ELFİDA

By ayilmah

2.3M 3.1K 669

"Erkekler ağlar mı Egemen ?" "Ağlar." diye yanıtladı beni hiç düşünmeden. "Ne zaman ?" Merak ediyordum. Kadı... More

DİKKAT
1 -ŞEFKAT-
2 -TAKİP-
3 -KAN TORBASI-
4 -MAHALLE MUHTARI-
5 -PARAZİT-
6 -SÜRPRİZ YUMURTA-
7 -SAF-
8 -ALARM-
9 -ULAK-
10 -RENKLİ FASULYELER-
11 -YARA-
12 -GALATA-
13 -ELİ KANLI DÜŞMAN-
14 -TAŞ KULE-
15 -TEKLİF-
16 -KÖRLER VE SAĞIRLAR-
17 -ETMEK-
18 -AĞAÇ KOVUĞU-
20 -KENDİNİ GERÇEKLEŞTİREN KEHANET-
21 -ŞEFFAF-
22 - PEMBE FİL-

19 -BOŞLUK-

1.4K 120 35
By ayilmah

                                    ******
"Ne oluyor lan burada?"

Olmaması gereken yerde, zamanda ve kişilerin arasındaki Egemen'in sesi etrafı açık balkondan taşıp sokağa yayılmıştı. Sessiz değildi. Sakin hiç değildi. Loş ışıkta dahi ayırt edebildiğim yüz ifadesi kasılmaktan patlayacak noktaya gelmişti. Yavaş sayılmayacak hızda adımladı aramızdaki mesafeyi ve ben daha ne olduğunu anlayamadan Özgür'ün omzundan tutup kendine doğru çevirdi. Karşılaştığı yüz ile gerilen çene kasları mümkünmüş gibi daha da gerildi ve hiçbir şey söylemesine izin vermeden kaldırdığı sol yumruğunu Özgür'ün yüzüne indirdi.

"Sen kimi nereden götürüyorsun ulan şerefsiz!" diye bağırırken etraftakilerin kendisini duyma ihtimalini önemsiyormuş gibi görünmüyordu. Yediği yumruktan sonra elini burnuna götüren Özgür, öfkeyle Egemen'e bakıyordu. Kafasını salladı iki yana ve iğrenir gibi sarf etti kelimelerini.

"Onu heba etmene izin vermeyeceğim!" Söyledikleri Egemen'i daha çok sinirlendirmiş olacak ki Egemen sinirinin on katı bir güçle Özgür'ü yakasından tuttuğu gibi balkonun demir parmaklıklarına dayadı.

"Kimsin ulan sen? Kimsin!" Sesi o kadar yüksek çıkıyordu ki birilerinin gümbürtüyü duyup balkona toplanması an meselesiydi.

Hızla tutunduğum balkon demirlerinden ayrıldım ve ileri atıldım. "Dur!" Ne Egemen ne Özgür sesimi duyduklarına dair herhangi bir belirti gösterip benden tarafa baktılar.

"Kes şunu!"

"Sana seninle işim bitmedi demiştim." diye sinirle konuşan Egemen'di. "Demek ki o an bitirmeliymişim işini." dedikten sonra sol yumruğunu bir kez daha Özgür'e indirdi. Boştaki elini kaldırıp tam Egemen'in suratına indirecekken Özgür'ün bakışları, Egemen'in omzunun üzerinden beni buldu. Gözlerimdeki kaygıyı görmüş olacaktı ki kavgayı büyütmemek adına yumruk yaptığı elini kendisiyle parmaklıklar arasına sıkıştıran adamı itmek üzere göğsüne dayadı. Geriye doğru bir adım atan Egemen Özgür'ün bakışlarını takip etti ve beni buldu gözleri. Ardından öfkeyle Özgür'e döndü tekrar ve bir yumruk daha indirdi yüzüne. Gözlerimi kapattım acıyla, neydi bu kavganın sebebi?

"Arkandaki kadına dua et." diye nefretle söylendi Özgür. "Bugün burada bu kavgayı devam ettiren ben olmayacağım. Ama sakın unutma bu benimle son karşılaşman olmayacak, bir sonraki sefer kalmak için seninkinden daha geçerli bir sebebim olacak!"

