+18 Aşk Engel Tanımaz...

By sillakbursiner

1.4M 31.2K 3K

"Tekerlekli Sandalye" ye mahkum genç bir kız. Hayatı tamamen "kıvırcığı"nın üzerine kurulmuş genç bir adam. E... More

+18 Aşk Engel Tanımaz...
Tanıtım'sı :)
Bölüm-1-| Özlemek...
Bölüm -2-| İlk... ilk uçakla!
Bölüm- 3-|Söyleyemedim...
Bölüm-4-| Ben seni çok özlemişim...
Bölüm-5-|İyi geceler kıvırcı'ğım
Bölüm-6-| Limon çiçekleri...
Bölüm-7-| Herkes gider mi?
Bölüm-8-| Aşık mı oldun sen?
Bölüm-9-| Zeynep.. yok kerem. Gitmiş!
Bölüm-10-| Sadece bana sarılırmısın?
Bölüm-11-| Vijdansız şirin!
Bölüm-12-| Lunaparka..
Bölüm-13-| Kereeem! Dikkat et! Kereem!
Bölüm-14-| Ben yanındayım... ben hep yanındayım.
Bölüm-15-| Küs değiliz ama değil mi?
Süpriiiiz!
Bölüm-16-| Sen gerizekalı mısın?
Kurban Bayramınız Kutlu Olsuuuun! :)
Bölüm-17-| Ah! Diye bir hecedir aşk.
Duyurucuk :)
Bölüm-18-| Senin için herşeyi yaparım.
Bölüm-19-| Ha ha. Aynen. Çok eğleneceğiz.. çok!
Bölüm-20-| Bana bak başımın tatlı belası.
Lanet olsun wattpad!
Bölüm-21-| Gitme.. yanımda kal.
Bölüm-22-| Ben esas kızıydım hikayenin sende pirensi romantik komedimin.
Bölüm-23-| Pişt fıstık! Baksana hepsi senin mi?
Bölüm-24-| Sen sen olduğun gibi güzelsin..
Bölüm-25-| Gidiyorum yolcu et...
Bölüm-26-| Benim canımı yakmasının cezası çok ağır olucak!
Bölüm-27-| Seni hala seviyorum..!
Bölüm-28-| Gideceksin diye çok korktum zeynep..
Bölüm-29-| Kıskanıyorum..
Bölüm-30-|Kereem? Sen aşıkmı oldun?!
Bölüm-31-|Lay lay lom!
Bölüm-32-| İlk ve son..
Bölüm-33-| Sen benim bu dünyada başıma gelen en güzel şeysin..
Bölüm-34-| Herşeyinle benimsin..
Bölüm-35-| Gülüşünden öpmek..
Bölüm-36-|Sevişmeden Uyumayalım..
Bölüm-37-|Benim gözüm sende..
Bölüm-38-| Senin olmayı seviyorum..
Bölüm-39-| Bitmesin bu deli aşk!
Bölüm-40-| Hayatımın en güzel gecesi..
Bölüm-41-|Devamdır! Ölene kadar senin bu kalp.
Bölüm-42-| Zeynep? Ben sana çok aşığım..
Bölüm-43-| Benden önce ölme olur mu?
Bölüm-44-|Seksi varlık ve Onun mucizesi!
Bölüm değildir.
Bölüm-45-| Çünkü benim düşündüğüm senden başkası değil.. sadece sensin!
Bölüm-46-| Beraber hepsinin üstesinden geleceğiz..
Bölüm-47-|Şimdiye kadar kabul omuş en güzel duamsın sen benim!
Sinir krizi geçirmiş bir yazar'ın teklif ve isyanı!
Bölüm-47-(Part2)|Şimdiye kadar kabul olmuş en güzel duamsın sen benim!
Bölüm-48-|Bana yeniden şarkılar söyleten kadın!
Bölüm-49-| I-ııh! Sadece çok aşığım..
Bölüm-50-| Seni kaybetmekten çok korkuyorum..
Bölüm-51-| Bir ömür benimle yaşlanır mısın?
Bölüm-52-| Bir adım daha yaklaştık.. artık benim olmana çok az kaladı güzelim!
Bölüm-53-| Yaşasın çiftlikte aşk! Kahrolsun ayrı ve haram geceler!
Bölüm-54-|Gül ya gül.. çok güzel gülüyorsun zaten içim gidiyor!
Bölüm-55-| Benimsin..
Bölüm-56-| Bana öyle bakma. Anlayacaklar..
Bölüm-57-| Aşk bu başka şeye benzemez..
Bölüm-58-| Ona sarıldığın gibi bana sarılmanı.. çok istedim!
Bölüm-59-| Ben Sana Küstüm!
Bölüm-60-| Ben seni istiyorum..
Bölüm-61-| Bu hikayenin sonu yok.. hiç bitmeyecek!
Bölüm-62-| Seninle Başım Dertte!
Bölüm-63-|Bu şarkı kalbimin tek sahibine..
Bölüm-64-| Bal ve Ayı..
Bölüm-65-| Balayımın ayısı!
Bölüm-66-| Sana değer..
Bölüm-67-|Affetmeyeceğim.. seni hiç affetmeyeceğim! Hiç..
Bölüm-68-| Sonsuza dek..
Bölüm-70-| Biz olsak.. Çok şey mi yani? Biraz sarılsak..
Bölüm-71-| Bir küçük 'Bebek' meselesi!
Bölüm-72-| Ben senin toprağın, sen benim çiçeğimsin..
Duyurucuk:)
Bölüm-73-|Sen, ben.. İkimiz.. Biz!
Bölüm-74-| Bir 'Yalan' vakası!
Bölüm-75-| ZeyKer Sayer'le game time!
Bölüm-76-| Ayrılıklarda sevdaya dahil..
Bölüm-77-| Sen yoksun..
Küçük bir 'Merhaba..' ...
Bölüm-78-| Sen varsın..
Bölüm-79-| Bir sen, bir ben, bir de 'Bebek' ...
Bölüm-80-| Benim için..
Bölüm-81-|Korku..
Bölüm-82-| Başımın iki tatlı belası..
Bölüm-83-| Bir hamiletörün hormonları ve baba olacak kocayla imtahanı!
Bölüm-84-| Daha yolun başındayız. Çok başındayız..
Bölüm-85-| Yalan..
Veda Mektubu..
Gözleri gülen kızın geride bıraktığı hayaller...

