NAZLI SEVDA

By biromanokuyucu

679K 39.7K 5.9K

Hayatın gerçekleri ile küçük yaşta tanışmış olmasına rağmen hayattan ümidini hiç kesmemiş bir kadın ile, hay... More

TANITIM
1.BÖLÜM
2. Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. Bölüm
13.BÖLÜM
14.BÖLÜM
15. BÖLÜM
17.Bölüm
18. BÖLÜM
19.BÖLÜM
20. BÖLÜM
YASEMİN ALOĞLU- ÖZEL BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. Bölüm
26.Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. Bölüm
FİNAL

16. Bölüm

17.6K 1.1K 257
By biromanokuyucu

KEYİFLE OKUYUN.

OY VE SATIR ARASI YORUMLARINIZI BEKLİYORUM.

Medya: Gökhan Türkmen- Aşk

Ben bakmasaydım sana
Ve sen öyle gülmeseydin bana
Kim bilir ne kadar uzağa
Bakmadan gidiyordum arkama ama

Aşk seni yazıyormuş
Bilmeden kaderime kazıyormuş
Hep seni çiziyormuş sayfalarca
Sen gelmeden sevmeden





Huzur...

Başımı yasladığım göğüs, saçlarımı okşayan parmaklar, İstanbul'un ışıltılı manzarası. İşte tüm bunlar huzuru getirmişti bana. Yuva gibi sıcacık olan göğse sokuldum biraz daha. Bir kedi gibi sinesinde saklı kalmak istiyordum. Hep saçlarımı okşasın, kokusu hep bu kadar yakınımda olsun istiyordum.

Kalp atışları çok güzeldi. Hiç duymadığım bir şarkıya bir anda tutulup kalmak gibiydi. Dilime dolanmış, bıkmadan söyleyeceğim bir şarkı... Hayranlık uyandırıcıydı her ritmi. Kalp atışlarını dinlemek bu saatten sonra en büyük alışkanlığım olacaktı.

Zaten yaşadıklarımın bana getirdiği takıntı mı bilmem garip durum vardı. Annemin, babamın hatta tüm sevdiklerimin kalp atışlarını dinlemişliğim çok vardı. Küçükken bu durumu yani kalp atışlarını kıyaslardım. Niye herkesin kalbi normalde benim ki anormal diye. Bu durum büyüdükçe yerini şükür etmeye çevirdi. Şükür ettim kalpleri sağlıklı çarpıyor diye. İçim hep rahatladı...

Ama kulağımın altındaki hızla çarpan kalbe karşı hissettiklerim daha önceki hislerden çok farklıydı. Hala daha rüyada gibiydim. Kısa sürede sanki her şey çok değişmişti. Aşık olmak, kalp atışlarına aşık olmak bana yabancı bir duyguydu. Saçımın her bir teline dokunan parmaklara hayran olmakta elbette. Bir küçük gamzeyi de es geçemem... Aslında tek tek saysam öyle çok hayran olduğum şey vardı ki. O yüzden bu hislerin daha önce yakınından bile geçmemiştim.

Huzurlu bir iç çektim. O sırada sessiz olan Yusuf saçlarımı okşamaya devam ederken konuştu. Sesi biraz hüzünlü, çokça tereddütlü, en çokta endişeliydi. "Çok küçükken mi başladı astımın? Çok kriz geçirir miydin?"

Sorusu ile beraber vücudum çok hafif gerildi. Bu konular ister istemez gerginleştiriyordu beni. Ama saniyeler içinde saçlarımı okşayan parmaklarla beraber gevşedim. Derin bir nefes alıp sorusunu yanıtladım.

"Çok fazla hatırlamıyorum ilk kriz ne zamandı. Doğduğumdan beri sıkıntılı bir çocukluk geçirmişim. Doğuştan yani. İşte aklım tam olarak etrafı kavramaya başladığı sıralar astım ilacını kullandığımı hatırlıyorum. Dört beş yaşlarında yani."

