Sandıklara Saklı Anılar ("Sak...

Door AslimAk

185K 16.8K 5.1K

"Murat," dedim yutkunarak. "Bitsin mi artık?" Sorum karşısında donup kaldı. "Asel... bitirmek bu kadar kolay... Meer

Tanıtım
~ Bir ~
~ İki ~
~ Üç ~
~ Dört ~
~ Beş ~
~ Altı ~
~ Yedi ~
~ Sekiz ~
~ Dokuz ~
~ On ~
~ On Bir ~
~ On İki ~
~ On Üç ~
~ On Dört ~
~ On Beş ~
~ On Altı ~
~ On Yedi ~
~ On Sekiz ~
~ On Dokuz ~
~ Yirmi ~
~ Yirmi Bir ~
~ Yirmi Üç ~
~ Yirmi Dört ~
~ Yirmi Beş ~
~ Yirmi Altı ~
~ Yirmi Yedi ~
~ Yirmi Sekiz ~
~ Yirmi Dokuz ~
~ Otuz ~
~ Otuz Bir ~
~ Otuz İki ~
~ Otuz Üç ~
~ Otuz Dört ~
~ Otuz Beş ~
~ Final ~

~ Yirmi İki ~

5K 512 315
Door AslimAk

Keyifli Okumalar ❤️

Murat'ın gözleri gözlerimi esareti altına almışken hareket etmekten bile acizdim o an ben.

Beni sevdiğini söylüyordu.

Beni unutamadığını, yoluna bensiz devam etmeyi başaramadığını bana itiraf ediyordu.

Yutkundum.

Bu sözleri onun ağzından duymayı hiç beklememiştim ki ben. Aradan geçen koskoca beş yılda bir kez bile olsun benimle iletişim kurmaya çalışmamış biriydi o ne de olsa. Ayrıca adı sürekli bir başka kadınla anılan biriydi. Şimdi onun sözlerine nasıl inanabilirdim?

İnanmak istediğimden de emin değildim üstelik.

Bizim hikâyemiz çoktan bitmişti bana göre.

Zamanında birlikte olmayı denemiş ama başarılı olamayan iki kişiydik biz. Denenmişi tekrar denemek vakit kaybından başka ne olabilirdi ki?

Ayrıca Pablo Neruda'nın sevdiğim bir sözü vardı. 'Kalbi kırdıktan sonra gelen özür, doyduktan sonra sofraya gelen tuz gibidir. İhtiyaç kalmaz.'

Kalp kırıldıktan, heves bittikten sonra gelen 'Seni seviyorum' sözcüğü de öyleydi bana göre. Gereksizdi.

Bu itiraf yaşanan hiçbir şeyi telafi etmeye yetmezdi. Murat beni çok kırmış, çok incitmişti. Benim tek istediğim sevdiğim adamın her anımda yanımda olmasıyken, o beni kalabalıklar arasında yapayalnız bırakmıştı. Bu yüzden ona tekrar güvenmem mümkün değildi. Bir kez daha kalbimin kırılmasına göz yumamazdım ben.

Bu hayatta sırtımı yaslayabileceğim pek kimsem yoktu çünkü benim. Her ne kadar gün boyunca kalabalıklar arasında olsam da, aynı günün gecesinde hep tek kişilik hayatıma geri dönmek zorunda kalıyordum ben. Bu yüzden bir kez daha içerisinde mutlu olmayacağım bir ilişkiye başlamak istemiyordum.

Murat benim ilk aşkımdı ama onunla birlikteyken mutlu olacağımıza dair olan inancım yıllar önce bir son bulmuştu.

Şimdi beni sevdiğini söylese bile, aşkının arkasında durup bana istediğim güveni ve ilgiyi verebileceğine inanmıyordum.

Bu yüzden bakışlarımı gözlerinden ayırıp kolumdaki eline çevirdim. Tutuşu canımı acıtmıyordu ama hareketimi kısıtlıyordu. Elimi elinin üstüne bıraktım, sonra yavaşça o eli aşağı doğru indirdim.