Bölüm-69-| Yeniden..

7.7K 226 39
By sillakbursiner

Selaam:) Verilen voteler ve yapılan yorumlar için her birinize çok teşekkür ederiiim^^ Sonunda azm ettim, sabrettim bölümü bu kadar ilk defa erken yazıp paylaşmayı başardım^^ Alkış bini litfin:) Ehe..

Herneyse, fazla uzatmadan baş başa bırakıyorum sizleri bölümle^^

Bölüm şarkısı; Hadise- Prenses.


Unutmadan; benim canımın en içi, dedesini kaybetmiş. Kıyamam.. kim bilir ne kadar üzülmüştür. Duygusallığını, kendinden çok etraftaki yakınlarına verdiği değerini, sevgini seveyim senin. Kuzum benim, minnoşum..


Allah Rahmet Eylesin..


Mekanı Cennet Olsun..

#BaşınSağolsunBürsin ...!


~

" İstersen bana ukala mukala de! El üstünde tutulmazsam hep el kalırım! Prensesler gibiydim ben baba evinde. Üzgünüm, gölgeyi hakaret sayarım! İstersen bana ukala mukala de. El üstünde tutulmazsam hep el kalırım! Prensesler gibiydim ben baba evinde. Üzgünüm, gölgeyi hakaret sayarım! "


Zeynep'in yanında uyuyup kalmam sonucu kulaklarımda çınlayan müziğin sesi, artı üzerine zeynep'in şarkıya eşlik eden tatlı sesi ve yatakta zıplayan bacaklarının beni zıplatması ile aralıyorum gülerek göz kapaklarımı. Üzerinde görmeye alışık olduğum benim tişörtlerimden bir tanesi, ıslak saçlarıyla kolları sağa sola havada uçuşurken zıplamaya devam ediyor yatakta. Benim uyandığımı ve onu seyrettiğimi farkederek kocaman gülümsüyor. Sonra ben ısırınca kerem neden ısırıyor oluyor! Gel de ısırma kardeşim, sevme bu kadını!


" Günaydıııın!" Diyerek havada bana el sallayıp, şarkının yeniden nakarat kısmına gelince söylemeye devam ediyor kaldığı yerden. Zıplayan bacaklarına bakarak istemsizce kıkırdarken, doğrulup, sırtımı yatak başlığına dayıyorum.

" Ne zaferinden bahsediyorsun? Sen savaşla aşkı karıştırmışsın!" Parmağını havaya kaldırarak zıplamaya devam ederken, her zıpladığında gözünün önüne gelen saçlarını umursamadan kıkırdıyor.

