40. BÖLÜM

1K 72 28
                                    

Selamun aleyküm çiçeklerim, ballarım. Biz geldik, sizlere kavuştuk.

Yeni bölüm biraz zaman geçişi oldu, okuyunca sizlerde anlayacaksınız, biraz Yiğit'siz oldu ama çok uzun sürmez gibi geliyor bana 😄

Düşüncelerinizi çokça merak ediyorum, o yüzden sizden ufakta olsa yorum bekliyorum.

O zaman sizleri bölümle baş başa bırakayım.

Keyifli okumalar dilerim.

Seviliyorsunuz. 💙

Bildirimler için hem wattpad profilimi hem de instagram profilimi takip etmeyi unutmayın.

Ayriyeten Spotify hesabımdan kitaplar için düzenlediğim playlistlere ulaşabilirsiniz. Hesap: Rumeysa Doğan

İnstagram ve Twitter: rumeysadoganm

...

Sızlayan gözlerimin verdiği ağırlığı yok sayarak açtım gözlerimi. Bembeyaz tavan ve ilaç kokan bir odanın en köşesinde ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. Bir kriz ve giren ağrılardan sonraki karanlıktı hatıramda kalan. Ardından ise kendimi burada bulmam.

Yavaşça ayırdım bakışlarımı tavandan. Oda bomboştu. Kimseyi göremeyişim bir nebze olsun beni rahatlatmıştı. Birilerinin panik havasından sıyrılmak istiyordum belki de.

Artık hiçbir şey hissetmiyordum. Duygularımın hoyratlaşması kendini büyük bir hissizliğe bırakmıştı. Ben artık kendimle başa çıkamayacağım kadarda yorulmuştum. Kayıp, terk ediliş, terk ediş, ihanet... Hepsi de bir yük olmuştu sırtımda. Bu yük tek bir gün değil, ayları bahşetmişti ömrüme. Yaşanılan her ne ise ben bunun altında ezilmiştim, kalbim paramparça olmuştu.

Yavaşça götürdüm elimi karnıma. Büyüyen karnımı ovuşturdum bir müddet. O gün ona söyleyeceğim tek umut buydu ama o, o gün beni terk ederek yıkmıştı bu umudu. O bitti derken ona dair kalmayan umudu, karnımdaki bebeğime sarılarak bulmuştum. Çok büyük acılarla duyduğum o sözlerden sonra kapısını da yüzüme çarpmıştı. Yine günlerce beklemiştim onu gelir diye ama o gelmemişti.

Şimdi ise yurtdışına getirilişim ve bebeğimin varlığını saklamaları kadar kendimi dış dünyada bulmuştum. Kaçmam dedikçe diretmişler, direttikçe ben yorulmuştum. Yine Muaz Bey'in emirleri ve başıma bela olan olaylardan kaçmaktı onların çözümü.

Kolumdaki serumun verdiği acıyla yüzümü buruşturdum. Hamileliğim çok fazla zor geçtiği için haftada bir atak geçiriyor, hastaneye getiriliyordum. Bebeğim yirmi aylık olmuştu. Kız olduğunu öğrenince içimdeki buruk heyecanla ne hissedeceğimi bile bilmiyordum.

Kapı açıldı. Yorgun bakışlarım içeriye giren Yusuf ve Büşra'ya düştü. İkisi de bu durumuma alışık oldukları için ilk tedirgin oldukları kadar gözükmüyorlardı. Büşra yanıma yaklaşıp, "Biraz daha iyi misin?" diye sordu. Ağır ağır başımı salladım. Konuşacak kadar iyi hissetmiyordum, daha doğrusu şu birkaç ayda pek fazla konuştuğum söylenemezdi. Kuru bir tebessüm sundu. Kaç zamandır onları da üzüyordum.

Yusuf'a baktım, düşünceliydi. Düşündüğü her ne ise hepsini bilebiliyordum. Soru sormak yerine sadece izledim. Yüzündeki ifadeyi, ritim tuttuğu bacağını ve ezbere bildiğim her hal ve hareketini. Sonra kaçırdım bakışlarımı, ona dair korkuları ve yüzüme konan duygu karmaşasını.

...

"Onu hiç iyi görmüyorum Yusuf, tek iyi edecek yeri biliyorsun." Salona girmeden evvel konuşmaları beni geri çekti. Büşra dertli dertli konuşuyor, Yusuf sessizce dinliyordu. Kapı aralığından gördüm onu. Çenesini iki parmağının arasına koymuş öylece yeri izliyordu. Başını iki yana sallayıp, "O adamı öldürmemek için kendimi zor tutuyorum Büşra. Ne o kapımıza gelebilir ne ablamı ona gönderirim," deyince içimi sızlatan çaresizliğine gözyaşı döktüm. Bunu ben dahi istemezken Büşra'nın çaresizce çırpınışına kızamadım. O beni düşünüyordu. Dört aydır kendi kabuğuma çekilmemdendi sebebi. Gülemiyor, gülsem bile bir şeylerin eksikliğini hissettiriyordum. Ben bu kadar güçsüz olmamalıydım. Bir duygunun beni böyle yok etmesine izin vermemeliydim. Fakat gönlüme söz geçiremiyordum, elimde değildi.

VİSALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin