01:28| TAMAMLANDI

Por Asterleyl

5.6M 404K 145K

Saat 01:28'di. Ona ilk mesajı attığımda... İnsanların alkole ya da tütüne bağımlı olduklarını sanırdım hep. A... Más

01:28
01:05
01:03
01:07
01:14
01:00
01:10
01:01
01:08
01:02
11:08
00:38
01:29
01:30
01:04
00:53
01:26
01:11
14:58
01:06
13:09
17:36
10:03
14:42
15:37
19:51
16:24
01:09
10:37
20:07
20:35
11:04
14:49
19:02
19:43
00:37
12:06
15:23
23:52
09:54
22:05
00:33
20:47
23:28
08:03
14:13
16:37
09:20
10:14
18:41
01:13
16:19
16:21
18:03
22:18
13:47
16:11
19:59
18:35
22:41
11:37
18:23
22:32
02:29
15:45
20:17
17:04
17:50
18:26
20:24
19:22
21:12
00:15
17:16
21:25
11:27
16:31
09:57
13:34
12:39
23:00
17:44
16:53
00:46
10:49
00:05
11:11
13:21
19:15
03:17
09:33
06:30
19:19
FİNAL(PART-1)
FİNAL(PART-2)
7.00 (ÖZEL BÖLÜM)

15:40

54.4K 4.2K 1.9K
Por Asterleyl

Tatile gelen akrabalardan daha can sıkıcı bir olay varsa o da, onlar gelmeden eve doluşan misafirlerdi. Bu olayı oldum olası anlamamıştım. Ben bile abimin ziyaretine çekimser kalırken konu komşunun, onun gül cemalini görmek için can attıklarına inanmıyordum. Soluğu bizde almalarının tek sebebi dedikodu kovalamaktı.

Daha da kötüsü bu furyaya Sevim Teyze ve Beyza da katılmıştı. Bütün kadınları etrafına toplamış olan yengem, evinden ayakkabısına kadar her şeyiyle övünürken dönen boş muhabbetlere karşın yanaklarımı şişirip bıraktım. Cidden abim, onu bulmak için çok çabalamış mıydı acaba? Aslında özünde iyi biriydi, ara sıra bana mesaj atar nasıl olduğumu sorardı. Belki de bunu gerçekten merak ettiği için yapmıyordu ama yine de ince bir davranış olduğunu kabul etmeliydim. Beni irrite eden yanı ise övünmeyi çok sevmesiydi. Halbuki böbürlenmesinin altını dolduracak yüksek standartlara sahip değildi.

Özel bir hastanede tıbbi sekreter olarak çalışıyordu. Abim ise ekonomi bakanlığına memur olarak atanmıştı ama yengeme sorsan kocası, bizzat ekonomi bakanının kendisiydi. Keyifsiz bir ifade ile dönen muhabbeti izlerken Beyza ile bakışlarımız kesişince bıkkın bir nefes koyuverdim. Artık onun davranışlarına kafa yormaya bile hevesim kalmamıştı. Bu saatten sonra burnumun dibine de girse varlığını görmezden gelecektim. Daha fazla bu ortama katlanamayacağımı anlayınca ayaklanıp salondan çıktım ve arka balkona yürüdüm. Hem biraz hava almak, hem de abimle vakit geçirmek istiyordum. Üzerime bir hırka geçirip dışarı adımladığımda yağmurlu havanın soğuğu yüzüme çarptı.

Abim sandalyelerden birine kurulmuş, yüzünü de çiseleyen yağmura dönmüştü. Sigarasından art arda nefesler alırken düşünceli görünüyordu. Onun yanına yürüyüp diğer sandalyeye yerleştim ve "İçeride olman gerekmiyor mu?" diye sordum.

"Senin için toplanmış bir heyet var."

Sigarası dudaklarının arasındayken güldü. Yanakları içe çökünce zayıfladığını fark ettim. Şakakları da hafiften ağarmaya başlamıştı. Otuzlu yaşların emareleri, gün yüzüne çıkıyordu.

"Bensiz daha iyi olduklarına eminim," deyip ağzındaki dumanı havaya üfledi. Kolunu omzuma dolayarak beni kendine doğru çekince başım göğsüne düştü.

