NAZLI SEVDA

Por biromanokuyucu

678K 39.7K 5.9K

Hayatın gerçekleri ile küçük yaşta tanışmış olmasına rağmen hayattan ümidini hiç kesmemiş bir kadın ile, hay... Más

TANITIM
1.BÖLÜM
2. Bölüm
3.Bölüm
4.Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
8. Bölüm
10. BÖLÜM
11. BÖLÜM
12. Bölüm
13.BÖLÜM
14.BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. Bölüm
17.Bölüm
18. BÖLÜM
19.BÖLÜM
20. BÖLÜM
YASEMİN ALOĞLU- ÖZEL BÖLÜM
21. BÖLÜM
22. BÖLÜM
23. BÖLÜM
24. BÖLÜM
25. Bölüm
26.Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. BÖLÜM
30. BÖLÜM
31. BÖLÜM
32. BÖLÜM
33. Bölüm
FİNAL

9. Bölüm

21.6K 1.2K 145
Por biromanokuyucu


KEYİFLE OKUYUN.

OY VE YORUMLARINIZI BEKLİYORUM. 

( Lütfen hayalet okuyucu olmayın. Desteğinizi görmek inanın beni çok mutlu eder. )

Medya: Sema Moritz- Fikrimin İnce Gülü

Fikrimin ince gülü
Kalbimin şen bülbülü
O gün ki gördüm seni
Yaktın ah yaktın beni

Gördüğüm günden beri
Olmuşum inan deli
O gün ki gördüm seni
Yaktın ah yaktın beni

Ateşli dudakların
Gamzeli yanakların
O gün ki gördüm seni
Yaktın ah yaktın beni



Hissetmek. Hayatım boyunca yaşadığım her şeyi her duyguyu sadece hissetmek istemiştim.

Başka bir dileğim olmamıştı hayattan...

Şimdi ise istediğim o duyguya ulaştığımı anlamıştım. Ben hissediyordum. Yaşadığım anın bana ait olduğunu iliklerime kadar hissediyordum.

Kalbim... Emanet kalbim. İlk kez böylesine bana ait özgürce çarpıyordu. Gözlerime de yansımıştı kalbimin o titrek, ürkek biraz da utangaç atışları.

Aynadaki bana bir gülümseme bahşettim. Yanaklarıma allık sürmemiştim. Ama şimdiden kızarmışlardı. Bu beni daha da gülümsetti. Hatta dişlerimi göstererek gülümsedim.

Çok heyecanlıydım. İçim içime sığmıyordu. Kaç kere üstümü değiştirdim hatırlamıyordum bile. Sabaha kadar yatakta dönmüş durmuşum. Zaten sonra dayanamayıp sabah yedi de gözlerimi açmıştım.

Bugün günlerden cumartesi, tarih 26 Şubat 2022. Bu tarihi hiç unutmayacaktım. Ben bugün ilk defa Yusuf ile bir sebep olmadan buluşacaktım. Bu bizim ilk randevulaşmamızdı. O yüzden hep tebessüm ederek hatırlayacaktım bu günü.

Üzerimdeki kıyafetlere dokunup kırışan bir yer var mı diye hızlıca kontrol ettim. Aslında kaçıncı kez bu hareketi tekrar ettim bilmiyordum.

Derin bir nefes alıp bakışlarımı aynadan çektim. Bugün için en sonunda annemin de görüşünü alarak kırmızı boğazlı kazak, mini içinde kırmızı desenler olan gri etek, bordo çizmelerimi giymiştim. Aslında bambaşka fikirlerimde vardı. Ama kırmızı en sevdiğim renk olduğu için bu kombinde karar kılmıştım.



Annem ona ilk sorduğumda bu telaşıma anlam verememiş, bende ona bir arkadaşım ile buluşacağımı söylemiştim. Tabi bu cevap yeterli gelmemişti. Çünkü annem beklemediğim bir anda arkadaşın o seni kurtaran adam mı diye sormuştu...

O an annemin gözlerine nasıl baktıysam sadece gülümsemiş ne giymem gerektiği konusunda fikirler vermeye başlamıştı konuyu uzatmadan.

Biliyordum. Benim anlatmamı bekliyordu. Bende ilk anneme anlatacaktım bir şey olursa. Ama şu an bir şey yoktu. O sihrin kaçmaması için bir süre daha susmayı düşünüyordum.

