NAZLI SEVDA

Von biromanokuyucu

678K 39.7K 5.9K

Hayatın gerçekleri ile küçük yaşta tanışmış olmasına rağmen hayattan ümidini hiç kesmemiş bir kadın ile, hay... Mehr

TANITIM
1.BÖLÜM
2. Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. Bölüm
13.BÖLÜM
14.BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. Bölüm
17.Bölüm
18. BÖLÜM
19.BÖLÜM
20. BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. Bölüm
26.Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. Bölüm
FİNAL

YASEMİN ALOĞLU- ÖZEL BÖLÜM

12.2K 914 111
Von biromanokuyucu


Keyifle okuyun

Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.

Medya: Barış Manço- Kol Düğmeleri

Hatırlarım, bugün gibi
Sessiz geçen, son geceyi
Başın öne, eğik bir suçlu gibi
Bana verdiğin, hediyeyi

İki küçük, kol düğmesi
Bütün bir aşk, hikayesi
İki düğme, iki ayrı kolda
Bizim gibi, ayrı yolda

Akşam olunca sustururum, herkesi her her şeyi
Gelir kol düğmelerimin, birleşme saati
Usul usul, çıkarır koyarım kutuya yan yana
Bitsin bu işkence kalsınlar bir arada

Heyhat sabah, gün ışıldar
Yalnız gece, buluşanlar
Yaşlı gözlerle, ayrılırlar
Düğmeler gibi, bizim gibi

Bizim gibi
Ayrılırlar
Bizim gibi
Ayrılırlar
Bizim gibi
Ayrılırlar
Bizim gibi
Ayrılırlar



İlk ne zaman kaybetmiştim kendimi, ilk ne zaman çaresizlikle kavruldum bilmiyorum.

Doğduğum gün mü? Yoksa annemin bizi terk ettiği gün mü? Aşık olduğumu, sevildiğimi sandığım gün mü? Yoksa aldatıldığım gün mü?

Bilmiyorum...

Tek bildiğim kafamın içindeki, kendime olan o öfke ve çaresizliği susturamadığımdı.

Çok denedim. Çok dua ettim. Annem gibi sevgisiz bir kadın olmamak , onun gibi evlatlarına acı çektirmemek için. Ama olmadı. Ben olmak istemediğim şeyin içinde buldum kendimi, yapmam dediğim her şeyi yaptım. Tıpkı annem gibi oldum. Kızıma kötü davrandım. Onun her bir saç teline kurban olsam da, onu çok sevsem de bunu ona göstermedim.

Her şeyin başlangıcı annemdi. Bunu biliyordum ama. O başlatmıştı bu yangını. Ben ilk o bizi terk ettiğinde vazgeçmiştim hayattan. O gün işte şu an olduğum  Yasemin'e dönüşmüştüm. Küçüktüm, sevgiye açtım. Babam ne kadar bizi sevse de yetmemişti. Ben ve Yusuf hep anne sıcaklığını aramıştık. Annem gitmişti, hayatımızda hiç var olmamıştı sanki. İlerisi gerisi yoktu, bildiğimiz tek gerçek buydu.

Bu gerçek canımı çok yaktı. Düşünsenize, büyüyorsun ergenliğe giriyorsun, çocukluktan genç kızlığa adım atıyorsun ama yanında olmasını istediğin, en çok ihtiyaç duyduğun kişi yok. Bu boşluk bende büyüdü, büyüdü... 

Sanki sokak ortasında kalabalığın içinde kayboldum. Zaten sonrasında da o kalabalıktaki ilk gördüğüm insana koşulsuz güvendim. Bana uzatılan ele can havliyle tutundum. Bana ilk seni seviyorum diyen adama inandım, güvendim hatta kandım. Çünkü ben onun gözlerindeki ifadeyi sevgi sanmıştım. Değildi. Ben sadece öyle olmasını çok istesem de değildi.

Evlendim. Babamı, kardeşimi dinlemedim. On sekiz yaşımda evlendim. On dokuzumda Yonca'yı aldım kucağıma. Bambaşka bir Yasemin oldum. Ama bu Yasemin'i benliğim hiç kabullenmedi. Çünkü annelik özlemi ile kavrulan Yasemin, anne olmuştu. Anneliğin sadece kelime anlamını bilen ben, anne olmuştum. Kabullenemedim. Buhrana düştüm. Ama bilmiyordum ki hiçbir şey. 