"Bu senin sorunun," derken sesime kayıtsız bir ton katmaya çalışmıştım.

Murat içini çekti. "Tek söyleyeceğin bu mu?"

Başımı kaldırıp tekrar yüzüne baktım. Hayal kırıklığı yüklü bakışları canımı yaksa da, verdiğim karardan cayamazdım. "Ben her şeyi arkamda bıraktım. Benim için sen sadece 'eski eşimsin'. Fazlası yok, asla da olamaz. Bu durumda hislerini törpülemek zorunda olan kişi sensin, ben değilim."

Gözlerimin içine beni tanıyamıyormuş gibi baktı. "Yani senin için her şey geride kaldı, beni unuttun, öyle mi?"

"Evet, öyle."

Yalandı.

Ben de onu unutamamıştım ama mantıklı olanın birbirimizden uzak durmak olduğunu biliyordum artık.

"Az önce bana söylediğin sözleri hiç duymamış gibi yapacağım Murat. Bundan sonra da yüz yüze bakmaya devam etmek istiyorsak, yapmamız gereken tek şey bu," derken sesimin kararlı çıkması için büyük bir çaba harcıyordum. İçimde büyük bir fırtına koparken, dışımdan soğuk görünmeye çalışmak fazlasıyla zordu benim için.

"Anladım," dedi sadece. Hayal kırıklığına uğradığı belliydi ama beni hiçbir şeye zorlamayacak kadar düşünceli davrandı o an. "O zaman izin ver de seni şirkete bırakayım."

Bir adım geri çekilmesiyle rahat bir nefes aldım. Çantamdaki anahtarı çıkarıp ona uzattım. Murat sessizce anahtarı alıp şoför koltuğuna geçerken ben de yolcu koltuğuna oturdum.

İkimizin de yüzünden düşen bin parçaydı. Çok değil, sadece yarım saat önce içimde hissettiğim neşeden eser kalmamıştı. Tam tersine şu an yalnız kalabileceğim bir yere gidip içimden geldiği gibi ağlamak istiyordum. Ama yapmayacaktım. Güçlüydüm ben. Acı çeksem de bunu kimseye belli etmeyecektim.

***

İlerleyen günlerde kendimi sadece işime vermeye çalıştım. Elimden geldiğince Murat'ı ve ondan duyduklarımı düşünmemeye çalışıyordum. Düşünmeye kalkarsam belki de yıllar önceki o saf aşık Asel'e dönmekten korkuyordum. Her ne kadar kabul etmekten korksam da Murat'a karşı hâlâ çok zayıf olduğumun farkındaydım.

Kalbim ona koşmaya hazırdı. Aklım ise ondan kaçmak için hevesliydi. Tam bir ikilemde kalmıştım.

Bilgisayarda gelen birkaç e-postaya cevap yazdığım sırada iş telefonum çaldı.

"Efendim Gül?"

"Asel Hanım, Semra Hanım geldiler. Sizinle görüşmek istiyorlar."

Murat'ın annesinin ismini duyduğum an kaşlarım istemsiz bir şekilde çatılmıştı. Onun burada ne işi olduğunu merak ediyordum. "Tabii, gelsin."

Telefonu kapattıktan sonra içime derin bir nefes çekip bıraktım. Sonra da koltuğumdan kalkarak masanın arkasından çıktım. O sırada oda kapısı da açılmıştı. Semra Hanım tüm asaletiyle odadan içeriye girdiğinde bakışlarıyla beni baştan ayağa süzmüştü.

Karşısında rahatsızlık duyduğumu belli etmemeye çalışarak konuştum. "Hoş geldiniz, buyrun oturun lütfen," derken siyah deri koltukları işaret etmiştim. Ona elimi verecek değildim ki zaten uzattığım eli sıkacağını asla düşünmüyordum. Gereksiz nezakete yer yoktu bizim aramızda.

Sessizce boş bir yere geçip oturduğunda ben de karşısındaki koltukta yerimi almıştım.

"Bir şey içer misiniz?" diye sordum yine iyi bir ev sahibesi olmaya çalışarak.

"Hayır, teşekkürler."