"İğrenç kokuyorsun," diyerek onu itmeye çalıştığımda yanağımı sıkıp çekiştirdi.

"Abiye iğrenç denmez."

"Abi bırak ya morartacaksın," deyip elini itmeye çalıştım. Bu kez sigarasını ağzına alıp diğer yanağımı da sıktı. Bir süre boğuştuktan sonra geri çekildim.

Yanaklarımı ovuşturup ona ölümcül bakışlar atarken "Otuz üç yaşında adamsın. Hala çocuk gibi davranıyorsun," diye homurdandım. Bu kez ağzındaki dumanı yüzüme üfleyip "Cimcimeye bakın. Büyümüş de abisine racon kesiyor," dedi. Üzerime gelen dumanları elimle dağıtıp hırkamı kokladım. Kendi içtiği yetmiyormuş gibi beni de kokutuyordu.

"Ne zaman bırakacaksın şu alışkanlığı?

"O beni bıraktığı zaman," deyip pis pis güldüğünde ona benzemeye çalışıp konuşmasını taklit ettim. Bu kez saçımı karıştırmaya başlayınca kulaklarını yakalayıp iki yana çektim. Küçükken benimle uğraştığı zamanlarda hep böyle yapardım. Benden kurtulacak güce sahipti ama bilerek canını yakmama izin verirdi. Hıncımı aldığıma ikna olduğunda ise beni patates çuvalı gibi belimden kavrar evin içinde tur attırırdı. Sanırım onunla didişmeyi özlemiştim.

"Tamam tamam pes ediyorum," diyerek ellerini kafamdan çekince kulaklarını serbest bıraktım. Saçlarımı düzeltmeye giriştiğimde ilk kez ciddi ciddi yüzüme bakıp "Nasılsın fıstığım?" diye sordu.

"Hayat nasıl gidiyor?"

"Soğansız menemen gibi."

Güldü. Soğansız sevmediğimi biliyordu.

"Dersler mi?" diye sorunca derin bir nefes alıp bıraktım. Yüzümü, şiddetini arttırmış olan yağmura dönerken hırkamın eteklerini belime sarıp kollarımı kavuşturdum.

"Dersler, insanlar, koşullar..."

"Keman nasıl gidiyor? İlerledin mi baya?"

"Keman işi bu yıl rafa kalktı," deyip omuzlarımı düşürdüm.

"Annem mi yasak koydu?" diye sordu.

"Başka kim olabilir ki?"

Alaylı gülüşüme eşlik etti ve "Bu yıl son. Kaç kurtar kendini," dedi.

"Bu bir tavsiye mi yoksa tecrübelerinden alıntılar mı yapıyorsun?"

"İkisinden de biraz," deyip izmaritini küllüğe bastırdı. Hafiften titrediğini görünce sandalyesinin başlığında duran polar şalı alıp omuzlarına attım. Teşekkür mahiyetinde gülümsedi ve şala iyice sarındı.

"Annemleri seviyorum. İyi, hoş insanlar ama kim ömrünün sonuna kadar ailesinin dizinin dibinde yaşar ki?"

"Peki fark ediyor mu?" diye sordum bu kez.

"Onlardan uzaklaşmak sana karışmalarını engelliyor mu?"

"Büyük ölçüde. Onları görmediğin zaman karşı koymak daha basit geliyor. Hem kendi ayaklarının üzerinde durmaya başladıktan sonra ailene olan bağlılığının bir kısmı kopmuş oluyor. Sevgi ve saygı devam ederse gelip hatırlarını soruyorsun. O da bitmişse eğer dalından ayrılmış bir yaprak gibi savrulup gidiyorsun."

Derin bir iç çekip "Senin için öyle," dedim.

"Annemin beni salacağını zannetmiyorum."

"Annemi tanıyorum," dedi.

"Otoriter bir kadın. Çevresindeki herkesi kontrol etmeye çalışıyor. Hayat, hep onun istediği gibi aksın istiyor ama illa ki pes edeceği bir nokta vardır."

