VİSAL

By rumeysadoganm

143K 7.3K 2.5K

~Tamamlandı~ İnsan yaşadığı zorlukları bahane edip yazısındaki kaderin enaniyetine sığınmaktan hep kaçar. Hep... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
Önemli Bir Duyuru
11. Bölüm
12. Bölüm
13. BÖLÜM
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. BÖLÜM
26. BÖLÜM
27. BÖLÜM
28. BÖLÜM
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. BÖLÜM
34. BÖLÜM
35. BÖLÜM
36. BÖLÜM
37. BÖLÜM
38. BÖLÜM
39. BÖLÜM
41. BÖLÜM
42. BÖLÜM
43. BÖLÜM
44. BÖLÜM
45. BÖLÜM
46. BÖLÜM
47. BÖLÜM
48. BÖLÜM
49. BÖLÜM
50 ~ FİNAL
ANKA-I AŞK KİTAP OLDU.
Özel Bölüm

40. BÖLÜM

1.1K 77 28
By rumeysadoganm

Selamun aleyküm çiçeklerim, ballarım. Biz geldik, sizlere kavuştuk.

Yeni bölüm biraz zaman geçişi oldu, okuyunca sizlerde anlayacaksınız, biraz Yiğit'siz oldu ama çok uzun sürmez gibi geliyor bana 😄

Düşüncelerinizi çokça merak ediyorum, o yüzden sizden ufakta olsa yorum bekliyorum.

O zaman sizleri bölümle baş başa bırakayım.

Keyifli okumalar dilerim.

Seviliyorsunuz. 💙

Bildirimler için hem wattpad profilimi hem de instagram profilimi takip etmeyi unutmayın.

Ayriyeten Spotify hesabımdan kitaplar için düzenlediğim playlistlere ulaşabilirsiniz. Hesap: Rumeysa Doğan

İnstagram ve Twitter: rumeysadoganm

...

Sızlayan gözlerimin verdiği ağırlığı yok sayarak açtım gözlerimi. Bembeyaz tavan ve ilaç kokan bir odanın en köşesinde ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Bir kriz ve giren ağrılardan sonraki karanlıktı hatıramda kalan. Ardından ise kendimi burada bulmam.

Yavaşça ayırdım bakışlarımı tavandan. Oda bomboştu. Kimseyi göremeyişim bir nebze olsun beni rahatlatmıştı. Birilerinin panik havasından sıyrılmak istiyordum belki de.

Artık hiçbir şey hissetmiyordum. Duygularımın hoyratlaşması kendini büyük bir hissizliğe bırakmıştı. Ben artık kendimle başa çıkamayacağım kadarda yorulmuştum. Kayıp, terk ediliş, terk ediş, ihanet... Hepsi de bir yük olmuştu sırtımda. Bu yük tek bir gün değil, ayları bahşetmişti ömrüme. Yaşanılan her ne ise ben bunun altında ezilmiştim, kalbim paramparça olmuştu.

Yavaşça götürdüm elimi karnıma. Büyüyen karnımı ovuşturdum bir müddet. O gün ona söyleyeceğim tek umut buydu ama o, o gün beni terk ederek yıkmıştı bu umudu. O bitti derken ona dair kalmayan umudu, karnımdaki bebeğime sarılarak bulmuştum. Çok büyük acılarla duyduğum o sözlerden sonra kapısını da yüzüme çarpmıştı. Yine günlerce beklemiştim onu gelir diye ama o gelmemişti.

Şimdi ise yurtdışına getirilişim ve bebeğimin varlığını saklamaları kadar kendimi dış dünyada bulmuştum. Kaçmam dedikçe diretmişler, direttikçe ben yorulmuştum. Yine Muaz Bey'in emirleri ve başıma bela olan olaylardan kaçmaktı onların çözümü.

Kolumdaki serumun verdiği acıyla yüzümü buruşturdum. Hamileliğim çok fazla zor geçtiği için haftada bir atak geçiriyor, hastaneye getiriliyordum. Bebeğim yirmi aylık olmuştu. Kız olduğunu öğrenince içimdeki buruk heyecanla ne hissedeceğimi bile bilmiyordum.

Kapı açıldı. Yorgun bakışlarım içeriye giren Yusuf ve Büşra'ya düştü. İkisi de bu durumuma alışık oldukları için ilk tedirgin oldukları kadar gözükmüyorlardı. Büşra yanıma yaklaşıp, "Biraz daha iyi misin?" diye sordu. Ağır ağır başımı salladım. Konuşacak kadar iyi hissetmiyordum, daha doğrusu şu birkaç ayda pek fazla konuştuğum söylenemezdi. Kuru bir tebessüm sundu. Kaç zamandır onları da üzüyordum.

Yusuf'a baktım, düşünceliydi. Düşündüğü her ne ise hepsini bilebiliyordum. Soru sormak yerine sadece izledim. Yüzündeki ifadeyi, ritim tuttuğu bacağını ve ezbere bildiğim her hal ve hareketini. Sonra kaçırdım bakışlarımı, ona dair korkuları ve yüzüme konan duygu karmaşasını.