Küçük bir tebessüm ettim. Devam ettim konuşmaya. "Küçükken o ilacı kullanmak bana oyun gibi geliyordu. Böyle bir düğmeye basıyorsun hava geliyor. Çok eğlenceliydi. Keşfedilmemiş bir şey gibi. "

Gülüşüm buruk bir hal aldı. Yusuf'un dudaklarını saçlarımda hissettim. "Tabi sonradan oyun gibi gelen oyuncağın, beni gerçek oyunlardan mahrum ettiğini fark ettim. Oyun oynamayan bir çocuk oldum. İlacı ile oynayan bir çocuk. "

Saçlarımda olan dudakları sabit kaldı. Parmaklarının hareketi durdu. Bir cümle bile kalp atışlarını yavaşlattı. İçim hüzünle burkuldu. Yusuf ölümün kıyısından geldiğimi öğrendiğinde, dahası onunla beraber hissettiğim kalbin bir yabancıya ait olduğunu öğrendiğinde ne olacaktı? Çok üzülür müydü?

Lütfen üzülmesin Allah'ım.

"Keşke elimden bir şey gelse. Tedavisi yok mu?"

Başımı iki yana salladım. Çenemi göğsüne yaslayıp başımı Yusuf'a doğru kaldırdım. Göz göze geldik. Parmakları alnıma değdi. Perçemlerimi okşadı yine. Seviyordu sanki perçemlerimi. Gülümsedim. Bence çok seviyordu. Sanki gibi değildi...

"Yok. Ama düşünüldüğü kadar korkunç bir durum değil ki. Hem en nihayetinde alışıyorsun. Hayatını ona göre şekillendiriyorsun. Herkes gibi normal hayatın oluyor. "

Ben tebessüm ederken onun yüzü dalgalandı. Parmaklarının yine hareketi durdu. Yutkundu. "Alışma Nazlı'm. Sen sadece mutluluğa alış olmaz mı?"

Gözlerim, gözlerine daldı. İçimdeki aşık kuşlar çılgınlar gibi kanat çırpmaya başladılar. İçimden coşan sevgi ile çenesine küçük bir öpücük kondurdum. Bu ani yaptığım şey çok hoşuma gitse de anında beni utandırdı. Hızlıca gözlerimi kaçırıp Yusuf'un göğsüne başımı sakladım.

İçim içime sığmıyordu. Ama işte bu utangaçlık durumunu bir ara kendi kendime çözüme kavuşturmalıydım. Çok utanıyordum. Tekrar saçlarıma minik buseler bıraktı. "Kızardın."

Yanağımı biraz daha göğsüne bastırdım. Göğsü titreşti. Parmakları yanaklarıma değdi."Ah utangaç Nazlı çiçek. Seni göğsüme saklasam. Hep orada kalsan."

Dua gibi söylediği şeylerle sarılışım sıklaştı. "Nazlı."

"Efendim." Sesim biraz boğuk çıkmıştı. "Nasıl bir çocukluk geçirdin? "

Omuz silktim. "Çok sakin. Yani genelde evde oynardım. Çok koşmak bana iyi gelmezdi. Annem de zaten gitmemi istemezdi dışarıya falan. "

Aklıma hastanedeyken gördüğüm rüya geldi. Yedi yaşlarındayken kar oynamam. Kardan adam yapmam. Başımı Yusuf'un göğsünden kaldırdım. Göz göze geldik.

"Ama bir kere izin verdi oynamama." Dudaklarım kıvrılmıştı. Onun da kıvrıldı.

"O gün Muğla'ya çok kar yağmıştı. Böyle evimizin önü bembeyazdı. Görsen çok güzeldi. "

İç çekti. "Kar seviyorsun."

Başımı salladım. "Evet seviyorum. İşte o gün bizim komşumuz var. Kızları da Serra var bir de."

Aklıma gelen Serra ile durgunlaştım. O galiba benim tek gerçek arkadaşımdı. O gittikten sonra daha da yalnız kalmıştım. "Ne oldu? Bakışların uzaklara daldı."

Yusuf'un sesi ile kendime geldim. "Aklıma o gün kardan adam yaptığım arkadaşım geldi. Hüzünlendim. "

"Çok mu yakındınız?" hevesle başımı salladım.

"Yakındık. Yani kendimi en yakın hissettiğim arkadaşımdı. İsmi Serra'ydı. Ben dokuz yaşındayken babası vefat etti. O günleri hatırlıyorum. Sonra teyzesinin yanına Almanya'ya gittiler. Bir daha onu hiç görmedim. En son babaannesini gördüm bir sene kadar oldu o da. Sordum Serra'yı. Yıllar sonra o aileden birini görmüştüm çünkü. İşte babaannesinin söylediğine göre evlenmiş. O kadar bilgim yani. Sosyal medya hesabı falan da yok. Bulamadım."