"Umarım öyledir," diye mırıldanıp ayaklarımı birbirine sürttüm. Abim hep umursamaz biri olmuştu. Annemle baş etmeyi basit bir şeymiş gibi anlatması da bu yüzdendi. Yine de haklı olmasını umdum. Bu yılın sonunda her ne olursa olsun evden ayrılacaktım ve kendi özgürlüğümü kazanıp söylediği şeylerin gerçekliğini bizzat test edecektim. Parmaklarımın iyice üşüdüğünü hissedince sandalyede büzülüp ayaklarımı altıma aldım. Yağmur şiddetlenmişti ve uzaklarda şimşekler çakmaya başlamıştı.

"Harçlığa ihtiyacın var mı?" diye sorunca başımı iki salladım.

"Olursa söyle," deyip yanağımdan bir makas aldı. Tenim ona soğuk gelmiş olacak ki parmaklarını çekmek yerine burnuma dokundu.

"Buz gibi olmuşsun içeri geç."

İtiraz etmeden ayaklandım. Bünyem zayıftı, az daha kalırsam hasta olacağımı biliyordum. İçeri girmeden önce "Sen?" deyip ona baktığımda paketinden bir tane daha sigara çıkardığını gördüm.

"Biraz az mı içsen acaba gebereceksin," deyince eliyle beni kışkışladı.

"İyiye bir şey olmaz."

"Kötü değil miydi o?"

"Ne fark eder ki her türlüsü yalan nasıl olsa. İyi de ölüyor, kötü de."

Ona burukça tebessüm edip içeri girdim. En iyisi ikramları hazırlamaktı. Yemesiydi içmesiydi derken misafirler ancak giderdi. Ellerimi ovuşturarak mutfağa geçtiğimde masada telefonuyla oynayan Beyza'yı bulmayı beklemiyordum. Sabah, Asu'ya nasıl sinir krizi geçirtirim yanından kalkmıştı belli ki. O, yokmuş gibi davranıp tabakları çıkardığım sırada "Yengeni sevdiğini bu kadar belli etmemelisin," diye homurdanıp kıkırdadı.

Elimdekileri sert bir şekilde masaya bırakınca irkilerek yüzüme baktı.

"Sorunun ne Beyza?" dedim kaşlarımı çatarak.

"Psikolojin falan mı bozuk? Eğer öyleyse sana cidden yardımcı olacağım. Bana hayatımın kazığını attın, şimdi de peşimde dolanıyorsun."

Dirseğini sandalyenin başlığına dayayıp geri kaykıldı ve "Senin peşinde dolandığım falan yok," dedi.

"Hayatlarımızın kesişen çok fazla noktası var o kadar."

"Kimi kandırıyorsun ki?" deyip sarma tenceresine doğru yürüdüm.

"Buraya gelmeyebilirdin."

"Gelmeseydim annem aramızın bozuk olduğunu anlar ve sebebini öğrenene kadar beni rahat bırakmazdı."

"İyi ya işte," diye homurdandım alayla.

"Ona nasıl bir pislik olduğunu anlatırdın."

Sırtım Beyza'ya dönük olduğu için yüzünün aldığı şekli göremedim, zaten merak da etmiyordum. Bir anda telefonum çalmaya başlayınca çıkartıp ekrana baktım. Kayıtlı olmayan bir numaraydı. Yabancı numaralardan gelen çağrıları pek cevaplamazdım ama şu an Beyza'dan kurtulmak için bir fırsat gibi görünmüştü. Mutfaktan çıkıp telefonu açtığımda gevrek bir erkek sesi "Nilüfer Akkor'un gelin adayıyla mı görüşüyorum?" diye sordu. Neden bahsettiğini anlamadığım için "Sanırım yanlış numara," deyip kapatacaktım ki "Semih Karlı'nın yenge adayı," diye atıldı.

"Neden bahsettiğinizi anlamıyorum beyefendi."

"Of tamam ya illa Ekin dememiz lazım değil mi?" diye mikrofona doğru soluduğunda kim olduğunu anlayarak gülümsedim. Onunla tanışmamızın çok tuhaf olduğunu düşünmüştüm ama şu an anlıyordum ki tuhaf olan sadece oydu.

"Semih sen misin?" diye sorduğumda kıkırdadı.