Yatağın üzerinden çantamı, kabanımı alıp odadan çıktım.

Saat tam on iki de beni almaya gelecekti Yusuf. Beraber yürüyerek gidecektin sahaflara. Araba ile gelmeyecekti. İstememiştim özellikle bunu. Çünkü İstanbul'un sokaklarını yürümek daha güzel olacaktı onunla beraber.

Salona geldiğimde elimdekileri koltuğa bırakıp, kolumdaki saate baktım. Daha gelmesine yarım saat vardı. Erkenden hazırlanmıştım. Evin içinde kendime ne kadar iş üretmeye çalışsam da yine de vakit geçmemişti...

Ayakkabımın çıkardığı sesi dinleyerek bir ileri bir geri giderken adımlarımı pencereye yönlendirdim. Perdeyi aralayıp kenardan Yusuf'un gelip gelmediğini izleyebilirdim. Tabi bunu yaparken apaçık yapmamalıydım. Yusuf görürse onun yolunu gözlediğimi anlardı. Gerçi öyleydi ama olsun bilmese daha iyi olurdu.

Kendi kendime gülümserken hafifçe perdeyi aralayıp sokağa baktığımda gözlerim irileşti ve panikle perdeyi gerisin geri kapattım.

Yusuf oradaydı...

Elektrik direğine yaslanmış apartmana bakıyordu. Gelmişti. Ama kararlaştırdığımız saat gelmediği için aşağıda bekliyordu. Gülüşüm büyürken hızlıca koltuktan kabanımı alıp üzerime geçirdim. Son olarak da çantamı aldım. Vakit kaybetmek istemiyordum. Hem aşağıya inip seni gördüm bende o yüzden hemen indim diyebilirdim.

Yanaklarım heyecanım ile ısınırken elimle yüzüme yelpaze yaptım. Şimdiden yanaklarım ısınmaya başlamışlardı. Ama bugün ne kadar utansam da anın tadını çıkarmaya kararlıydım. Bu yüzden beklemeden dış kapıya doğru ilerledim.

Evden çıkıp merdivenlerden inerken kendi kendime telkinlerde bulunuyordum. Bir kere utandığımda ya da hoşuma giden bir şey olduğunda alık alık Yusuf'a bakmayacaktım. Bunu kesin yapmalıyım diye tekrar tekrar kendime gaz verirken merdivenlerden inmiştim bile.

Apartmanın kapısını yavaşça araladım. Apartman sessizce çıktığım için Yusuf beni görmemişti. Gözleri benim evime ait penceredeydi.

Gözlerim onun üzerindeyken bana bakmamasının verdiği rahatlıkla onu incelemek istedim.

Çok yakışıklı olmuştu... Üzerindeki spor kahverengi ceketi, aynı tonlardaki kazağı, koyu renk pantolonu. Hepsi üzerine tam oturmuş, bilindik sıradan sayılabilecek bu tarz bile onda bambaşka durmuştu. Saçları güzel şekilde taranmış ama yine de o dağınık duran izleri kaybolmamıştı. Sanki sakalları kısalmıştı biraz daha. Benim kadar onun da bugüne özendiğini hissettim. İçim bu farkındalık ile bir hol olurken tekrar baştan ayağa Yusuf'u inceledim. Yusuf galiba kahverengi rengi çok seviyordu. Çoğu zaman bu tonlarda şeyler giyiyordu çünkü.



Ben onu izlemeye devam ederken o aniden bakışlarını bana çevirdi. Gözleri direkt gözlerimi bulurken bu mesafeden bile gözlerimi ele geçirdiğini hissettim.

Gözleri güzel bir esaretin kapılarını aralıyordu sanki insana. Mavileri uçsuz bir denizde yolculuğa çıkıyor hissi veriyordu...

Gözleri gözlerimden ayrılmazken yavaşça sırtını elektrik direğinden ayırdı. Elleri ceplerinden çıkarken büyük adımlar ile bana doğru yürümeye başladı. Bende beklemeden ona doğru aynı şekilde yürüdüm.

Yolun kenarında karşılıklı bir adımdan az bir mesafede birbirimize bakarken ilk konuşan o oldu.

"Nazlı..."

Yine aynı şey olmuştu. İsmim dudaklarından döküldüğü her anda midem de ince sızılar oluyordu... Sesim beklediğimden naif çıktı.

"Yusuf..."