"Peki." Ellerimi kucağımda birleştirerek 'eski' kayınvalideme baktım. "Sizi burada görmeyi beklemiyordum. Bir sorun yoktur umarım."

"Evet, bir sorun var. O da sensin," dediğimde içimi çekmekten kendimi alamadım. Buraya bana saldırmak için gelmişti demek ki.

"Anlamadım?"

"Senin ne işin var bu şirkette?"

"Burada ne işim olduğunu biliyorsunuz Semra Hanım. Canan babaannenin vasiyetini yerine getiriyorum ben sadece."

"Babaanne mi?" derken alayla güldü karşımda. Tırnaklarımı avcuma geçirirken içimden kendime sakin olmam gerektiğini söylüyordum. "Alt tarafı üç ay süren bir evlilikti sizinkisi. Ne çabuk sahiplendin Murat'a ait olan şeyleri?"

"Sizinle tartışmak istemiyorum Semra Hanım. Ben burada sadece işimi yapmak için bulunuyorum. Ne Murat ne de siz beni ilgilendiriyorsunuz. Murat'la ilişkimiz biteli beş yıl kadar oluyor. Benden nefret etmeniz için hiçbir neden kalmadı yani ortada."

"Sen bitirmiş olabilirsin ama görünüşe göre oğlum hâlâ bitirememiş bir şeyleri."

Bu cümleyi kurmasının sebebi neydi acaba? Murat'ın hislerinden mi haberdardı yoksa?

"Ne demek istiyorsunuz?"

"Sen onu terk ettikten sonra oğlum bizimle arasına büyük bir mesafe koydu. Hatta o günden sonra o da evi terk etti ve tek başına yaşamaya başladı. Şimdi de sen tekrar çıkıp geldin. Onun aklını tekrar karıştırmana izin veremem."

Murat'ın kendisine ait bir evi olduğunu biliyordum. Selvi'den ara sıra haberlerini alıyordum çünkü ama bu durumun ailesini bu kadar rahatsız ettiğinden bihaberdim.

"Murat ile sadece iş söz konusu olduğunda görüşüyoruz. Yani endişe etmenizi gerektirecek hiçbir durum yok ortada."

"Bu laflara karnım tok benim. Oturup olacakları beklemeye de niyetim yok ayrıca. Bak Asel, bu şirkette olmaman lazım senin. Şimdi sana bir teklifte bulunacağım. Bu teklifi kabul et ve hayatımızdan bir daha geri dönmemek üzere çıkıp git."

Gittikçe öfkeleniyordum ama sakin kalmak için hâlâ kendimi zorluyordum. "Ne diyorsunuz siz, hiçbir şey anlamıyorum ben."

Çantasını açıp içinden bir çek defteri çıkardı ve önüme koydu. "İstediğin rakamı yazabilirsin. Ne kadar istersen ödeyeceğim sana. Yeter ki uzaklara git. Bir daha da karşımıza çıkma."

Duyduklarım karşısında geçirdiğim şok sebebiyle ağzım açık kalmıştı. Bu kadın ne dediğinin farkında mıydı?

"Siz... siz... size inanamıyorum ben!" diyerek hızla ayağa fırladım. Çok ama çok öfkelenmiştim. "Lütfen burayı terk edin!" Ellerim de sinirden titriyordu. Gördüğüm bu muameleye inanamıyordum.

Semra Hanım benim aksime gayet rahat bir şekilde oturduğu yerden kalkmıştı. "Aptallık etme. Bu fırsat her zaman eline geçmez. Benden alacağın parayla kendine güzel bir hayat kurabilirsin."

Artık sinirden ağlama raddesine gelmiştim. Hızla kapıya doğru yürüyerek ardına kadar açtım. "Gidin buradan! Bir daha da gelmeyin, çünkü bir dahaki sefer bu kadar nazik olmayacağım size karşı!"

