Sandıklara Saklı Anılar ("Sak...

Od AslimAk

185K 16.8K 5.1K

"Murat," dedim yutkunarak. "Bitsin mi artık?" Sorum karşısında donup kaldı. "Asel... bitirmek bu kadar kolay... Více

Tanıtım
~ Bir ~
~ İki ~
~ Üç ~
~ Dört ~
~ Beş ~
~ Altı ~
~ Yedi ~
~ Sekiz ~
~ Dokuz ~
~ On ~
~ On Bir ~
~ On İki ~
~ On Üç ~
~ On Dört ~
~ On Beş ~
~ On Altı ~
~ On Sekiz ~
~ On Dokuz ~
~ Yirmi ~
~ Yirmi Bir ~
~ Yirmi İki ~
~ Yirmi Üç ~
~ Yirmi Dört ~
~ Yirmi Beş ~
~ Yirmi Altı ~
~ Yirmi Yedi ~
~ Yirmi Sekiz ~
~ Yirmi Dokuz ~
~ Otuz ~
~ Otuz Bir ~
~ Otuz İki ~
~ Otuz Üç ~
~ Otuz Dört ~
~ Otuz Beş ~
~ Final ~

~ On Yedi ~

4.9K 480 150
Od AslimAk

Keyifli Okumalar ❤️

Murat ile boşandıktan sonra artık bundan sonra kolay kolay yan yana gelemeyeceğimizden çok emindim ben. Bir kere hayatlarımız birbirinden çok farklıydı. Ben dolmuşlarda sürünürken, onun emrinde şoförleri ve hizmetçileri vardı. Ben ay sonuna kadar kirayı nasıl toparlayabileceğini düşünen o kesimden biriyken, Murat ise benim bir aylık kiramın kat kat fazlasını lüks bir restorana bırakabiliyordu.

Yani gece ile gündüz kadar farklıydık biz birbirimizden.

Bu iki farklı insanın tesadüfen de bir araya gelmesi zordu. Hatta neredeyse imkânsızdı.

Özellikle karşılaşmamak için Selvi ve Mehmet'in evine bile çok sık gitmezdim ben. Murat'ın onları düzenli olarak ziyaret ettiğini biliyordum çünkü. Selvi bunu benden hiçbir zaman saklamamıştı. Hatta kızmayacağımı bilse, ikimizin karşılaşması için elinden geleni yapacağını da biliyordum. Arkadaşlarım hâlâ tuhaf bir şekilde Murat ile birbirimize ait olduğumuzu düşünüyorlardı. Biz bir arada olmayı başarabilseydik zaten şu anda bu durumda olmazdık. Bunu bir türlü görmek istemiyorlardı.

En azından düşüncelerini sürekli benimle paylaşıp, canımı sıkmıyorlardı.

Hem işe bakın ki Selvi'nin müdahalesine bile gerek kalmadan biz tekrar karşılaşmıştık. Hatta şu anda ben Murat'ın arabasında, onun kokusunu duyumsayarak yolculuk yapıyordum.

Olmaz dediğim ne varsa bir bir oluyordu ve bu durum karşısında içimde gittikçe büyüyen hoşnutsuzluğu gizleyemiyordum. Bu durumda olmamamız gerekiyordu bizim. Yollarımızı ayırmıştık biz ve o yolların tekrar birbirine çıkmaması gerekiyordu.

Arabaya bindiğimizden beri aramızda süregelen o sessizlik de sinirlerimi bozuyordu. Benimle konuşmak istediğini söyleyen adam şimdi tek kelam bile etmiyordu. Bakışları sadece yola odaklanmıştı. Gözünün ucuyla bile olsa bana bakmıyordu.

Sanki onu silah zoruyla yanıma oturtmuşum gibi davranıyordu.

Daha fazla bu sessizliğe dayanamadığımda, "Daha çok var mı?" diye sordum.

"Az kaldı, geldik sayılır."

Görmeyeceğini bilsem de 'anladım' dercesine başımı salladım. İçim sıkılıyordu. Eskiden birbirimize çok yakınken şimdi aramızdaki bu soğukluk can yakıcıydı. Fakat olması gerekenin bu olduğunu da biliyordum.

Sonunda arabayı lüks bir restoranın önünde durdurduğunda, "Buraya neden geldik?" diye sormadan edemedim.

Kemerini çözerken benden tarafa kısa bir bakış attı. "Yemek yerken konuşuruz diye düşündüm."