Konuşmam ile beraber içli bir nefes aldı. Ciğerlerine sanki kokumu çekmiş gibiydi. Çünkü küçük bir adım daha attı bana doğru. Artık yakındık. Elimi kaldırsam ona temas edecek kadar yakınımdaydı.

"Ben seni gördüm pencereden." Konuşmam ile beraber Yusuf gözlerini kaçırıp saçlarını karıştırdı. Utanmıştı.

"Biraz erken gelmiştim. Kusura bakma."

Hızlıca konuştum. "Hayır bende hazırdım zaten.. Seni bekliyordum epeydir... Yani şey öyle." Ağzımdan şaşkınca başka cümleler çıkmasın diye hemen sustum.

Gülümseyen Yusuf bakışlarını yanaklarıma değdirdi. Bu hareketi ile gülüşü derinleşmiş, sağ yanağındaki belli belirsiz olan çukur göz önüne çıkmıştı.

O çukurda gözlerimin uzun süre takılı kaldığını hissedip utanarak konuştum. "Ee gidelim mi o zaman?"

Başını salladı hafifçe. Önümden çekilip bedenini hemen yanımda konumlandırdı.

"İlk nereye gidelim?" Bilmem der gibi omuz silktim.

"İstanbullu sensin. Bugün ben sen ne dersen oraya gideceğim."

Muzip sesim ile eliyle yolu gösterdi. " O zaman şu andan itibaren küçük bir İstanbul turuna çıkıyoruz. Önce biraz dolaşır, sonra da sahaflara gideriz. "

Yanaklarımın gülümsemekten acıdığını hissederken bundan rahatsız olmadım. Başımı Yusuf'a çevirdim. "Ben hazırım."

Benim gibi gülüşü yüzünden silinmeyen Yusuf gözlerime ışıl ışıl bakıp beni onayladı. "O zaman yürüme vakti..."

***

Vaktin nasıl geçtiğini bilmiyordum. Sabahleyin geçmek bilmeyen zaman sanki sonradan bana inat gibi bir dakikaya karşılık gelecek gibi çabucak geçmişti.

Gülmekten yanak kaslarım ağrımış, kaburgalarımın içinden sanki kuşlar firar etmişti. Midemde sızı ah o sızı yerini daha da belli eder hala gelmişti.

Yusuf ile İstanbul'un sokaklarında yan yana yürürken bundan hiç bıkmayacağımı hissediyordum.

Bazen konuşmadan, bazen alakalı belki de alakasız bir konu konuşarak, bazen de birbirimize attığımız kaçamak bakışlar ile neredeyse iki saati geride bırakmıştık.

"Bir şeyler yiyelim ne dersin?"

Yusuf'un sesi ile sokağın denize çıkan tarafından bakışlarımı çektim. "Sahafa sonra mı gideriz?"

Gözleri gözlerimdeyken bir adım bana yaklaştı. "Önce karnımızı doyuralım, sonra da saatlerce şiir konuşalım ne dersin?"

Başımı salladım. "Olur öyle yapalım."

Benim onaylamam ile beraber Yusuf etrafa baktı. Birkaç saniye sonra da konuştu. "Ne seversin, nereye gidelim? " Gözlerim onun gibi etrafı süzerken hep gitmek istediğim bir türlü fırsat bulamadığım şeyi Yusuf ile yemek istedim.

"Balık ekmek yiyelim. Hava mis gibi deniz kenarında otururuz."

Sesim azıcık heyecanlı çıkmıştı. Ama elimde değildi. Bayram sabahı neşesi vardı üzerimde. "Olur hadi gidelim."

Yusuf ile beraber kısa bir zaman sonra onun bildiği deniz kenarındaki bir balıkçıya gelmiştik. Oranın sahibi hemen tanımıştı Yusuf'u.

Küçük tabureye oturup çantamı da boşta kalan tabureye bıraktım. Yusuf'ta siparişlerimizi vermiş tam karşıma oturmuştu.

Hava bugün çok güzel bir güneşe sahipti. Ne çok soğuktu İstanbul, ne de çok sıcak. İlkbahardan esinlenmiş gibiydi şubat ayı... Gözlerim denizin ortasındaki kız kulesine, etrafındaki gezintiye çıkan teknelere en sonda Yusuf'a değdi.

