NAZLI SEVDA

By biromanokuyucu

679K 39.7K 5.9K

Hayatın gerçekleri ile küçük yaşta tanışmış olmasına rağmen hayattan ümidini hiç kesmemiş bir kadın ile, hay... More

TANITIM
1.BÖLÜM
2. Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. Bölüm
13.BÖLÜM
14.BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. Bölüm
17.Bölüm
18. BÖLÜM
19.BÖLÜM
20. BÖLÜM
YASEMİN ALOĞLU- ÖZEL BÖLÜM
21. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. Bölüm
26.Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. Bölüm
FİNAL

22. BÖLÜM

14K 1.1K 144
By biromanokuyucu


KEYİFLE OKUYUN

OY VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM.

MEDYA: Eylem Aktaş-Bir Fırtına Tuttu Bizi

Bir Fırtına Tuttu Bizi Deryaya Kardı
O Bizim Kavuşmalarımız a yarim mahşere Kaldı
O Bizim Kavuşmalarımız a yarim ahirete Kaldı

Yeni Cezve Yeni Cezve Kaynar Kaynamaz Oldu
O Benim Nazlı yarimin Dilleri Söyler Söylemez Oldu

Yeni Cezve Yeni Cezve Kaynıyor Ocakta
Kasatura Belimizde ( a yarim) martınımız Kucakta

Mapushanede yata yata Her Yanlarım Çürüdü
Yollarına Baka Baka A Yarim Ela Gözler Süzüldü



Gözümden yanağıma doğru süzülen bir damla gözyaşını silip duvarı izlemeye devam ettim. Ağlıyordum. Sadece ağlıyordum. Çok üzülüyordum.

Acıyordu. Bana ait olmadığını hep bildiğim, ama bir kez daha çok iyi anladığım kalbim, çok acıyordu. Nasıl bir kaderin içine düştüğümü bilmiyordum. Nasıl bir hayattı, şanstı bu bilmiyordum. Tek bildiğim acı çeken kalbimdi...

Saçlarımda dolaşan parmakların sahibi yanağıma bir buse kondurdu."Annecim hadi bir şeyler ye. Endişeleniyorum senin için."

Bir şey yemek istemiyordum. Kimseyle konuşmakta istemiyordum. Sadece uyumak ve her şeyin bir rüya olduğuna inanmak istiyordum. Babam beni aradığında Yusuf'a Yiğit'i söyledin mi dediğinde asla böyle bir şey olacağını tahmin etmiyordum. Aklıma bile gelmemişti. Ama aklıma gelen başıma gelmişti işte.

O gün benden haber alamayınca, annem ve babama dayım söylemişti ne durumda olduğumu. Annem ve babamda apart topar beni görmeye İstanbul'a gelmişlerdi. Zaten onlar geldikten sonra , babama sorduğum sorular her şeyden emin olmuştum. Yusuf'u babam, Yiğit'in cenazesine gittiğinde görmüştü. On yıl geçtiği içinde ilk gördüğünde hatırlayamamıştı.

Yusuf. Aşık olduğum adan. O Yiğit'in en yakın arkadaşıydı...

Ah Yiğit... O yüzden mi çıkmıştın karşıma. Farkında olmadan arkadaşın ile kaderlerimizi birleştirmek için miydi bir hastane bahçesinde birbirimizi görmemiz?

Gözümden bir damla yaş daha süzüldü. Sonra bir tane daha...

"Anne, beni sevmez değil mi artık? Ben onun elinden arkadaşını aldım. Sevmez değil mi? Ama sevse olmaz mı? Ben onu çok seviyorum."

Annem bedenimi kendine çevirdi. Ellerimden tutup oturmamı sağladı. Gözyaşlarım ile ıslanan saçlarımı yüzümden çekerken onunda gözlerinin dolduğunu gördüm. Yanaklarımı kurulayıp, sevdi.

"Annem sever. Seni seviyor Yusuf ben gördüm. Neden kendini üzüyorsun be kızım?"

Dudaklarım büzüldü. Küskünce baktım anneme."Ama beni orada bırakıp gitti. Bir cümle bile söylemedi. Kaçtı benden"

Gitmişti. Gözyaşları içinde bir bana, bir Fatma teyzeye bakıp gitmişti. Bekle desem de durmamıştı.

"Kızım ona da hak verelim. Şok yaşadı çocuk. Baban, babasıyla konuştu. Çok yakınlarmış. Son zamanlarda aralarındaki bağ kopmuş. Hep onun vicdan azabını yaşıyormuş. Üstüne de böyle bir şey. Neyse işte ama düzelecek her şey inan bana."

Annemin cümleyi tamamlamamasıyla göğsüme bir sızı saplandı. Söyleyemiyorlardı işte, tamamlayamıyorlardı. Herkese ağır geliyordu bu durum.

" Biliyorum ben o beni bırakacak. Kalbim gibi beni yarı yolda bırakacak. "

Öfke ile delirmiş gibi yataktan kalktım. 18 mayıstı bugün. Tam tamına üç gündür görmüyordum onu. Babası Ankara'ya gittiğini söylemişti. Ama biliyordum ben o benden gitmişti.

"Anne sen bile söyleyemiyorsun. Kalbini aldın arkadaşının diyemiyorsun. Baksana söyleyemiyorsun."

Bağırıyordum. Ağlıyordum da. Canım acıyordu. Korkuyordum. Bilmiyordum hiçbir şey. Karışıktım. Karmaşıktım ben. Sadece Yusuf'a sarılmak istiyordum. Saçlarımı sevsin, bana Nazlı çiçeğim desin istiyordum.

"Nazlı kızım."

Aralık kapıdan bana bakan babama doğru yürüdüm bir umut."Baba, Yusuf beni suçlamıyordur değil mi? Ama bence suçlar. Baksana ben yaşıyorum. Dostu öldü.."

Babam saçlarıma uzanıp sevmek istedi. İzin vermedim. Hep böyleydi. Benim isyan etmeme, üzülmeme bile izin yoktu. Camdandım sanki ben. Kırılacaktım ilk darbede...

"Bir kere şefkat göstermeden söyleyin ne olur baba."

Burnumu çektim öfkeyle. Elim kalbime gitti. Öfkeyle bir fiske vurdum göğsüme. Dolmuştum artık ben. Patlayacaktım. Neden bende normal bir insan olamamıştım ki.

İlk beni kalbim terk etmişti. Şimdi ise belki de kalbim olan adam...

Bir kere daha vurdum kalbime. "Ben yaşamak istedim sadece. Ama meğer yaşarken Yusuf'u üzmüşüm. Onu arkadaşından alı koymuşum. Hiç ait olmayan bu kalbi oysa onunla beraber benimsemiştim. Beni suçluyor şimdi biliyorum. Sevmezde beni artık. "

Babam dolan gözlerini kaçırdı benden. Ellerime uzandı."Babam, o seni neden suçlasın? O sadece şoku atlatmak istiyor. Bak göreceksin gelecek. Ne olur ağlama. Dayanamıyorum ben."

Babamın göğsüne sakladım başımı. Hıçkıra hıçkıra ağladım. Yaşadıklarıma, ölüme, kadere, aşkıma ağladım...

"Baba, ben ona gideyim. Çok üzüldü o. Gideyim ben. Yalnız kalmasın. Yalnız hissetmesin baba" Babamın göğsünden başını kaldırıp yalvarırcasına gözlerine bakıyordum.

"Yavrum eve gelince haber verecekler."

Başımı iki yana salladım. "Yok ben orada beklerim."

Gözyaşlarımı kurulayıp dış kapıya ilerledim. Yanına gidecektim. Üzüntüsünde beni istemese bile yanında olacaktım. Rastgele bir ayakkabıyı ayağıma geçirip orada olan çantamı elime aldım. Annem ve babamın itiraz seslerini duysam da umursamıyordum. Kapıyı açtım. Açar açmaz kolum yana düştü. Nefesim tekledi. Kalbim ah, hasret kalbim...