Yusuf dikkatle beni dinlemeye devam ediyordu. O yüzden konuşmaya devam ettim.

"O kar yağdığı gün kardan adam yaptık. Çok mutlu oldum. Tabi sonra soğuktan mı bilmem kriz tuttu bayılmışım. Ama yine de çok güzeldi." Yusuf'un gözleri dalgalandı yine. Ama hep üzülüyordu ben anlatınca. Engelleyemiyordum üzülmesini.

"Başka peki? Neler yapardın küçükken." Konuyu değiştirmesine, kriz kısmına takılmamasına memnun olurken kendimi anlatmaya devam ettim. Öyle ki bazen çok güldük küçük Nazlı'ya...

"Ya işte o amcamın oğlu o kadar yaramazdı ki. Anlatamıyorum sana . "

Gülümseyen Yusuf burnumun ucuna parmağı ile dokundu. "Ben olsam bende seni kızdırırdım. "

Kaşlarımı çattım. "Neden ya?"

Gülüşü büyüdü. "Bilmem biz erkek çocukların hoşuna gidiyor sizin saçlarınızı çekmek, kızdırmak. "

"Ya erkekler neden öyle hakikaten? Ama yani belki bir gün tanışırsın kuzenim Kazım ile. Ay görsen öyle gıcıktır ki. Yani düşün doğum günlerimde pastamı üflerdi beni sinir etmek için. Gerçi o bilmiyordu ama bu durum iyi bile oluyordu. Nefesim hiç yetmezdi üflemeye mumları. Hep astım ilacımı sıkmak zorunda kalırdım. Doğum günü benimdi güya ama nefesim bir mum üflemeye yetmiyordu. Üzülürdüm üfleyemiyorum diye. Ama Kazım bey sayesinde bu dertten kurtuluyorduk. Kırk yılda bir işe yarıyordu valla..."

Çocukluğum gözlerimin önünden geçerken gülüşüm büyüdü. Bayramları, kuzenlerimle vakit geçirmeyi özlemiştim farkında olmadan. Ailem konusunda şanslıydım çok şükür. Gülümsemeye devam ederken suskun kalan Yusuf'a baktım. Bakışları manzaraya dalmıştı. Bedeni gerginleşmişti sanki.

"Yusuf bir şey mi oldu?"

Konuşmam ile beraber bakışlarını manzaradan çekti. Yüzümü izledi uzunca bir süre. Tekrar konuştum. "Yusuf..."

İsmim dudaklarımdan döküldüğü sırada dudaklarını dudaklarımda hissettim. Gözlerim mest olur gibi kapandı. Derince bir soluk aldı. Dudakları öylece kaldı birkaç saniye. Sonra hafifçe uzaklaştı.

"Nefesim, nefesine Nazlı'm..."

***

Günler birbirini kovalarken dayım geleli tam bir hafta olmuştu. Dayım iyiydi. Ben okuldayken anlattığına göre dolaşıyordu. Denizin tadını çıkarıyordu. En önemlisi kendini dinliyordu. Huzurluydu. Acılarından sonra huzuru en çok hak eden dayımdı zaten.

Bulaşıklara yardım eden dayıma tebessüm edip son tabağı da duruladım. "Biraz dolaşalım mı dayı? Deniz kenarına gideriz. Okula gidiyorum seninle vakit geçiremiyorum diye üzülüyorum."

Dayım köpüklü ellerini yıkayıp parmak ucuyla burnuma dokundu. "Üzülme. Hadi hazırlan tatlı yiyelim çıkıp dışarı. "

Ellerimi gülümseyerek çırptım. Bu hareketime dayım küçük bir kahkaha attı. "Hadi şebek hazırlan. On dakikaya kapıdayım. "

Başımı salladım. "Peki dayıcığım..."

Son kelimeyi uzatarak söyleyip hızlı adımlarla odama ilerledim. Dayımda arkamdan gülerek bana konuşuyordu...

Dayım ile yarım saat içinde hazırlanıp evden çıkmıştık. Şimdi ise yan yana deniz kenarında yavaş adımlarla yürüyorduk. Ellerim ceplerimdeyken titreyen telefonumu hissettim. Telefona baktığımda Yusuf mesaj atmıştı.

Yusuf: Nazlı çiçek. Ne yapıyorsun?

Hızlı bir şekilde Yusuf'a cevap yazmaya başladım.

Nazlı: Dayım ile beraber yemekten sonra biraz yürüyüşe çıkmıştık. Sen ne yapıyorsun?