"Buna gerek yoktu. Birer kahve içerken de konuşabilirdik."

"Geldik bir kere. Lütfen Asel, zorluk çıkarma."

Yüzüme öyle bir bakışı vardı ki, sanki sessizce bana onunla gelmem için yalvarıyordu. Saçmaladığımı düşünerek başımı salladım. "Tamam."

Birlikte restorandan içeri girdiğimizde garsonlardan birisi bizi sakin bir köşedeki masaya yönlendirdi. Mehmet'in restoranıyla kıyaslanınca biraz sönük kalan bir yer olsa da, yine de elit bir mekândı burası.

Masaya geçip siparişlerimizi verdikten sonra bakışlarımı Murat'ın yüzüne doğru çevirdim. Onun da zaten beni sessizce izlediğini farketmemle ne diyeceğimi bilemedim.

Yine aramızda tuhaf bir sessizlik baş göstermişti.

Sadece bakışıyorduk.

Çok değişmemişti aslında. Yine aynı yakışıklı adamdı. Tek fark, artık gözlük kullanmıyordu. Ve sürekli olarak kirli sakalla dolaşıyordu. Eskiden olduğu gibi görünüşüne çok fazla özen göstermiyor gibiydi. Yine bakımlıydı gerçi ama yakışıklı çehresine artık olgunluğun izleri de gelip yerleşmişti.

Garsonun siparişlerimizi getirmesiyle irkilerek kendimize geldik.

"Teşekkür ederiz," diyerek garsonu yanımızdan gönderdikten sonra tekrar bana doğru döndü Murat. "Hadi, afiyet olsun."

Önümdeki yemeğe kısa bir bakış attım. Canım şu an hiçbir şey yemek istemiyordu. "Artık konuşsak mı? Daha doğrusu bana ne söyleyeceksin?"

Benim kararlı çıkan sesimle Murat elindeki çatal ve bıçağı tabağının kenarına bıraktı. "Önce karnımızı doyuralım, nasıl olsa konuşuruz."

Dudaklarımın arasından sinirli bir gülüş döküldü. Murat hâlâ aynıydı! Hâlâ kendi isteklerini ön planda tutuyordu. Benim ne istediğimin onun için bir önemi yoktu. "Ben buraya seninle baş başa yemek yemek için gelmedim! Ya konuş ya da ben gidiyorum," diyerek elimi masadaki telefonumu almak için uzatmışken, onun elinin dokunuşunu tam da o elimin üstünde hissettim. Dokunuşu karşısında tüm tüylerim ayağa kalkarken, hızla elimi geri çektim.

"Tamam, konuşacağım."

Murat benim aksime elini gayet rahat bir tavırla kendine doğru çekerken gözlerimin içine baktı. "Babaannem seni severdi, Asel. Bunu sen de biliyorsun," dediğinde konunun muhtemelen açıklanan vasiyet olduğunu anladım.

"Biliyorum, ben de onu seviyordum. Bunu sana yüz yüzeyken söyleme fırsatım olmadı daha önce. Başın sağ olsun Murat. İnan çok üzgünüm."

"Dostlar sağ olsun," diye mırıldandıktan sonra kısa bir süre bakışlarını kaçırdı. "Babaannemin vasiyetini kabul et. O şirketin başına geç Asel. Senden bunu istiyorum."

Kaşlarım istemsiz bir şekilde çatılırken, "Ailenin tepkisini görmedin mi? Onlar bu fikirden hoşlanmıyorlar. Hem ayrıca ben de senin ailenle bir alakam kalsın istemiyorum!" dedim.

Murat'ın gözlerinde gördüğüm hüzün bir an sözlerimden dolayı pişmanlık duymama sebep olsa da, geri adım atmayacaktım. Murat ve ailesinin üstümde sebep oldukları yıkımdan kurtulabilmek için çok uzun bir zaman harcamıştım. Tekrar aynı yıkımı yaşayamazdım. Kendimi korumak istiyorsam, Murat ve ailesinden mümkün mertebe uzak durmak zorunda olduğumu biliyordum.

"Ne ailemi ne de beni hayatında istediğinin farkındayım," dedi yavaşça. "Ama babaannem... O her zaman bizden farklı oldu senin için."

'Sen de farklıydın,' diye geçirsem de içimden, dışımdan söylediğim daha farklıydı. "Babaannenle tanıştığımız ilk andan beri onu kendi öz babaannem gibi görüp benimsedim, Murat. Ama bu benden istenileni yapamam. Benim için bir iyilik yapmak istediği için o şirketi bana bıraktığının farkındayım. Ama olmaz. Ben bu iyiliği kabul edemem. Lütfen sen de daha fazla ısrar etme."

