7. Bölüm

3.6K 224 431
                                    

Hayatımız bir çizgide belirleniyordu. Allah insanı o çizgiden dışarıya çıkarmazdı, bu bir kaderdi. Kader, insanın kendi çizgisini bozuyordu bir bakıma. Sen şuyum dedikçe Allah sana busun diyordu.

Ben kaderimin ardına Allah'ı sığdırmıştım. Yaşadıklarımı Allah'ın kudretli eline bırakmıştım. Gören oyken, kendimi yalnız hissedemezdim. Tıpkı yaşadığım şu an gibi, tıpkı kasığımda hissettiğim silahın ucunun bana dokunması gibi. Bu bir sınav, bu bir mücadeleydi.

Sessizce baktım lacivertin en koyu tonundaki katil ruha. Soğuktu, üşüdüm. Sanki beni kendi vicdanında ezmek ister gibiydi. İdama giden mahkûm gibiydim gözlerinde. Zaten her yanımda oluşu beni öldürmüyor muydu bu mahkûmiyette? Ben ona uzakken o bana bu kadar yakındı.

Kasığımdaki silaha baktım bir müddet, dolan gözlerim artık akmaya başladı. Tek bir damla Yiğit'in eline düştüğünde çatılmış kaşları düzeldi. Sertçe yutkundum.

Ayağa kalkarken otobüstekilerin bakışlarını hissedebiliyordum. Silahı kimse göremiyordu, bu yüzden elim kolum bağlıydı. Bağırsam, bağıramazdım. Kurtarın beni desem kurtaracak kimse bulamazdım. Yardım istesem anında kargaşa çıkardı biliyordum. Sessiz kaldım, çığlıklar içimde yankılanırken dışım sükûttan ibaretti. Dilimdeki pranganın sahibi Yiğit'ti. Engel olamayacak kadar eli kolu bağlı, ona karşı çıkamayacak kadar güçsüzdüm. Çünkü dediği ne varsa yapardı. O gün o adamı öldürdüğü gibi otobüste de büyük bir kargaşa çıkarabilirdi.

Otobüsten indik, dışarıda Yiğit'ten başka onlarca koruma vardı. Duraksadım. Vücuduma yayılan keskin acı gözlerimden tek tek aktı. Bu bir zulümdü. Bu bir suçtu. Valizimi alan koruma arabaya yerleştirirken bakışlarımın hedefi Yiğit oldu. İlk defa iliklerime kadar nefreti hissettim. Tokat atmak istedim, elimin yanacağı yer, yüzü olsun istemedim. Bana doğru adım attı, eli kolumu kavrayacakken, "Sakın," dedim. Sesimdeki acı canhıraş öfkeyle bütünleşti. "Bana dokunursan seni öldürürüm." Yiğit korumalara kaş göz işareti yaptığında korumalar arabaya geçti. "Kaçmanın çözüm olmayacağını bilmeliydin Zeynep, seni uyarmıştım." Elimi yumruk yaptım. Sakinleşmeye çalışıyordum fakat sakinleşmek bu yana dursun daha da öfkeleniyordum.

"Ne istiyorsun benden ya, ne? Cezam seni o gün görmem mi? Söylesene, bana böyle mi ceza veriyorsun? Ceza vereceksin madem, öldür gitsin." Cevap vermek yerine zorbalığına devam ediyordu. Kolumu tutup beni arabanın diğer tarafına sürükledi. Çırpınışlarım onun gücünün altında hiçbir şey kalıyordu. Güç yetiremiyordum ona. Kaçamıyordum, engel olamıyordum. Beni açtığı kapıdan içeriye sokup kendisi de şoför koltuğuna geçti. Kapıyı açmaya zorlasam da faydasızdı, kapıyı kilitlemişti.

"Nereye götürüyorsun beni?" Cevap vermedi, "Konuşsana, nereye götürüyorsun beni?" diye bağırdım. "Aç kapıyı." Direksiyona yapıştığımda bir an dikkati dağılsa da toparladı. Öfkeli bakışları bana münhasırdı. Hızını biraz daha arttırınca artık kaçınılmaz sona geldiğimizi anladım. "Rahat dur," diyerek beni koltuğa itekledi. Dediğini yapmayarak dursun diye her şeyi yapıyordum fakat onun diğer tarafı sabrını önümüze sunuyordu. Velev ki benim sabrım hiç kalmamıştı.

Şehir merkezine geldik, zaten çok uzaklaşmamıştık şehirden. Baka bir yöne ilerlediğinde beni evime götürmediğini anladım. Beni başka bir yere götürecekti. Korkuyla etrafı izledim. En azından yönümü bilmeliydim. Güvende değildim, kaçamıyordum da. Şu an tek bildiğim şey kaçırılıyordum.

"Bu yaptıklarına pişman olacaksın." Dediklerim onu güldürdü. Sanki beni küçümsüyordu gülüşü. Telefonumu çıkardım cebimden, Yiğit hızla telefonu elimden aldı. Bu yaptıkları sınırı aşıyordu ve ben buna tahammül edemiyordum.

VİSALWhere stories live. Discover now