Mesaj yazdığım için adımlarım yavaşlamıştı. Başımı telefondan kaldırdığımda dayım birkaç adım ilerimde bana bakıyordu.

"Nazlı hanım. Hadi bakalım bekliyorum seni." Dayımın imalı konuşması ile Yusuf 'la konuştuğumu anladığını fark ettim. Hızlı adımlarla ona yetiştiğim sırada mesaj geldi.

Yusuf: Verem oldum. Maç izliyorum da. Tansiyonum yükseldi. Dedim Nazlı çiçeğim derman olur.

Sırıtırken hızlıca parmaklarım hareketlendi.

Nazlı: Sende maç izlerken verem oldum diyorsun. Tanıdık geldi :) Öyle olan bir tanıdığım var.

Yusuf: Başka kim verem oluyor? Tanıdık kim ki?

Kısık bir kahkaha attım. "Nazlı, düşeceksin. İyice leyla oldun. Hayır ben dayıyım. Kıskanıp kızmam lazım. Kıyamıyorum da tatlılığına. "

Gülerek dayıma baktım. "Ya dayı. Biraz otursak bende şey yapsam."

Dayım yüzünü buruşturdu. Sonra eliyle tam önünde durduğumuz bankı gösterdi. "Otur burada. Bende iki çay alıp geleyim. "

Yanaklarım sırıtmaktan bir hal alırken telefon tekrar titredi. "Konuş sidikli bey ile. Bende çay alıp geliyorum."

Dayımın Yusuf'a yine sidikli demesine göz devirirken banka oturup gelen mesaja baktım.

Yusuf: Kim verem oluyor? Söylemedin.

Yusuf: Nazlı çiçeğim.

Mesajda yazmak yerine Yusuf'un sesini duymak için hemen arama tuşuna bastım. Saniyeler içinde telefon açılmıştı. "Nazlı'm."

"Sesini duymak istedim."

Arkadan televizyon sesi geliyordu. Birkaç hışırtı sesinden sonra sesler kesildi. "Bende seni arayacaktım. Ama müsait olmazsın diye aramadım. "

"Dayım çay almaya gitti. "

Hımladı. "Nazlı kim verem oluyor bu arada?"

Onun aynı soruya takılı kalması hoşuma gitmişti. Kıkırdadım. Sanki çok ufak kıskanmıştı. "Babam ya. O da çok izler. Sinir olmak için izliyor bence gerçi. Hep verem oldum diyor senin gibi.."

Yusuf'un soluk verdiğini işittim. "Hım ortak bir yönümüz var demek ki. Bu arada baban hangi takım tutuyor?"

Babam koyu bir Galatasaraylıydı. Elinden gelse bana kırmızı anneme sarı deyip evde büyük bir holiganlık sergileyecekti. Öyle fanatikti.

"Galatasaraylı. "

"Ha siktir." şaşkınca kalırken Yusuf hızlıca konuştu tekrar. "Özür dilerim. Bir an ağzımdan çıktı. Nazlı..."

Yerimde dikleşirken Yusuf'un ciddi sesi ile tedirgin oldum. "Yusuf bir şey mi oldu?"

Derince bir iç çekti sanki. "Nazlı çiçeğim. Ben Fenerbahçeliyim. Baban kesin bana düşman olur bana. Şansıma tüküreyim."

Birkaç saniye kalakaldım. Sonrasında dudaklarımda güçlü bir kahkaha fırladı.

"Ya Yusuf bir şey oldu sandım bende. Ay ne olacak? İkisi de takım değil mi? Babam kızmaz bence. Sen rahat ol."

Bu cümleleri söylerken dayım yanıma gelmiş çayları ortamıza bırakmıştı. O anda beynimde bir bir ampuller yandı. Dayımda Fenerbahçeliydi. Ve bir maç sonunda babam dayımı pencereden atmaya kalkışmıştı. Gözlerim büyürken babam ve Yusuf'u maç izlerken düşündüm.

Neyse ki bizim ev birinci kattaydı. Bir şey olmazdı bence ya.

"Öyle mi diyorsun? Sen verem oluyor falan diyince bu konularda sinirli sandım. "

Yüzümde acı bir tebessüm olurken dayım ile göz göze geldim. "Yok ya. Bir şey olmaz bence. Hem bir maç sonuçta. "

"Öyledir inşallah... Dayın geldi mi? "

"Evet şimdi geldi."