...

"Onu hiç iyi görmüyorum Yusuf, tek iyi edecek yeri biliyorsun." Salona girmeden evvel konuşmaları beni geri çekti. Büşra dertli dertli konuşuyor, Yusuf sessizce dinliyordu. Kapı aralığından gördüm onu. Çenesini iki parmağının arasına koymuş öylece yeri izliyordu. Başını iki yana sallayıp, "O adamı öldürmemek için kendimi zor tutuyorum Büşra. Ne o kapımıza gelebilir ne ablamı ona gönderirim," deyince içimi sızlatan çaresizliğine gözyaşı döktüm. Bunu ben dahi istemezken Büşra'nın çaresizce çırpınışına kızamadım. O beni düşünüyordu. Dört aydır kendi kabuğuma çekilmemdendi sebebi. Gülemiyor, gülsem bile bir şeylerin eksikliğini hissettiriyordum. Ben bu kadar güçsüz olmamalıydım. Bir duygunun beni böyle yok etmesine izin vermemeliydim. Fakat gönlüme söz geçiremiyordum, elimde değildi.

"Ne olacak peki, gözümüzün önünde eriyip gidiyor Yusuf."

"Alışacak," dedi sitemle. "Zaman onu da öğretecek." Buruk bir tebessümle, "Alışacağım," dedim kendi kendime. Yanlarına gitmeden kendi odama geçtim. Karanlık odanın ışığını açıp yatağa girdim. Biraz önce pencere kenarına koyduğum Kur'an'ı açıp okumaya başladım. Hamileliğimde başladığım hatmimi devam ettirdim. Bu dördüncü hatmimdi. Hiç durmadan okuyordum. Düşüncelerimden kurtulmak için sayfalara kaptırıyordum kendimi. Bir nevi kaçıştı benim için. Bir nevi bağlanıştı... Uyku düzenimin gittiği saatlerde ise saatlerce zikirle meşguldüm. Uyuyamıyordum, uyusam birçok kâbusla uyanıyordum.

İç çekerek karanlık sokağa baktım. Elim karnıma gidince gülümsedim. 'Hümeyra' diye fısıldadım. Bir keresinde Yiğit'le konuşmuştuk bu konuyu, Hümeyra ismini sevdiğini söylemişti.

Mazi ufak bir yara bıraksa da ona karşı kırgınlığım sevgimi yok edemiyordu. Ne yapıyordu, şu an neredeydi hiçbir fikrim yoktu.

Kapım tıklatıldı ve çok geçmeden içeriye Büşra girdi. Kucağında kızı Ayşe Sena vardı. Gülümseyerek kollarımı uzattığımda Ayşe Sena'yı kucağıma verdi. Büyümüştü, neredeyse altı aylık olmuştu. Boynundan öpüp, "Oh," dedim nefesimi çekerek. "Büyüdükçe tatlılaşıyor." Büşra bana cevap vermeden bakıyordu. Bu her geceki rutinimiz olmuştu neredeyse.

"Seni özlemiş halası." Tekrar öpüp, "Ben de özledim fındığımı," deyip gülümsedim. Yakında benim kızımda doğacaktı ve kardeş olacaklardı. Bu beni mutlu etmeye yetiyordu.

"Karnın çıkmış biraz daha." Elimi karnımın üzerine götürdüm. Ben de yeni yeni fark ediyordum. Hastaneden çıkalı neredeyse iki ay olmuştu ve karnım daha yeni yeni çıkıyordu. İki ayımız kalmıştı, bu üç ayda pek bir şeyde aşermemiştim.

"Aslında öncesinden çıkması gerekiyordu değil mi?"

"Bazılarında geç çıkabiliyor ya da hiç çıkmaya da biliyor."

"Senin dördüncü ayda çıkmıştı sanırım." Başını olumlu şekilde sallayıp, "Epey de çıkmıştı," dedi. İkimizde buna gülünce içeriye Yusuf girdi. Böyle neşeli gülmem onu şaşırtmış hatta epey mutlu etmişti. Yanıma gelip kolunu omzuma attı ve beni kendine çekti.

"Kızım sen hiç aşermiyor musun ya? Yoksa söylemiyor musun bakayım." Kendimi iyi hissetmemi istiyordu, bu da onu başka türlü ikna edemiyordu. Gülümseyip saçını dağıttım. Bu sefer hiç mızmızlanmadı. En azından onlara artık iyi olduğumu göstermek istiyordum, iyiydim de. Bunun ispatı karnımdaki umuttu.

"Aslında aşeriyorum," dedim az da olsa çekinerek. Ne tuhaf döngüydü, benim Yusuf'tan çekinmemem gerekiyordu oysaki. Bana ters ters bakıp, "Kaç gündür söylemediğini tahmin etmiştim," deyip cebinden çıkardığı erik paketini bana uzattı.

