hatta birkaç gözyaşım...

" Bu yaşadığım, bu olanlar, bu kalp..."

Titreyen elini kalbime uzattı. Tam kalbimin üzerine elini koyduğunda gözlerim kapandı. "Bu kalbi Yiğit'ten almasan, sen olmazdın."

Gözlerimi araladım. Onun bakışları kalbimin üzerindeki elindeydi. "Yıllar oldu. Ölümüne alıştım. Onu çok özlüyorum. Öyle çok özlüyorum ki..."

Bana baktı yaşlı gözlerle. Bugün ne çok ağlamıştık biz. Ama ağladıkça iyileşiyorduk. Biliyordum. Gözyaşlarımız da derman oluyordu bize.

"Ama kader böyle. Yiğit kaç kişiye hayat oldu. O bana hayat oldu Nazlı. Sen olmasan ben hayat bulamazdım ki. Olmazdım ben. "

Gülümsedim ağlarken. Gerçekten beni suçlamıyordu. Sıkıca sarıldım boynuna. Öpücükler kondurdum yanaklarına, gözlerine, saçlarına...

Sarılmalara doyamazken, her şeyi konuşmak istediğim için ondan yavaşça ayrıldım.

"Ben onu tanıyorum."

Yusuf şaşkına gözlerini bana dikti. Benimde her şeyi anlatmam gerekiyordu. Onu tanıdığımı bilmesi gerekiyordu.

"Onunla hastanenin bahçesinde karşılaşmıştık 16 mayıs sabahı. Benimle bir bankta oturdu. Sohbet ettik onunla. Bana hayat vereceğini bilmeden konuştum onunla. "

Yumruk yemiş gibi irkildi. Şaşkınca sordu. "O sen misin yani? Bana yazdığı mektupta bahsettiği genç kız. "

Ayağa kalktı hızlıca. Benden haberi var mıydı? Yiğit beni anlatmış mıydı ona?

Yiğit beni unutup gitmemişti...

Pantolonunun arka cebinden cüzdanını çıkardı. Cüzdanının içinden de defalarca katlanılmış olduğu belli bir kağıt. Titreyen elleri ile bana uzattı elindeki kağıdı.

" Bana mektup yazmış ölmeden önce, senden bahsetmiş Nazlı. İsmini hiç yazmadan seni yazmıştı mektupta. Sanki, sanki bugünleri görmüş gibi yazmış Yiğit... "

Göz bebekleri bile titriyordu. Önümde dizlerinin üzerine çöktü. Bir elimdeki mektuba, bir bana baktı. "Kaderimiz çok önceden yazılmış Nazlı'm..."

Şaşkındım. Gerçeklerin içinden, gerçekler fırlıyordu. Gözlerim elimdeki mektuba değdi. Yıpranmıştı. Yusuf değer veriyordu mektuba, belli ki. Yanında taşıyordu.

" Nazlı seni bulmak için ben o hastaneye geldim. Ama ismini bile bilmiyordum. Aylar geçmişti. Bulamadım seni."

Artık şaşırmak bile yetmiyordu. Bizim Yusuf ile kaderimiz öyle bir çizilmişti ki. Allah bizi hep yakın tutmuştu. Bizi birbirimize bağlamıştı. Ama vakti gelmeden asla karşılaşmıştık birbirimizle.

" Beni mi? "

Başını salladı. Dizlerime birer öpücük kondurdu. "Onu gören son kişi sendin Nazlı. Annesi ve babasından sonra sen... Acım biraz hafiflediğinde Ankara'ya geldim. Sana sormak istedim son halini. Nasıl olduğunu öğrenmek istedim."

Göz yaşları dizlerimi ıslattı. "Kader seni hep bana yazmış Nazlı..."

Ellerim, dizlerim hatta tüm bedenim titredi. Kadere teşekkür etmek istedim. Ama Yiğit ölmüşken bunu yapamadım. Kendime kızdım hatta.

"Okuyabilir miyim?" Yusuf başını dizlerime yaslanmadan önce konuştu."Okuyabilirsin. Bana da okur musun?"