 Sevgiyi sadece babam ve kardeşim dışında görmeyen ben, bir bebeğe sevgi göstermeyi de bilemedim işte...

Onu çok sevdim. Yonca'mı , kızımı gerçekten çok sevdim. Ama bunu ona göstermekten hep korktum. Korkunca da hem ondan hem de hayattan yavaş yavaş vazgeçtim. Çünkü biliyordum. Kızım bana bağlanırsa ve bu acımasız hayat yüzünden ayrılırsak, kızım dağılacaktı, benim gibi acı çekecekti. Belki bu acıdan kurtulmak için olmadık insanlara güvenecekti. Sonrası aynı annesinin kaderi olacaktı. Bunu göze alamadım. Yaptığım saçmalıktı . Ama o zamanlar zihnimde sadece bunun doğru olduğuna inanmıştım.

Hayat, bu içimdeki vazgeçmişlik ve korku arasında akıp gitti. Önce kocamın beni aldattığını öğrenerek boşandım. Sonra bambaşka bir şehre taşındık. Yeni hayat kurmaya çalıştık. Ölümler geçti hayatımızdan.  Bize dayanak olan kardeşim dağıldı. Babam yaşlanmaya başladı. Ama kızım büyüyordu. Her şeye rağmen, bana rağmen kızım dilinden beni düşürmeden büyüyordu...

O büyüdükçe korkularım arttı. Bana benziyordu Yonca. Her hareketi benziyordu. En çokta sevgi ile baka gözleri benziyordu. İçimdeki ses susmaz oldu. O ses konuştukça dışarıya öfkemi yansıttım. Kötü bir anne oldum. Sevgisiz kötü bir anne. Hatta kızından nefret ediyor gibi gözüken anne...

Ama etmedim. Bir saniye bile kızımdan nefret etmedim. Ama davranışlarımı durduramadım. Onun saçını okşamaya kalkan elim hep havada durdu, yumruk oldu. O bana bakmazken, ona ettiğim tebessümler onun bir bakışı ile dondu kaldı. O uyurken onu hayran hayran izlesem de bir kere bile ona bunu gösteremedim. Kendimi gizledim. Bu durumu engelleyemedim. İçimdeki o beni suçlayan, sevgisiz ses susmadı. Beni uçuruma sürüklemeye kararlıydı. Hiç susmadı. Ben kendimden tamamen vazgeçene kadar susmadı...

İntihar ettiğimin sabahı sustu ama. Çünkü gördü. Benim gerçekten vazgeçtiğimi gördü. O gün kızımı diğer odada sessizce ağlarken görmüştüm. Dedesinin dizine başına  yaslamış içini çeke çeke ağlıyordu. Annem beni sevmiyor, artık bende onu sevmeyeceğim diyordu.

O gün karar verdim ölmeye. Bir işe yaramıyordum. Varlığım ha vardı ha yoktu. Kızımı da zaten bu belirsizlik mahvediyordu. Onu kendimden kurtarmak istedim. Ölmek istedim. Başaracaktım neredeyse ölmeyi...

"Yasemin, daldın."

Gözlerimi daldığım gri parkelerden çekip, psikoloğuma çevirdim. Onunla haftalardır sohbet ediyorduk. Ben intihar ettikten sonra gelmeye başlamıştım terapiye. Bana nasıl bir faydası oluyordu pek bir fikrim yoktu. Ama kendimi konuştukça daha iyi hissediyordum.

Omuz silktim. Eskilere dalmıştım. "Yonca'nın doğum günü var yarın."

Psikoloğum sıcacık gülümsedi. Bir kere Yonca ile ben dışarıda onları beklerken konuşmuşlardı. Ama ne konuştuklarını bilmiyordum.

"Çok güzel. Demek doğum tarihi 7 Mayıs. Kaç yaşına basıyor?"

İç çektim. on sekiz olacaktı. Benim hata yaptığım yaşa gelmişti. Korkuyordum. Onunla yeni yeni anne kız olurken benden gider diye çok korkuyordum.

"Korkuyorum. "

Psikoloğuma sorduğu sorunun tam tersi bir şey söylerken  onun da kaşları hafifçe havalandı. Yüzünde ne düşündüğü belli olmazken " Seni ne korkutuyor?" diye sordu.