"Ya sen bir tanesin. Hem nasıl anladın ki?" Göz kırpıp, "Küçükken de öyleydin, yeşil zeytini tuzlar yerdin." deyince gidip boynuna sarıldım. Yeşil zeytinle eriğin pek uyumu yoktu ama ikisi de ekşi olunca olmayan eriğin yerini tutturmaya çalışırdım. Yusuf'ta her seferinde bunu anlayıp bana erik alırdı. Kendimi ne kadar şanslı hissettiğimi şimdi daha iyi anlıyordum. Kızımda aynı şekilde böyle dayısı olduğu için şanslıydı.

...

Yine bütün gün lavabodan çıkamamıştım. Mide bulantılarımın sürmesi ve ekşi dışında bir şey yiyememem bütün bağışıklığımı düşürüyordu. Büşra saçlarımı geriye çekip boyunlarıma su değdirdi. Yavaşça ayağa kalkıp bir süre ellerimle lavabodan destek aldım. Bütün eklemlerim ağrıyordu, özellikle sırtımdan dolayı dik duramıyordum. Aynadaki ben gerçekten kötü gözüküyordu. Rengim oldukça sönük, yüzlerim oldukça çökmüştü. Benim kilo almam gerekiyordu ama ben daha da zayıflamıştım. Doktorum durumumun da iyi olmadığını söyleyince endişe ediyordum. Bu endişem sırf bebeğim içindi. Ona bir şey olma korkusu zaten başlı başına yıpratıcıydı. O iyi olsun yeterdi, zaten benim ölüden pek farkım yoktu, o yüzden kendim için pek endişelenmiyordum.

"Hadi bir şeyler ye Zeynep. Bu böyle olmaz ki, iyice güçsüz düştün." Yüzümü buruşturdum.

"Yediklerimi de atıyorum Büşra, sen de biliyorsun."

"Bol limonlu çorba iç, kötü olmazsın hem." Dediğini yapıp peşi sıra mutfağa geçtim. Yusuf beni görünce göz ucuyla bakıp ardından elindeki telefona geri döndü. Önüme koyulan erişte çorbasına limon damlatıp içtim. Yemeğe göre biraz daha içim alıyordu çorbayı.

"Biraz daha iyi misin?"

"Ellerine sağlık, çorba iyi geldi." Bakışlarım çorba kâsesiyle Yusuf arasında gelip gidiyordu. Telefondaki bakışları biraz sertti. Göz ucuyla inceledim hareketlerini.

"Bir şey mi oldu Yusuf?" Duymadı, ikinciye söylendim ama pek bana bir açıklama yapmadan sadece, "Yo, onu da nereden çıkardın," dese de pek inandırıcı olmadı. Telefondaki her ne ise oldukça moralini bozmuş gibiydi.

"Olmuş işte, anlatmayacak mısın?"

"Önemli bir şey değil abla, işle alakalı." Anlatmayacaktı, bunun işle alakalı olmadığını geride bıraktıklarımızla alakalı olduğunu anladım. Bu yüzden sustum. Sessizce yemeğimi yedikten sonra masadan kalktım. Yusuf peşimden bakakaldı, bazen böyle sessizlik çöktüğünde onlara karşı açık olamıyordum.

Odama çıkıp telefonu kurcalamaya başladım. Aylardır süs gibi taşıyordum, bir işe de yaradığı söylenemezdi. Numaram değişmiş, hattın başka birinin üzerine kaydolması beni geçmişimden tamamıyla soyutlamıştı. Buraya getirilişim bile zoraki olurken geri dönüşüm muhtemelen yine onların emri ile olacaktı. Bu sefer hiçbirine tamah etmeyecektim. Kaçışım sırf bebeğim içinken dönüşüm kimse için olmayacaktı. Onu ben büyütecektim, biz birbirimize yetiyorduk ve kimseye ihtiyacımızın olmadığını kanıtlamamız gerekiyordu.

İçeriye giren Yusuf elindeki kâğıdı bana uzattı. Kâğıt bir sözleşmeye benziyor gibiydi. Önce kâğıda bir süre baktım ardından aldım. Bu bir boşanma dilekçesiydi. Satırlar midemdeki kekremsi tadı damağıma yayıyordu. İmzalamam için bekliyordu, oysa ben bunu dile getirmemiştim bile, ki Yiğit'inde imzası yoktu.

"Kimin kararı bu?" Güçsüz çıkan sesim, yılgınlığımı dile getiriyordu oysaki. Heybemde birikmiş birkaç hüznü de bu sayede ortaya dökebilmiştim.

"Benim," dedi sert bir o kadar otoriter sesle. Başımı hızla kaldırmam onun bakışlarını üzerimden çekmemde en etkin roldü. Bunu beklemiyordum, boşanmak aklıma hiç gelmemişti ki. Aylarca görmediğim adamın hasretine bile katlanamazken ondan tamamen kopmak bendeki bütün ipleri kopardı. Döktüğüm gözyaşımın nasibini kâğıt aldı. Uzun zamandır bunu bekliyormuşum gibi sürdürdüm ağlamamı. Affetmeyeceğimi bildiğimden değildi bu ama ben bu kâğıdı imzalamak istemiyordum.