"Evet yengemsu, ta kendisi."

"O ne be?" deyip yüzümü ekşittim.

"Yengem ve Asu'yu kaynaştırdım. Ne, beğenmedin mi?"

"Kulağa tiki kız efekti gibi geliyor. Hem sadece Asu tercihimdir."

"Öf ne cadaloz kızsın sana yaranmaya çalışıyoruz şurada," diye çemkirdi bu kez. Üste çıkma çabasına karşın alaylı bir nefes bıraktım.

"Bana bir şey mi söyleyecektin?" diye sorarken aklım Ekin'e kayınca içimi bir telaş kapladı. Cidden neden beni aramıştı?

"Yoksa Ekin'e bir şey mi oldu?"

"Sakin ol her şey yolunda," dedi.

"Ekin, final maçına gelemeyeceğini söyledi. Sanırım seni zorlamak istemiyor ama bu, benim zorlamama engel değil. O hergele pek belli etmez ama eminim gelmeni istiyordur. Yani cumartesi gelip seni alacağım. Bir yolunu bul ve izin al. İtiraz etmeye kalkarsan sana olmayan görümceni aratırım. Tersim çok pistir."

Beni tehdit ederken güldüğü için onu ciddiye alamasam da düşüncesi çok hoştu. Bu, final maçıydı ve gerçekten Ekin'in yanında olmak istiyordum ama nasıl izin alacağım konusu tam bir dramdı. Murat'ı bahane edemezdim çünkü daha dün anneme Murat'la evlenmeyeceğim diye çok büyük rest çekmiştim. Şimdi kendi sözlerimle çelişirsem vazgeçtiğimi düşünürdü.

Semih, "Beni anladın değil mi?" diye yineleyince "Anladım," diye mırıldandım.

"Tamam o zaman yarından sonra görüşüyoruz."

Kapatmadan önce Ekin'e çaktırmamam konusunda uyarmayı da ihmal etmedi. Hat kesildiğinde derin bir nefes alıp bıraktım. Annemle daha yeni tartışmışken öylesine merkeze gitmek için bana izin falan vereceğini sanmıyordum. Acaba etüte diye çıksam fark eder miydi? O zamanda akşam geç kalışımı açıklayamazdım. Yanaklarımı şişirerek mutfağa geri döndüğümde Beyza'nın hala yerinde olduğunu gördüm. Önüne bir tabak sarma koymuş, boyuna tıkınıyordu. Az önceki hakaretim, kulaklarını aşıp ruhuna bile değmemişti belli ki. Yoksa bu kadar gamsız olması mümkün değildi.

"Annen seni aç mı bırakıyor?" diye terslenip önündeki tabağı çektiğimde ağzındakini yutmadan homurdandı.

"Gülşah Teyze'ninkiler daha güzel oluyor."

Ona gözlerimi devirip tabakları hazırlamaya başladım. Telefonla konuşmamı kastederek "Sevgilinle iyi gidiyor herhalde," diye gereksiz bir yorum yapınca ona dönüp "Sana ne?" demek için ağzımı açtım ama aklıma gelen fikirle birlikte vazgeçtim.

"Vicdan azabı çekiyorsun değil mi?"

Soruma cevapsız kalarak gözlerini kaçırdı. Yüzümü tamamen ona dönüp kalçamı tezgaha dayadım ve kollarımı kavuşturdum.

"Başkalarına duyduğun öfkeyi benden çıkarttığın için pişmansın. Çünkü yaptığın hiçbir şeyi hak etmediğimi biliyorsun."

İfadesizliğini koruyarak masadan kalkacağı sırada "Sana bir şans vereceğim," dedim. Yüzüme bakarak duraksadı.

"Seni hiçbir zaman affetmeyeceğim ama bu şans, sürekli gözümün önünde dolaşmanı daha katlanılır kılabilir."

"Kabul edeceğimi nereden biliyorsun ki?" deyip dudaklarını büzdü.

"Çünkü aramızın neden bozuk olduğunu annene anlatmamı istemezsin. Özellikle Koray'la ilgili detayları."