Ama Yusuf'u gözleri Marmara denizinden bile parlaktı. Gözleri benim üzerimdeyken bakışlarında hayranlık hissettim. Midemdeki sızı artarken utanarak bakışlarımı kaçırdım Yusuf'tan. Yanaklarıma değen rüzgara da minnet ettim o anda. O olmasaydı ısınan yanaklarım serinleyemezdi...

"İstanbul'da nereleri gezdin?"

Yusuf'un sorusu ile gözlerimi tekrar ona çevirdim. "Camilere, birkaç müzeye gittim. Daha gezmediğim çok yer var."

"İstanbul birkaç günde gezilecek bir şehir değil. Bazen benim bile hiç denk gelmediğim güzel yerler çıkıyor karşıma."

Başımı aşağı yukarı onaylarcasına salladım. "Evet öyle gerçekten. Hem çok güzel bir şehir, hemde biraz korkutucu. Muğla gibi değil."

Tam ben konuşurken de ekmek arası balıklarımız gelmişti. Burnuma dolan koku ile acıktığımı hissettim. Yusuf önce bana uzattı masadaki ekmek arasını.

"Al bakalım. Çok acıkmışa benziyorsun."

Gözlerim kısılırken elindeki balık ekmeği aldım. Kim bilir nasıl bakmıştım. O da tabi haliyle aç olduğumu anlamıştı. Yanaklarımda yine ısının arttığını düşünürken gülen yüzü ile konuştu.

"Yine kızardı yanaklar. Nazlı çiçek hadi ye."

Nazlı çiçek demesiyle mideme yumruk atılmış gibi kasıldım. Kalbimin atışları seyrinden çıkmaya meyilliyken hemen gözlerimi Yusuf'tan kaçırıp yemeğime odaklandım.

Beraber yemeğe başladık. Genel olarak sessizlikle , yavaş yavaş sindire yemeğimizi yedik. Biraz daha denizi izledikten sonra da hesabı ödeyip tekrar yürümeye başladık.

Adımlarımız bu sefer sahafa doğruydu. İlk karşılaştığımız yere gidiyorduk biliyordum. Zihnimden binlerce mısra geçerken hangisinin Yusuf'u anlattığını düşünmeye başladım. Gerçi bunda çok zorlanmadım da.

Çünkü ne zaman Yusuf'u görsem tek bir mısra canlanıyordu zihnimde.

Kuş koysunlar yoluna... 



***

Sahaftan içeriye girdiğimizde burnuma dolan o kitap kokusu ile dudaklarım mutluluk ile kıvrıldı. Kitaplar hele ki anıları olan kitapların ayrı bir kokusu vardı. Keskin değildi o koku. Duyumsamak, hissetmek isteyen insana gelen bir kokuydu yalnızca.

"Yusuf hoş geldin."

Sahibi olduğunu geçen sefer geldiğimde öğrendiğim beyaz saçlı ,yaşı ellilerde olan adam gözlüğünü çıkararak, oturduğu yerden kalkıp bize doğru yürüdü.

Yusuf'u tanıdığını bilmiyordum. Demek ki Yusuf hep geliyordu buraya. Zihnimde acaba başka kadınlara da kitap uzatmış mıdır düşüncesi belirirken, içimde bana yabancı olan bir duygu belirdi. Bu duygu ile huzursuz olmuştum. Yusuf bence herkese kitaplar konusunda yardımcı olmamalıydı...

"Hoş buldum Zafer abi. Nasılsın?"

İsminin Zafer olduğunu öğrendiğim adam keyifli bir tebessüm ile Yusuf ve bana baktı. "Çok iyiyim. Sen yani siz nasılsınız?"

Beni tanıyıp tanımadığını bilmediğim için küçük bir tebessüm ile selam verdim. "Bende iyiyim. Nazlı, Zafer abi. Buranın sahibi."

"Merhaba memnun oldum."

Tebessüm eden Zafer bey konuştu. "Sizi tanıdım. Kitap alan insanlar hep aklımda kalır. Ahmed Arif'ti değil mi kitap?"

Hafızasının bu kadar iyi olmasına şaşırsam da bunu çok belli etmeden konuştum. "Evet. Hatırladınız."

Gözleri Yusuf beye değen Zafer bey imalı bir ses tonu ile konuştu. "O kitabı o gün oraya Yusuf bırakacağını söylemişti. Beş dakika sonra sizin almanız aklımda kaldı o yüzden de."

Şaşırarak Yusuf'a baktım. O kitap onun muydu yani? "Kitap sana mı aitti?"