Endişemi saklamadan konuştum. " Beni sevmiyor. Büyüyor artık. Ya benden giderse."

Küçük bir tebessüm etti psikoloğum Hatice hanım. " Gördüğüm ve tanıdığım kadarıyla kızın seni çok seviyor Yasemin."

Hevesle bedenimi Hatice hanıma çevirdim. Birinden bu cümleleri duymak beni çok mutlu ediyor, heyecanlandırıyordu. "Seviyor değil mi? Benden vazgeçmedi."

Başını iki yana salladı. "Kızın sen iyi ol diye her şeyi yapıyor Yasemin. Sevmese hiçbir çaba göstermezdi. "

Gülümsedim. Kızım beni seviyordu. ben iyi olayım diye çabalıyordu. O benden vazgeçmişti. O da beni terk etmeyecekti...

"Pastasını kendim yaptım. O görmedi. Evin bodrum katındaki buzdolabını çalıştırdım. Oraya sakladım. Sürpriz olsun diye. Evi de süsleyeceğim. İnşallah sever. "

Kızımın doğum günlerinde aramızda ne kadar mesafe olursa olsun pastasını hep ben yapardım. Pastacılık eğitimi almamıştım ama çok güzel yapardım. Yonca'ya da yapmıştım. O belki bunca yaşananlardan sonra yapmam diye düşünürdü. Ama yapmıştım.

"Çok mutlu olur eminim. Aile arasında mı kutlayacaksınız?"

Öyle yapardık. Nazlı'da gelirdi. Güzel kalpli Nazlı. Kardeşimin kalbinde çiçekler açtıran Nazlı. O da artık ailemizdendi. Benim gibi taş kalpli birine bile kendini sevdirmişti. Melek gibiydi sanki. Evimize neşe getiren bir melek...

"Öyle yaparız."

Başını tebessümle salladı Hatice hanım. Sonra masasının üzerindeki saate baktı. "Bugün ki sohbetimizin sonuna geldik."

Gülümsedim.  Zaman konuşurken yine akıp gitmişti. Kendimi iyi hissediyordum.  Yine konuşmak iyi gelmişti. Bu huzurla sehpanın üzerine koyduğum çantama uzanıp ayağa kalktım. Hatice hanım ile  bir sonraki randevu tarihimi ayarlayıp oradan ayrıldım.

***





Terapiden çıkalı yarım saatten fazla bir zaman olurken Yonca'ya hediye almak için rastgele bir kuyumcunun önünde durdum. Para biriktirmiştim. Evliliğimin ilk zamanlarından kalma da altın bir küpem vardı. Toplam para ile güzel bir hediye alacağımı düşünüyordum.

Aslında çalışmaya başlasam iyi olurdu. Bir gelirim yoktu. Daha ne kadar kardeşim ve babama güvenerek hayatımı sürdürecektim ki. Benim bir kızım vardı. Geleceği için bir şeyler yapmalıydım.  İç çekerek kuyumcuya girdim...

 Yaklaşık on dakika sonra yonca desenli güzel bir kolye alıp çıkmıştım kuyumcudan. İnşallah Yonca beğenir diyerek kolyeyi çantamın en güvenli yerine koyup yürümeye başladım.

Günlerden cumaydı. Yonca okulda, Yusuf işteydi. Babam evdeydi. Sabah benimle gelmek istemişti terapiye. Ama ben hediye alacağım için gelmesini istememiştim. Hem babam benimle geldiğinde kötü oluyordu. Kederleniyordu. Onun yarası bizimkilerden daha derindi. Yıllarca hakarete uğramıştı. Sonra iki çocukla yapayalnız kalmıştı. Ama buna rağmen bir gün olsun bizden sevgisini esirgememişti. Onu artık dertlerimle üzmek istemiyordum.

Başımı solumdaki denize çevirdim.  Çok güzel gözüküyordu. O yüzden yakınında yürümek istedim. Yolu kontrol edip deniz kıyısındaki kaldırıma geçtim. Yürümek bana çok  iyi gelmişti son zamanlarda. 

Kaç dakika geçtiğini bilmezken yürümeye devam ederek,  ilerdeki bankta oturan adamla adımlarım yavaşladı. Nazlı'nın dayısıydı o bankta oturan...