Yusuf önüme diz çöküp, "Bende senin acı çekmene dayanamıyorum abla. Bu eve nasıl sığdığımı bilmiyorsun," deyip yanağımdaki gözyaşımı sildi. "Açık konuşmak istemiyorum, canın yansın istemiyorum ama gerçekler bunlar. O adamın sevgisi bile takıntı. Yapma, ağlama artık." Beni kendine çekip sarmaladı. "Hadi imzala da Muaz Bey'e göndereyim."

"O mu istedi?" Hiç akıllanmayacaktım. Hala Yiğit'i düşünmek ne kadar aptalcaydı, onun beni umursadığı bile yoktu.

"Hayır. Dilekçeyi gönderince olay çıkacağından da eminim." Omuzlarım düştü. Kâğıtla bakıştım. "Yusuf ben..." Sözümü kesip, "Yapmalısın," dedi. "Yapana kadar bekleyeceğimi bil." Yutkunuşum büyük gürültüyle boğazımdan aşağı indi. Ömrüme sığmayan anlardaydım. Zamanın getirdiği yerde, zamanın durduğu andaydım. Nemli kirpiklerimden süzüldü tek bir damla yaş daha. Ben acı çekiyordum, delicesine de korkuyordum. Sitemim ne Yusuf'aydı ne de Yiğit'e, ben kendime kızıyordum. Şu arsız hissi yok edemeyişime katlanamıyordum.

Attığım imza ve yüreğimi sıkan şu andan nefret ettim. Kâğıdı uzattım ama hemen almadı, tepeden bana bakışında onunda acı çektiğini görebiliyordum. İnkâr etmeyecektim, ben boşanmak istemiyordum.

Kâğıdı elimden çekip aldı ve hızla odadan çıktı. Yerini soğuk duvar doldurdu. Çekildi kanım, bumbuz kestim. Dik duran sırtım kamburlaşırken yaşadığım şu birkaç dakikaya tepkisiz kalabildim. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu rabbim biliyordu. Ruhsuz bir edayla kalktım, abdest alıp serdiğim seccadenin başına geçtim. Sahi ben ne namazı kılıyordum ki? Daha yeni akşam namazı kılmışken bir de... Hiç düşünmeden tekbir aldım. Niyetim kalbimdendi, kıldığım Allah'ın huzurunda bir boyun eğişti. Fark etmiyordu, sadece rahatlamak istiyordum. Başkasına gücüm yetmezdi. Tek gücümün yettiği yerdeydim...

Kıldım, kıldım, kıldım... Bacaklarım ağrıyana kadar... Yatsıyı da peşinden kıldım. Durdum secdede, içimden geldiği gibi dua ettim. İçim sökülene kadar, dertlerimi arz edene kadar... Bu sefer olanlar için değil, yaşadığım şu anın duygusallığını yaşamaktı benimki. Hamileliğimde en çok yaşadığım durum buydu, hiç anlamadığım şekilde secdede ağlıyordum. Kalktım, sırtlarımın ağrısı beni zorladı.

Yatağa geçip uzandım. Elimi karnımın üzerine koyup gülümsediğimde içimde kıpır kıpır olan heyecan en çokta her şeyi unutturan nedendi. Okşayıp, "Geçecek," dedim. Fısıltılıda olsa sesim, beni duyacağını biliyordum. "Allah bizi imtihan ediyor bebeğim, sabretmeliyiz." Hüzünlü gözlerim artık matemine son verdi ve gözyaşımı acımasızca yok etti. Belki bir direnişti ruhumda yaşadığım.

Yatağa girip sağ tarafıma döndüm. Sabah olacak, her şey daha güzelleşecekti.

...

Bugün kendimi biraz daha iyi hissediyordum. Biraz yürüyüş yapmak için dışarıya çıkmıştım. Büşra her ne kadar iyi olmadığım için yanımda gelmek istese de zar zor ikna edip tek başıma yürüyüşe çıkmayı başarabilmiştim.

Ufak bir parkın en köşesindeki banklardan birine oturdum. Burada çok dışarıya çıkmadığımdan etrafı bilmiyordum. Bu yüzden evden çok uzaklaşmadım. Parkta oynayan çocukları seyre daldım. Yüzümdeki gülümseme ile elim istemsizce karnıma gitti. Kendimi koyduğum şu alanda sıkışmış gibi hissediyordum. Doğduktan sonraki serüven aklıma geldikçe ne yapacağımı bilmez duruma geliyordum. Sahi ne yapacaktım? Yusuf boşanmamızı isterken aslında ondan uzaklığımı göz ardı edebilir miydim ki? Böyle bir düşüncenin hangi birinde takılı kalsam içinden çıkamaz hale geliyordum.

Uzun zamandır sesini duymayışım, ondan haber almayışım zaten başlı başına kötü hissettiriyordu. Belki o bana ulaşmak istemiyordur, belki de bu boşanma onun için iyi olacaktır. Benim imzamın bir anlamı kalmıyordu bu yüzden.