"Lan hala konuşuyor! Siktir git!" diye bağıran Egemen'in fevri hareketlerinin aksine Özgür, yüzü kan içerisinde ayrıldı bulunduğumuz balkondan. Çıkmadan hemen evvel yüzündeki tebessümün nedenini anlayamadım. Neden geldiğini, nereden haberdar olduğunu, niye benim saadetimle böylesine yakından ilgilendiğini... Özgür'e dair bildiklerim o kadar kısıtlıydı ki, bir sonraki gelişinde elinde tutacağı haklı sebebi bile tahmin edemedim.

Bakışlarımı Özgür'ün çıktığı kapıdan çekip önümdeki adama çevirdim. Sırtı bana dönük ellerini balkon demirlerine dayamış bekliyordu. Başını önüne eğmiş derin soluklar alıp veriyordu. Soldaki eline kaydı gözüm. Üstü berelenmişti. Beter ol, diye içimden haykırırken nasıl bu kadar insan dışı davranabildiğini merak ediyordum. Hiçbir şey demedim. Ne bağırıp hesap sordum ne de hesap verdim. Arkamı dönüp kapıya yönelmiştim ki asabi sesini duydu kulaklarım.

"Kim bu piç?" Ağzından çıkan argo sözlere daha önce de şahit olmuştum, bu yüzden Özgür hakkında söylediği yakıştırmadan hoşlanmasam da şaşırmadım.

"Doğru konuş." diye uyardım onu. Hışımla önünü döndü ve mermer zeminde ayakkabılarının ses çıkarmasına izin vererek yanıma geldi.

"Bir daha," Tehditkar sesiyle cümlesini sürdürürken hemen önümde durdu ve dizlerini kırarak göz hizama eğildi. "Çevrende görürsem," Cümlesini tamamlamasına izin vermeden yarıda kestim.

"Ne yaparsın? Döver misin?"

"Yakarım." dedi ve olduğu yerde dikleşip boyunu eski halinde döndürdü. "Önce onu, sonra seni."

İçimde taşıdığım öfkeyi yüz ifademe yansıtmam mümkün olmasa da dışarıdan bakan herhangi biri neler hissettiğimi çok net anlardı. İğrenir bir ifadeyle bakışlarına karşılık verdim.

"Kül yanar mı?"

***********

Aradan geçen iki saatin ardından eve dönmüş, aceleyle kıyafetlerimi çıkarmıştım. Üzerimden çıkardığım elbiseyi nereye koyacağımı bilemez bir şekilde öylece kalırken gözüm sağ elimin yüzük parmağındaki halkaya takıldı. Seslice yutkundum ve bakışlarımı çektim elimden. Elbiseyi giyinme odasına götürüp burada bir yere yerleştirmek üzere etrafıma bakındım. Dar bölmenin dört bir tarafı kapaklı dolaplarla çevriliydi. Gün içerisinde Sevda Hanım, Egemen'in giyinme ihtiyacını karşılayabilmesi için buraya giriyor ve elindeki parçaları ertesi gün giymesi için hazır ediyordu. Askılık olduğunu tahmin ettiğim dolap kapaklarından birini açtığımda tahminimde yanılmadım. Dolabın yarısından yere kadar uzanan bölmede asılı kıyafetler vardı. Egemen'in kıyafetleri. Koyu renklerin hakim olduğu dolapta aralarda beyaz renkli gömlekler yer alıyordu. Onu gördüğüm ilk günden beri siyah lacivert, kahverengi, haki, gri gibi renklerle gördüğüm için bu kasvetli dolap beni hiç şaşırtmadı.

Boş bir askılık aradı gözüm ama bütün askılar doluydu. Elbiseyi hızla yere bıraktım ve gömleklerden bir tanesini askısından çıkarıp, tişörtlerden bir tanesinin üzerine asarak bir askıyı boşa çıkardım. Ardından elbiseyi askıya asıp dolabın en köşesine asıp kapaklarını kapattım. Oldukça yorucu bir gündü benim için. Her anıyla dolu dolu ve yoğun. Saat gece yarısını gösterirken bir an önce yatağa girmek istiyordum. Öncesinde yüzümü şu katmanlı maskeden kurtarmam gerekti. Valizden çıkardığım geniş eşofmanlarımı üzerime geçirdim ve makyaj temizlemek için ihtiyacım olan malzemelerle banyoya girdim. Saçlarımı tepemde sıkı bir topuz yaptıktan sonra uzun uğraşlar sonucu nihayet tenime ulaşabildim. Yüzümü bol suyla yıkadıktan sonra kenardaki havluyla kurulayıp odaya geçtim ve camı açtım.

Uyumak için bütün şartları sağlamıştım. Örtüsünü kenara çektiğim yatağın içine girince geçen gece zihnimi meşgul eden o ayrıntı yine doldu kafamın içine. Yarın Sevda Hanım'a nevresimlerin yerini soracaktım ve bunları yenisiyle değiştirecektim. Yine de bunu düşünmemek için başka şeyler düşünmeye zorladım kendimi. Berbat geçen bir nişan akşamından sonra aklıma gelen şey bir haftadır içinde bulunduğum nevresim takımı olmamalıydı.

Mesela Özgür kimdi? Benden ne istiyordu? Bir sonraki gelişinde beraberinde ne getirecekti de Egemen onu kovamayacaktı? Durumu nasıldı? Egemen gözü döndüğünde birilerine zarar verebilme haddini ve hakkını kendinde görebilecek kadar hayvani biri miydi? Babam kadar mıydı? Yoksa daha mı beterdi? Şiddete olan yatkınlığı inkar edilemezdi. Bana zarar verir miydi? Bütün bilinmezlikler bir araya gelerek sanki beni içine çekmek istiyordu. Bir sihirli değneğim olsa tek bir hareketle bütün bu sırrı, gizemi ortadan kaldırmayı isterdim. Derin bir nefes çektim ciğerlerime ve kapattım gözlerimi. Uzun zamandır başıma gelmeyen bir şey geldi ve rüya görmeye başladım.

Uçsuz bucaksız bir yonca tarlasının içindeydim ve ayaklarım çıplaktı. Üzerimde bembeyaz uçuş uçuş bir elbise vardı. Saçlarım açıktı ve kimisi sırtıma dökülürken kimisi rüzgardan sağa sola uçuşuyordu. Saçlarımın bu özgürlüğünü yadırgamadan devam ettim yürümeye. Sanki sonsuz bir yolmuş da durmadan yürümem gerekiyormuş gibi. Yolumun menzilinde bir beden gördüm, sırtı bana dönük olduğu için çıkaramadım ilk başta. Kim olduğuna öğrenmek için adımlarımı hızlandırdım ve soluk soluğa kalana değin koşmaya devam ettim. Nihayet yanına vardığımda bana çevirdi yüzünü. Babamdı. Aramızdaki husumetin farkındalığı ile bir adım geri çekilecekken belimden tutup engel oldu buna. Kalbim korkuyla çarparken arkama geçti. Arkama geçmesiyle kendimi bir uçurumun kenarında buldum. Yüzlerce metre yükseklikteki uçurumun dibi masmavi bir gölle aydınlanıyordu. Yükseklik karşısında nefesim tutuldu. Beni yavaş yavaş kenara doğru iteleyen babama;

"Yapma!" diye bir yakarışta bulundum. Ama sesim çıkmadı. "Baba yapma!" diye feryat ettim ama ağzımdan tek harf bile dökülmedi. Ayaklarım geri çekilirken babam beni durmaksızın ileri itekliyordu. Sonunda son noktaya gelmiştim ki baktığım masmavi göl birden kırmızı bir kan gölüne döndü. Ağlamaya, haykırmaya, bağırmaya başladım ama hiç sesim çıkmadı. Son kez babama yalvarmak üzere dönmüştüm ki babamın yerini Egemen aldı. Aramızdaki mesafeyi sıfıra indirdi ve elini sol tarafımdaki saçlarıma atarak okşarcasına saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdı. Kurtaracak diye geçirdim içimden. Bu uçurumdan düşmeme izin vermeyecek derken elini sol göğsüme dayadı ve parmaklarını yırtarcasına etime batırdı. Bakışlarımı elinin olduğu yere indirdim.

"Kalbim!" diye bağırmaya çalıştım, olmadı.

"Kalbimi ver!" Ardından hiçbir şey söylemeden kalbimdeki boşluktan iteledi ve ben yüksek uçurumun kenarında boşluğa süzülmeye başladım.

Gözlerimi hızla açtığımda sol göğsümdeki boşluk hissiyle elimi göğsüme dayadım. Elimi dolduracak olan doluluk hissiyle sakinleşeceğimi düşündüm ama olmadı. Avucumun altındaki boşluk ve hareketsizlik ile ağzımdan bir çığlık koptu.

"Kalbim!" Elimi sıkıp gevşettiğim yerde hiçbir şey yoktu. Sanki elim havada süzülüyordu. Karanlıkta göremesem de gözlerimi çekmeden sol tarafımdaki boşluğu izliyordum.