"Yusuf..."

Kalbim hasretle çarptı. O buradaydı. Yanıma gelmişti. Saçları dağılmış, gözleri kan çanağına dönmüştü. Dudaklarım titredi. Gözümden bir damla gözyaşı süzüldü dudağıma doğru. Emin olmak istercesine titrekçe konuştum.

"Yusuf geldin."

Gözünden bir damla yaş süzüldü. Göz bebekleri titredi.

"Geldim, Nazlı çiçeğim...

***




2012, YİĞİT CANİK

"Yiğit oğlum kalk artık."

Annemin uzaktan gelen sesi ile gözlerimi araladım. Açık perdeden vuran ışıkla gözlerimi hızlıca kıstım.

"Oğlum ben kime diyorum."

Bıkkınca anneme baktım. Sabah sabah yine çok enerjikti. "Anne tamam kalktım."

Bedenimi yatakta oturur pozisyona getirdiğimde annem de söylenerek odadan çıkmıştı. Ellerim şakaklarıma gitti. Başım çatlıyordu. Dün gece biraz fazla kaçırmıştım galiba içkiyi. Nasıl odama geldiğimi bile hatırlamıyordum. Yavaşça yataktan kalktım. Duş alsam iyi olacaktı...

Duştan çıktığımda saat sabahın on birine geliyordu. Geç kalmıştım. Bugün dükkana mallar gelecekti. İçmenin vaktini bulmuştum. Gömleğimin düğmelerini seri bir şekilde ilikledim. Hızlı adımlarla komodine doğru ilerledim. Üzerindeki saatimi ve cüzdanı alırken gözlerim çerçevedeki fotoğrafa takıldı.

Leyla ile ikimizin resmi vardık fotoğrafta. Leyla'nın geçen seneki doğum günündendi fotoğraf. O zamanlar nasılda mutluyduk. Benim yanımda yüzü gülüyordu. İçim tarifsiz bir hüzünle dolarken oyalanmadan eşyalarımı alıp odadan çıktım.

Salona geldiğimde annem fasulye ayıklıyor, babamda spor programı izliyordu. Annem beni görür görmez endişe ile bedenimi süzdü.

"Ah oğlum dün gece neden o kadar içtin? Yusuf ve baban zor taşıdılar seni odaya."

Mahcup bir şekilde anneme, sonra da bizi dinleyen babama baktım. Aşk acısıydı beni bu kadar içiren. Bir hafta önce anlamsız bir şekilde Leyla benden kavga ederek ayrılmıştı. Anlamsız diyordum. Çünkü bana söylediği bahanelerin hiçbir gerekçesi yoktu.

" Özür dilerim anne, baba. Karşınıza öyle çıkmak istemezdim."

Annem şefkatle baktı. Hep böyle bakardı bana. Geç dünyaya gelmiştim ben. Tek çocuktum. Çok geç sahip olmuşlardı bana. O yüzden şımarık bile sayılırdım.

"Annem derdin varsa bize söyle. Yusuf'ta bir şey söylemiyor."

Söylemezdi. Benim istemediğim hiçbir şey ağzından dökülmezdi. Asla beni satmazdı. "Anne önemli bir şey yok. Öyle fazla içmişim sadece."

Annem itiraz edip konuşacakken, sessiz olan babam konuştu. "Fatma gitme çocuğun üzerine. Eğer o anlatmak isterse anlatır bize. Öyle değil mi oğlum?"

Sakince başımı salladım. Babamda sözlerine devam etti. "Ama bize bir şeyleri anlatmıyor olsan bile, eve dün geceki gibi gelme durumunu tekrarlananı istemiyorum oğlum."

Babamın sakin bir dille beni uyarmasını saygıyla karşılarken bir daha bu durumu yaşamamak için özen göstereceğimi söyleyerek evden çıktım. Dükkana geldiğimde çırak çoktan gelmişti. Boya işleri ile uğraşıyordum. Sipariş ile ev boyuyorduk. Usta değildim. Sadece babamın katkısıyla bu işi kurmuştum. Yanımda çalışan ustalar vardı.

Çırağa hızlıca bugün yapılacakları anlatıp toptancıyı aradım. Toptancı ile saati konuştuktan sonra dünden beri sesi soluğu çıkmayan Yusuf'u aramaya karar verdim. Gerçi şu anda antrenmanda olabilirdi.

Yusuf çok iyi futbolcuydu. Şu anda Ankara Gücünün alt takımlarından birinde oynuyordu. Geleceğinin parlak olduğunu söylüyorlardı. Ama işte Yusuf'un teknik direktörü çok katı kuralları olan biriydi. Asla disiplinsizliğe gelemiyordu. Disiplinsizlik yapan her kişiyi de takımdan uzaklaştırıyordu. Beni de çok sevmiyor gibiydi.

Birkaç kere Yusuf'un yanına gittiğimde bu arkadaşın seni disiplinden uzaklaştırır demişti.Gülüp geçmiştim o anda bu sözleri. Ama yine de tedirgin olmuyor değildim. Yusuf benden aslında 3 yaş küçüktü. Ben 25 ,o 22 yaşındaydı. Evlerimiz birbirine çok yakındı. Aynı mahalledendik. Küçükken bir kavgada Yusuf beni kurtarmıştı. O günden itibaren de abi kardeş, dost olmuştuk birbirimize. O yüzden onun benden kaynaklanan hiçbir sorun yaşamasını istemezdim.

Telefondan Yusuf'un numarasını bulduktan sonra aradım. İkinci çalışta açıldı. "Alo Yiğit."

"Yusuf neredesin?"

Bıkkın bir soluk verdiğini işittim. "Antrenmandan çıktım. Şimdi Cenker abi aradı. Bir tamir işi var onu halletmeye gidiyorum."

Yusuf bir de futbolculuğun yanında, iyi bir araba tamiri ustası olmuştu bu genç yaşta. Küçükken babasına yük olmamak için hem okur hem de çalışırdı. Cenker abi yetiştirmişti onu. İstese şu an en iyi tamirhane dükkanını açabilirdi.

" Tamam işin çok uzun sürer mi?"

"Sürmez herhalde. Ben mahalleye gelince haber veririm sana. Şimdi otobüs geldi ona bineceğim."

"Tamam görüşürüz."

***

Dudaklarıma götürdüğüm sigaramdan bir nefes çekerken biraz önce buluştuğum, Yusuf'a takıldı gözlerim. Geldiğinden beri pek keyfi yoktu sanki.

"Ne oldu kardeşim? Canın neye sıkıldı? İş mi yordu yoksa?"

Art arda sorduğum sorularla bakışlarını bana çevirip omuz silkti. "Bugün antrenmandan pek verim alamadım. Aklım ona takıldı. Hoca desen her şeye kızıyor. "

Hocasının konusu geçince gözlerimi devirip sigaramın dumanını üfledim. O adam ne zaman mutlu ve sakindi ki zaten. Ama işte belli ki bugün Yusuf'un canını çok sıkmıştı. Yusuf'un keyfini yerine getirmek için neşeli bir tonda konuştum.

"Verim alamamış halin bile Messi ile yarışır senin. Yalan söyleme bak çarpılırsın. "

Güldü. Keyfi biraz yerine geliyordu. "Az ufak atta civcivler yesin be Yiğit."

Bende güldüm. Yusuf'u keyiflendirdiğim için mutlu olmuştum. Tek bir hayali vardı onun. Futbola aşıktı. Günün birinde o Fenerbahçe forması giyerken, tribünde en önde onu izleyecek ve gururlanacaktım. Buna emindim. Bu konuda hiçbir üzüntüye, umutsuzluğa kapılmasını istemezdim. O hayallerine ulaşacaktı.