Küçük bir çocuk ürkekliğinde sorduğu soruyu başımla onayladım. Titreyen ellerimle katlı kağıdı açtım.

Gözlerim lacivert mürekkepli kalemle yazılmış mektupta dolandı. Bazı yerlerin mürekkepleri akmıştı. Göz yaşı ile ıslanmıştı. Ara sıra olmuştu bu. Bazı yerlerde artmıştı gözyaşı.

Kimdi ağlayan merak ettim. Mektubu okuyan Yusuf mu mektubu yazan Yiğit mi?

Bu mektubu okur musun bilmiyorum. Böyle bir şeye de ilk defa kalkışıyorum. Kendi kendime gülüyorum şu an. Ama gülüşüm kederli Yusuf. Gülüşüm buruk, öksüz...

Her şeyin üstünden günler geçti. Kızgınlığını, kırgınlığını alıp gittin. Benim yüzüm olmadı seni gelip görmeye. Hayatım desen tepetaklak olmuş. Eve dönmeye de cesaretim yok. Ama en çok seni özlüyorum. Dostluğunu, kardeş olmamızı.

Çok pişmanım çok. İçimde geçmeyen bir vicdan azabı var. Senin hayallerini elinden aldım. Hem de ne uğruna. Kimin uğruna. Senin kalbini kırdım. Hiç bana öyle bakmamıştın şimdiye kadar Yusuf. O bakışın bana çok koydu. Kendimi bok gibi hissettim. Sen her koşulda yanımda olurken ben olamadım. Bencilliğim ile her şeyi mahvettim.

Aşıktım. Gözlerim kör olmuştu. Ama bunların hiçbiri bahane değil. Senin kırıldığın sözümü tutmamam, güvenini kırmam. Senin için güzel olacak bir hayali görmezden gelmem.

Bilmiyorum kardeşim. Biz seninle çok farklıyız. Sen bu dünyadaki hayran olduğum tek insansın. Ben el bebek gül bebek yaşarken sen hep mücadele ettin. Senin yanında oldum mu bilmiyorum mücadelende. Ama seni çok seviyorum kardeşim. Senin için canımı bile veririm. Öl de benim için ölürüm. Sana hayat veririm yeter ki kardeş kalalım...

Bu kısımda çok ağlamıştı Yusuf. Bir hıçkırık fırladı benimde dudaklarımdan. Yiğit biliyordu sanki geleceği. Hayat vermişti bize bilmeden. Nefesimi düzene sokmaya çalıştım. Devam ettim okumaya mektubu.

Acı çekiyorum. Yüzüm yok karşına çıkmaya. Çünkü ben bu hayatta kurduğun tek hayali mahvettim. Keşke her şeyi geri alabilsem. Keşke o güne geri dönsek, hiç olmamış olsa yaşananlar.

Ama işte geriye dönemiyoruz. Kafam allak bullak uyku uyuyamıyorum. Karabasan çökmüş sanki üzerime. İlk defa bugün sana bu mektubu yazarken ferahlık var üzerimde. Garip bir his var içimde bilmiyorum. Zaten bu hisle gece boyu yürüdüm. Sonra bilmiyorum nasıl oldu ama hastaneye gelmişim. Aslında iyi de oldu hastaneye gitmem. Oradaki bir genç kız verdi bana bu aklı. Mektup yaz dedi konuşamıyorsan.

Yanıma oturdu ben oradayken. Yusuf görsen kızı, gözleri çökmüş, zayıflamış, hali kalmamış sanki. Kalp hastasıymış. Utandım biliyor musun o kızla konuşunca. Derdimden utandım. Ben aşk diye etrafı dağıtırken gencecik kız sadece yaşamak istiyordu. Derdin bu mu Yiğit diye kendi kendime hayıflandım.

Senden bahsettim sonra ona. Dedim, kalbini kırdım dostumun. Ve ben bunu söyleyince benim dostum yok dedi. Ama öyle bir dedi ki. Şimdiden sonra olmayacağına emin olmuş, kabullenmiş. Ölümü bekliyor Yusuf. Onu hayata tutacak kalp bekliyor.Bir kalp be. Çok şey mi istiyor sanki...

Bu arada İyi ki seninle organ nakli bağışı olayını yapmışız. Seni iyi ki dinlemişim. Bir gün ölürsem böyle gençlere, yaşamak isteyenlere umut olacağım. Bunu yapmama ön ayak olduğun için çok teşekkür ederim kardeşim. Hayatımdaki çoğu şeyin mimarısın sen. Bana hep sanki sen benden büyükmüşsün gibi, abim gibi davrandın. Yol gösterdin.

Gözlerim dizlerime sarılmış Yusuf'a değdi. Bu nasıl bir kaderdi böyle. O bilmeden hayatımı kurtarmıştı. Bir kalp naklinden fazlasıydı tüm yaşananlar. Titreyen ellerimle gözyaşlarımı kuruladım. Devam ettim mektubu okumaya.

Bilmiyorum Yusuf. Eksikliğin o kadar belli ki. Mesela ben kızın yanında kendimi salak gibi hissettim oğlum. Bunu sana yüz yüze anlatsam eminin kahkaha atarsın. Ben şimdi sordum konuşamıyorum ne yapayım diye. Bana dedi mektup yaz. Hatta şiir de yaz onu anlatan falan. Bak sana yazarken bile anlamıyorum bu durumu.

Şiir dedi oğlum. Ben şiiri bir senden duymuşum. Hiç anlamam. Dedim nasıl bir tesadüf. Bu kız Yusuf'u tanıyor mu yoksa?

Sordum tabi hemen. Bilmiyorum sen karar ver dedi. Sonra yanımdan gitti. Dedim yine gitmeden sorayım. Söyledi de. Hatta şu an sana bu mektubu yazarken şiiri bilgisayardan açtım. Şiir hüzünlü kardeşim. Bize uymaz. Keşke o kıza da uymasa. Ölüme yakın diye bir şiir Yusuf. Gencecik kız ölüm anlatan şiirde kendini buluyor.

Bu olay çok kafama takıldı. Aslında gerçeğe de döndürdü beni. Bana kızgın olsan da bir şansım olduğunu hissettim. Yaşıyorum en nihayetinde. Hasta değilim. Umudum var. O yüzden senin beni affetmen için her şeyi yapabilirim.

Bu mektubu sana yollayacağım. Sonra da yola koyulup yanına geleceğim. Sensiz buraların ne tadı var ne tuzu. Yanına gelip affımı dileyeceğim. Küçük bir çocuk gibi dolanacağım peşinde. Gerekirse tek tek tüm hayallerini gerçekleştireceğim. Ama o zamana kadar , yanına gelen kadar senden af dilediğimi bil Yusuf.

Affet kardeşim beni , affet...

Sana bir hayat borcum var biliyorum. Hayallerin kursağında kaldı biliyorum. Buraya yazıyorum. Allah'tan tek duam sana yeni bir hayat vermek, yeni bir umut vermek.

Seni çok seven kardeşin Yiğit.

( 16 mayıs, 2012)

Son satırları bulanık gözlerle okurken Yusuf başını dizimden kaldırdı. Gözleri dolu dolu bana bakıyordu. Titreyen dudaklarımı araladım.

"O çok temiz kalpli biri."

Acı ile tebessüm etti. " Kalbi tertemizdi. Asla kötü niyet yoktu yüreğinde. "

Elimdeki mektuba baktım. Satırlarda dolaştırdım gözlerimi. "Ona söylediğim her şey dün gibi aklımda. " gözlerimi Yusuf'un ağlamaktan koyulaşmış mavi gözlerine çevirdim.

"O zamanlar bana iyi gelen en güzel şeylerden biri şiirlerdi Yusuf. Her bir şiirin, her bir mısrasında kendimi bulurdum ben. Ama bir şiir öylesine benim için yazılmıştı ki... "

Elime uzandı. Mektubu aldı. Parmağını tam ölüme yakın şiirinin geçtiği yere koydu. "Bu kısımda öylesine aklıma senin olmadığını bilmeden sen düşerdin ki. Yiğit derdim ölüme yakın oldu, peki ya o genç kız."