"Kalbim yok!" Ağzımdan çıkan feryadın farkında değildim. Oturduğum yerde hızla doğruldum ve bu yaşadığım şeyin bir rüya olup olmadığını sorguladım. Ki ben eğer rüyamdayken yaşadığım şeyin rüya olup olmadığını sorgulayabiliyorsam, o anın rüya olduğunu da anlayabiliyordum.

"Kalbim yok!" diye sıraladığım çığlıkların arasında bulunduğum odanın kapısı aralandı gürültüyle.

"Ne oluyor?" diye soran Egemen ışığı açarak yanıma geldi. Sağ elim hala sol göğsümün üzerinde boşluğu tutuyordu.

"Kalbimin yeri boş!" dedim ağlamaklı sesimle.

"Rüya görüyorsun, sakin ol." dedi teskin edici bir tonda. Sakin olmam mümkün değildi.

"Rüya değil," dedim korkuyla "Bak!" ve bakışlarımı Egemen'den çekip elimle tuttuğum sol göğsüme çevirdim. Nasıl olabilirdi? Az önce burası bomboştu.

"Ama..." dedim kekeleyerek. "Az önce yoktu." Kocaman olmuş gözlerle Egemen'e bakarken o hiç şaşırmış gibi görünmüyordu. "Az önce boştu burası." dedim inandırmaya çalışarak

"Rüya." dedi yalnızca. Rüya değildi! Uyanıktım! Kalbim gümbür gümbür atarken bakışlarımı Egemen'den çekip önüme çevirdim. İlk defa yaşıyordum böyle bir şey. İlk defa başıma geliyordu.

Yatağın hemen kenarında duran Egemen, odanın diğer köşesindeki pencereye gidip camı kapattı. Sesli sesli alıp verdiğim solukların farkına varınca düzene bindirmek adına yavaşladım ve sakinleşmeye zorladım kendimi.

"Rüya." diye tekrarladım onu. Hala nefes alıp verebildiğime göre kalbim hala yerindeydi işte. Pencereyi kapattıktan sonra benden tarafa döndü.

"İyi misin?" diye sordu. Kafamı ondan tarafa çevirmeden başımı salladım hızlı hızlı. İyiydim. Odadan çıkmasını bekledim, banyoya geçip elimi yüzümü yıkamak için. Ve hatta bir duş alsam daha iyi gelebilirdi.

Oda benim gibi başını salladı. "Bir şey olursa aşağıdayım." dedi ve cevap vermemi beklemeden çıktı odadan. Çıkarken ardından kapıyı kapatmaması dikkatimi çekti ama bunun üzerine durmadım. Kalkıp banyoya geçtim ve kapüşonumun yarıya kadar kaydığını görmemle sinirlerim gerildi iyice. Avucuma doldurduğum suyu aceleyle yüzüme çarptım ve üstümün ıslanmasını umursamadan bunu tekrarladım. Ki ben üstümün ıslanmasından nefret ederdim. Bunu umursayacak durumda değildim. Yüzümü bluzumun koluyla sildikten sonra odaya dönüp kapıyı kapattım ve camı açtım. Ardından yatağa dönüp gözlerimi kapattım. Uyuyamayacağımı bile bile.

Geceki korkunç rüyadan sonra gözüme bir damla uyku girmeden tamamladım geceyi ve sabaha ulaştım. Berbat bir akşamın berbat bir gecesiydi. Her gün bir diğerini tekrar ediyor, sanki hayatımın ilerideki rutini için bana bir ön görüş sunuyordu. Sıkıntıyla açtım gözlerimi. Elim kenardaki telefonuma kaydı ama bulamadım. Yattığım yerden doğrulup iyice yatağın içini aradım ama yoktu. Yataktan çıkıp etrafa bakındım; komodinin üzerine, sehpanın kenarına, pencerenin önüne. Ama bulamadım hiçbir yerde telefonumu. Şalımı başıma atarak çıktım odadan. Merdivenleri inince girişteki saate kaydı gözüm. Sekize geliyordu. Egemen'in çoktan çıkmış olmasını umarak salona girdim. Burada yoktu. Gözüm kenarda katlanmış bir şekilde duran battaniyeye kaydı. Uyanmıştı belli ki. Sessiz adımlarla mutfağa girdiğimde Sevda Hanım tek başınaydı burada. Tezgahın üzerinde dayanmış bir şeylerle uğraşıyordu. Onu korkutmamak için ufak harflerle;

"Günaydın Sevda Hanım." dedim. Hemen benden tarafa döndü ve güler yüzüyle karşıladı beni.