Sessizce yürümeye devam ettik. Yusuf'un evine gidiyorduk. Babası, ablası ve yeğeni ailesel problemlerden dolayı İstanbul'a taşınmışlardı. Yusuf burada futbol oynadığı için ilk defa ailesinden bir istekte bulunmuş ve gitmemişti. Aramızdaki sessizliği ben bozdum yine.

"Ee bugün yok mu kitap bırakma işi? "

Eğlenen sesim ile tekrar dikkatini bana verdi. Yüzünü buruşturdu. "Sana söyleyen bende kabahat. Ağzına sakız ettin. Unutmazsında. "

Kahkaha attım. Kolumu omzuna sarıp kafalarımızı hep yaptığımız gibi birbiriyle tokuşturdum. Bu konu Yusuf kızsa da beni çok eğlendiriyordu. İşin aslı Yusuf ile uğraşmak çok hoşuma gidiyordu.

"Ya ama valla anlamıyorum. Yakışıklı adamsın. Akıl desen benden fazladır sende. Ne diye aşkı böyle arıyorsun ki?"

Kolumdan sıyrılıp bana baktı. Sen anlamazsın bakışı atıyordu bana yine. Doğruydu anlamıyordum. Yusuf ile ne kadar can ciğer olsak da birbirimize hiç benzemiyorduk. O mesela bana göre daha sessiz, duygularını içinde yaşayan bir insandı. Ben öyle değildim.

Mesela Yusuf edebiyata aşıktı. Eğer işlerini yoluna koyarsa edebiyat bölümü okuyacaktı. Şu an çalışmaktan dolayı buna fırsat bulamasa da, o bölümü okumasa da edebiyat bilgisi , okuyanlarla yarışırdı.

"Oğlum ben şiire dokunacak bir insan arıyorum. Herkes aşık olur. Ama sahafa gelen, şiirlere sevdalı olan kişi başka olur. Güvenirim hem. Şiiri seviyorsa beni de sever. Hem şiir kokuyor olacak o kadın biliyorum ben..."

İç çekerek söylediği şeylerle bakışlarım durgunlaştı. Yusuf yaralıydı. Onu bir kadın yaralanmıştı. O kadında annesiydi. Yusuf'un aylarca kapıda, gelecek diye beklediği annesi...

Aslında biliyordum neden böyle bir yol seçtiğini. Önce güvenmek istiyordu o. O yüzden de en güvendiği şey olan kitaplarla aşkı ,sevdayı ve güveni bulmak istiyordu. O aşkı ertelemiyordu. O doğru zamanı bekliyordu.

Doğru zamanda da karşısına çıkacaktı şiir kokulu kadın.

" Ne oldu?"

Omuz silktim. Dalgın bakışlarım yüzünü buldu. Ciddi bir ifadeyle konuştum.

"Düğünün de herkese şiir kitabı hediye edeceğim. Kardeşim aşkı bulmuş daha ne olsun. Hatta şair falan da getireceğim düğüne. Şiir okusun bize. Bizde biraz kültürlenelim değil mi? "

Kahkaha attı. "Öyle yap tabi ya. Masraftan kurtar beni. Hem biraz kültürlen. Edebiyat cahili seni."

Ciddi yüzümde dalgalanmalar okurken bir anda kahkaha attım. Kahkaham durulduğunda gözümün önünden bir sürü hayaller geçti. Derin bir nefes çektim ciğerlerime. İçime garip bir his çöreklendi. Anlamadım ne olduğunu.

" Her şey bir yana, düğününde ben seninle karşılıklı zeybek oynayacağım Yusuf . "

Gülüşü durgunlaştı. Sanki içimdeki huzursuz ,garip his ona da sirayet etti. Bir dua gibi mırıldandı.

"İnşallah kardeşim. İnşallah..."

***

Yusuf'un evinde yemek yedikten sonra dayanamayarak Leyla'nın evinin sokağına gelmiştim. Mesaj atmıştım evinizin oradayım diye. Ama geri dönmemişti mesajıma. Bana anlamadığım bir şekilde sinirliydi. Gerçi Yusuf'a göre Leyla bana kızgın falan değildi. Sadece benimle olan ilişkisini kesin olarak bitirmek istiyordu. Bunu da en basit çözümle kavga ederek yapmıştı.

Yusuf Leyla'yı sevmezdi. Bilirdim. Bunu bana hiç söylememişti. Ama Leyla'dan hoşlanmadığını anlayabiliyordum. İlk sevgili olduğumuzda da sen eminsen bana saygı duymak düşer demişti. Onun, Leyla da hoşlanmadığı şeyler vardı. Sadece saygı duyuyordu bize.

Ben bunları düşünürken telefonum titredi. Leyla mesaj atmıştı. İki dakikaya geliyorum parka geç demişti. Gülümseyerek adımlarımı parka yönlendirdim. Benimle görüşmeyi kabul ettiğine göre anlamsız kızgınlığı da geçmiş olmalıydı...

Parkta bir ileri bir geri giderken Leyla'yı gördüm. Çok güzeldi yine. Bana doğru geliyordu. İki sene önce taşınmışlardı bu mahalleye. Biz de geçen sene sevgili olmuştuk onunla.Tam karşımda durdu. ama Hep yaptığı gibi sarılmak gibi bir girişimde bulunmadı bu sefer. Yüzü de gülmüyordu. Demek ki hala bana karşı soğuktu.

"Merhaba."dedim.

Sabırsız bir soluk aldı. Ayağını ritimle yere vuruyordu. "Neden konuşmak istedin? Çok zamanım yok."

Soğuk sesi kalbimi kırarken ona belli etmek istemedim. "Ben bir haftadır konuşamadık. Sorunlarımızı beraber halledelim diye düşündüm."

Komik bir şey söylemişim gibi güldü. "Yiğit bizim bir sorunumuz yok. Çünkü biz ayrıldık."

Derin bir nefes aldım. Bu kadar kolayca silip atması beni üzüyordu, kırıyordu. Ama o görmüyordu.

"Leyla Allah aşkına bir hafta önce doğum günümü kutladık. Hiçbir sorun yoktu. Ne oldu birden bire. Kalbini kıracak bir şey yapmadım."

Gözlerini kaçırdı. "Ben ,ben yapamıyorum."

Gözlerimi hayal kırıklığı ile yüzünde sabit tuttum.

"Neyi yapamıyorsun? Seni kıracak bir şey mi yaptım yoksa bilmediğim? Biz iyiydik Leyla. İyiydik ya. Bir anda ofladın, bende sadece ne oldu diye sordum. Sonra bağırıp çağırıp yanımdan gittin. Bir hafta boyunca da benimle tek bir cümle bile konuşmadın. "

Gözlerini bana çevirdi. "Yiğit ben bilmiyorum. Ben böyle bir hayat ,ilişki istemiyorum. Yani ben istemiyorum. Lütfen daha fazla ısrar etme. Kendine iyi bak."

Benim bir şey söylememe fırsat vermeden sırtını dönüp koşarak parktan çıktı, gitti. Ben ise yaşadığım hayal kırıklığı ile olduğum yerde kalakaldım.

***

" Böyle işte. Bunu dedi yanımdan kaçtı gitti. "

Sabahtan beri Yusuf'a aynı şeyi anlatıp duruyordum. Hepsinde de hayırlısı olsun, bir yorum yapamıyorum diyordu.

"Belki de böylesi daha hayırlıdır Yiğit."

Dirseklerimi masaya koyup sağ avucuma yüzümü yasladım."Hep aynı şeyi söylüyorsun."

Önüme çay bardağımı koydu. Karşımdaki sandalyeye rahatça kurulup omuz silkti. "İki kişi arasında yaşanan bir durum. Yorum yapamam."

İçimdeki öfke kıvılcımlanmaya başlamıştı. Başımı kaldırdım. "Biz dost, kardeş değil miyiz?" Bu da soru mu der gibi baktı yüzüme. Tok bir sesle "Kardeşiz." dedi.