Yüzüme doğrulttuğu bakışları değişim gösterdiler. Umursamaz gözlerinde endişe rüzgarları esti. Sözlerim onu afallatmış hatta tedirgin etmişti. Bu dediğimi yapacak kadar pislik biri olmadığımı biliyordu ama tehdidim bile ciddi olduğumu anlamasına yetmişti. Bir an bu yaptığımla ondan farkım kalmadığını düşünüp kendimi kötü hissettim ama hepsi Ekin içindi.

"Çirkin yüzünü gösterdiğine göre epey önemli bir şey olmalı. Ne istiyorsun?"

Az önce kalkacağı sandalyeye daha çok yerleşip bacak bacak üstüne attı. Önünden çektiğim sarma tabağını geri alıp bu kez gergin bir şekilde yemeyi sürdürdü.

"Hafta sonu maça gitmek için benim yerime annemden izin almanı istiyorum. Sen bir yolunu bulursun."

Şimdiye kadar hep buldun.

Ağzındaki lokmayı çiğneyişi ağırlaştı. Ne cevap vereceğini merak ederek dik dik yüzüne baktım.

Az önce kasılan yüz hatları yavaşça çözülürken alaylı bir nefes koyuverip "Cidden aptalsın," dedi.

"İsteyeceğin şey bu kadar basit miydi? Tehdidini daha mühim bir konuya saklamalıydın."

Bu, evet demekti. Bana yardım etmeyi kabul ediyordu. Ağzına yeni bir sarma yuvarladığında ona sırtımı dönüp gülümsedim. Tabakları hazırlama bahanesiyle telefonumu çıkartıp saate baktım. 15:40'tı. Ekin'i görmek için bir gün daha sabretmem gerekecekti. Dudağımı kemirip güldüm. Eminim beni gördüğünde şok olacaktı. Hem bu kez Murat'la gittiğim için kızmazdı da.

Moralim bir anda düzelirken hızlı hızlı ikramlıkları hazırladım. İçim şenlik yeri olmasına rağmen Beyza'ya geri dönerken somurttum. Bitirmek üzere olduğu tabağı önünden tekrar çektiğimde bana gözlerini devirip parmaklarını kuruladı. Küçük bir iyiliği dokunacak diye ona gülücükler saçacak değildim.

Tabakları alıp salona doğru yola koyulurken rahatlamış bir nefes aldım. Üzerime tuhaf bir dinginlik çökmüştü.

Ekin'i göreceğimin mutluluğu değildi, Beyza'yı alt etmenin verdiği zafer sevinci de değildi. Daha farklıydı. Bir şeyler değişiyor gibi hissediyordum. Ruhumun ta derinlerinde küçük, tatlı kaoslar vardı ve bu, tuhaf bir şekilde haz veriyordu.

Kim bilir belki de sadece büyüyordum.

Selam Büşü geldi!

Bölüm hakkında ne düşünüyorsunuz?

Beyza hakkında iki farklı taraf var. Birincisi Beyza'dan nefret edenler, ikincisi Beyza'yı yanlış yargılamış olabilir miyiz diyenler. Siz hangi taraftasınız?

Bence bu maç diğerlerinden eğlenceli olacak;)

Sınır; 780 oy, 1100 yorum. (Faizsiz) ajjsjs

muzlusutummvebne ve bokgibibirhayat bu bölüm size 🖤

Kalpler kalpler!



Seguir leyendo

También te gustarán

895K 51.5K 34
Kuru öksürükleri durmadı bir süre. Boğazının acısını ben hissetmiş gibi yüzümü buruşturdum. Hastalığı benden kaptığı için kendimi iki kat kötü hissed...
1.4M 54K 54
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...
FİZİKÇİ Por ⛈

Historia Corta

5.2K 507 34
yuceanonimo: hangi takımlısın adayikilmaz: takım tutmuyorum yuceanonimo: ne demek takım tutmuyorum yuceanonimo: niye tutmuyorsun adayikilmaz: takım...
51.6K 1.7K 41
"Baksana önüne ayı !" "Asıl sen bak önüne, hem ayı değilim ben." "Ben bakıyorum ama önümde senin gibi bir ayı olduğu sürece önümü göremiyorum." "Tama...