"Günaydın, Elfida Hanım." Bana böyle seslenince kendimi kötü hissettim. Kendimi hanım gibi hissettiğim söylenemezdi.

"Telefonumu bulamadım da, siz gördünüz mü acaba?" diye bir soru yönelttim. Gülen yüzü sıkıntıyla gerildi.

"Egemen Bey çıkmadan telefonunuzu getirmemi isteyince, karşı gelemedim."

"Anladım." diyerek kafamı salladım. Sevda Hanım'a kızamazdım çünkü Egemen'i yargılayamayacağını biliyordum. Sevda Hanım ne zaman odama girip yatağımın kenarından telefonumu almıştı ki hiç anlayamamıştım. Demek ki uyumuştum yine de.

"Kahvaltınızı salona mı hazırlayayım yoksa odanıza mı getireyim?" Kafamı salladım iki yana olumsuzca.

"Buraya hazırlayalım Sevda Hanım. Birlikte yapalım." dedim ve mutfağın kapısından ayrılıp buzdolabına yöneldim. Bu eve alışmaya, bu evdekileri kanıksamaya başlıyordum. Yaşadığım bu kabullenme boğazıma yumru olarak otursa da en azından Egemen'in evde olmadığı zamanlarda odadan dışarı çıkabilirdim. Hayatımın geri kalanını bir odada hapis geçirecek değildim. Teklifime şaşıran ve hatta itiraz eden Sevda Hanım'ı ikna edip dolaptan çıkardığım domatesi ve salatayı dilimlemeye başladım. Ölümüne nefret ettiğim adamın odasında yatıp kalkmam, yatağında uyumam, banyosunda duş almam yetmezmiş gibi bir de mutfağında domates doğruyordum. Elimdeki tabağı dönüp mutfak masasına bırakırken Sevda Hanım elindeki demlikle masaya yaklaştı.

"Oturun siz Elfida Hanım, tamam her şey." Masadaki sandalyelerden bir tanesine otururken; "Bana hanım demeyin lütfen. Elfida demeniz yeterli. Küçüğüm sizden."

Mahcupça bir bakış atan kadın, "Olur mu hiç öyle şey?" diye söylediğim şeyin olmazlığını bildirdi. "Olur." dedim önümdeki bardağa şeker atarken. "Lütfen, rica ediyorum." Gündelik konulardan bahsediyor olsak da aklım hala dün akşamda, gecede, Özgür'de, Egemen'deydi. Bir tek bende değildi.

"Siz de bana hanım demeyecekseniz olur. Sevda abla deyin." Zoraki bir gülümsemeyle kafamı salladım Sevda Hanım'a.

"Olur." dedim. "Sevda Abla." söylediğimle gülümseyerek kahvaltısına başladı o da. Kahvaltının ortasında Sevda Hanım'ın telefonu çalınca oturduğu yerden kalkıp tezgahın kenarına bıraktığı telefonu cevapladı.

"Buyurun Egemen Bey." Çiğnediğim lokmayı bir an durdursam da ilgisizce çiğnemeye devam ettim.

"İyi iyi, bir problem yok."

"Evet, yapıyor."

"Biraz önce."

"Tabii."

"Size de kolay gelsin." diye telefonu kapattıktan sonra masaya geri döndü Sevda Hanım.

"Egemen Bey." diye bir açıklamada bulunduktan sonra ilgisizce kafamı sallayınca açıklama ihtiyacı duymuş olacak ki devam etti. "Sizi soruyor."

Anlamadığımı belirtircesine kafamı eğdim bu sefer.

"Her gün arayıp ne yaptığınızı soruyor."

"Kontrol manyağı ruh hastası!" diye dişlerimin arasından söylediğimi anlamadı Sevda Hanım.

"Egemen Bey biraz garip davranmaya başladı bu sıralar." diye sorunca hal ve hareketlerinin saçmalığının sadece ben farkında değilim diye sevindiğimi söyleyebilirim. Ama Sevda Hanım cümlesinin devamında aslında Egemen'in kötü yönde garip davrandığını değil iyi yönde garip davrandığını ima ediyordu.

"Umursamazdı kimsenin ne yaptığını ettiğini. Hayat Hanım aramasa, arayıp çağırmasa haftalarca merak edip gidip bakmaz bu insanlar ne yapıyor diye, öyle kendi halindedir."