"O zaman Nazlı'm ben kapatayım. Ayıp olmasın. Selamımı ilet."

Gülümsedim. Dayım zaten çayından içip denizi izliyordu. "Aleyküm selam. Sende evdekilere söyle. Yonca'ya, Yasemin'e, babana. "

Dayım başını çevirip bana baktı."Tamam güzelim. Görüşürüz."

"Görüşürüz."

Arama kapandıktan sonra telefonu cebime koyup çayımdan bir yudum aldım. "Yusuf sana selam söyledi."

"Aleyküm selam. Ben geldim diye mi kapattın?"

Başımı salladım. "Evet Yusuf ayıp olmasın dayına dedi. "

" Terbiyeli birine benziyor. Fark ediyorum bir haftadır bunu. Ben rahatsız olmayayım diye yanına bile çok gelmiyor sanki."

Dayımın dış göz olarak Yusuf'tan bahsetmesi hoşuma gitmişti. "Evet. Öyledir."

Bana doğru bedenini çevirdi dayım. "Ailesi nasıl insanlar tanıştın mı hepsiyle?"

"Evet. Yonca öğrencim zaten. Onun annesi Yasemin, bir de babası var. Hepsiyle tanışıktım. İyi insanlar. "

Dayım yerinde dikleşti. Teyzem ve annemin sesi yankılandı aynı anda kulağımda. Dayın kıpırdanıyorsa ağzında bir bakla vardır Nazlı. Dikkatli dinle Nazlı...

"Anneleri vefat mı etmiş?"

Bakışlarım durgunlaşırken başımı iki yana salladım. "Terk etmiş onları. Yusuf çok az bahsetti. "

Dayımın da bakışları durgunlaştı. "Zor bir durum Allah kolaylık versin."

Öyle işte der gibi omuz silktim. İkimizde sessizleşmiştik. Çaylarımızı içmeye devam ederken dayım konuştu. "Yonca iyi bir çocuğa benziyor. "

Yonca çok iyiydi. Yonca çiçeği gibi hayatının ona güzel şanslar getirmesini çok istiyordum. Bir kere savaşçıydı, Yonca. Kırılgan kalbine, yaşadıklarına rağmen çok güçlüydü.

"Öyle. Hayran kalıyorum ona. Çok güçlü. "

Dayım tebessüm etti. "Eve geldiklerinde bende fark ettim. Akıllı, sakin terbiyeli. İnsanın hep sahip olmak istediği bir evlat gibi... Gıpta ediyor insan. Yasemin hanım, eşi şanslılar."

Başımı salladım. "Öyledir mutlaka. Yasemin'de, eski eşi de şanslılar."

Dayım vurguladığım ayrıntıdan sonra dağılan dikkatini tekrar bana verdi. Bu halini fark etmemiş gibi sözlerime devam ettim.

"Az ayrıntı biliyorum. Ama anne kız arasında sorunlar var. Ne kadarını hallettiler bilmiyorum ama Yasemin çok çabalıyordu. "

Dayım arasına aklar düşmüş saçlarını karıştırdı. Derin bir nefes aldı. "Yaralı bir kalp. Hissettim. Neden diye sorma. Belki yaşanmışlıklardan."

"Öyle. Yaşadıkları ağırdı. Benim de şahit olduklarım var. "

Merakla sordu. "Neye şahit oldun peki?"

Bakışlarımı dayımdan çekip denize çevirdim. "Bir şeylere şahit oldum işte. Ama anlatmam doğru olmaz. Onların özeli. Sen bekar olduğunu bilsen yeter dayı."

Son sözlerimi tebessümle söyleyip ayağa kalktım. Benim kalkmamla beraber dayım şaşkınca konuştu. "O ne demek Nazlı?"

Gülüşüm büyüdü. Dayıma kalk işareti yaptım. "Boş ver dayı. Hadi biraz yürüyelim."

Dayım bir şey demedi. Sessizce kalktı. Bardaklarımızı çöpe attıktan sonra koluna girip yavaşça yürümeye başladık. İkimizin aklında da tahminimce bambaşka düşünceler vardı. Ben dayımı düşünüyordum. Dayımda yüksek ihtimal Yonca ve Yasemin'i...