Beni görmemişti.  Denize bakıyordu dalgın bakışlarla. Dün gece Yusuf ve babam konuşurken duymuştum. Buraya yerleşmeye karar vermişti Cemal bey. Nazlı'nın babası kaza geçirince onunla beraber memlekete gittiğini biliyordum sadece. Döndüğünü de dün öğrenmiştim.  

Çantamın saplarını sıkı sıkı tutarken neden bu kadar gerildiğimi anlamamıştım. Önünden görmemişim gibi geçip gitsem ayıp olurdu. Ama selam verme fikrinden de çekinmiştim.

Derin bir nefes alıp yavaşça yürümeye başladım. Aramızda bir iki adımlık mesafe kalırken başını aniden benim olduğum tarafa çevirdi. Bu hızlı göz göze gelme ile ne yapacağımı bilemezken o da  hemen ayağa kalkmıştı.

"Yasemin hanım."

Tebessüm etmeye çalıştım. Ama beceriksizce dudak kımıldatmadan ileriye gidememiştim. Titrek bir soluk aldım. Nefesim teklemişti garip bir şekilde. "Merhaba Cemal bey."

Kırlaşmış saçlarına baktım. Benden birkaç yaş büyük duruyordu. Ama gözlerinde gördüğüm tanıdık acı, bin yaş aldığını kanıtlıyordu. "Nasılsınız?"

Sorusu ile çantamın saplarını daha da sıktım. Gerginliğim hat safhadaydı. " İyiyim..." sesim kısık ve cansız çıktı. Öksürdüm. Daha gür bir sesle konuştum.

"İyiyim. Siz nasılsınız?"

Gözlerini yüzümde dolaştırdı. Omuz silkti. Bu hareketi bir çocuk sevimliliği kazandırmıştı ona. "İyi diyelim iyi olalım. " gülümsedim istemsizce. O da gülümsedi. birkaç saniye bakakaldık sessizce birbirimize.

Sessizliğin ardından ilk konuşan o oldu. "Ben sizi tutmuyorum değil mi?"

Başımı hızlıca iki yana salladım. "Yok hayır. Bir işim yok ki. " hevesli hevesli bir işim yok dememe kızarken konuyu dağıtmak için  beklemeden başka bir konu açtım.

" Enişteniz, yani Nazlı'nın babası nasıl?"

Gözleri saçlarımdaydı. Bakışlarını oradan çekerken iç çekti. Bende elimi uzatıp saçlarımı düzeltmemek için kendimi zor tuttum.  Bana ne oluyordu hiçbir fikrim yoktu. Dizlerim titriyordu. 

"İyi çok şükür. Topladı hemen kendini."

"Anladım. Çok geçmiş olsun."

"Sağ olun. "

Yine  kısa sohbetin ardından ikimizde sessiz kalırken sıkmaktan büktüğüm çanta sapını gevşetip konuştum. "Ben gideyim o zaman. Size iyi günler."

Göz temasımız kesilmeden aynı şekilde bana iyi günler dedi. Bende beklemeden titrek adımlarla yürümeye başladım. Ona arkamı dönmüş neredeyse iki üç metre yürümüşken bana seslenen sesini duydum.

"Yasemin hanım. "

Adımlarımı durdurup omzumun üzerinden başımı ona doğru çevirdim. Bana doğru geliyordu. Hızlı adımlarla gelip, tam önümde durdu. Elindeki bilekliği bana uzattı. Benim bilekliğimdi. Düşürmüştüm demek ki.

"Sizin mi?"

Başımı salladım. "Evet. Orada mı düşürmüşüm?"

Dudak büküp bilekliği uzattı. "Düşürdüğünüz anı görmedim. Siz biraz ilerledikten sonra fark ettim."

Uzattığı bilekliğime uzandım. Bunu yaparken de parmak uçlarım eline değmişti. Elektrik çarpmış gibi bilekliği alıp, hızlıca elimi  kendime çektim. Utanan bakışlarım bilekliğimdeydi. Kancasının kopmuştu.

Başımı Cemal beye kaldırıp konuştum. "Kopmuş. Teşekkür ederim bu arada."

Gözleri birkaç saniye bilekliğime değdi. Sonra hemen gözlerini, gözlerime çıkardı. "Halledilir. Parçası çıkmış sadece."