İç çektim. Allah'ın önüme koyduğu bu yolda yürüdüğümden emin olmazsam ne anlamı kalırdı ki? Bu kışın bir de yazı olacaktı biliyordum. Beni sınayan rabbimdi, bu yüzdendi ses çıkarmayışım. Müminun suresinin 30. Ayetinde rabbimiz bize şunu diyor:

Şüphesiz ki bu (yaşananlarda, ders çıkarılması gereken) ayetler vardır. Ve kuşkusuz bizler, mutlaka imtihan ederiz.

Ayetler insana o kadar çok şey anlatıyordu ki, ibret almamak akılsızlık olurdu. Bu o kadar değerliydi ki, her ayetindeki güzellik nasıl güzel bir din içinde olduğumuzu bize bir kez daha gösteriyordu. Rabbim öyle güzeldi ki, etrafıma baksam ona dair her şey önümdeydi. Karnımdaki canlının yaradılışı, oluşumu, doğumu bir bir paye içerisinde bize teslimiyetimizi gösteriyordu. Teslimiyet; yaradılışımız, imtihanımız, boyun eğişimiz...

Gözlerimi kapatıp düşündüm. Yüzüme hafiften değer rüzgâr gülümsetti. Sanki rabbimden gelen minik bir hediyeydi. Gözlerimi açtığımda hiç kimse yoktu. Saate baktığımda şaşkınlıkla kaşlarım aralandı. Epeyce oturmuş olmam şaşırtıcıydı. Midem hiç bulanmamış, ağrım olmamıştı. Yine gülümsedim, bu seferki gülümseyişim rabbimeydi.

İmtihandaki dikenin sunduğu güzellik arkamda bıraktıklarımın pişmanlığını yaşatmıyordu, bilakis bununda bana verilen bir hediye olduğunu varsayıyordum. Kalktım ve yavaşça yürüdüm. Zihnimin rahatlayışı ve yürüdüğüm yol karnıma giren ağrıyla bu sefer endişeyi yerine getirdi. Elimle karnımı tutup birkaç adım daha attığımda ağrı şiddetli bir hal aldı. Ağaç kovuğundan tutunup bir süre soluklandım. Bu ağrı hiç normal değildi, velev ki erken olması daha da korkutucuydu. Cebimden telefonu çıkardım ama bu ağrı bütün uzvumu ele geçirmiş gibiydi. Titreyen elim ekrana zor giderken tutmayan bacağımdan ötürü ağaç dibine oturmak zorunda kaldım. Gayriihtiyari bir hareketle rehbere gidip Yusuf'u aradım. Çok geçmeden açtı ve söylediklerimle aniden telefonu kapattı. Sesi hâlâ kulaklarımdaydı.

Biraz önce hiç midem bulanmadı ağrım olmadı derken bu kadar erken konuşmam hataydı. Zaten hamileliğim boyunca bunu yaşamıştım ama bu seferki ağrım daha şiddetliydi ve bebeğim daha yedi aylıktı.

Dolan gözlerimle beraber bacağımda hissettiğim sıvı ağlamamı şiddetlendirdi. Korkuyordum, bebeğimin terk edişine dayanamazdım. Acım her ne olursa olsun katlanırdım ama bebeğime bir şey olmasına katlanamazdım.

Bir yandan hafiften inliyor, bir yandan ağlıyordum. Yusuf'ta çok geçmeden gelmişti zaten. Korkuyla bana bakıp her yerimi inceledi. Ayağa kalkamayacağımı anlayınca beni kucağına alıp arabaya taşıdı. Onu korkutmuştum.

"Dayan güzelim, tamam mı? Şimdi seni hastaneye yetiştireceğim." Hiçbir şey demeden acı içinde sadece başımı salladım. Arabayı sürüşü o kadar hızlıydı ki, bazen trafiği tehlikeye sokabiliyordu. Yanından geçtiği arabadan başını uzatan adama kısaca açıklama yapmış, akabinde trafikten sağ salim çıkabilmişti. Geldiğimiz hastane ve Yusuf'un yeniden beni taşıması çok zor olmadı. Hemşirelerin yardımıyla odadaki sedyeye yatırıldım. Yusuf dışarıda kaldığı için ne yaptığını bilmiyordum, sadece Büşra'nın defalarca arayıp bilgi alması aklımda kalmıştı. Ağlıyordum, onu da kaybedersem kendimi zor toparlardım.

Benimle baştan beri ilgilenen doktorum geldi, muayene etti, ultrasondan baktı. Dakikalarca bekledim, korkuyla baktım ifadesine.

"Kendine iyi bakmalısın Zeynep, hayatında ne yaşıyorsun bilmiyorum ama bütün stres bebeğine yansımış." Doktorumla bu birkaç ayda çok iyi anlaştığımızdan bana hep böyle abla gibi yaklaşırdı. Hastane dışında da epey görüşmüştük. Sessiz kalınca, "Üzül diye demedim ama kendine iyi bakmalısın. Değerlerin çok düşük, senin en az üç kilo alman gerekiyordu ama almak yerine daha da zayıflamışsın. Artık kendini düşün ve stresi bir kenara at olur mu?" deyip şefkatle kolumu sıvazladı. Başımı usulca salladım. "Şimdi üç ay boyunca kendini hiç yormuyorsun, özellikle hep yatıyorsun. Düşük tehliken var Zeynep, dikkatli ol." Yanımdan kalkıp kendi masasına geçti. Ben de karnımı silip yanına geçtiğimde Yusuf'un kapıdan bizi dinlediğini gördüm. Yanımıza gelmemişti ve yüzündeki ifade oldukça düşünceliydi.