"Asel, neden bu kadar inatçısın? Bizden bu kadar mı çok nefret ediyorsun?"

Gözlerine bakmaya daha fazla devam edemeyerek başımı önümdeki tabağa doğru eğdim. "Nefret etmiyorum ama sizinle görüşmek de istemiyorum. Ben kendime yeni bir hayat kurdum ve inan bana mutluyum."

'Yalan,' diye fısıldadı iç sesim. Ben Murat'tan sonra tam anlamıyla mutlu olmak nedir unutmuştum. En son beş yıl kadar önce o yaz gecesi Murat ile birlikteyken mutluydum ben. Ondan sonrasındaki her gülümsemem biraz buruktu.

"En azından ikimizden birinin mutlu olduğunu bilmek güzel."

Murat'ın dudaklarından dökülen sözlerle ne düşünmem gerektiğini bilemesem de üstüne gitmedim. "Artık kalkalım mı?"

Murat bakışlarını benden kaçırarak, "Önce yemeğini ye lütfen. Sonra söz, gitmene engel olmayacağım. Eskiden olduğu gibi seni özgür bırakacağım," dedi. Son cümlesi daha çok kendi kendine mırıldanır gibi çıkmıştı dudaklarından ama ben duymuştum.

"Tamam," dedim çatal ve bıçağı elime alırken. Sonrasında sessiz bir şekilde yemeğimizi yedik. Aramızda daha fazla konuşulacak bir şey yoktu çünkü.

Eski tanıdıklar değildik onunla. Birbirimizin hatrını sormaya gerek yoktu. Nasıl olduğunu, acı kaybından sonra nasıl hissettiğini deli gibi merak etsem de ona bunu soramıyordum bile. Tuhaf bir şekilde buna hakkım olduğunu düşünmüyordum.

O da benim gibi düşünüyor olacak ki, yemeğimizi yediğimiz o süre boyunca ne bir kelam etti bana ne de bakışlarını gözlerimin içine çevirdi.

Yine son beş senede olduğu gibi birbirimiz için bir yabancı olduk biz. Ve böylesinin en iyisi olduğunu biliyordum. Tekrar canımın yanmasını istemiyorsam, güvenli limanımdan ayrılmamam gerekiyordu.

Murat ile sadece arkadaşça bile olsa görüşmemeliydim. Çünkü onu sadece arkadaşım olarak asla göremezdim. Onun yanındayken sol yanımda hissettiğim çarpıntı bunun mümkün olmadığını açık bir şekilde gösteriyordu bana.

***

Sonunda evime kavuştuğumda hiç vakit kaybetmeden kendimi salondaki kanepeme atmıştım. Restorandan ayrıldıktan sonra Murat'ın, "Seni evine bırakayım," teklifini geri çevirmiştim. Ne olursa olsun onunla daha fazla aynı ortamda bulunamazdım. Hâlâ ona karşı zayıftım çünkü. Ve bu zaafımın sonum olmasını istemiyorsam, ondan sonuna kadar uzak durmak zorunda olduğumu biliyordum.

Telefonumun çaldığını işittiğimde sehpanın üzerine bıraktığım çantama uzandım. İçerisinden telefonu bulup çıkardığımda ekranda gördüğüm isimle tüm günün gerginliğini bir anda üstümden atmıştım sanki.

Görüntülü aramaya cevap verirken gülümsüyordum.

"Asel halaaaa!"

Karşımdaki güzelliğe bakmalara doyamazdı insan. Kara gözleri ve kömür karası saçlarıyla çok güzel bir kız çocuğuydu Beren. "Halasının prensesi nasılsın?"

"İyiyim, ama seni özledim."

"Ben de seni özledim birtanem."

Beren'in elindeki telefon el değiştirdiğinde bu sefer karşımdaki yüz Demir'e aitti. "Öyle kuru kuru özledim demekle olmuyor Aselkuş. Özleyen insan gelir. Hem zaten işsiz güçsüzsün bir süredir. Gel biraz hasret giderelim işte."

Arkadaşımın sözleri karşısında gülümsesem de buruk bir gülümsemeydi bu. Melahat annenin cenazesine gittiğim günden beri Alaçatı'ya ayak basmamıştım. Orası bana kaybettiklerimi hatırlıyordu çünkü. Önce Melahat annem beni bırakıp gitmişti, sonra Murat hayatımdan çıkmıştı. O günden beri oraya gidemiyordum.