Sağ elini kaldırıp saçlarını karıştırıp konuşmaya devam etti. "İsterseniz şurada bir çay içelim. Bende o arada bir bakayım bilekliğe."

Şaşırarak Cemal beye baktım. Baş başa çay mı içecektik?

Kabul etmeli miydim bu teklifi?

***

Çayımdan bir yudum alırken kaçamak bakışlarla bilekliği yapmaya çalışan adama bakıyordum. İşini büyük bir ciddiyetle yapıyordu.  Geldiğimizde çay istese de o içmeden işe koyulmuştu. 

Ben ona bakarken, o da nihayet bitirmiş olmalı ki tebessüm ederek başını bana doğru kaldırdı. Aniden göz göze gelirken yakalanmış olduğum hissi ile hızlıca konuştum. Adama bakarken görmüştü beni. Bunu unutturmam lazımdı.

"Oldu mu?"

"Oldu, eskisinden daha iyi." Tebessümle bilekliğimi önüme bıraktı. Bilekliğe bakıp "Teşekkür ederim" dedim.

Arkasına sakince yaslanıp "Rica ederim." dedi ve çayından bir yudum aldı. O sırada telefonum çalmaya başlamıştı. Çantamın içinden telefonu çıkardım.  Arayanın Yonca'ydı. Gözüm saate takıldı. Öğle arasına girmiş olmalıydı.

"Alo."

Sakin, güzel sesi doldu kulaklarıma. Sesini özlemiştim hemen. Bunu anladım.  "Anne, ne yapıyorsun?"

 Benim bugün terapim olduğunu biliyordu. Beni merak etmişti. İç çekerek konuştum. "Hiç öyle çay içiyorum. Sen ne yapıyorsun? Öğle arası mı?" Yonca ben konuşurken arkadaşı olduğunu tahmin ettiğim kişiye geliyorum iki dakikaya dedi. 

"Evet, şimdi yemekhaneye inecektik. Seni aramak istedim. Güzel geçti değil mi terapi?"

Gözlerim bana bakan Cemal beye değerken utanarak bakışlarımı kaçırdım. "Evet güzeldi. " Titrek bir soluk aldığını işittim Yonca'nın benim konuşmamın ardından. Çekindiği zamanlarda böyle nefes alırdı. Bana benziyordu bu özelliği.

"Anne..."

İçten anne diye seslenişi içimi pır pır ettirirken, nerede olduğumu unutmuştum. O ve ben kalmıştık. Sesini sevmek istedim.  

"Annem." Bir ihtiyaç gibi dudağımdan dökülen kelimeler yüreğimden de bir ağırlık almıştı sanki. Kızımla aramızdaki duvarlar bir bir yıkılıyordu. inşallah yakında aramızda toz zerresi  bile kalamayacaktı. 

"İyi ol anne." Gözlerim buğulandı. Kızımı bu yaşında o kadar çok yormuştum ki. Sanki rolleri değişmiştik.  O bana iyi ol diyordu. O beni çocuğu gibi düşünüyordu.

Sesimin titrememesi için uğraşırken konuştum. "Sende iyi ol." Yutkundum. Dudaklarım kurumuştu. Dilimle ıslattım. "Hadi yemeğini ye güzelce. Sakın aç kalma. Merak etme ben çok  iyiyim. "

Sesinin gülümsemesi kulaklarıma ulaştı. Üç cümle ile kızım mutlu oldu. İçime onu merhum ettiğim duyguların pişmanlığı çöktü. Kızımı eksik bırakmıştım. Ama artık kararlıydım. Tek tek saracaktım yaralarını.

"Tamam anne. Seni seviyorum..."

Söylediği cümle içimi mutlulukla doldurup taşırırken kendimi tutmadım bu sefer. "Bende seni seviyorum kızım..."

Kapanan telefonla beraber huzur dolu bir nefesi bıraktım. Aslında bu kadar kolaydı bazı şeyler. Ama hastalıklı zihnimin önüne geçememiştim ben. O yüzden olmuştu bu olanlar. Gözlerim Cemal beyin gözlerine takılı kaldı. Telefonu masaya bırakıp konuştum. "Kızım aradı da. Kusura bakmayın sizi de beklettim."