Bu bilgiyi öğrenmem istemediğini anladım Yusuf'un benden kaçırdığı bakışlar ile. Sanki o kitap ile ilgili bir şey vardı. İçimde ona ait bir kitabım bende olmasının hoşnutluğu gittikçe büyürken Yusuf hızlıca konuştu.

"Abi biz yukarıya çıkacağız. Sakin mi yukarısı?"

Zafer bey yüzünden silmediği manidar tebessüm ile başını salladı. "Evet boş. Şiir kitapları da orada. Okumak istediğiniz kitapların onlar olduğunu varsayıyorum. Bu arada çay alın yukarıya çıkmadan kendinize."

Zafer bey ile konuştuktan sonra dediği gibi kendimize iki büyük bardakta çay alıp tahta merdivenin basamaklarını adımlayarak yukarı çıktık. Yukarısı aşağıya göre daha küçüktü. Ama burada bulunan pencere galata kulesini uzaktan da olsa bize sunuyordu.

Bardağı ve çantamı orada bulunan küçük tahta masaya bırakıp parmak uçlarım ile kitaplıktaki kitaplara dokunmaya başladım. İmkanım olsa hepsinin o dokusunu hissetmek isterdim.



Parmaklarım Turgut Uyar'a ait bir şiir kitabında durduğunda omzumun üzerinden Yusuf'a baktım. Tam arkamda bir soluk mesafesi kadar uzaklıktaydı. Kendimi bıraksam sırtım göğsünde yer edecekti...

"Anlaşılan ilk okuyacağımız şiirleri buldun."

Sözleri ile başımı kitaplığa çevirip kitabı elime aldım. "Evet. Bizi çağırdı şiirler..."

***

Küçük bir tahta masanın üzerine bıraktığımız kitabın sağ tarafında Yusuf'un parmakları, sol tarafında benim parmaklarım yer edinmişti.

Sayfa 113. Turgut Uyar Geyikli Gece şiirini okuyor bize... Gözlerimiz aynı anda kime ait olduğunu bilmediğimiz altı çizilmiş satırlara değdi.

Aynı anda gözlerimizin içine bakarak mırıldandık...

"Hiçbir şey umurumda değil diyorum.

Aşktan ve umuttan başka... "

Gözlerim ilk defa utanmadan Yusuf'ta takılı kaldı. Çekemiyordum mavilerinden yeşillerimi. İçim titriyordu. Kalbim hızlıca çarpıyordu...

Kalbim. İlk defa bana ait gibisin. Sende farkındasın değil mi?

" Nazlı... "

Yusuf'un iç çekerek ismimi söylemesi ile ona bakmaya devam ettim. O sırada hafif bir müzik sesi duyuldu. Fikrimin ince gülü şarkısıydı...

Yusuf gülümseyerek konuştu. "Zafer abi arada açar."

Titrek bir gülümseme belirdi dudaklarımda. Kıvrılan dudakları beni de gülümsetmişti. Kıvrılan dudakları beni ona hayran etmişti...

Kulağımdaki şarkının sözleri çınlarken, Yusuf'ta eşlik etti gözlerimin en içine bakarken şarkıya...

"O gün ki gördüm seni... Yaktın ah yaktın beni."

İç çektim. İçim gitti. Yusuf'un parlayan gözleri utandırdı beni. Bakışlarımı kaçırdım. Şiiri tekrar tekrar okumaya devam ettim. O anda yüzümde Yusuf'un nefesini hissettim. Çok yaklaşmıştı bana. Kıpırdamadan öylece durdum. Nefesimi tuttum.

" Fikrimin ince, nazlı çiçeği..."

***

Sahafta geçirdiğimiz o anlar içimi halen daha pır pır ederken sonunda akşam olmuştu bile. Beraber yine yürüyerek evimin olduğu sokağa gelmiştik. Yanımdaki adamın varlığı içimdeki tüm kuşlara yuva olmuştu sanki. Elimde ise bana aldığı, benim görmediğim bir şiir kitabı vardı. Eve gidince bak demişti...

Birkaç adım sonra tam evimin önünde durdu adımlarımız. Hiç bitmesin istediğim bugün nihayetinde sona erecekti. Keşke bir yerden sihirli değneği olan bir melek çıksaydı. Ve bugünü aynı şekilde yaşamamıza izin verseydi.