" Çık o karanlıktan, süperim ben! Sen beni hep düşman varsaymışsın!" Gülerek bana bakmaya devam ederken kaşlarını hafifce yalandan çatıp, havalı havalı ardından saçlarını savuruyor. Kipriklerini tatlı tatlı kırpıştırdığında kıkırdayarak daha fazla durup yerimde onu seyredemeyerek yeniden şarkıyı söylemeye koyulmamışken bacaklarından yakaladığım gibi kucağıma çekiyorum bendenini. Küçük bir çığlıkla, kahkaha atarak kucağıma oturduğunda kollarını boynuma sarıyor. Yanağına dudaklarımı bastırıp, sulu bir öpücük konduruyorum. Kıkırdayarak yüzüne yapışan ıslak saçlarını elinin tersiyle itmesine kalmadan yüzünden çekiyorum buklelerini.

" Kadının gücünü hafife alma!" Diyor hadise şarkıyı söylemeye devam ederken sözlerini bana bakarak kaşları çatık bir şekilde parmağını havada sallarken.


" Kocanın gücünü hafife alma!" Diyerek kaşlarımı havaya kaldırıyorum kendimce şarkıyı söylermiş gibi sözlerini değiştirerek. Başını arkaya atarak kocaman bir kahkaha attığında gülerek bana sunulmuş boynuna dudaklarımı bastırıp ardından tabiikide dayanamayıp ısırıyorum. Boynundan bu sefer gıdıklanarak hızla kafasını kaldırıp, kıkırdıyor.

" Tamam öpüyorsun onu anladım ama ısırmak niye?"


" Çok tatlısın!" Diyorum omuzlarımı silkerek. Gerçek bu, çok tatlı değil mi ama? Bencede! Fazla tatlı!


" Ay! Sende çok tatlısın canım kocam benim! Ohh.." Bir anda sanki sevgi patlaması yaşıyormuşcasına yanaklarımı avuçlayıp sıkarak dudaklarıma sıkı bir öpücük konduruyor. Yüzümün sıkmasından dolayı buruştuğuna emin bir şekilde gözlerimi kırpıştırarak yanımda duran telefonuma uzanıyorum çaktırmadan. Zeynep farketmeden telefonumu elime aldığımda ekranını aydınlatıp saat'e bakıyorum! Daha 10'muş canım- OHA!

" Zey-zeynep?! Zeynep, hayatım, birtanem, kalk hadi gidiyoruz! Kalk!" Haĺada yüzümü sıkıp sanki karşısında küçük çocuk varmışcasına kendi kendine anlamadığım birşeyler söyleyerek yanaklarımı sıkmaya devam eden zeynep'in yanaklarımı sıkı sıkıya tutan ellerinin üzerine ellerimi koyarak geri çekmeye çalışırken, kaşlarını şaşkınca havaya kaldırıp gözlerini kıprıştırıyor bir süre zeynep.


" Nereye gidiyoruz ki?"


" Şeye.. eaaıım! Şey.."

" Ney?" Diyerek sanki babasını dinleyen kız çocukları gibi en sonunda yanaklarımdan ellerini geri çekip kucağında birleştiriyor. Tek kolumu beline sararaken, diğer elim kucağımda kendine doğru çektiği benbeyaz bacaklarına ulaşıyor.

" Sera! Seraya.. sen seraya gidiyorsun- yok yok vazgeçtim! Annemlere götürüyorum ben seni! Benimde ufak bir iş-"

" Ya ben anlamıyorum! Hepte senin bir işin var, ne o senin işin öyle? Sen benim arkamdan bir iş verimiyorsun değil mi keremcim?"


" Yok! Yok!" Diyerek panikle omuzlarımı silktiğimde birşeyler sezmiş olduğunu kanıtlayan kısık gözlerini farketmemle hızla gülümseyip, kafamı iki yana sallıyorum.

" Yok.. güzelim, yok! Ne iş çevireceğim Allah aşkına ya? Sende yani.. iş- iş dediğinde aman canım! Ne işi? Ne işi olabilir ki? İş falan bildiğimiz iş hani.."


" Bildiğimiz iş ne o zaman söyle! Neymiş "bildiğimiz o işler" bilmek istiyorum. Söyle!"


" Tam-tamam.. şey-"


" Ney?!"

" Benim.. benim bir arkadaşım var! Şey ismi.. Faruk!"Derin bir nefes alarak daha fazla yalan söylemeyip, söyleyemeyip dökülüyorum bi anda.


" Eee?" Diyor zeynep sert ifadesini o tatlı yüzünde tutanayıp gözlerini kırpıştırarak bana bakmaya devam ederken.