Hastaneden çıktığımızdan bu yana ne o ne ben konuşmuştum. Eve geldiğimizde Büşra'nın salona yaptığı yatağa geçtim. Odada sıkılırım diye burada yatmam sıkıca tembih edildi. Yemeğim getiriliyor, üzerime düşmeleri beni bir yerden sonra üzüyordu, çünkü onlarda üzülüyorlardı. Ben kimsenin üzülmesini istemiyordum.

Kucağımdaki tepsiyi alıp masanın üzerine koydu Büşra. Yatağın ucuna oturup öylece bana baktı. Bir cevap bekliyordu bir nevi. Eğdiğim başımı kaldırıp ben de ona baktım.

"Kaçamıyorum," dedim titreyen sesimle. Konuşmadı, devam etmemi bekledi. "Hislerimden, korkularımdan, öfkemden kaçamıyorum Büşra." Beni anlamıştı, gülümsedi. Elimi tutup, "Kaçma zaten," dedi. Sesi öyle ikna ediciydi ki, ona karşı sadece beni cesaretlendir demek istiyordum ama yapamıyordum, korkuyordum. Canım çok yanıyordu, bunu sadece susarak gösterebiliyordum. Başımı iki yana sallayıp, "Elimden başkası gelmiyor," dedim. Sesimdeki yılgınlık aslında bir dağ kadar yük doluydu. Elimi karnımın üzerine koydum, bu sabredişimi sadece onun için kullanıyordum. Artık gücüm kalmamıştı biliyordum. İliklerime kadar hissettiğim acının tarifi yoktu.

"Hani senin o inat yanın. Yapma, bir adam için bunu kendine reva görme." Kaşlarımı çattım. Benim meselem sadece Yiğit değildi ki!

"Sen beni hiç tanıyamamışsın Büşra. Meselenin sadece Yiğit'ten mi ibaret olduğunu düşünüyorsun sahi?" Sesim sert çıktı, o an bana şaşırarak bakınca, "Özür dilerim, bağırmak istememiştim," dedim. Gülümsedi. "Biliyorum, "dedi. Ayağa kalkıp odadan çıkacakken, "Bir şeyler izleyelim mi?" dedim. Gerçekten de artık kendimi toparlamalıydım. Bana döndüğünde, "Sen mısırda patlatırsın bize, eski günlerdeki gibi," deyince gülüşü çoğaldı. Köşeden bilgisayarı getirip, "O zaman sen dizi ya da film ayarla," deyip mutfağa geçti. Bu haline gülümsedim; kendi halime de. Güzel bir film ayarladıktan sonra Büşra elinde tepsi ile geldi. Patlamış mısır dışında daha çok ıvır zıvır vardı. Önümüze koydu ve hemen yanımda yerini aldı. Film başlayınca kapıdan başını uzatan Yusuf'la dikkatimiz oraya verildi.

"Öhöm, bensiz yapmayacaktınız değil mi bu keyfi?" Gülerek hemen diğer köşeme de o oturdu. Kolunu omzumdan atıp önce Büşra'nın yanağını sonra benim yanağımı sıkıp sırıttı.

"Ayşe Sena'yı ne yaptın, biraz önce sana vermedim mi oyna diye." Yusuf yine Büşra'nın yanağından makas alıp, "Süper baba görevini yerine getirdi, şimdi uyuyor," diyerek gülmeye devam etti. Bu sefer Büşra Yusuf'un yanağını sıkıp, "Aferin süper babaya, benimde süper kahramanıma," deyince ikisinin bu haline gülümsedim. Liseli âşıklar gibiydiler ve bu istemsizce beni de gülümsetiyordu. Birbirlerine öyle güzel bakıyorlardı ki, aşkın ne demek olduğunu onlardan görüyordum.

Önümüze dönerek filme adapte olmaya çalıştık, daha doğrusu ben adapte olmaya çalışıyordum. Her ne kadar iyiyim desem de bu hisler beni bir şekilde yeniden tutsak alıyordu. Filmden hiçbir şey anlamazken öylece bakıyordum ekrana.

"Zeynep." Kolumun dürtüklenmesi ile daldığım yerden çıktım. "Kaç kere çağırdım, nereye daldın yine?"

"Şey, hiçbir yere." Kaşlarını inanmazcasına kaldırıp, "Ne konuşmuştuk seninle?" deyip yarı kızgın ifadesine büründü. Başımı omzuma eğip, "Geçecek," dedim. "İnan bana olur mu, sadece zamana ihtiyacım var." Gülümsedi ve, "İnanıyorum," dedi. Boşları alarak yanımdan kalkarken arkasından gülümseyerek baktım. İnsan birinin desteğini gördükçe mutlu oluyordu, bunlardan biri de bendim. Onlar iyi ki vardı ve ben çok şanslıydım.