Başım yere doğru çevriliyken karşı karşıya duran ayaklarımıza baktım. Bu ayaklar bugün hep aynı yere adımlamışlardı. Aynı anda duraklayıp aynı anda yürümüşlerdi. Şanslı ayaklar...

Gözlerimi ayaklarımızdan çekip Yusuf'un gözlerine çevirdim. Öyle bir bakıyordu ki içim sanki bugün hiç titrememiş gibi yine titredi. Böyle yüksek bir yerden atlamış gibi bir his oldu midemde.

"Bugünün sonuna geldik."

"Maalesef."

Beklemeden, direkt söylediğim şey ile Yusuf'un dudakları kıvrıldı. Bende zaten birkaç saniye sonra idrak ettim ne dediğimi.

"Şey yani çok güzel bir gündü. Ondan şey ettim. Ama bitecekti mecbur. Gerçi hiç bitmese daha iyi olurdu. Ama yani aman..."

Elime yüzüme bulaştırdığım konuşmadan sonra yüzümde çaresiz bir gülümseme oldu. Parmaklarım perçemlerime giderken konuştum tekrar.

"Öyle işte. "

Dişlerini göstererek gülümseyen Yusuf biraz daha bana doğru yaklaştı. Gözleri önce perçemlerime, sonra yanaklarıma, gözlerime çıkmadan birkaç saniye önce de dudaklarıma değmişti.

"Nazlı çiçek keşke bitmeseydi bugün. Keşke..."

Bana nazlı çiçek dediği her an böyle mi olacaktı bilmiyordum. Ama sanki bu kelimeden başka güzel bir iltifat duymamıştım ben. Keşkelerin bile böyle anlamlı olduğu bir an yoktu zihnimde.

"Keşke..."

Sesim mırıltıdan ibaretti. Ama o duydu. Hatta beklemediğim bir şey yaptı. Depar attırdı kalbime...

Sağ eli yavaşça kalkıp gözlerime girmek üzere olan perçemime değdi. Okşar gibi çekti gözümün önünden saçlarımı... Parmaklarının sırtı uzaklaşmadan yanağıma değdi. Küçücük okşadı yanağımı. Belli belirsizdi. Ama hissettirdiği bir dokunuşun kat kat üzerindeydi.

"Yanakların üşümüş. Hadi gir içeri daha fazla üşüme..."

Dokunduğu yere elimi koyup hülyalara dalmamak için kendimi zor tutarken sesli bir iç çektim. O da aynı anda yutkundu.

Neler oluyordu bize?

İkimizin kalbinin sesi miydi bu boş sokakta duyulan?

"O zaman ben gideyim."

Kıvrılan, kıvrıldığı yerde binlerce çiçek tohumu eken dudaklar tekrar tekrar tekrar benim içimdeki kuşlara kanat çırptırmaya devam etti.

"O zaman sen git..."

Gidemiyordum ki. Gitmek istemiyordum ki. Gülümsedim şaşkın halime. Kolumdan düşmek üzere olan çantamı tutup konuştum.

"Peki gidiyorum.

"Tamam."

Eee ben gidemiyordum. Ne yapmalıydım? Kalsaydım ya burada. Beraber dolunayın ışığı ile aydınlanan sokakta iç çekerek birbirimize bakardık.

Saniyelerce ona baktım. Sonra iç çeker gibi konuştum. "İyi geceler Yusuf."

"İyi geceler Nazlı çiçek..."

Daha fazla orada durursam gidemeyeceğimi anlayarak hızlıca arkamı döndüm Yusuf'a. Varlığını, bakışlarını üzerimde hissetsem de apartman girişine kadar bakmamak için direndim.

Apartmanın kapısını araladığım sırada omzumun üzerinden ona baktım. Aynı yerde hiç kıpırtısız bana bakıyordu. Gözlerinin ışığı bu gece olan dolunaydan bile daha aydınlıktı.

Gülümsedim sıcacık. Onun da sıcacık gülümsemesi ile apartmana girdim...

***

Hafta sonu yaşadığın anın şapşallığı üzerimdeyken pazartesi günü yoğun olan derslerim beni bir hayli zorlamıştı.

Tahtaya yazdığım sorunun cevabını çözdüğüm sırada kurtarıcım gibi çıkış zili çaldı. Hemen uğuldamaya başlayan sınıfa bakıp elimdeki kalemin kapağını kapattım.