***

Ertesi gün okuldan çıktıktan hemen sonra eve gelmiştim. Çantamı yatağın üzerine fırlatıp dolabımın kapaklarını araladım. Yusuf ile bugün akşam ilk karşılaştığımız sahafta buluşacaktık. Akşam akşam neden gittiğimizi sorsam da bir şey dememişti.

"Nazlı sen mi geldin?"

Odamın kapısının ardından seslenen dayıma cevap verdim. "Evet dayı, gel."

Dayım birkaç saniye sonra odaya gelip "Hoş geldin." dedi. Askılar arasından giyecek bir şeyler bakarken dayıma tebessüm ettim.

"Hoş buldum. Odanın kapısı kapalı olunca uyuyorsun falan sanmıştım."

Dayım bir şey demeden yatağımın kenarına oturdu. "Düşünüyordum. Hiç fark etmemişim geldiğini."

Elimdeki annemin ördüğü pembe papatya desenli kısa hırkayı yatağa bırakıp dayıma verdim dikkatimi. "Bir şey mi oldu?"

"Bir yere mi gidiyorsun?"

İkimiz aynı anda konuşmuştuk. Tebessümle başımı salladım. "Sana söylemedim ama bugün şey Yusuf ile buluşacağımda. "

Dayım yüzünde hiçbir mimik oynamadan bana bakmaya devam etti. Hızlıca yanına oturup "Kızdın mı? " dedim.

"Ya dayı kızdın mı?" ses etmemesiyle ikinci kez sormuştum. Tebessüm etti. "Yok kızım. Niye kızayım?"

Başımı omzuna yasladım. "Teşekkür ederim." Saçlarıma küçük bir öpücük kondurdu. "Niye?"

"Bana ve kararlarıma saygı duyuyorsun. Yusuf'u tanımaya çalışıyorsun. Ön yargılı değilsin."

Sıkıntılı bir soluk aldı. "Kızım gibisin sen benim. Hem ön yargının, insanları eleştirmenin ne acı bir şey olduğunu çok iyi biliyorum. Kimin ne yaşadığını bilmeden bir şey söylemem. En iyisi saygı duyma ve nötr olma."

İç çekerek dayımın ellerini tuttum. Tüm bunlar bir yana o çok üzgündü. Belli etmiyorum sanıyordu ama öyle değildi. Kalbi kırılmıştı. Gururu kırılmıştı. En çokta hayalleri kırılmıştı dayımın. O yüzden kimseye ön yargılı olmazdı, kimsenin kalbini kırmazdı.

"Dayı içine atma. Ben biliyorum. Aslında bir yangın var yüreğinde. Konuş. Anlat hissettiklerini. "

Dayım koluyla omzumu sardı. Sessiz kaldı. Epey bir zaman geçtikten sonra kısık sesi doldu kulaklarıma.

"Nazlı'm anlatsam sabaha kadar susamam. Göğsümün ortasında öyle bir ağırlık var ki. Boğazımda da koca bir yumru. Yalnız kalınca fark ettim. Öyle çok gururumu ayaklar altına almışım ki. Sırf çocuğum olmuyor diye söylenen tüm lafları yutmuşum. Aslında çoğu lafların benim durumumla ilgisi bile yokmuş. Çok geç fark ettim. Hayatımın elimden kayıp gittiğini çok geç fark ettim. "

Başımı dayımın omzundan kaldırdım. "O ne demek dayı. Daha uzun bir ömrün var. Bak bana ölümden döndüm. Sen tahmin eder miydin benim yaşayacağımı?"

Dayım itiraz etmek için konuşmak isterken, buna izin vermedim.

"Dayı seni anlıyorum. Yaşadıklarımız farklı ama hissettiklerimiz aynı. Sen şimdi sanıyorsun ki artık benim hayatım olmaz. Bende öyle hissediyordum. Ama bak şimdi yaşıyorum. Normal bir insan gibi işime gidiyorum. Evim var. Mutluyum, huzurluyum. Aşık oldum... Bunlar çok imkansızdı yıllar önce."

Dayımın gözleri dolmuştu. Benim de doldu. " Sen ne zaman büyüdün. Güzel kalplim.İyi ki buradasın kızım. İyi ki varsın."

Sımsıkı elini tuttum. "Sende dayı. Sende iyi ki varsın. Bak biz yanındayız. Hatta ne diyorum."

Yutkundum. Aslında bu fikir aklımda hep vardı. Ama dayım ne derdi bilmiyordum.

"Biliyorum memlekette her kafadan bir ses çıkıyor. Dayı buraya yerleşsen. İşini burada kursan. Yeni şehir, yeni insanlar. Ne dersin?"