Titredim. O günlere gittim yine.

Akşamüstüne doğru, kış vakti;
Bir hasta odasının penceresinde;
Yalnız bende değil yalnızlık hali;
Deniz de karanlık, gökyüzü de;
Bir acaip, kuşların hali"

Dizlerinin üzerinde doğruldu.Alnını alnıma yasladı. Dudaklarıma, gözlerime,yanaklarıma öpücükler kondurdu. Derman aradı buselerde...

"Artık ölüme yakın değilsin. Her şey geride kaldı."

Gözlerim aramızda kalan mektuba ilişti. Yiğit'i düşündüm. Hasta odamın penceresinde dışarıyı izlerken bir anda gözüme ilişen onu. Yanına gitmemi, onunla bir bankta oturup, geleceği bilmeden sohbet edişimizi.

"O hayatta olsun ister miydin?"

Sorum ile beraber yeşillerim, mavilerine bulandı. Başını salladı. "O yaşasın hep istiyorum. Ama ben kabullendim Nazlı. Ölümde var hayatta. O kardeşim benim. O yaşasa da yaşamasa da benim dostum. "

Alnını alnımdan ayırdı. Gözleri yüzümde dolaştı. "Kader mi alın yazısı mı bilmiyorum. Ama Nazlı, ben sensizde olamam. Kardeşim hep burada." Eli kalbine gitti. "O beni hiç terk etmedi. Kardeşim bana hayat verdi. Onun bana verdiği bu hediye..."

Elini kalbimin üzerine koydu. "Bir kalp verdi. Bir ömür verdi. Yiğit bana seni verdi. Yaşıyoruz Nazlı, biz bir şiirden başka şiire geçtik onun sayesinde."

Gülümsedi. Dudaklarımın üzerine bir buse daha kondurdu. "Orhan Veli alınmasın ama biz Melih Cevdet şiirindeyiz artık. "

Zihnimde Melih Cevdet Anday şiirleri dolaştı. Buldum kastettiği şiiri. Gülümsedim. Mektuba baktım tekrar.

Yaşamak güzel şey doğrusu
Üstelik hava da güzelse
Hele gücün kuvvetin yerindeyse
Elin ekmek tutmuşsa bir de
Hele tertemizse gönlün...

"Çok teşekkür ederim Yiğit. Bana yeni şiirler hediye ettiğin için çok teşekkür ederim."

BÖLÜM NASILDI?

BİRAZ GECİKTİM. KUSURA BAKMAYIN.

OY VERMEDİYSEK LÜTFEN VERELİM.

BU ARADA BÖLÜMLER ON BEŞ GÜNDE BİR GELEBİLİR. HABERİNİZ OLSUN. BİRAZ ARALAR AÇILACAK. AMA MÜMKÜN OLDUĞUNCA SİZİ BEKLETMEYECEĞİM.

KENDİNİZE ÇOK İYİ BAKIN.

GÖRÜŞMEK ÜZERE..

Continue Reading

You'll Also Like

2.8K 240 39
HER ŞEY BELKİ DE BİTTİ DEDİĞİMİZ YERDE BAŞLIYORDUR... Elif... Yalnızlıktan, sevdiklerini kaybetmekten ve sevgisizlikten korkan genç bir kadın. Ve tüm...
1.4M 73.8K 49
Birlikte büyüdü onlar... Fakat büyüdükçe değişti birinin hisleri. Arkadaşlık değildi bu içindeki, sevdi Hafsa. İçin için, gizli gizli sevdi Fatih'i...
595K 37.7K 26
Biraz sivri dilli, biraz şüpheci ve biraz da gözü kara kızımız Lal için bir gecede değişmişti her şey. Beklediği doğru adama, büyük bir yanlışın orta...
3.4M 126K 70
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum... "1 yıl, sadece 1 yıl sonra burdan herkesin seni bir ölü olarak...