"Bugünlük bu kadar. Soruyu dikkatle dinleyip anlamışsınızdır umarım. Eğer sorunu olan varsa bir sonraki derste tekrar anlatırım. Hepinize iyi akşamlar."

Hep bir ağızdan iyi akşamlar diyen öğrencilere tebessüm edip toparlanarak sınıftan çıktım. Yaklaşık on dakika sonra da eşyalarımı almış okuldan çıkıyordum. O sırada ardımdan bana doğru hızlı adımlar atan birinin varlığını hissettim. Hemen sonra da ismim zikredilmişti.

Arkamı dönüp baktığım da bana doğru gelen Akif beyi gördüm.

"Çıkıyor musunuz?" Tam karşımda durup konuşmuştu.

"Evet."

Gözleri ile beni süzen Akif beyden rahatsız olarak belli etmeden bir adım geriye gittim. Şu sıralar Akif beyin bana karşı bir ilgisi alakası olduğunu hissediyordum. Sürekli benimle konuşmaya çalışıyordu ve çoğu zaman gözü üzerimde oluyordu.

"Okuldan birkaç hocamız ile beraber yemeğe gidecektik. Sizde gelirseniz çok sevinirim."

Bakışlarım Akif beyin ardındaki bizi izleyenlere değdi. Birkaç hoca dediği kişilerin içinde Zeynep'te vardı. Zaten Akif bey ile okul dışında bir iletişimim olmasını istemiyordum. Ayrıca bir de işin içinde Zeynep varsa bu kesin olarak mümkün değildi. Bir kere başıma onun yüzünden işler gelmişti. Şimdi tekrar onunla aynı ortamda bulunmak akıl işi değildi. Gözlerimi tekrar Akif beye çevirip konuştum.

"Maalesef başka bir işim var."

Akif beyin bozulan yüzü net bir şekilde belli olurken konuştu. "Ama geçen seferde beni reddetmiştiniz."

Geçen seferde reddetmiştim doğruydu. Ama onun da yetişkin olarak bunu anlaması lazımdı.

"Üzgünüm. İşim var. Hatta yetişmem gerekiyor."

Akif bey giderek asılan yüzü ile beni onaylamış bende oyalanmadan iyi akşamlar dileyerek yanından uzaklaşmıştım. Okuldan çıktığımda aklıma gelen fikir ile hızlıca orada bulunan taksiyi çağırdım.

Ve gelen taksi ile beraber aklımdaki adrese doğru yol aldım...

**

Ezberlediğim taşlı yolda ilerlerken biraz ileride, her zaman oturduğu yerde gördüm onu.

Geçen sefer gördüğüm gibiydi. Duruşu aynıydı. Saçlarına daha da aklar düştüğünü fark ettim o sırada. Gözlerini buradan seçemiyordum. Ama sanki ağladığını hissetmiştim...

Öylece ağaca bakıyordu. Ağaç ile dertleşiyor gibi duruyordu. Bu mümkündü zaten. Çünkü ne zaman gelsem o ağacın altında bulurdum onu.Gözlerim dolarken derin bir nefes aldım. Buraya ne zaman gelsem aynı duyguyu hissederdim. Bir annenin çaresizliği sarardı her bir yanımı.

"Nazlı hanım"

Sesin geldiği tarafa doğru baktığımda her geldiğimde karşılaştığım hemşire Serap hanım birkaç adım ilerde duruyordu. Yüzüme küçük bir tebessüm kondurup Serap hanıma doğru yürüdüm. O da zaten beklemeden tekrar konuşmuştu.

"Hoş geldiniz."

"Hoş buldum nasılsınız?"

Aynı der gibi omuz silkti. "Aynı nasıl olsun..." benim gibi ağacın altına bakıp konuşmaya devam etti.

"Siz yine Fatma teyzeyi mi ziyarete geldiniz?"

Başımı sallayarak Fatma teyzeye baktım. Hala daha aynı yerde kıpırdamadan oturuyordu. Kim bilir onu yarı yolda bırakan zihnine nasıl bir anı üşüşmüştü şimdi.

"Evet. Bugün nasıl?"

Gözlerini benim gibi Fatma teyzeden çekmeden konuştu Serap hanım.

"Aynı aslında. Ama geçen gün kötüleşti. Bir kadın yanına geldi ziyaretçi olarak. Hatırladı galiba tüm hayatını. Çok ağladı. Tansiyonu falan yükseldi. Zor sakinleşti.