Ara sıra Öykü ile Demir, üç yaşındaki kızları Beren ile birlikte ziyaretime gelirlerdi. Ve her seferinde benim de yanlarına gitmem konusunda beni kandırmaya çalışırlardı.

"Siz gelin Demir, hazır henüz sezon açılmamışken kafa dağıtmış olursunuz."

Demir yerine cevap veren kişi kucağındaki kızıyla kadraja giren Öykü'ydü. "Yine kaçıyorsun Aselkuş, ama bu sefer yemeyiz. Sadece bir haftalığına da olsa gel. Hem haftaya Beren'in doğum gününü kutlayacağız. Halası olarak seni yanında görmek istiyor. Değil mi fıstığım?"

Beren, annesini başını sallayarak onayladı. "Evet hala, lüffen gel."

Beren'e hiç kıyamasam da oraya gitmeye gücüm yoktu. "Gelemem kuzum, ama söz hediyeni yollayacağım."

"Ben hediye istemiyoyum, sen gel!" diye inatlaştığında yardım dilenircesine bakışlarımı Öykü'nün yüzüne çevirdim. O da beni daha fazla zorlamak istememiş olacak ki, "Tamam kızım, halanın çok önemli işleri varmış. Israr edip onu daha fazla üzmeyelim, olur mu güzelim?" dedi Beren'e.

"Tamam. Sen üzülme hala, tamam mı?"

"Tamam bebeğim. Bana bir öpücük yollarsan hiç ama hiç üzülmem."

Beren tombul ellerini dudaklarına bastırarak bana doğru bir öpücük attığında yüzümdeki tebessüm büyüdü. Ben de sesli bir öpücük gönderdiğimde, "Sizleri seviyorum," dedim.

"Biz de seni seviyoruz Asel," diyen Demir'e sevgi dolu bir bakış gönderdim.

Bir süre daha havadan sudan sohbet ettik. Ama nedense onlara Canan babaanneden ve onun vasiyetinden bahsedememiştim. Çünkü henüz buna hazır değildim.

Sonunda görüşmeyi sonlandırdığımızda bir on dakika daha hiçbir şey yapmadan kanepede uzanmayı sürdürdüm. Sonra kalkıp odama geçtim. Üstüme daha rahat kıyafetler giydikten sonra, mutfağa geçerek kendime sütsüz bir kahve hazırlamıştım.

Tekrar küçük salonuma geri döndüğümdeyse bu sefer çantamdan Canan babaannenin benim için yazmış olduğu mektubu da çıkarmıştım.

Bir süre bakışlarım o zarfın üstünde takılı kaldı. Açıp açmamak konusunda kararsızdım. Okuyacaklarımın canımı daha fazla yakmasından korkuyordum. Çünkü gerçekten fazladan akıtacak yaş kalmamıştı gözümde.

Sonra gözlerimin önüne o tonton babaanne geldi. Bu mektup onun bana vedası sayılırdı. Okumayıp da ne yapacaktım?

Titreyen ellerimle zarfı açtığımda içime de derin bir nefes çekmiştim.

"Asel'im, güzel kızım...

Bu mektup sana ulaştığına göre ben artık aranızda değilim demektir. Zaten bir süredir hiç iyi değilim. Kalbim her zamankinden fazla zorlamaya başladı beni.

İnan son bir kez seni görmeyi çok isterdim ama olmadı. Sen bir türlü benimle görüşmeyi kabul etmedin.

Sana bunun için hiçbir zaman kızmadım, gönül koymadım güzel kızım. Ayrıca hakkım sana sonuna kadar helaldir. Sakın aksini düşünme.

Hem biliyorum ki sen de yaralıydın. Her şeyi arkanda bırakıp mutlu olmak istedin.

Eğer benimle görüşseydin ister istemez Murat'ı hatırlayacaktın. Onunla geçirdiğiniz iyi, kötü anılar tekrar zihninde canlanacaktı.

Korktun değil mi? Onu anımsamaktan, belki de tekrar onun yüzünden acı çekmekten korktun.

Bu yüzden ben de dahil, Murat ile alakası olan her şeyi ve herkesi kendinden uzak tuttun.

Peki ya kalbin güzel kızım? Onu da uzak tutabildin mi kendinden? Onu sevmekten vazgeçebildin mi?