Gülümsedi. Ellerini masanın üzerinde birleştirip konuştu. "Estağfurullah ne kusuru." Yüzü kederlendi sanki. "Ne güzel aradı. Yüzünüzü güldürdü.  Çok güzel bir his olmalı."

Karşımdaki adam son cümlesini mırıldanarak boşluğa bakıp söylese de ben çok net duymuştum. Bu adamın bu konuda yarası vardı. Acı çeken, yaralı insanları hemen tanırdım. Hasret duyuyordu bir şeylere. Hasretlik üzüyordu onu. 

"Nazlı'yı çok seviyor Yonca."

Cemal beyin kederli yüzünden dolayı konuşma ihtiyacı hissetmiştim.  O da beni bozmadı. Sohbetime hemen katıldı. 

"Öyle Nazlı'da onu  çok seviyor. Anlatır evde hep. Çok akıllı bir kızınız var. Çok şanslısınız."

Gülümsedim. Gururlandım da. Kızımdı o benim. O herkesin hayran kaldığı insanın annesiydim ben. "Teşekkür ederim."

Cemal bey soğuduğunu tahmin ettiğim çaydan bir yudum aldı. Alır almaz da yüzünü buruşturdu. Bu beni gülümsetmişti. Çocuk saflığı yansımıştı yüzüne.

"Soğumuş ya." Söylenerek konuşan Cemal bey garsona işaret edip iki çay daha istedi. Sonra gülüşüme bakıp şaşkınca konuştu.

"Şey sıcak çay severim de. Soğuk güzel olmuyor. Yani öyle."

Karşımda heyecanlanmıştı sanki. Gariptir ki bende heyecanlandım. Ama gülümsemekten de kendimi alamadım. Şaşkın şaşkın güldük ikimizde...

***

Dakikalar akıp giderken Cemal bey ile çay ocağından kalkmış eve doğru yürüyorduk. Elleri ceplerinde olan Cemal bey bana yandan bir bakış atıp konuştu. "Bu civarda ev arıyorum bende."

Merak ederek ona döndüm. "Neden, siz Nazlı ile kalmıyor musunuz?"

Adımları yavaşladı. "Öyle ama artık temelli burada yaşayacağım. O yüzden düzenimiz olsun. Nazlı'da rahat eder hem. "

Anlayışlı biriydi Cemal bey tanıdığım kadarıyla. Nazlı'nın düzenini bozmak istemiyordu.  "Ben bilmiyorum pek ama Yusuf bilir. "

"Sordum ona ev var mı diye. Bakalım." Gözlerimi yola çevirdim. Bizim eve yaklaşmıştık. Aniden konuştum. Sorduğum soruya ben bile şaşırdım. Ama sormak gelmişti içimden. 

"Yarın Yonca'nın doğum günü var. Gelir misiniz?"




Merhaba...

Bölüm nasıldı?

Ara sıra bu ikiliye özel bölüm yazacağım. Böyle daha iyi oldu sanki.

Biraz geciktik. Kusura bakmayın. Ama işlerim oldu hep. Adım bir ara çay koy Sedef'e çıktı düşünün halimi :(

Yeni bölümü en yakın zamanda atacağım inşallah. Ve size diyorum ki. Beklediğiniz günler geldi :(

Gerçekler kapıda. Sadece benim yazmamı bekliyor. Çünkü mayıs ayına girdik. Dikkat ederseniz Yiğit mayıs ayında öldü, Nazlı mayıs ayında yaşamaya başladı...

Bu kadar heyecan yeter. Bombayı bıraktım ben  gidiyorum :)

Hepinizi kocaman öptüm.

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere.

Weiterlesen

Das wird dir gefallen

54.7K 5.2K 50
Zahid Araz. Birdaha dönmemek üzere evden çıktığında attığı adımların onu nereye götüreceğini bilmeden gidiyordu. Kederiyle, öfkesiyle ve yorgunluğuyl...
Yırtık Ruh Von Şeymanur

Aktuelle Literatur

52.6K 3.9K 22
Sevdasına geç kalan ve geçmişinden kaçan bir genç adam vardı. Bir gün geriye döndüğünde hiçbir şeyi bıraktığı gibi bulamamıştı. Sevdiği kadın kayıpt...
1.2M 51K 45
0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kategorisinde 1.S...