"O zaman Leyla'ya soğuk olduğunu anlat. Anlat ki sebebini bileyim."

Sıkıntı ile yüzünü sıvazladı. Anlatacaktı. Çünkü anlatmazsa bu işin yakasını bırakmayacağımı çok iyi biliyordu. "Leyla'ya karşı duygularım nötr. Sevmek ya da sevmemekle ilgisi yok. Ben sadece onun samimiyetine inanmıyorum. Olay bu."

"Neden?"

Gözleri yağan yağmura takıldı. Düşünüyordu. Cümlelerini seçmeye çalışıyordu. Onu çok iyi tanıyordum. "Leyla sana hiç aşık gibi, seviyor gibi bakıyor gelmedi bana Yiğit. Her zaman böyle hissettim. Sana bir şey söylemedim. Çünkü yanılıyor olabilirdim. Altına imzamı atacağım bir konu değildi. Emin olmadan atamam da."

Leyla'nın beni sevmediğini düşünüyordu. Bunu bana hiç söylememişti. Söylemezdi de. Yusuf emin olmadığı hiçbir konuda kimsenin vebaline girmezdi. Ama bana bu konuyu ilk söyleyen o değildi. Aylar önce babam sevgisinden emin misin Leyla'nın demişti bana. Hatta bekle, bana seviyor gibi gelmiyor oğlum demişti üstü kapalı. Yutkundum. Şüphe bir yılan gibi süzüldü aklıma kalbime.

" Başka peki. Başka onda rahatsız olduğun bir şey var mıydı? " Siniri bozulmuş gibi güldü. "Boş ver. Olay bu yani."

Vardı bir şeyler. Israr ettim. Önce direndi. Sonra pes etti. "Türkan'ı hatırlıyor musun?"

Hatırlamaya çalıştım. Birkaç saniye sonra aklıma geldi. Emin olmak için" Mahalleden taşınan Türkan mı? Seninle yaşıt olan." diye sordum.

Başını salladı. Devam etti konuşmaya. "O kız sana aşıktı Yiğit. Çok aşıktı... Ben anlamıştım. Ama Türkan'ı utandırmak ve ona umut vermek istemedim. Senden ona karşı hiçbir şey yoktu çünkü. Kalbi kırılmasın istedim."

Derin bir nefes aldı. Elleri masada ritim tutmaya başladı. Sinirlenince ya da sıkılınca bunu yapardı.

" Türkan buradan taşınmadan önce bana bir şeyler söyledi. O sıralar doğruluğuna ne inandım, ne de yalanladım. "

Merakım iyice arttı. Türkan bana aşıktı demek. Ondan mıydı bana olan o ilgili tavırları? Nasıl fark etmemiştim?

"Türkan seni sevdiğini ilk Leyla'ya söylemiş. Onu dostum sanmıştım dedi bana. Ama ona söyler söylemez Leyla bir hafta sonra sana çıkma teklifi etmiş. Öyle söyledi."

Evet ilişkimizi başlatan Leyla'ydı. Onu beğeniyordum. Bana böyle bir teklif ile gelince de reddetmemiş, ikimize bir şans vermiştim. Ama bu olamazdı. Türkan saçmalamıştı. " Bu saçmalık. Leyla inadına mı yaptı yani bunu?"

Omuz silkti Yusuf ." Ben buna ihtimal vermedim. Vermek istemedim. Ama sonradan içime kurt düştü. Türkan mahalleden taşınana kadar her gününüz mutlu geçiyordu Yiğit. Ama o taşındı siz her gün saçma sapan şeylerden kavga eder oldunuz. "

Ağrı giren başımı ovaladım. Bunlar sadece ve sadece saçma tesadüflerdi. Böyle bir şey olamazdı. Leyla böyle kötü kalpli planlar yapan biri değildi. "Sana inanmıyorum. Leyla yapmaz böyle şeyler."

"İnan ya da inanma. Karar senin. Sordun, bende cevap verdim."

Sinirle ayağa kalktım. Sığamıyordum şu an da buraya. Parmağımı Yusuf'a doğru uzattım. "Leyla'yı suçluyorsun değil mi?.

"Hayır. Ben sadece fikrimi söyledim. Hakim değilim olaya duruma. O yüzden de kimseyi suçlamam. Ama kimseye de suçsuz demem."

Güldüm keyifsizce. "Türkan'ın sana bunları söylemesi hep kıskançlıktan. İnanmıyorum ben."

Bir şey söylemedi. Gözleri ile konuşuyordu yine. Bakışlarından kaçtım. Ama zihnim kaçamadı. Türkan varken ve o yokken ki Leyla'nın tavırlarını düşündüm. İşin içinden iyice çıkamaz oldum. Ceketime uzandım beklemeden. Hızlıca üzerime geçirip konuştum. "Ben eve gidiyorum. Sonra görüşürüz."

***

Günler birbirini kovalarken Yusuf ile konuşmamızın üzerinden üç gün geçmişti. Aramız biraz soğuktu. İster istemez gerilmiştik birbirimize karşı. Dertli bir iç çektim. Şu sıralar hayatımda hiçbir şey iyi geçmiyordu ki zaten.

"Lan Yiğit, duydun mu haberi?"

Başımı kaldırıp karşı dükkana baktım. Seslenen Ahmet'ti. Hiç sevmezdim şerefsizi. Mahallenin en kıskancıydı. Kimseyi çekemez, sürekli dedikodu peşindeydi.

Ne var dercesine kaşımı havalandırdım. Güldü pişkin pişkin. Yolu kontrol edip bana doğru geldi. Tam karşımda durduğunda içimden bir sabır çektim. Şimdi hiç onunla uğraşacak halim yoktu. O yüzden sabır bana lazımdı.

"Hayırdır Ahmet?"

Elindeki tespihi çevirip bana yukarıdan bakarak güldü. "Senin kanka nerede? Yusuf beyler..."

Yusuf Ahmet'ten nefret ederdi. Ahmet hep bel altı vurmuştu Yusuf'u. O yüzden araları hiçbir zaman iyi olmamıştı.

"Sana ne. Hem hayırdır ne diyeceksen de sonra da git. Başımı şişirme."

Pişkince gülmeye devam etti. "Ne kızıyorsun ya. Ben bir hayırlı olsun demeye gelmiştim. Ama yok, göremiyorum. Nerede ?"

"Ne nerede Ahmet? Ne hayırlı olsunu, içtin mi? Kafan mı iyi?"

Kahkaha attı. Birkaç dükkan sahibi de merakla bize bakıyordu. Bir durum mu vardı benim kaçırdığım bilmiyordum. "Boynuzların nerede Yiğit?"

Oturduğum tabureden öfke ile kalkarken Ahmet'in üzerine doğru yürüdüm.

"Ne diyorsun lan sen. Düzgünce anlat derdini. Belanı benden bulma. Gelmiş yanıma abuk subuk konuşuyor."

Ellerini kaldırdı. Etrafa bakıp omuz silkti. Vardı bir karın ağrısı. Ya da belasını arıyordu. "Ya Yiğit diyorum ki senin kızın, Leyla'nın sevgilisi varmış . Hatta herkes biliyormuş. Bugün istemeye geleceklermiş. Ondan dedim bir Yiğit'in boynuzlarının hatırını sorayım."

Nevrim atarken, hışımla Ahmet'i yakalarından tuttum. Bedenini hafifçe havaya kaldırıp öfkeyle bağırdım. "Lan düzgün konuş. Sen kimsin benim sevgilimi ağzına alıyorsun."

Elleri, yakasını tutan ellerime gitti. Beni iteklemeye çalışsa da başarılı olamıyordu. "Ben düzgün konuşuyorum. Herkesin dilinde. Seninle sevgiliyken annesi birini bulmuş. İlk yok demiş, sonra tamam demiş. Bugün de istemeye geleceklermiş. Bana artistlik yapacağına arkandan dönen dümenleri gör."