Dayım öylece bana baktı birkaç saniye. "Bilmiyorum. Olur mu ki?Her şeyim orada. Gerçi herkes bir şey diyor, haklısın. "

Hevesle konuştum. "Olmaz mı dayı? Biliyorum hemen düzenini terk etmek zor. Ama sen kendin için en iyisini bul. Düşün bu fikrimi."

Gülümseyerek başını salladı. O sırada telefonum çalıyordu. Dayımın gülüşü büyüdü. "Hadi sen beni boşver. Aşık olduğun adam arıyor. Laf arası bunu da söyledin Nazlı hanım. Cidden insan eniştemin haklı tabiri ile bir sidikliye nasıl aşık olur?"

Küçük bir kahkaha atarken isyan ederek konuştum. "Ya deme öyle ya. Ağzın alışacak hep diyeceksin."

Dayımda kahkahama katıldı. Gözlerinin içi parladı. Umut ışığı yandı hayatında. Gülümsemesi umutlarınaydı. İç çektim. Dilimden ve yüreğimden sadece, dayım için en güzel şeylerin olması için dualar döküldü...

***

Taksinin durması ile ücreti ödeyip aşağıya indim. Hazırlanıp yola çıkmıştım. Yusuf bei sahafın önünde bekleyecekti.

Biraz yürüdükten sonra bakışlarım sahafa değdi. Yusuf girişteki sandalyelerde oturuyordu. Beni birkaç saniye sonra gördü. Beklemeden ayağa kalkıp bana doğru yürüdü. Akşam çoktan olmuş, hava kararmıştı. Gülümseyerek bende ona yürüdüm. Karşı karşıya kaldığımızda güldü. Küçük gamzesi belli oldu. Muhteşem manzara sundu bana hemencecik.

"Hoş geldin."

"Hoş buldum."

Kaldırım kenarında birbirimize bakarken elime uzandı. Ezberlediğim o his midemde var olmaya başlarken parmakları , parmaklarıma kenetlendi. Ve benimle beraber sahafa doğru yürümeye başladı.

"Neden buraya geldik? Kimse de gözükmüyor içeride."

Gerçekten öyleydi. Sahaf çok aydınlık değildi. Sahibini de görememiştim. Adımlarımız kapının girişinde durdu.

"Şimdi görürsün. Ama gözlerini bağlayacağım."

Şaşkınlıkla kalırken hızlıca konuştum. "Neden ki?" gülümseyerek elindeki fuları kaldırdı.

"Aaa benim de vardı bu fulardan. Kaybettim ama."

Gülüşü büyüdü. Başını bana yaklaştırdı. Dudakları yanağıma sürttü. Yutkundum. Derin bir nefes aldı. Dudakları kulağıma yaklaştı. "Belki de kaybetmemişsindir."

Çenemi hafifçe kaldırıp Yusuf ile göz göze geldim. "Sende miydi? Ama söylemedin."

Sımsıcak gülümserken yanağıma küçük bir buse kondurdu. "Senden bir hatıraydı. Vermek istemedim. Çiçek kokun sinmişti. Hatta şimdi tekrar sinecek."

Kalbim güm güm atarken ağzım balık gibi açıldı yine. Ama o bu şaşkınlığıma daha da gülümseyip fuları gözlerime bağladı. Karanlıkla beraber ellerim kollarını bulurken beni yönlendirmeye başladı.

Karanlıktan çok hoşlanmama rağmen hemen arkama geçen ve omuzlarıma koyulan eller, sırtımın değdiği göğüs bana güven verdi. Yürüdük, yavaş adımlarla yürüdük. Birkaç dakika geçtikten sonra adımlarımı durdurdu.

"Burada hiç hareket etmeden birkaç saniye bekler misin?"

Başımı salladım. Adım sesleri benden biraz uzaklaştı. Birkaç hışırtı sesi oldu. Sonra yine bedeninin sıcaklığını sırtımda hissettim. Gözlerime bağladığı fuları çözdü. Fuların gözlerimden uzaklaşması ile gözlerimi kırpıştırdım birkaç kez.

Etrafı süzdüm hemen sonra. Loş bir ışık vardı etrafta. Sahafın iç kısımlarındaydık. Bakışlarımı karşıya çevirdim. Şaşkınca kaldım yine. İki kitap rafının arasına renkli minderler koyulmuştu. O minderlerin önünde de serili kareli bir örtü vardı. Örtünün üzerinde de kırmızı lale buketi ve yaş pasta. Hem de mumları yanan bir yaş pasta...