Kendini kandırabilirsin belki ama beni kandıramazsın Asel. Ne Murat ne de sen... ben birbirinizi unuttuğunuza, birbirinizi sevmekten vazgeçtiğinize hiçbir zaman inanmadım.

Torunumun günden güne gözümün önünde eriyişine şahit oldum ben. Seninle görüşmesek bile haberlerini de alıyordum ayrıca. Mutlu bir hayat sürdüren biri gibi yaşamıyorsun Asel.

Kendini eskisinden de büyük bir yalnızlığın içerisine hapseden biri nasıl mutlu olabilir ki?

Sen de tıpkı Murat gibi aşamadın geçmişte olanları. Yaşlı olabilirim, ama her şeyi sizden daha iyi bilecek kadar da tecrübeliyim ben kızım.

Murat seni ilk kez evimize getirdiğinde anlamıştım, onun için ne kadar önemli biri olduğunu. Onu en son seninleyken öyle içten gülerken görmüştüm, biliyor musun? Senden sonra bir daha asla o şekilde gülümsemedi bana Asel. Murat zaten çok konuşkan bir adam da sayılmazdı, ama senden sonra sesini duymayı bile özler olduk biz.

Asel... Murat'ın sana çok ihtiyacı var. Ona geri dön, onu çok sev demeye hakkım yok kızım. Bunu biliyorum. Ama onun senin desteğine herkesten çok ihtiyacı var. Tek başına artık işlerin altından kalkmak konusunda çok zorlanıyor. Ona en azından bu konuda yardımcı olabilirsin sen.

Lütfen vasiyetimi kabul et. Kendi çocuğum gibi gördüğüm şirketin başına geç. Murat'a yardımcı ol. O senin düşmanın değil Asel. Hiçbir zaman da olmadı, bunu sen de çok iyi biliyorsun.

Benim bu son arzumu geri çevirme. Eğer beni gerçekten babaannen yerine koyduysan, lütfen şirketin yönetimine geçmeyi kabul et. Ancak bu sayede yattığım yerde huzur içinde uyuyabilirim güzel kızım. Lütfen bunu bana çok görme.

Sana emanetim olan şirketi en iyi yerlere getireceğinden hiç kuşkum yok benim. Sana güveniyorum Asel. Sen de kendine güven ve geçmişin geleceğinin önünde engel teşkil etmesine müsaade etme. En azından kendin için yap bunu.

Kendine çok iyi bak... Dilerim bir gün gerçek mutluluk seni bulur. Ben göremeyecek olsam bile, hep mutlu ol yavrum.

Seni seven babaannen,

Canan..."

Mektubu okumayı bitirdikten sonra bir süre sessizce ağlamayı sürdürdüm. Torunu için çırpınan bir kadının son satırlatrıydı okuduklarım. Murat o kadar mı kötüydü? Ama yanında ailesi ve hatta nişanlanacağı söylenen bir kadın vardı. Nasıl yalnız olabilirdi?

Ne yapacağımı bilemiyordum. Aklım ve mantığım arasında sıkışıp kalmıştım yine. Bu isteği geri çevirsem vicdanımın sesini nasıl susturacaktım? Peki ya kabul etsem? O zamanda Murat'tan nasıl uzak duracaktım?

Biz yan yana gelmemeliydik onunla. Eskiden olduğu gibi ona kapılmak istemiyordum ben.

Ama diğer yandan artık yaşamayan o iyi yürekli kadının son arzusunu nasıl geri çevirebilirdim?

"Ah babaanne," diye fısıldadım. "Bunu bana neden yaptın? Neden?"

Pokračovat ve čtení

Mohlo by se ti líbit

1M 92.7K 87
Bambaşka dünyaların, normal şartlarda asla bir araya gelmeyecek iki insanı Alev ve Murat. Ama asla dediklerimizi olduran İlahi Kudret'in öyle bir kal...
Gül Fidan Od Elif Acar

Literatura faktu

10.1K 728 50
"Hayat, sen plan yaparken yaşadıklarındır." İnsta: @elifacar.official
580K 37.3K 39
NE EVLİ NE İLİŞKİDE 7 \ 24 ÇELİŞKİDE Kadın hiç gitmeyecekmiş gibi sever ama gitmesi gerektiğinde hiç sevmemiş gibi gider. Peki emeklerini, sevgisini...
87.6K 4.8K 34
Bazen kazanmak için bazı şeylerden feda etmek gerekir. O sevdiğinin kalbi kazansın diye kendi kalbinden vazgeçti. Farklı bir hikaye ile kaldığımız ye...