Ahmet'in yakalarını daha da sıktım. Ne dediğini bilmiyordu bu şerefsiz. Leyla böyle bir şey yapmazdı. Yalan atıyordu sokuk herif.

" Yiğit sakin ol. "

Yanımıza gelenler Ahmet'i elimden almaya çalışırken boğazına doğru sağ elimi uzatıp sıktım. " Nereden duydun bunu? Uyduruyorsan senin belanı sikerim. Dünya kaç bucak gösteririm sana."

Boğazını sıkıp aniden bıraktım. Öksürdü. Elleri boğazına giderken korkuyla bana baktı. "Annem duymuş. Annesi söylemiş Leyla'nın. Yemin ederim yalan söylemiyorum."

Ahmet'in üzerine tekrar yürüyecek gibi olsam da bundan vazgeçtim. Bana merakla bakanları umursamadan adımlarımı hızla Leyla'nın evine yönlendirdim. Bunu yapmazdı bana Leyla. Bana ihanet etmezdi. Yüzüme söylerdi ama asla bana ihanet etmezdi...

***

" İçme artık. Yiğit oğlum sen beni delirtecek misin ha? İçme geri zekalı. Kafan, beynin yerinde kalsın."

Elimden rakı bardağını alan Yusuf'a baktım boş bakışlarla. İçiyordum. Ama hala aklım yerindeydi. Unutamıyorum hiçbir şeyi. Geri zekalıydım ama. Baya geri zekalı bir insandım.

O yapmıştı. Leyla beni yarı yolda bırakmıştı. Doğruydu tüm söylenenler. Annesi doğrulamıştı bizzat. Kızım senin gibi sünepeden kurtulamayınca yalan söyledi mecburen demişti. Aldatmıştı Leyla beni. Bugün de evinde beni aldattığı adamla olan söz yüzükleri takılacaktı.

Bir kere bile karşı karşıya gelmemiştik onunla. Kaçıyordu benden. Sanki ona kötü bir şey yaparım gibi kaçıyordu. Yapmazdım. Ben asla ona kötülük yapmazdım. Ama bir çift söz söylemeye de hakkım vardı benim.

"Evlenecek."

Yusuf bıkkın bir soluk verdi. Bıktırmıştım herkesi kendimden. "Yiğit bak yeter artık. Kaç gündür bok var gibi içiyorsun. Bak seni anlıyorum. Ama dirayetli olman lazım. Sen haklı olan tarafsın. Ama böyle olmaz."

Bardağa uzanıp tüm rakıyı kafama diktim. "Sevinmişsindir sen. Leyla'yı hiç sevmiyordun zaten."

Yüzünü sıvazladı. Sabır çekti. "Yiğit bak seni bir döverim. Ağzın burnun yer değiştirir, işte o zaman görürsün böyle konuşmayı. Ben sen üzülünce niye sevineyim geri zekalı. Sokuk kafalı."

Yüksek sesi ile yüzümü buruşturdum. "Yusuf beni rahat bırak."

Kolumdan tuttu. Bardağı elimden aldı yine. İzin vermiyordu daha fazla içeyim."Bırakayım da içip içip başını belaya sok değil mi? Annen baban ne kadar üzülüyorlar senin haberin var mı?"

Hıçkırdım. Kimse beni anlamıyordu. Ben onu seviyordum. Acı çekiyordum. Neden anlamıyorlardı beni.

"Git Yusuf. Siktir git beni rahat bırak."

Kafama vurdu. Tüm avuç içini enseme geçirdi. Omuzlarımdan tutup, tüm gücü ile beni sarstı.

"Bana bak. Senin tribini sikerim Yiğit. Kendine gel lan. Yeter yeter..."

Bağırarak büyük bir öfkeyle gözlerime bakıyordu. Gözlerim doldu. Elim kalbime gitti. Küskünce baktım yüzüne.

"Çok acıyor. Dayanamıyorum."

Başımı kavradı. Sarıldı. Sırtımı sıvazladı. Gözlerimden yaşlar süzülürken beni teselli etmedi. Sadece geçecek dedi.

"Geçecek kardeşim. Hepsi geçecek..."

***

Şakaklarımı ovalayıp son bir yudum daha aldım acı kahveden. Yusuf beni sürükleyerek evine getirmiş. Ağzıma da acı kahveyi tıkmıştı. Şimdi ise ayılmamı bekliyordu.

"Ayıldın mı? Kafan yerine geldi mi?"

Başımı salladım. Gözlerim acıyordu. Ama hala daha ağlamak istiyordum. Yusuf'un arkasındaki duvardaki saate baktım. Akşam ona geliyordu. Çoktan yüzükler takılmış olmalıydı.

Burnumu çektim. "Hala inanmak istemiyorum."

İç çekti. "Ama inan. Her şey gerçek Yiğit." Bir umut ona bakıp konuştum. "Belki istemiyordur. Annesi zorluyordur."

Yüzünü sıvazladı. Oturduğu sandalyeden kalkıp odanın içinde bir ileri bir geri yürüdü. Beni nasıl ikna edeceğini düşünüyordu.

"Yiğit bak beni korkutuyorsun. Saplantılı bir aşık gibi takılı kalmayacaksın değil mi? Leyla sana yanlış yaptı. Ama olan oldu. O evleniyor."

Başımı iki yana salladım. "Evlenmez belki. Bir kere konuşsam. Şimdi gitsem."

Bana doğru yürüdü. Karşımda durup omuzlarımdan tuttu. Başımı ona doğru kaldırdım. "Gidersen başın belaya girer. Evleneceği adam oradadır Yiğit. Bak kabullen artık. O evleniyor."

Gözlerim yine doldu. Bundan nefret ettim. Çaresiz hissediyordum. Ama acı çekiyordum. Aşk denilen o duygunun acısını iliklerime kadar hissediyordum.

"Bir kere görsem. Söz bugünden sonra söylemeyeceğim gidelim diye."

Kararsızca yüzüme baktı birkaç saniye. Omuzlarımdaki ellerini itekleyip ayağa kalktım. Ellerimi iki yana açtım. "Bir şey olmayacak. Sadece göreceğim. Belki belki..."

Tim umutsuzluğu ile konuştu Yusuf. Dost acı söylüyordu işte. "Belki falan yok. Gitmen hiçbir şeyi değiştirmeyecek görmüyor musun? O evlenecek Yiğit. Leyla evlenecek."

Çaresizce Yusuf'a baktım. Elim, kolum bağlı hissediyordum. Sanki etimden et koparıyorlardı. Acı çekiyordum. Gitmem lazımdı o yüzden. Gözümle görmem gerekiyordu. Belki kör kuyulara atacaktım sonradan kendimi gördükten sonra. Ama bilecektim artık. Emin olacaktım Vazgeçecektim...

"Anlamıyor musun görmem lazım. Gözümle göreyim ki inanayım. Yoksa hastalıklı yüreğim dinlemeyecek. Affedecek."

Yusuf yüzünü sıvazladı. Yetmedi bir tur attı odanın içinde Bir şeylerden emin olmak istiyordu. Tekrar karşımda durdu.

"Asla başını belaya sokmayacaksın. Eğer Leyla konuşmak istemezse uzatma bile. Ama bak söz ver. Sakın bak. Ne kavga çıkaracaksın, ne de olay. Sadece göreceksin anladın mı beni? Söz ver."

Başımı salladım. İkna olmadı. "Söz ver Yiğit. Bak biliyorum ben senin tersini. Söz ver ki içim rahatlasın. İnanayım bir şey yapmayacağına."

Cebimdeki bıçağın varlığını unutarak söz verdim. "Söz veriyorum Yusuf. Asla yapmayacağım kötü bir şey. Kardeş sözü."