" İşte biz onunla buluşacağız.. sabah bana mesaj attı sen uyurken ve ben geç kalmışım. O yüzden seni bırakıyorum ben annemlere ve kaçıyorum! Tamam mı güzelim?"


" Hım.." Bir süre düşünür gibi dudaklarını büzerek düşünmesinin ardından kafasını iki yana sallıyor. " Yok! Ben annemlere gitmeyeyim.. acıktım! Yemek yiyip birazcık etrafı toparlarım, dün yaktığım yemekleri dökmem gerekiyor!"


Dudağının kenarını mahçup bir şekilde ısırdığında kıkırdayarak yanağına sulu bir öpücük kondurup boynuna yaslıyorum dudaklarımı. Küçük, kokulu bir öpücükte oraya bırakmamın ardından zeynep'in yanağıma kondurduğu öpücüklerle kucağımdan bedenini yatağa koyarak ayaklanıyorum. Eğilip saçlarının arasına ardından dayanamayıp bir kez daha dudaklarına öpücük kondurarak doğruluyorum yeniden.


" Sen evinin kadını olarak evde bekle bakalım erkeğini hatun! Geliyorum birazdan.." Kıkırdayarak kaşlarını çatıp, hemen yanında duran yastığı eline aldığını farkettiğim an banyoya koşuyorum hızlı adımlarla. Eyvaah! Geliyor yastık!

" Pis şirin!"


Banyoya girerek kapıyı kapattığım an kapıya çarpıp düşen yaatığın sesi ile küçük bir kahkaha atıp duyabilmesi için bağırıyorum banyodan odaya.

" Bende seni seviyoruuum hatunuum!"

~

Kerem'in aldığı kısa bir duşun ardından evden çıkması ile yatak odasına çıkarak yatakta bağdaş kurup komidinin üzerine bıraktığım telefonuma sarılıyorum hemen.


" Alo?"


" Aksel?"

" Zeyno? Naber kız?"


" İyiyim, sağol sen?"


" İyiyim canım, ne olsun işte!"


" Aksel, ben sana bir soru soracağım! Birazcık o yüzden aradım.."


" Sor yenge, dinliyorum?"

" Hani seni aramıştım ya dün? Faruk diye birini sormuştum sana? Kerem'in arkadaşı.. sende sizin emniyettenmiş dedin, tanıyormuşsun!"

" Ha evet, ne oldu ki?"

" Kerem.. onunla buluşmaya gitti şimdi! Sabahın daha saat 10'u, birazcık telaşlıydı üstelik! Ben.. endişeleniyorum kerem için! Birşeyler yapabilir misin acaba? Yani ne bileyim, hani sende tanıyorsun, arasan bulsan nereye gittiklerini? Sende gitsen, baksan bi? Olmaz mı? İşin yoksa tabii.."


" Yok işim, tamam! Eğer için rahat edecekse-"

" Evet, lütfen! Korkuyorum.. başına birşey gelmesinden!"

" Tamam zeynep! Bende o iş.. merak etme! Haber veririm sana.."

" Tamam.. çok teşekkür ederim, sağol!"

" Ne demek efendim, görevimiz! Hadi bay.."


" Bay bay.."


Gülümseyerek derin bir nefesle telefonu aksel'in kapatmasının ardından yatağa bırakıp, yatağa atıyorum bedenimi sırt üstü. Başım kerem'in yastığına denk gelecek şekilde düşütüğümde yastığının kokusunu içime çekerek kendi tarafımda kalan bacaklarımı çekiyorum karnıma. Dün gece kerem'in yanımda olmadığını uyanıp görünce aramaya aşağıya inecektim ama merdivenlerin başında telefonla konuşmasına istemsizce(!) kulak misafiri oluyorum. Faruk kim, kerem'le alakası ne bilmiyordum tabiiki! Telefon konuşmasını sonuna kadar dinlemeyip banyoya koşarak aksel'i arıyorum, saat'in kaç olduğuna bakmadan. Belki ortak arkadaşlarıdır diye ise sorduğumda tanıdığını, hatta aynı emniyette olduklarını söylüyor aksel, faruk denen adamla. Kerem'le çok eskiden tanıyorlarmış Faruk'u. Aksel Başkomiser, yanlız Faruk emniyette Amir'miş! Kerem'in arkasından iş çevirmek istemiyorum aslında ama bana göre de bu iş çevirmek gibi gelmiyor. O bana hiçbir şeyini anlatmayınca, saklayınca endişeleniyorum bende.