"Doğum günün kutlu olsun Nazlı çiçeğim."

Ensemde hissettiğim nefesle hızlıca arkamı döndüm. Parıldayan gözlerle bana bakıyordu Yusuf. Eşsiz bir mücevher gibiydi gözleri. Hayranlıkla gülümsedim. Ama şaşkındım da. Benim doğum günüm geçeli aylar olmuştu. Ben 8 Ocakta doğmuştum.

"Teşekkür ederim. Ama şey bugün benim doğum günüm değil ki. "

Konuşmam ile beraber parmakları perçemlerime değdi. Saçlarımın her bir teline ayrı ayrı ilgi gösterdi. O parmaklar yanağıma değdi sonra. Dokunduğu yeri yaktı, okşadı. Öptü sonra yanaklarımı dayananmış gibi. Kalbim çok hızlı çarptı...

"Biliyorum. Ama ben geçmiş tüm doğum günlerini kutlamak istiyorum. Her kutladığımda da iyi ki doğmuşsun diye şükür etmek istiyorum..."

Heyecandan dilim damağım kururken o devam etti sözlerine. Ayağımı yerden kesmeye yeminliydi bugün.

"Üfleyemediğin her bir mumda yanında olamadım. Ama buradayım şimdi. Her şeyi sermek istiyorum önüne. Ben senin nefesin olmak istiyorum Nazlı. Hüzünlü hiçbir doğum günün kalmasın istiyorum anılarında..."

Gözlerim dolarken, ona anlattığım kısacık bir anı hatırlaması içimdeki aşkı sanki daha da büyüttü. O çok başkaydı. O sanki bir masaldan fırlamış gibiydi. y gözlerimden yanağıma bir damla yaş süzüldü. Parmak ucu hızlıca gözyaşıma değdi.

"Ağlama..."

Yutkundum. Başımı iki yana salladım. "Ben, ben. Yusuf..."

Konuşamadım. Öyle farklı hissediyordum ki. Beklemeden başımı göğsüne koyup kollarımı beline sardım. Sıkıca sarıldım ona. O da sardı hemen kollarıyla beni. Başımı hafifçe kaldırdım. Boynuna yasladım burnumu. Kokusunu içime çektim. Sarılışı daha da sıklaştı. Bir damla yaş daha süzüldü gözlerimden.

Doğum günlerim içimde kanayan ama küllenmiş bir yaraydı her zaman. İyileştikten sonra bile hep bir tereddüt olurdu o günlerde benim içimde. Şimdi ise Yusuf küllenmiş o yarama dokunmuş, üstelik o yarayı sarıp sarmalamıştı. Sanki mümkünmüş gibi daha da sokuldum sinesine.

Çok seviyordum. Geç bulmuştum aşkı ve onu. Ama değiyordu. Beklediğim her ana değiyordu...



BÖLÜM NASILDI?

Ramazan gününe uyan sakin yormayan bir bölümdü. Ki zaten tüm bölümlerimiz genelde öyle biliyorsunuz. Umarım bundan memnunsunuzdur.

Genel gidişat hakkında fikirleriniz neler?

Oy vermediysek lütfen verelim.

Bir sonraki bölümde görüşmek üzere.

Hayırlı ramazanlar, mutlu günler :)

Continue Reading

You'll Also Like

7.3K 1.4K 102
Heyecanla okuyacağınız kısa bir güldürü. Samimiyet ve içtenliği bulacağınız Bacanaklarla uzun bir macera. Sıradışı hikayelerle eğleneceğiniz anlara h...
6.9K 841 23
-beni bırakma şiir yüreklim Kadın'ın gözlerinden bir damla yaş firar etti. Bir damla göz yaşı özgürlüğünü ispat etmişdi. Şehir sanki sessizlik adına...
603K 50K 39
Yasemin Destan... Başına buyruk bir kadın... Modacı... Neşeli ve aklındaki dilinde yapısı ile karşısındakini zorlayan bir karakter. Bir erkeği zorlay...
13.5K 1.8K 44
Karanlığın en kuytu köşesinde diz çökmüş küçük bir kız çocuğunun tek dostu kendisiydi. Kanayan dizlerini saranların bantlarını atıyor, ruhundan parça...