Söz verdikten sonra omzumdan tuttu ,güç verircesine. "Ya geçmezse Yiğit? Bunu da düşündün mü? Ya daha da büyürse acın. Ya yapmaman gereken şeyler yaparsan. Ne olacak sonra biliyor musun? "

Başımı iki yana salladım hızlıca. Gözlerim yine dolmuştu. "İzin ver gideyim, sende gel istersen. Bir şey yapmayacağım. Söz verdim sana da. Sadece son bir kez bakacağım gözlerine..."

Başını salladı pes etmişlikle. Biliyordu, tanıyordu beni. Ne derse desin dönmeyecektim yolumdan. O yüzden bir şeyleri uzatmanın manası yoktu. "Tamam, beraber gidelim o zaman..."

Yusuf ile konuştuktan hemen sonra evden çıktı. Beş dakikalık yürüme mesafesinin ardından varacağımız yere gelmiştik. Leyla'ya mesaj attım. Ama geri dönüş yapmadı. Evlerinin çok yakınındaki duvarın dibinde bekliyorduk Yusuf'la. Gözlerim Leyla'nın evindeydi. Tam o sırada evden kalabalık bir grup çıktı. Yüzük töreni bitmişti anlaşılan.

Leyla'ya bakındım acı çeke çeke. Sonra onu gördüm. Herkesin gerisinde nişanlısı ile el ele gülüşüyordu. Beni kandırdığını, kalbimi kırdığını bile bile hala daha gülüyordu. Öfke ve acı ile onlara yürüyeceğim sırada Yusuf kolumdan tuttu.

"Sakin ol. Bitmiş demek ki nişan. Herkes gittikten sonra Leyla ile konuş."

Yusuf'u dinledim yine. Zaten oraya gidip ne diyecektim ki. Leyla'yı küçük düşüremezdim. Bana ne yaparsa yapsın bir insana bunu yapamazdım ben.

İzledim. Yolcu ettiği herkese sevgiyle sarılmasını. Ara sıra nişanlısının omzuna koyduğu başını, gülüşlerini her şeyini izledim...

Dakikalar geçerken annesi ve babası eve geçtiler Leyla'nın. Sadece Leyla ve nişanlısı kaldı boş sokakta. Adam yavaşça Leyla'ya eğildi. Leyla gülümsedi. Yusuf kolumdan çekiştirdi. Bakmayayım diye elinden geleni yaptı. Ama olmadı. Put gibi kaldım. O adam Leyla'yı öptü. Daha düne kadar benim dudaklarımın izlerinin olduğu dudaklarına kendi izlerini bıraktı. Bir damla gözyaşı süzüldü yanağıma.Adam gülümseyerek arabasına bindi. El salladı Leyla adama. Güldü yine. Sonra elindeki yüzüğe bakarken başını kaldırdı. Ve beni gördü...

Durdu. Hareketsizce durdu. Yusuf kolumu bıraktı. Tereddüt vardı gözlerinde Leyla'nın. Korkuyor gibiydi. Acı çekerek gülümsedim. Ben ona zarar vermezdim ki. Yürümeye başladım. O da yürüdü. Hep buluştuğumuz duvarın önünde bir metreden az bir mesafe kala karşı karşıya kaldık.

Üzerinde pembe bir elbise vardı. Çok güzel olmuştu. Uzun saçları salınıyordu beline doğru...

"Ne işin var burada Yiğit? " Güldüm. İlk sorduğu şeyin bu olmasının acısı ile güldüm.

"Nişanlanmışsın. Annen söyledi. Benimle beraberken görüşmüşsün o adamla." Beklemeden söylediklerimle beraber gözlerini kaçırdı benden. Arkamda sessizce duran Yusuf'a baktı birkaç saniye.

"Ben sana anlatmak istedim."Sabırsızdım. cevaplarımı almak istiyordum. Güç almak istercesine yumruklarımı sıktım. "Neden bana ben başkasını seviyorum demedin. Neden gururum ile oynadın Leyla?"

Ceylan gözlerini bana dikti. Ah ne çok severdim o ceylan gözlerini. Şimdi bir yabancıydı bana o gözler...

"Ben sen üzülme diye. Ne bileyim. Vakit olmadı ya." Pişkinliğine, sanki önemsiz bir konudan bahseder gibi konuşmasına acı ile baktım. Bu kadını mı sevmiştim ben?

"Neye vaktin olmadı Leyla. Hiç mi yüzüme bakarken utanmadın. Ben takıntılı mıyım? Deseydin bana seninle gelecek düşünmüyorum. Defolup giderdim. Arkamdan iş çevirmek işine mi geldi?"

Başını iki yana salladı. "Annem söyledi. Sonra söylersin dedi." Aklıma gelen ihtimal ile midem bulandı.

"Siz o adam olmazsa diye beni yedekte mi tuttunuz?" Bağırdım. İrkildi. Ama gözleri doğruyu söylediğimi bana kanıtladı. İnkar edemedi.

"Yiğit hadi gidelim. Konuşmaya bile değmez." Yusuf'u duymazlıktan gelip Leyla'ya doğru bir adım attım. Parmağımı kaldırdım.

"Hiç utanmadın mı Leyla? Hiç mi utanmadın ya? Nişanlının yüzüne nasıl bakacaksın sen?"

Gözleri doldu. Ama öfkedendi dolması. Onu çok iyi tanıyordum. Küçük düştüğünü hissedince öfkelenir ve ağlardı hep."Ee yeter be. Ne uzattın. Oldu bitti. Düş yakamdan ya."

Pişkinliği karşısında ne diyeceğimi bilemezken bize doğru gelen arabanın farı gözlerimi kamaştırdı. Leyla'nın tam arkasında durdu araba. Farlar söndü. Arabadan o adam indi. Leyla'nın nişanlısı...

Gözleri üçümüz arasında mekik dokurken Leyla panikle adama döndü. " Selim, sen neden geri döndün?"

Selim'di demek ismi. Bize bakıp elindeki paketi sallayıp arabanın kaputuna bıraktı.

"Bunu vermeyi unutmuşum da. Hayırdır. Bu beyler kim? Gece gece ne yapıyorsun yanlarında?"

Leyla her halinden belli olan paniği ile konuştu. "Mahalleden arkadaşlar ya. Öyle hayırlı olsuna gelmişler."

Selim bana ters ter bakarken dayanamadım. Tutamadım dilimi. Tutmak istemedim. "Leyla nişanlın, onunla beraberken benimle sevgili olduğunu biliyor mu? İkimizi de aldattığını biliyor mu?"

"Ne diyorsun lan sen?"

Selim bana doğru yürürken araya Leyla ve Yusuf girdi. Yusuf gözlerime öfkeyle bakıyordu. Sözünü tutmadın diye haykırıyordu gözleri. Umursamadım. Öfkeyle Selim'e bağırdım. "Leyla benimle sevgiliydi. Benle ayrılmadan önce size evet demiş."

Leyla adamın kolundan tutup bizden uzaklaştırmak için çekiştirirken, adam beklemediğim bir şekilde Leyla'yı yere doğru itti. Leyla yere kapaklanırken hızlı adımlarla adama ilerledim. Kafamı adamın burnuna gömdükten sonraki her şey karmakarışıktı. Ne ara adama bıçak çektiğimi bile hatırlamıyordum...

"O bıçakla mı beni öldüreceksin? Şerefsiz köpek."

Adama doğru bir hamle yaparken Yusuf araya girdi yine. Bir karmaşa oldu tekrar. Ve o anda adam hiç fark etmediğim silahını belinden çıkarıp bana doğrulttu.

"Sen kimsin de bana artistlik yapıyorsun? Kız sana tekmeyi atmış. Leşini sereyim mi yere? Anca leşini sever lan bu kız senin. "

Adam silahlıydı. Leyla nereden bulmuştu bu adamı? Öfkem bunun da önüne geçti. Artık hiçbir şey görmüyordu gözüm. Tek istediğim bu kavgadan galip çıkmaktı. "Sensin şerefsiz. O silahı götüne sokarım lan senin."