Şimdi eğer gerçektende boş yere endişelenmediğim ortaya çıkarsa, yine benim arkamdan birşeyler saklanıp çeviriliyorsa.. işte o zaman yaktım çıranı kerem! Kimse.. ama kimse elimden alamayacak!


~

Arabadan inerek ilerde duvara yaslanmış bir şekilde beni bekleyen faruk'un yanına ilerletiyorum adımlarımı. Arabanın anahtarlarını parmaklarımın arasından çıkararak faruk'un yanına vardığımda cebime sıkıştırıp, gözünden gözlüğünü çıkarmasını izliyorum.

" Naber kanka?"

" Faruk? Saçma saçma konuşma! Hadi öt! Nerdeler?"

" Bi konuşturmuyorsun valla! Öff.. içerde!"

Somurtan suratına aldırmadan kapının önünden faruk'u iterek içeri girerken, arkamdan homurdanmasını yok sayıp ilerliyorum. İlerde gözüme çarpan birkaç adamın hemen yanında, sandalyede ürkek bakışlarla etrafı izleyen bizim evin önündeki adamı farkediyorum. Yanlarına geldiğimde arkamda biten faruk diğerlerine çıkmaları için işaret ediyor. Birkaç babamın değimiyle izbandut gibi herifler dışarı çıktıklarında adamın önüne geçerek derin bir nefesle arkamda elleri ceplerinde duran fatuk'a kısa bir bakış atıp, gülümsüyorum.


" Ne yapalım dersin Farukcuğum?(!) Bizim bu arkadaşı illaki öttürmemiz gerekecektir.. çeşitli yollar bilirsin sen! Söyle bakalım?"


" Valla abi bana kalırsa biz bunu arka bahçeye gömelim! Yarım dakika sonra çıkarırız? Hı? Ne dersin?" Kıkırdayarak tek kaşımı kaldırıp adama baktığımda kucağında birleştirmiş kemirdiği ellerini bir-birinden ayırarak kafasını iki yana sallıyor hızlı hızlı.


" Arkadaş bizim kadar pek hevesli değil bu işe galiba.. ha kerem?"


" Valla öyle gözüküyor.. bilmem! Belkide bizi zorlamaz, akıllı olur, adam gibi öter! Ha faruk?"


" Valla bilemeyeceğim kanka.." Gülerek adamın bi faruk'u bi beni bulan bakışları arasında öne doğru gelerek ellerimi ceplerime sıkıştırıp, yüzüne yüzümü yakın tutarken, başımı hafifce yana eğerek tek kaşımı kaldırıyorum.

" Adın ne senin?"

" Ce-cem-cemil!"

" Bak, ce-cem-cemilcim?! Ben şimdi sana adam gibi soru soracağım. Sende adam gibi cevaplayacaksın.. eğer uslu uslu cevap verirsen söz seni öldürmem! Ha yok, ben gerizekalıyım, illa sizi abi sinirlendireceğim, cevap vermeyeceğim dersende ben seni şimdi burda gebertmesini de bilirim! Anlaştık mı, tamam mıyız?"

" Ta-tamam.."

" Güzel.. söyle bakalım cemil? Sadullahı tanıyor musun?"


" E-evet!"

" O gün arabayı sen mi bozdun?"

" Hıhı.." Kafasını aşağı yukarı salladığında kaşlarımı çatarak doğrulup arkamda duran faruk'a kısa bi bakış atarken herifin sesi yankılanıyor kulaklarımda.


" Ama a-abi?! Yemin ederim sadullah söyledi yapmamı! B-ben seni tanımıyordum bile.. bana para verdi, evinin adresini verdi, resimlerinizi gösterdi sonra! Git boz dedi arabanın frenlerini, el frenini! Ben.. para çoktu abi, tamirciyim ben! Çok para veriyordu.. yemin ederim ben se-"

" Ulan ben senin varya! Ne parası lan ne parası?!" Adamın yakalarından tuttuğum gibi sandalyeden havaya kaldırırken, faruk'un arkadan koluma sardığı parmaklarına aldırmadan tüm gücümle havada tutmaya devam ediyorum herifi.

" Gebertirim lan seni! Ne parasından bahsediyorsun sen?! Benim hayatım kayıyordu lan! Öldürürüm oğlum seni!"


" Kerem?! Kerem? Abi.. sakin ya, sakin! Allesen ne bu sinir? Bi dur! Sakin.."