...

Doğumuma birkaç hafta kala Büşra ile bebek alışverişine çıkmıştık. Şu ana kadar pek bir şey almamıştım. Mağazalardan birine girip reyonları gezmeye başladık. Benden çok Büşra heyecanlıydı ve bana bakıp, "Yorulduysan otur, ben sana beğendiklerimi gösterir sen de beğenirsen alırız," deyince bu anlayışına gülümsedim. "Yok yorulmadım, halledebilirim." O karşı reyona ben de diğer reyona geçtim. O an karşıma çıkan lacivert kıyafeti görünce duraksadım. İstemsizce gözlerim doluverdi, bir renk bile beni duygudan duyguya sürüklerken ne yapacağımı bilemez duruma geliyordum.

Lacivert penye elbiseyi elime alıp bomboş bakındım. Şu an onunla bu alışverişi yapabilirdim ama ben bunu bile tek başıma yapıyordum. Bebekten haberi var mıydı onu bile bilmiyordum. Bu zamana kadar sesinin çıkmaması, beni aramaması inciticiydi. Her ne olursa olsun o bana ulaşırdı, bunu yapardı bilirdim ama o her zamanki gibi benden gitmişti.

Boğazıma oturan yumru ile gözlerimdeki yaşı sildim. Elbiseyi almaktan vazgeçip diğer yerleri gezdim. Pek keyifli olduğu söylenemezdi, bu da benim keyifsiz halimden kaynaklanıyordu tabii.

"Büşra sen halledebilir misin?" Köşedeki deri pufa oturduğumda yanıma gelip, "Ağrın yok değil mi?" dedi. Başımı iki yana sallayıp gülümseyerek, "Yok, sadece biraz yoruldum," dedim. Elini yüzümde gezdirip, "Buz gibisin," dedi.

"İyiyim valla, bir şey olsa demez miyim hiç?" İç çekip başını salladıktan sonra ilerledi. Ara ara bana bakıyor, iyi olduğuma kanaat getirince alışverişine geri dönüyordu. Şu durumum beni hiç memnun etmiyordu, şu an mutlu olmam gerekiyordu ama ben hiç mutlu değildim. İçim öfke doluydu, kırgın, kızgındı ama kalbim şu an sanki içine düştüğü durumda çırpınıp duruyordu. Engel olamıyordum işte, her baktığım yerde onu hatırlamam engel olamadığım tek histi.

"İstersen bir bak, bunları aldım ama yeterli değilse devam edeyim." Aldıklarına kısaca bakıp, "Yeterli," dedim. "Zaten büyüyecek, çok küçük şeylere gerek yok." Sepeti alıp kasaya ilerledi.

"Büşra." Seslenmem ile bana dönüp diyeceklerimi bekledi. Yanına gidip sıkıca sarıldım. "Çok teşekkür ederim. İnan bana sana çok minnettarım. Sen benim kız kardeşim, bebeğimin teyzesisin bunu unutma tamam mı?" İkimizin de gözleri doldu. Elini tutup, "Eğer bana..." diye devam ettirecekken susturdu. Aslında konuşmalıydık. "Konuşma böyle."

"Sadece beni dinle Büşra. Eğer bana bir şey olursa, ona iyi bak olur mu? Gerekirse onun annesi ol." Diyeceğim tek bir şey daha vardı ama buna yüzüm yoktu. Belki ona haksızlık olurdu, bu yüzden devam etmedim. Ağladığını fark ettim.

"Ağlama, sadece onun annesi gibi olduğunu bil istiyorum. Allah izin verirse hiçbir şey olmayacak bana." Bu sefer o sarıldı bana. Birbirimizi ne kadar anlasak da bir o kadar anlamıyorduk aslında. Ben olanlara sadece kendimi kapatıyordum ama aslında onlar beni gayet iyi anlıyorlardı.

Aldıklarımızı ödedikten sonra mağazadan çıktık. Büşra beni daha fazla yürütmemek için eve gelmemizi istemiş bende itirazsız kabul etmiştim. Çok geçmeden eve geldik. Kendimi odaya atarak üstümü çıkarmadan yatağa uzandım. Gerçekten yorulmuştum. Yatağa bağdaş kurup poşetlerdekileri yatağa döktüm. Kıyafetlere tek tek bakıp iç geçirdim bir yandan da gülümsüyordum. Miniciklerdi, hele ki renkleri birbirinden tatlıydı. Bunlara girecekti ve kucağıma küçücük gelecekti. O kadar heyecanlı bir duyguydu ki resmen ben anne oluyordum.

"Hümeyra'm." Gözlerim kapandı ve dudaklarım bu güzel hisle kıvrıldı. "Ne olursa olsun ben seni hiç bırakmayacağım." Yüzüm düştü bu sefer. Geçen doktor kontrolünde konuştuklarımız aklıma geldi. Riskli bir hamileliğim vardı, doğumumda tıpkı hamileliğim gibi riskliydi. Korkuyordum, bu sefer gerçekten korkuyordum.