Selim bana, ben Selim'e doğru hamle yaparken her şey bir anda gelişti. Arada kalan Yusuf silahı uzaklaştırmak isterken olan oldu. Karanlık sokakta bir el silah sesi duyuldu...

***

"Serbestsin. Adam şikayetini geri çekmiş."

Polis memurunun nezarethanenin kapısını aralaması ile hızlıca konuştum. " Arkadaşım. Yusuf, Yusuf Aloğlu. O da çıktı mı serbest mi?"

Memur yüzüme bakıp başını salladı. "Serbest. Zaten olan ona oluyordu ucuz kurtuldu. Sicile işledi bir kere ama. Dışarıdaydı en son. Antrenörü girmiş araya. Adam yoksa nuh diyordu peygamber demiyordu."

Memurun son söylediklerine hızlıca baş sallayıp nezarethanenin çıkışına doğru yürüdüm. İmza işlerini hallettikten sonra , başka bir memura Yusuf'u sorup hızlıca adımlarımı dışarıya yönlendirdim. Kavgada silah patlamış, Selim omzundan vurulmuştu. Bizden şikayetçiydi. Tetiğe basan da yanlışlıkla bile olsa Yusuf olduğu için o da benimle beraber nezarete atılmıştı.

Emniyetin kapısından dışarıya çıktığımda biraz ileride Yusuf'u gördüm. Antrenörünün karşısındaydı. Babam da biraz ileride onlara bakıyordu. Koşarak Yusuf'un yanına gittim. Birkaç mesafe kala adımlarım aniden durdu. Yusuf'un yüzüne bir tokat indi. Yusuf'a değil bana atıldı sanki o tokat...

"Sana güvendim. Bırak o bencil arkadaşını gece erken uyu, yarın seni görmeye gelecekler dedim. Ama sen ne yaptın. Tüm gece ayyaş arkadaşının başında beklediğin yetmezmiş gibi gittin adam yaraladın."

Yusuf başını yerden kaldırmıyordu. Bana söylememişti onu görmeye geleceklerini. Bilmiyordum. Ne yapmıştım ben?

"Hocam ben çok özür dilerim."

"Ne özrü lan. Ben adamı bekliyorum gelecek heyetle beraber. Sonra bir duyuyorum adam karakolda. Geri zekalı. Değer mi geleceğini yakmaya? İzledim kamera görüntülerini. İlk bıçak çeken senin o çok sevdiğin arkadaşın. Araya giren, harcanan sensin."

Onlara doğru yürümek istedim. Ama buna yanıma gelen babam engel oldu. Gözlerinde kocaman bir hayal kırıklığı vardı. " Ah be oğlum. Yaktın başını çocuğun. Az daha şikayetçi olacaklardı. Ah Yiğit neden oğlum neden? "

Gözlerimi mahcubiyetle kaçırdım babamdan. Suçluydum. Söz vermiştim Yusuf'a. Ama sözümü tutamamıştım.

"Bitti. Artık benim takımımda yoksun. Ben senin gibi belalı tipleri çevresinde barındıran sporcu istemiyorum takımımda ."

"Ama hocam."

"Ne hocam. Bitti diyorum. Benim kovduğum futbolcuyu kimse almak istemez. Şansına küs Yusuf efendi. Arkadaşlarını doğru düzgün seçseydin her şey bambaşka olurdu."

Antrenör hızlıca Yusuf'un yanından uzaklaştı. Ve Yusuf aniden gözlerini bana çevirdi. Gözleri dolmuştu. Bir yabancıya bakar gibi bakıyordu. Bana bir şey söylemeden hızlıca yürümeye başladı. Koşarak ona yetiştim."Bekle Yusuf. "

Beklemedi. İnat ettim. Kolundan tuttum. "Bekle kardeşim ne olur. Açıklayayım bir dur."

Durdu. Kan çanağı olmuş gözlerini bana çevirdi."Kardeşim deme. İnsan kardeşine verdiği sözü tutar."

Bağırışı etrafta çınlarken kendimi aklayacak bir cümle bulamadım. O devam etti. Bir bir suçumu yüzüme vurdu. "Söz aldım senden. Söz aldım. Kavga etmeyeceğim dedin. Ama sen tutmadın. Kavgayı büyüttün. Gidelim dedim gitmedin. Gözün görmedi ya beni. Görmedi görmedi..."

Başımı yere eğdim. Yüzüm yoktu bakmaya. "Ben bir anda oldu. Özür dilerim." komik bir şey söylemişim gibi güldü.

"Bıçak taşıyormuşsun yanında. Kavga etmeyecek adam bıçak taşır mı yanında Yiğit? Söylesene bende bıçak gördün mü hiç? sende niye vardı? Niye evde bırakmadın Yiğit. "

Gözlerine baktım. Başımı iki yana salladım. "Ben bir anda oldu. Bilmiyordum cebimde olduğunu. Unuttum. Valla unuttum Yusuf."

Hayal kırıklığı ile bakıyordu gözlerimin en içine. Canımı acıtıyordu bakışları. "Sen hep unutursun Yiğit. Hep hata yaparsın. Ama bilirsin seni affedecek bir anne var, bir baba var bir de Yusuf var. Ama ben..."

Elleri ile kendini gösterdi. "Bir babam var benim. Babamın da boynu hep bükük. Ona hata bile yapmam ki. Yapamam kıyamam. Bir de ablam var işte. Hayattan vazgeçmiş. Bir de yeğenim, o da küçük. Bir de sen vardın.."

Gözlerim doldu. Ezildim. Küçüldüm karşısında. Utandım kendimden. "Ben bir hayal kurmuştum. İlk defa hayal kurmuştum." ellerini iki yana açtı. Gözünden bir damla yaş süzüldü.

"Bak bu hayata, nankör hayata bak. Hata yapmamı bekleyen insanlara bak. Ama onların derdi mi sanki bu? Annesiz kaldığım gibi hayalsiz de kalmışım umurlarında mı? Ben kim hayal kurmak kim zaten."

Başımı iki yana salladım delirmiş gibi. "Öyle deme. Her şey düzelecek. Konuşurum ben hocanla. Valla bak. Düzelecek ben biliyorum."

Güldü. Umutsuzca güldü. Acı çekerek güldü. " Bu saatten sonra gelecek hayali neyleyeyim ben. Benim güvenim gitti güvenim. Ben sana bir daha güvenir miyim ha Yiğit. Sözüne canımı ortaya koyardım ben. Ama ne oldu. Sen bana verdiğin sözü tutmadın. Güvenmenin benim için ne demek olduğunu bile bile sözünü tutmadın. "

Hıçkırarak ağlamak istiyordum. Antrenörünün tokat attığı sağ yanağı kızarmıştı. Keşke bana vursaydı. Keşke tüm cezaları ben çekseydim.

"Ben seni görmeye geleceklerini bilmiyordum."

Burukça güldü. Başını salladı. Gözyaşlarını kuruladı. "Söyledim sana. Ama sen o ara o kadar çok Leyla'yı kendi içinde aklamaya çalışıyordun ki umursamadın. Sadece iyiymiş dedin bana."

Utandım. Mümkünmüş gibi daha çok utandım. Yer yarılsa da içine girsem dedim. Bencildim ben. Çok bencildim.

"Neyse kısmet böyleymiş. İlk defa mı yıkıldı sanki hayallerimiz." Güçlüydü. Çok güçlüydü. Dikleştirdi bedeni. "Bugün gideceğim."

Şaşkınca baktım. "Nereye gideceksin?"

Omuz silkti. "Burada sadece futbol için vardım. O da elimden kayıp gittiğine göre ailemin yanına dönüp , iş bulup çalışmam lazım. Hoca kesin transfer olursun diye söyleyince işi bırakmıştım. Bizimkileri zor durumda bırakamam."