Bir süre öfkemin yatışmamasıyla adamı havada tutmaya devam ederek ardından faruk'un sırtımı sıvazlayıp uyarmasıyla sandalyeye flrlatıyorum adamı. Derin nefeslerle sakinleşmeye çalışırken, faruk önüme geçip göz kırpıyor bana. Yüzünü herife döndüğünde havaya kaldırdığı tekme adamın göğsünü bularak yere seriyor bedenini. Ellerimi belime koyarak biraz ilerleyip faruk'un etrafta yankılanan sesi ile yüzümü ona dönüyorum.


" Ne attırıyorsun lan adamın tepesini?! Ha?! Gebertirim oğlum seni! Siktirme abini, her iki lafın abi! Lan bana bak?! Konuş! Öt nerde sahibin?! Sakın! Sakın bana bilmiyorum ayakları yapma! Her köpek kaçsa bile, nereye giderse gitsin sahbini illaki bulur! Nerde olduğunu bilir.. öt lan!"

Herifi yerden kaldırıp sandalyeye bıraktığında adının cemil olduğunu hatırladığım adam üstünü düzelterek birkaç kez öksürüyor. Faruk dönüp bana sırıtarak göz kırpmasının ardından kaşlarını hızla çatıp yeniden cümile dönüyor yüzünü. Bu'da ayrı bir manyakta işte.. neyse!


" Yemin ederim.. yemin ederim bilmiyorum! Sadece numarası var bende.. bilmiyorum, gerçekten!" Faruk'ta benim gibi inanmış olacakki bir süre durup cemilin yanında bana bakarak yanıma geliyor. Kollarını göğsünde bağladığında omuzlarını silkmesine karşılık derin bir nefesle ellerimi sıkıştırıyorum ceplerime.

" Ne diyorsun? Valla bana sorarsan ben doğru diyor derim! Sonuçta herif kaçışı yok, biliyor.. öterdi yani!"

" Aynen.." Diyerek faruk'un az önce tekme attığı göğsünü ovarak birkaç kez daha öksüren adama cemile kısa bir bakış atıp, usulca sallıyorum kafamı.

" Eee? Ne yapalım?"


" Numarayı al işte.. konuşturalım köpeği sahibiyle. Bi yalan uydursun getirtsin buraya sadullahı! Sonrası belli zaten.. bana kalmış!"

" Bize(!) diyecektin herhalde? Yalan uydursun ayrıca uydurmasına da, ne? Yalan ne yani? Var mı bi yalan kafanda? Benim yok, cemil desen zaten kendi kıçını düşünüyor şu an!"

" Var var.. işte arayacak bu sadullahı gel diyecek. Benim izimi buldular falan.. zaten sadullah o kadar ince düşünecek adam değildir! İşin içine cemil polisinde karıştığını söylerse iyice bi sıçar! Sonuçta cemil yakalanırsa kendisini de öteceğini biliyor.."


" Peki ne kadar eminsin sadullahın geleceğinden?"


" Cemili temizlemek için gelecektir! Birilerini yollaya da bilir ama illaki ona ulaşacağız.. ya gelecek, ya biz gideceğiz sadullaha! Dediğim gibi, cemil yakalanırsa onunda götü tutuşur, biliyor.. o yüzden temizlemek zorunda cemili! Öyle yada böyle.."


" Vaay! Güzelmiş.. tamam o zaman? Ben aratıyorum bizimkini?"

" Tamam.." Diyorum olacaklardan habersizce kafamı aşağı yukarı sallarken.

" Arat.. gelsin bakalım Sadullah Korkmaz efendi! Bakalım soyadının hakkını verebilecek mi? Gerçektende korkmazmıymış göreceğiz.. ne kadar korkmuyor bi göstersin bize de!"

~


Cemili sadullahla konuşturarak geleceğini öğrenmemizin ardından cemili kapının önüne sadullahı beklemesi için çıkarıp, faruk ben cemile yakın bir yerde saklanırken, faruk'un adamları diğer tarafta ne olur ne olmaz diye saklanıyorlar. Üstünü başını düzeltip, temizlediğimiz cemile kısa bir bakış atarak eli her an silahına davranmak için belinde olan Faruk'la göz gpze geliyoruz. Derin bir nefesle başını duvara yasladığında sessizce beklemeye devam ederek aynı şekilde derin bir nefes çekiyorum ciğerlerime. Yaklaşan araba lastiklerinin sesi ile faruk belinde tuttuğu silaha daha sıkı sarıldığında sırtımı duvara yaslayıp seslere kulak vermeyi seçiyorum. Beni görmeyecekleri kadar duvara yaslanarak başımı duvara yaslayarak duran arabanın açılıp kapanma sesleri ile çatıyorum kaşlarımı.