Şimdi Semra Hanım da öfkeliydi. "Bu yaptığına çok pişman olacaksın!" Çantasını ve az önce çıkardığı çek defterini de yanına alarak odadan çıkıp gitti. O gittikten sonra kapıyı sertçe arkasından çarptım. Sonra da sırtımı sert yüzeyine yaslayıp olduğum yere çöküp kaldım. Gözlerimden yaşlar süzülürken Murat'a bir şans daha vermeyerek ne kadar doğru bir karar vermiş olduğumu düşünüyordum.

Biz birbirimizi sevsek de hâlâ aramızda en büyük engel olarak Murat'ın ailesi duruyordu. Onlarla savaşmaya ise hiç gücüm yoktu.

Bu yüzden benim için en iyisi duygularımı yok saymaya devam etmekti.

***

Ertesi gün şirkete geldiğimde başım ağrıdan çatlıyordu. Gece doğru dürüst uyuyamamış, sürekli Semra Hanım'ı ve onun can sıkıcı sözlerini düşünüp durmuştum. Oğlundan boşanmış olmama rağmen kadın hâlâ beni ailesi için bir tehdit olarak görüyordu. Varlığım Semra Hanım'ı fazlasıyla rahatsız ediyordu. Bu sebeple benden temelli kurtulmak için her şeyi yapmaya hazır gibiydi.

Tüm bunları düşünmekten uyuyamamıştım işte. Şimdiyse tüm mutsuzluğum ve çektiğim ağrıya inat işimin başına gelmiştim.

"Hoş geldiniz Asel Hanım. Murat Bey geldi, içeride sizi bekliyor."

Asistanım Gül'ün sözleriyle kaşlarım daha çok çatıldı. Bir gün önce annesiyle uğraştığım yetmezmiş gibi, şimdi bir de Murat Bey'i çekmek zorundaydım demek ki.

"Teşekkürler Gül. İkimize de kahve getirir misin?"

"Tabii hemen."

İçimi çekerek odamın kapısını açıp içeri girdim. Murat yine beni benim koltuğuma oturmuş bir şekilde bekliyordu.

"Hoş geldin," derken sesimin çok huysuz çıkmaması için ekstra çaba harcadım. Şu an ne onu görmek ne de onunla konuşmak istiyordum. Daha dün olanları hazmedememişken onunla aynı ortamda bulunmaya hiç gücüm yoktu.

"Hoş buldum. Nasılsın?" Dikkatli bakışları yüzümde dolandı. Kötü görünüyor olmalıydım.

"Başım ağrıyor biraz, ama ilaç aldım buraya gelmeden önce. Birazdan geçer."

"Güzel," deyip ayaklandı. "O zaman çıkabiliriz."

"Nereye?" dedim şaşkınlıkla.

"Seni bir yere götüreceğim. Babaannemin düzenli olarak ziyaret ettiği bir yer."

"Acil mi? Gül'e bize kahve getirmesini söylemiştim."

"Kahveyi gittiğimiz yerde de içebiliriz. Hadi çıkalım."

Yine kafasına bir şeyi koymuştu ve benim fikrimi sorma gereği bile görmüyordu. Bir yanım ayak dirememi söylerken, diğer yanım gideceğimiz yeri merak etmekten geri durmuyordu. Canan babaannenin gitmeyi sevdiği yer neresi olabilirdi? Bunu öğrenme isteği Murat'la inatlaşma arzumun önüne geçmişti şu anda.

Birlikte şirketten çıkıp arabasına bindik. Eskiden olduğu gibi şoför kullanmadığı dikkatimi çekmişti. Artık nereye giderse gitsin tek başına gidiyor gibi görünüyordu.

"Gideceğimiz yer uzak mı?" diye sordum aramızdaki sessizlikten sıkıldığımda.

"Fazla uzak sayılmaz. Yarım saate kalmadan varmış oluruz."

Tekrar önüme döndüm. Sanırım normal şekilde sohbet etmemiz bile mümkün değildi artık onunla. Oysa eskiden olsa hiç susmadan Murat'a bir şeylerden bahsedebilirdim. Ona hayatımdaki en saçma şeyleri bile anlatabilirdim.