Bu halde bile ailesini düşünüyordu Yusuf. Ama bense geçip karşısına kendi dertlerimi anlatmıştım. Verdiğim sözleri çiğnenmiştim.

" Bana dargın gideceksin. Hatta ne dargını silip attın değil mi beni? "

Yüzüme baktı öylece. Bir şey demedi bir süre. Omzuma elini koydu. Acı çeken gözlerini gözlerimden ayırmadan son kez konuşur gibi konuştu.

"Benim unutmam lazım Yiğit. Yediğim tokadı, umursanmadığım her anı, hayal kırıklıklarımı unutmam lazım. Ne olur bana izin ver..."

***

( 8. bölümde bugünün başını okumuştunuz. Hatırlamakta güçlük çekerseniz bakabilirsiniz.)

16 Mayıs Sabahı... 

"Hey ismini söylemedin..."

Sorduğum soru ile beraber genç kız bana arkasını dönmeden bağırdı. "Nazlı. İsmim Nazlı."

Gülümsedim İsmi nasılda yakışmıştı ona. Ben gülümserken o tekrar yürümeye başlamıştı. Tekrar bağırdım. "Nazlı, bir şey soracağım?"

Adımları durdu bu sefer. Bedenini bana çevirdi. Üşümüştü sanki. Hırkasının önünü kapattı. Üşürdü tabi. Sabah saatlerinde soğuk olurdu Ankara.

"Sor."

Ona doğru bir adım attım. Bu soruyu ona neden soruyordum bilmiyordum. Ama sormak istiyordum.

"Birinden af dilerken tüm hissettiklerini direkt yüzüne söyleyemiyorsan, son bir af dileme şansın olsa ne yapardın?"

Dudak büktü. Düşünür gibi etrafa baktı bir süre. Sonra bulmuş gibi hızlıca bana dönüp gülümsedi. "Mektup yazarım. Hatta belki şiirlerden mısralar eklerdim. Ama bilemiyorum tabi. "

Gülümsedim. Bu genç kız sanki Yusuf'u tanıyor gibi cevap vermişti. Yusuf severdi böyle şeyleri. Şiirlere bayılırdı zaten. "Hangi şiir peki?"

Gözlerini gözlerimden ayırmadı. Eli ara sıra sol tarafına gidiyordu. Huzursuz gibiydi. Ama huzurlu gibiydi de. Karmaşıktı hali. "Bilmiyorum. Onu anlatan bir şiir olabilir."

Dudak büktüm. Üzgünce konuştum. "Nasıl ya? Bulamam ben o zaman öyle şiir. Anlamıyorum da hiç. Mal gibi bakıyorum anca kitaplara"

Dudaklarına parmaklarını götürüp gülüşünü saklamaya çalıştı. Çok masum gözüküyordu buradan. Ah güzel kız.

Nasıl da çok yaşamak istiyor gülüşlerin...

"O zaman yazma. Ama emin ol herkesi anlatan bir şiir vardır." Başka bir şey söylemedi. El sallayıp arkasını döndü.

Beklemeden yine bağırdım. Ona sürekli seslenmeye alışmıştım artık. "Seni anlatan şiir ne?"

Yine adımları durdu. Omzunun üzerinden bana baktı. "Aslında birkaç şiir var. Ama şu an ki belli. Onu söyleyeyim mi? " Başımı salladım. Merakla ağzından dökülecek kelimeleri bekledim. Burukça gülümsedi.

"Orhan Veli, Ölüme yakın..." Arkasını döndü. Ve bu sefer hiç durmadan hızlı adımlarla hastanenin içine girdi...

Düşünceli bir şekilde ardından baktım. Mektup yazma fikri iyiydi. Her duygumu söylerdim Yusuf'a. Hem zaten yanına da o beni affetse de affetmese de gidecektim. En azında mektubum benden önce giderse bir nebze olsun beni anlardı. Beklemeden çıkışa doğru ilerledim. Hastaneden çıkar çıkmazda mektup yazmak için eve doğru yol aldım...

Yaklaşık iki saat sonra mektubu postaya vermiştim. Yarın ulaşır demişti görevli. İnşallah diyerek iç çektim. Mektupta Yusuf' a eğer barışırsak hastanede bir kız gördüm onu ziyaret edelim demiştim. Garip bir şekilde aklım Nazlı'da kalmıştı. Genç yaşta hastalıkla boğuşması öylesine zordu ki. İnsan onu düşününce derdinden utanıyordu.

Boş boş sokakta yürümeye devam ettim. Bir ay geçmişti. Yusuf Ankara'dan gideli. Bana kırgın gideli tam tamına bir ay olmuştu. Bu geçen bir ayda dostluğun ne kadar önemli olduğunu anlamıştım. Sırtını dayayacağın bir dostun olmadıkça hayatında bir anlamı olmuyordu.

Ayak ucuma gelen taşlara boş tekmeler savurup düşüncelerim içinde boğulurken telefonum çalmaya başladı. Annem arıyordu kesin. Gün içinde defalarca arıyordu. Endişeleniyordu benim için. Biliyordum. Ama yine de bazen bunalıyordum. Bıkkınca telefonu cebimden çıkarıp ekrana baktığım. Bakar bakmaz da yanıldığımı gördüm. Arayan Yusuf'tu. Elim ayağım birbirine dolanırken bekletmeden aramayı yanıtladım. a

"Alo, Yusuf kardeşim."

Karşıdan derin bir nefes alış duydum. Sonra kardeşimin özlediğim sesi geldi kulaklarıma.

"Yiğit."

Gülümsedim. Nasıl özlemiştim sesini . "Kardeşim iyi misin? Sen beni aradın. Affettin mi? Konuşacak mıyız artık?"

Art arda sorduğum sorular sonunda konuştu. Sesi soğuk gelmiyordu. "Yiğit, kardeşin böyle olmaz. Gel konuşalım. Ya da ben geleyim. Yıllarımızı çöpe atamam ben. Bir ay geçmedi."

Yüreğimden koca bir ağırlık kalkarken titreyen sesimle konuştum. "Yok yok ben gelirim. Affettin değil mi beni? Kardeşiz değil mi? Gerçekten affettin değil mi beni?"

Gözlerim dolmuştu. Şu geçen zamandan sorma ilk defa huzur bulmuştum. Ondandı gözyaşlarım. Şükür gözyaşlarıydı...

"Affettim kardeşim affettim. Gel de kırgınlıkları halledelim. Çok özledim lan seni. "

Benim gibi sesi titriyordu. Güldüm. "Bende özledim kardeşim. Geleceğim hemen .Kavuşacağız kardeşim..."

İç çekti. Güldü. Gözümden bir damla gözyaşı süzüldü. "Kavuşalım kardeşim..."



KAVUŞMALARIMIZ YARIM KALDI, TOPRAK KOKUSUNA FESLEĞEN KARIŞTI...



BÖLÜM NASILDI?

BİR SONRAKİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE.

Continue Reading

You'll Also Like

1.6M 49.4K 39
Üzerime doğru yürümeye devam etti. Gelip tam karşımda durdu. Gözünü kırpmadan yüzümü inceliyordu. Gözlerini gözlerime dikti. Soru dolu bakışlarla y...
13.5K 1.8K 44
Karanlığın en kuytu köşesinde diz çökmüş küçük bir kız çocuğunun tek dostu kendisiydi. Kanayan dizlerini saranların bantlarını atıyor, ruhundan parça...
52.6K 3.9K 22
Sevdasına geç kalan ve geçmişinden kaçan bir genç adam vardı. Bir gün geriye döndüğünde hiçbir şeyi bıraktığı gibi bulamamıştı. Sevdiği kadın kayıpt...
1.4M 73.9K 49
Birlikte büyüdü onlar... Fakat büyüdükçe değişti birinin hisleri. Arkadaşlık değildi bu içindeki, sevdi Hafsa. İçin için, gizli gizli sevdi Fatih'i...