" Cemil?"

" Sadullah bey? Hoşgeldiniz.."

" Valla sen bana hiç hoş haberler vermiyorsun cemil.. üzülüyorum bak!"

" Efendim.."

" Herneyse, tamam! İçersi boş mu,var mı birileri etrafta cemil?"


" Yok efendim! Boş.. buyurun!"


" Çocukları yinede bir kontrol etsinler çevreyi.. hadi!"

Hassiktir!


Ayak sesleri açılan kapıyla sadullah, cemil ve birkaç kişinin içeri girdiğini kanıtlarken, haĺada gelen ayak seslerinden bize doğru birilerinin geldiğini anlamamız uzun sürmüyor Faruk'la. Sadullahın silahını tutan eline birkaç kez vurup bana baktığında kafamı iki yana sallıyorum. Silahı katmadan, fazla gürültü yapmadan işi halletmemiz gerektiğini söylediğimi anlayarak kafasını sallayıp elini silahından geri çekiyor. Ayak sesleri iyice dibimize kadar geldiğinde yumruklarımızı havada hazır tutuyoruz.


" Temiz galiba burası.."

" Gel bakalım! Sadullah baba sonra durduk yerde sıkmasın götümüze.."


" Tamam!"

Derin bir nefesle iki tane az önce konuşan adam yaslandığımız duvarın yanından çıkıp bizi gördükleri an aynı anda farukla sessiz olmaya çalışarak kafalarına vurup, ne olur ne olmaz diye ağızlarının üzerine koyuyoruz ellerimizi. Bağırmayıp drekt bayıldıklarında kucağımıza düşen bedenlerinin yarısını sürükleyerek ilerde taşların üzerine bırakıyoruz. Rahat bir nefes aldığımda faruk'un sırıtarak havada çak yapmam için kaldırdığı eline bakarak kafamı iki yana sallayıp yanından geçip gidiyorum. Arkamdan homurdanmasına aldırmadan yeniden az önceki yerlerimize geldiğimde az önce adamın belinden aldığım silahın şarjörünü çıkarıyorum. Arka cebime sıkıştırırken, farukun kaşları çatık bir şekilde şaşkın bakışları arasında silkiyorum omzularımı.


" Ne? Yanlışlıkla çekip vursam, ne yapacağız? Ben kendime güvenmiyorum, sen güveniyorsan bana takayım tekrar?"

" Yok yok! Kalsın keremcim.. böyle kalsın! Hiç güvenemeyeceğim sana valla şimdi.. yürü git!"

" İyi.." Fısıltılarımız bittiğinde kapıya iyice yaklaşarak sadullahla cemilin arasında geçen diyaloga kulak veriyorum.


" Neymiş bakalım, anlat şu polis mevzusunu cemil?"

" Efendim, kamera kayıtlarından yakalamışlar beni! Arabayı bozmamın ardından sabah hani siz bana git bak demiştiniz ya? Gittim, o zaman kameradan şüphelenmiş, arıyorlar beni polisler! Bende ne yapacağımı bilemedim efendim.."

" Anladım.. ne yapacağını bilemedin demek cemil? Öyle mi? Yani senin polislerle hiçbir bağlantın yok? Onlar tarafta değilsin? Hı?"


" H-ha-hayır efendim! Olur mu hiç öyle şey.. değilim tabiikide! Ben siz ne isterseniz yaptım, ne söylediyseniz.."


" Öyle.. yaptın ama ne demişler! Babana bile güvenmeyeceksin cemil.. kimseye güvenmeyeceksin! Yeri geldi mi kendine bile.."

Bir süre etrafa inen sessizliğin ardından etrafta yankılanan ayakkabı sesleri ile derin bir nefes alışı duyuluyor sadullahın. Şerefsiz! Orospu çocuğu.. düşündüğümden bile tilki bu herif! İşkillenmiş hemen demek.


" Herneyse.. bizim çocuklar nerde kaldı? Gidin bakın! Lan bir işide adam gibi yapın be! Gidin bakın gerizekalılar ne duruyorsunuz?!"


Derin bir nefesle yeniden bizim tarafa geleceklerini anlayarak duvara yaslandığımda faruk'un sitemli kısık çıkan sesi kulaklarıma ulaştığı an istemsizce kıkırdıyorum. Salak!

" Off! Bi rahat rahat ajanlık yaptırmıyorlar anasını satayım.."