Sırf onun da sesini duyabileyim diye mantıklı mantıksız ne kadar soru varsa soradabilirdim.
Eskiden olsaydı yapabilirdim tüm bunları ama bundan sonrasında böyle bir şey mümkün değildi. Onunla aramızda eskiden olduğu gibi bir yakınlık bulunmuyordu. Annesinin dünkü davranışını düşününce de öyle bir yakınlığımızın bulunmaması ikimiz için de en iyisiydi doğrusu.

Yarım saat kadar sonra arabayı bir binanın önünde durdurdu. Başımı kaldırıp kapıdaki levhada yazan yazıyı okudum.

"Çocuk Esirgeme Kurumu mu?" diye mırıldandım şaşkınca.

"Evet. Babaannem ayda bir kez de olsa buraya gelir, çocuklara hediyeler getirirdi. Ondan sonra ben devraldım bu güzel görevi."

Gözlerim dolarken, "Babaannen bir melekti, biliyorsun değil mi?" dedim. Murat buruk bir şekilde tebessüm etti. "Biliyorum."

Gözlerinde gördüğüm hüzün benim de canımı yakarken gülümsemeye çalıştım. "Hadi o zaman. Gidip diğer melekleri ziyaret edelim seninle."

Arabadan iner inmez bagajı açtı Murat. Buraya gelmeden önce binbir çeşit oyuncak, kıyafet, ayakkabı türü şeyler almıştı. Onun bu düşünceli hali karşısında kalbimin ona karşı yumuşadığını inkâr edemezdim. Ve bu durum benim için çok tehlikeliydi.

"Sen şu poşetleri al, sonra gelip geri kalanları da içeriye taşırız," diyerek ellerime iki tane fazla ağır olmayan alışveriş poşeti tutuşturdu. Sonra birlikte binadan içeri girdik. Bizi yurdun müdiresi Sevcan Hanım karşılamıştı. Anlaşılan Murat'ı herkes tanıyordu. Buraya ilk kez gelmediği belliydi.

Hatta çocuklar onu gördükleri an coşkuyla etrafında koşuşturmaya bile başlamışlardı.

Bir zamanlar ben de onlardan biriydim. Onlar gibi herhangi birinden göreceğim ilgiye muhtaç bir çocuktum. Belki de bu yaşımda bile hâlâ öyleydim ama onların yaşındayken insan sevgiye daha aç oluyordu. Ben de öyleydim işte. Bu nedenle hepsiyle teker teker ilgilenip, saçlarını okşarken içim büyük bir mutlulukla doluyordu. Onları mutlu etmeyi sevmiştim.

Farkında olmadan Murat beni de beraberinde getirerek bana büyük bir iyilik yapmıştı. Artık bu saatten sonra buraya sık sık geleceğimi biliyordum.

"Bu abla sevgilin mi Murat amca?"

Dokuz yaşlarındaki bir kız çocuğunun sorduğu soruyla ben donakalırken, Murat göz ucuyla bana bakıp gülümsemişti. "Hayır, arkadaşım."

Cevabı karşısında gayriihtiyari bakışlarımızı buluşturduğumda bana göz kırptı. Anlaşılan keyfi fazlasıyla yerindeydi.

Çocuklara sırasıyla hediyelerini dağıtmaya başladık bir süre sonra. Bakışlarım geldiğimizden beri bir köşede sessizce oturarak arkadaşlarını seyreden kızı bulduğunda, yurt müdiresine, "İsmi ne?" diye sordum bakışlarımla kızdan tarafı işaret ederken.

"İpek. Dört yaşında."

"Yeni mi geldi yurda? Geldiğimizden beri yerinden kalkmadı da."

Müdire Hanım üzgün bir şekilde iç çekti. "İki ay oldu geleli. Üvey babası, annesini gözlerinin önünde öldürmüş. O feci olaydan sonra ağzından tek bir kelime bile çıkmadı İpek'in. Hiç kimseyle konuşmuyor, kimseyi yanına yaklaştırmıyor. Düzenli olarak terapiste gidiyor ama hâlâ bir gelişme sağlayamadık maalesef."