Yatağa uzanıp bacaklarımı kendime çektim. Elim hala karnımdaydı. Onu koruyabilecek miydim sahi? Ya da kendimi... Nereye dönsem her yerden bir umutsuzluk sızıyordu. Bu umutsuzluk beni yiyip bitiriyordu. Doğumdan sonra ne olacağını bile bilmiyordum. Dönecek miydim yoksa burada kalmaya devam mı edecektim bilmezken neyin hesabını yapıyordum ki?

Uzun zamandır nefes alamamışım gibi, kendimi yok saymışım gibi, ağlamayı, gülmeyi unutmuşum gibi... Bir yol vardı ve ben o yolda önü uçurum olsa da yürüyormuşum gibi...

Hani bazı anlar olurda yaşamayı unutursun ya, tıpkı o haldeydim ama yaşıyordum işte. Nefesimi de hayatımı da kalbimi de o gece orada bırakmıştım. Bunu kendimde aşmaya çalışsam da başarılı olamıyordum. Öyle bir yerden sızıyordu ki ruhuma, ruhum yerle bir oluyordu.

...

Ağrılarımla uyandığım bir sabah olmuştu. Bütün gece uyuyamamıştım birazda. Şimdi şiddetle devam eden ağrılarım beni korkutuyordu. Doğuma daha on gün vardı. Elim karnımda yataktan kalktım. Yatağın kanla bulandığını görünce korkuyla gözlerim irildi. İki büklüm olmuştum. Ufak inlemelerle olduğum yere çöktüm. Adım atacak halim yoktu. Bacaklarımın tutmadığı kadar hareketlerimde kısıtlandı. Kanamamın devam ettiğini fark ederken o an suyumun da geldiğini anladım. Zorda olsa ayağa kalkıp kapıya ulaştım. Saat daha erken olmasına rağmen Büşra ayaktaydı ve beni görünce endişeyle yanıma koştu. Diz çöktüğüm an o da benimle beraber çöktü.

"Doğum başladı sanırım Büşra."

"Daha erken ama." Ne yapacağını bilemez duruma geldi. Ayaklandı ve odaya koşarak Yusuf'a haber verdi. İkisi de bana ne yapacağını bilmeden bakıyordu.

"Hadisene Yusuf, kızın kanaması da var. Ay Allah'ım sen koru ya rabbim." Yusuf beni direkt kucağına alınca Büşra hızla başıma örtümü koyup Ayşe Sena'yı da alıp peşimizden koştura koştura geldi. Arabaya bindik. Ayşe'den ötürü çok bağıramıyordum ama inleyişim karnımdaki ağrıyı daha da artırıyordu.

"Geçecek tamam mı? Hastane çok uzak değil sabret." Dediklerine adapte olamıyordum. Diğer yerden Ayşe'nin ağlayışı diğer yönden ise Yusuf'un hararetle trafikteki yoğunluğa söylenişi kulaklarımda uğulduyordu. Ağrımda azalmış gibiydi ama uykum çoktu.

Hızlanan araba bir yarım saat sonra hastaneye ulaşabilmişti. Çağırdığı sedye ve oturduğum yerden yükselmem çok kısa bir an sürdü. Kararan gözlerim ve elimi tutan Yusuf'un endişeyle bana bakışı sanki son anlarım gibiydi.

"İyi olacaksın abla, bak kapatma gözlerini." Yüzüme süzülen gözyaşım ve yavaşça bilincimin kayboluşu bir anda bütün acılarıma son vermişti. Bulanıklaştı görüntüm. Kapandı gözlerim ve son ses benim can verişim gibi kocaman nefes arasında boğuluşumdu. Hiçbir veda bu kadar acısız, bu kadar soğuk olmamıştı. Karnımda bebeğim acılarım kapanan gözlerimle firakta. Hiçbir söz kalmamıştı artık, konuşan tek ses açılan kapının ve kapanan kapının gürültüsüydü. Artık hiçbir şey duymuyor, hiçbir şey görmüyordum.  

Continue Reading

You'll Also Like

211K 13.3K 25
_𝚃𝙰𝙼𝙰𝙼𝙻𝙰𝙽𝙳𝙸_ İnadı uğruna tanımadığı ve onunla evlenmek istemeyen adamla evlenen bir kadın.. Kadına göre sırlarla dolu bir adam.. °°° "Bira...
20.9K 8.8K 60
Serinin son kitabı huzurlarınızda. Biraz hüzün biraz mutluluk ve gözyaşı bizleri beklemekte. Seriyi okuyanların favorisi ikinci kitap yani Sakin olsa...
587K 36.6K 59
Hare, anne ve babasının ölümünden sonra intikam arzusu içinde ki amcasının yanında kalmaktadır ve kendisine miras kalan mal varlığından dolayı öldürü...
27.4K 2.6K 70
Bu hikaye kurgu ve ya hayal değildir..Gerçek hayattan esinlenerek yazılmış bir hikayedir..Her şeye rağmen hayata güle bilen Durunun hikayesi🧚‍♀️ Umu...