"Hatırladı mı? Her şeyi mi? "

Serap hanım hüzünle konuştu.

"Kadını hatırladı mı bilmiyorum. Zaten kardeşi geldi öyle sakinleşti. Ağlamasının sebebi kadın oğlunun öldüğünü söylemiş . Unuttuğu acıyı tekrar hatırlayınca mahvoldu kadıncağız. Çok zor valla. Tekrar tekrar aynı duyguyu yaşıyor. "

Gözlerim dolarken bakışlarımı Serap hanıma çevirdim. İçim daralmıştı. Bir annenin tekrar tekrar aynı duyguyu yaşaması içimi sızlatıyordu...

"Peki ben gideyim yanına o zaman. Görüşürüz."

Serap hanım görüşürüz dedikten sonra yanımdan gitmişti. Bende orada öylece dikilmenin anlamsız olduğunu düşünerek Fatma teyzeye doğru ilerlemeye başladım. O sırada yaşadığım duygusallıktan dolayı gözümden bir damla yaş akmıştı. Yanağımı hızlıca kurulayıp ağlamamak için derin nefesler aldım.

Alzheimer di Fatma teyze. Önce oğlunu, sonra da eşini kaybetmişti. Yıllar önce bulmuş, haber almıştım ondan. Önce Ankara'da arasam da Fatma teyzeyi, sonradan araştırdığımda kız kardeşinin burada yaşadığını ve yalnız kalmaması için İstanbul'a getirdiğini öğrenmiştim. Kardeşi ile irtibata babam geçmişti. Söylediğine göre Fatma teyze sürekli evden kaçtığı için kendisi de yaşlı olduğu için onun için iyi olacağını düşünerek kliniğe yatırmıştı. Böylelikle sağlığı konusunda endişelere düşmemiş olacaktı.

İstanbul'a da aslında bu yüzden gelmiştim. Fatma teyzenin yalnız olduğu düşüncesi beni sürüklemişti buralara...

Benimle ilk karşılaştığı günü ömrüm boyunca unutamazdım. Elini göğsüme uzatmış sensin değil mi demişti.

Nasıl anlamıştı bilmiyordum , ama anlamıştı. Oğlunun kalbinin bende olduğunu anlamıştı...

Zaten sonra her şeyi unuttuğu gibi bunu da unutmuştu. Ama o ilk dokunuşu kalbime aklımdan hiç çıkmıyordu...

Adımlarım tam Fatma teyzenin önünde durdu. Ona doğru gelen güneş ışığı benim varlığım ile beraber üzerine gölge gibi düşmeye başlamıştı.

Beyaz dalgalı saçları omuzlarına dökülmüştü. Elinde ne zaman gelsem gördüğüm siyah beyaz bir atkı vardı. Geçen sefer geldiğimden daha zayıf gördüm onu. Kilo vermişti.

Gözlerim üzerindeyken o da yavaşça başını bana doğru kaldırdı. Gözlerimin içine bakarken tanıyacak mı beni diye düşünürken Fatma teyze öylece bana bakıyordu.

Ona ne diyeceğimi bilmeden öylece bakarken o dudaklarını araladı. Ve yüreğimi dağlayacak sözleri döküldü dudaklarından...

"Oğlum Yiğit'i gördün mü?





Bölüm nasıldı?

Yusuf?

Nazlı çiçek?

Yiğit ?

BİR SONRAKİ BÖLÜMDE GÖRÜŞMEK ÜZERE 🕊️

Seguir leyendo

También te gustarán

659K 24.9K 86
Genç kızın arkadaşının verdiği yeni numarayı yanlış yazan kızın gelecekteki kocasına tesadüfen yazması. İlk başta kız engel yesede engel bir şekilde...
152K 9.5K 31
Gözlerim onunla kavuştuğu anda tek bir cümle dökülmüştü ellerimin arasındaki idam tahtasından. "Bana bunu yapmaya hakkın yoktu." Dudakları hafifçe ar...
595K 37.7K 26
Biraz sivri dilli, biraz şüpheci ve biraz da gözü kara kızımız Lal için bir gecede değişmişti her şey. Beklediği doğru adama, büyük bir yanlışın orta...
1.4M 73.9K 49
Birlikte büyüdü onlar... Fakat büyüdükçe değişti birinin hisleri. Arkadaşlık değildi bu içindeki, sevdi Hafsa. İçin için, gizli gizli sevdi Fatih'i...