Duyduklarım karşısında hem üzülmüş, hem de öfkelenmiştim. Bir insan küçük bir çocuğun gözü önünde nasıl onun annesini öldürebilirdi? "Anladım," dedikten sonra içimi çektim. Hediyelerin içerisinden bir bez bebeği elime alarak minik kıza doğru yürüdüm.

Onun önünde diz çöktüğümde gözleri gözlerimi buldu hemen. Çok güzel bir kız çocuğuydu İpek. Simsiyah saçları kapkara gözleri vardı. Bu güzelliğe nasıl kıyabilmişlerdi?

"Merhaba," dedim yüzüme güven verici bir gülümseme yerleştirerek.

Kız konuşmadı, gülümsemedi de. Sanki tüm mimiklerini kaybetmiş gibi dümdüz yüzüme bakıyordu sadece. Bir kez daha içimde büyük bir üzüntü duydum. "Benim ismim Asel, senin de ismin İpek'miş. Tanıştığıma memnun oldum."

İpek'ten yine bir tepki alamayınca içimi çektim. Onunla iletişim kurmak hiç kolay değildi. Aslında anlayabiliyordum onu. Yaşadıkları hiç kolay şeyler değildi.

"Bak bu bebeği Murat amcan senin için almış," diyerek elimdeki oyuncağı ona doğru uzattım. Bir süre bebeğe bakıp ardından bakışlarını tekrar gözlerime çevirdi. "Hadi alsana. Bu senin."

Küçük eli tereddütle bebeğe uzandı. Sonra bebeği alıp sıkıca göğsüne bastırdı hemen.

Elim okşamak için saçlarına uzandığında ise, İpek korkuyla geri kaçtı. Bu tepki karşısında gözlerimin dolmasını engelleyememiştim. Küçücük yaşında herkesten korkar bir hale gelmişti bu güzel kız. "Ben... ben sonra yine geleceğim İpek. Seni yine ziyaret edeceğim. Tamam mı?"

Bakışlarını yere eğip başını hafifçe salladı. Burukça tebessüm edip ayaklandım. Şu anda hissettiklerim karşısında kimseyle konuşacak halim yoktu. Hızlı adımlarla kendimi yurdun bahçesine attığımda temiz havayı ciğerlerime kadar içime çektim.

"Asel, iyi misin?"

Arkamdan gelen sese doğru döndüğümde Murat ile karşılaştım. Endişe yüklü bakışları yüzümde dolanıyordu.

"Dünya çok adaletsiz bir yer. Bu meleklerin ne suçu var Murat? Peki ya benim ne suçum vardı? İnsan bakamayacağı çocuğu niye dünyaya getirir ki? Neden?" Yanağımdan aşağıya tek damla yaş süzülürken Murat aniden beni kollarının arasına çekti.

"Haklısın. Keşke herkes anne ve baba olabilecek kabiliyette olabilse. Keşke her çocuk mutlu bir yuvada büyüyebilse. Keşke hiçbiri acı nedir bilmese."

Birden ağlamam şiddetlenirken kollarımı Murat'ın beline sardım. Bana ne olduğunu bilmiyordum ama buraya gelmek beni düşündüğümden de fazla etkilemiş gibi görünüyordu.

Sonunda gözyaşlarım dindiğinde kendimi bulunduğum kollardan uzaklaştırdım. "Kusura bakma. Biraz fazla hassas davrandım," derken çantamdan çıkardığım mendille yüzümdeki yaşları kuruluyordum.

"Verdiğin tepki çok normal Asel. Bu minikleri senden daha iyi kim anlayabilir ki?"

Murat'ın şefkat dolu bakışları karşısında içime ılık ılık bir şeyler aktı sanki. Öyle güzel bakıyordu ki, her an tekrar boynuna atlayabilirdim.

"Beni de beraberinde getirdiğin için çok teşekkür ederim sana. Bundan sonra ben de düzenli bir şekilde onları ziyarete geleceğim artık."

"Yalnız gelme ama, beni de al yanına," derken dudakları tatlı bir tebessümle kıvrılmıştı.

"İşi gücü olan bir adamsın sen, her aklıma estiğinde seni işinden alıkoyamam ya?"