Ben biraz ona mahkumum, daha doğrusu o beni öyle görüyor da o yüzden sürekli kontrol ediyor Sevda Hanım. Bu iyi bir şey değil, diye geçirdim içimden.

"Gerçi küçüklüğünden beri böyleydi Egemen Bey. Yapı meselesi demek ki."

"Siz tanıyor musunuz küçüklüğünden beri?" Kafasını salladı sorduğum soruya karşı.

"Ben on dört yaşındaydım Egemen Bey'i eve getirdiklerinde." İlk başta anlamadım Sevda Hanım'ın burada ne demek istediğini. "O daha yedi yaşındaydı. Hiç tanımadığı bilmediği bir eve ilk defa gelmiş tabi kimseyle konuşmuyor, kimseye yanaşmıyordu. Birkaç hafta boyunca ağzını bıçak açmadı. Hayat Hanım'ın başvurmadığı yol kalmadı Egemen Bey'i konuşturmak için ama yok, bana mısın demedi. Bir de çok hırçındı. Ona bir oda hazırlamıştı Hayat Hanım ama sürekli dağıtıp bir şeyleri bir yerlere fırlatıyordu. Annem Hayat Hanımların evinde çalışıyordu ben de hafta sonları gidiyordum bazen, oradan biliyorum."

"Nasıl yani?" dedim şaşkınlıkla. "Yani Egemen evla..."

"Ah," diye bir yakınma sesi çıkardı Sevda Hanım. "Haberiniz yok muydu?" Başımı salladım iki yana. "Boş bulundum, kusura bakmayın lütfen. Bunları benden duymamanız gerekiyordu."

"Hayat Hanımla Ekrem Bey, Egemen'in öz ailesi değil mi?" Şaşkınlıktan küçük dilimi yutacaktım. Bu durum Egemen'in ailesine karşı böylesine ilgisiz olmasını açıklar mıydı? Egemen'i haklı çıkarır mıydı? Ya da tavırlarını meşrulaştırır mıydı?

Kahvaltımın o andan sonrasını devam ettirememiş, Sevda Hanım'dan müsaade isteyerek benim için ayrılan odaya geçmiştim. Gün içerisinde Sevda Hanım birkaç defa gelmiş çamaşırlarla ilgilenmiş, genel temizliği yapmış, bir şey isteyip istemediğimi sormuştu. Bol bol düşünmenin haricinde banyoya girip duş aldıktan sonra namaz kılmak için üzerime uygun kıyafetler geçirdim. Telefonumun elimde olduğu süreçte kıbleye bakmadığım için kendi kendime söylenirken bu son kıbleyi bilmeden kılışın diye içimden geçirdim. Egemen geldiğinde telefonumu alacaktım.

Yere serdiğim hırkanın üzerinde akşam namazımın son oturuşundayken ardımdaki kapıya bir defa vuruldu ve akabinde hemen açıldı. Namazımı bozmadan devam etsem de tedirgindim. Hemen yanımdan gelen hareketliliğe göre tekli koltuklardan birine oturmuştu. Acele etmeden namazımı bitirip selam verince ondan tarafa bakmadan oturuşumu sürdürdüm bir müddet daha.

"Kıble," diyerek sessizliği bozdu. Kafamı ondan tarafa çevirmeden kucağıma bıraktığım elime bakıyordum. Yüzüğüme. "O tarafa değil." deyince bakışlarımı elimden çekip soluma, ona çevirdim. "Bu tarafa." derken eliyle kapıyı gösteriyordu.

Continue Reading

You'll Also Like

2.9M 157K 40
Heja güzelliği ve cesaretiyle Amed'e nam salmış kadın. Ağir yakışıklılığı ve bastığı yeri titreyișiyle Amed'in saygı duyulan ağası... Kadın çok sevd...
1.4M 107K 28
Onların kaderi yıllar önce yaşanmış tek bir gece sayesinde birleşti. Bir anda karşısına çıkan ve peşini bırakmayan Atmanlı aşireti genç kızın bütün s...
2.9M 149K 64
Hayatı boyunca kimseyi sevmemiş, tek derdi vatan, bayrak ve ülkesi olan asker ile hiç sevildiğini hissetmemiş, kalabalık içinde yalnızlığı hisseden b...
671K 23.2K 63
"Anlıyorum çok iyi anlıyorum ben sizi, orda ne duygular içinde olduğunuzu anlıyorum." "Anlayamazsın öğretmen yaşamadan anlayamazsın en yakınını kaybe...