"İşim senden önemli değil, Asel," dediğinde yine kaşlarım çatıldı. Bu adam cidden dengesizdi.

"Sahi mi? Oysa zamanında işin her şeyden önce geliyordu. Karından bile."

Sözlerimden sonra Murat'ın yüzündeki tebessüm hızla soldu. "Geçmişte olanları hep ısıtıp ısıtıp önüme getireceksin değil mi? Unutmayacaksın hiçbir şeyi?"

"İnsan canını yakan şeyleri öyle kolay unutamıyor Murat. Keşke unutabilseydim, inan o zaman benden daha mutlu kimse olamazdı. Güçlü bir hafiza insana verilen en büyük ceza oluyor kimi zaman."

Murat'a yalan söyleyemezdim bu konuda. Kalbim ne zaman ona karşı yumuşayacak olsa, geçmişte bana karşı olan herhangi bir kırıcı davranışı ya da sözü duvar olup önüme dikiliyordu sanki. İşte o zaman canım yine yıllar önce olduğu kadar çok yanıyordu. Unutamıyordum. Bu yüzden onu affedemiyordum da.

"Olsun," dedi Murat gözlerimin içine bakarak. "Günün birinde kırdığım kalbini tekrar kazanacağım mutlaka. O zaman her şey olması gerektiği gibi olacak."

Sözlerinin altında yatan anlam açıktı ama günler önce ona sarfettiğim sözlerden sonra hâlâ mı içinde bir umut besliyordu yani? "Yapma Murat. Bırak, her şey olduğu gibi kalsın. Ben seninle iki arkadaş olarak takılmaya devam etmek istiyorum. Fazlası zaten bir daha asla olamaz."

Gülümsedi. Öyle basit bir gülümseme de değildi bu ayrıca. Mutlu bir gülümsemeydi. Şöyle en kocaman olanından.

Birden elimi tutup dudaklarına bastırdığında gözlerim şaşkınlıkla sonuna kadar açıldı. Sonra bana doğru bir adım atarak dudaklarını bu sefer yanağıma bastırdı.

Yine ne yapıyordu bu adam?

Yanağımdaki dudakları kulağıma doğru yaklaştı sonrasında. "Seni geri kazanacağım. Önce kendimi sana affettireceğim. Sonrasında eskiden yapamadığımız ne varsa yapacağım seninle. Flörtleşeceğiz ve sevgili olacağız. El ele gezeceğiz, sinemaya gideceğiz ve birlikte yemeğe çıkacağız. Bu zamana kadar yapmadığımız ne varsa yapacağız. Çünkü biliyorum Asel..."

Nefesi tenimi gıdıklarken kalbim çok hızlı atıyordu. Onun bu yakınlığı bir kez daha tüm dengemi alt üst etmeyi başarıyordu.

"Neyi biliyorsun?" diye fısıltıyla sordum.

"Dudakların beni istemediğini söylese de, kalbin hâlâ benim için atıyor. Sen de hâlâ beni seviyorsun."

"Yanılıyorsun," dedim ve ondan uzaklaşmaya çalıştım. Fakat kolunu belime dolayarak buna izin vermedi.

"Yanıldığımı düşünmüyorum balım. Yıllardır senin için geri planda durduğum yeter artık. Bundan sonra seni geri kazanmak için ne gerekiyorsa yapacağım. Bekle ve gör."

Ga verder met lezen

Dit interesseert je vast

255K 13.8K 20
"Feyza anlıyorum intikam istiyorsun ama bin kez pişman olduğumu söyledim beni artık bununla itham etme. Yaşadığım bir travma, bir şok anıydı asla ger...
3.6M 133K 74
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum... "1 yıl, sadece 1 yıl sonra burdan herkesin seni bir ölü olarak...
93K 623 46
Aynı coğrafyada yaşanmış üç gerçek aşktan ikincisi.Üçlemenin ikinci kitabı.Yaşadığınızı hissettiren insanı kazanmak için neleri göze alabilirsiniz? G...
830K 35K 50
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...