Elimden silahı bırakmadan faruk'un da silahını çıkarması ile kapıdan çıkıp arkası bize dönük bir şekilde ilerleyen adamlara bakarak aynı anda sırıtıyoruz. Anlaşılan arkadaşlar bizi zorlamayacak! Ne güzel.. düşünmüşlerde gelmişler! Vaay..

Faruk'a göz kırparak elimdeki silahın arkasıyla küçük adımlarla adamlara doğru ilerleyip, silahı enselerine geçirdiğimiz gibi yeniden üzerimize düşmeleri aynı anda gerçekleşiyor. Off! Eşşek ölüsü gibiler şerefsizler! Ben kaslarımı bunlar için harcamak zorunda mıyım? Ha? Sorarım size? Zorunda mıyım? Ordan bir zorunda mıyım şarkısı lütfen!


" Lan bizde iyice Sayer&Yıldırım taşımacılık gibi olduk ha! Boşa burda uğraşacağımıza bi şirket açalımda parasını kazanırız.."

Herifleri diğer iki adam gibi sqrükleye sürükleye taşlarln yanına getirdiğimizde az önce bırakmış olduğumuz bayılmışların üzerine bırakıyoruz bu ikisinide.


" Belimde fıtığım çıkacak anasını satayım!"


" Amma nazlandın faruk! Sus iki dakika sus.." Oflayarak dediğimi yapıp peşimden gelirken, duvara gelip yaslanarak adamları taşırken belime taktığım silahı alıyorum elime. Faruk'ta belinden çıkardığında içerde artık kimsenin olmayacağını düşünmeye başlıyorum. Kaç kişi daha olabilir ki? En az iki, üç, dört beş? Yanii..

" Ne söylediysem yaptın cemil ama bizim şu herif haladaa ayakta, yaşıyor, hatta seni beni arıyor! Onu ne yapacağız? Hı? Sayer'ler intikam almak için heryerde cemil! Ne yapacağız diyorum, susuyorsun ama.. olmaz ki böyle! Ne yapacağız? Hı? Ölmedi, ölmüyor.. ne belli şimdi nerde olduğu? Belki yarın gelir çıkar karşıma belkide öbür-"


" Günleri saymana ne gerek var Korkmaz! Şimdi, şu an burdayım.. karşında! Hemde bil bakalım niye? İntikam için.. karım için, ailem için, kendim için! Senin için burdayım.. ölümün için! Benim elimde gebermen için.. Korkmaz!"


Faruk'a yaptığım işaretle daha fazla durmanın anlamsız olacağını düşünerek giriyorum içeri. Elimde silahı doğrulttuğumda sadullahın yanında durna adam belindeki silahına davranmaya kalmadan faruk 'Şşş..' diyerek silahını adama doğrultuyor. Gülümseyerek cemili oturttuğumuz sandalyeye oturup bacak bacak üzerine atan sadullaha doğru ilerleyerek cemile attığım kısa bir bakışla yutkunuşunu izliyorum karşımda.

" Sayer.." Diyor, ardından küçük bir kahkaha atarak cemile dönüyor yüzünü Sadullah.

" Cemil? Vay vay vay.. iyi tezgahtı! Valla ne yalan söyleyeyim alkışlayasım geldi seni! Bravo.. beni bile oyuna getirdiniz, getirdin Sayer!" Yalandan sinirini saklamaya çalışsa bile belli ederek alkışlayıp sandalyeden ayağa kalkan Sadullaha bakarak gülümserken silahla geri oturmasını işaret ediyorum sandalyeye.

" Otur.." Dediğimde öne attığı yarım adımı geri giderek kalktığı gibi yeniden oturuyor. Arkamda duran faruk havada tutmaya devam ettiği silahıyla Sadullahın yanında duena adamına doğru ilerleyip silahını alıyor belinden. Silahı kendi beline sıkıştırdığında adamın ensesinden tuttuğu gibi yere diz çökmesini sağlıyor karşısında.


" Eee? Öldürecek misin beni?"


" Ne o korktun mu? Birazcık soyadının hakkını verirsin diye düşünmüştüm ama.." Sadullaha doğru ilerleyerek sırıtırken, silaha diktiği bakışlarını ayırarak umursamaz görünmeye çalışıyor, omuzlarını silkerken.


" Yoo! Benim için hava hoş.. sonuçta dışarda dört tane adamım var! Şimdi ikisi gelse seni ve arkadaşını öldürmem için yeterli.. sen bilirsin yani!" Faruk'la bir birimize kısa bir süre bakmamızın ardından kendimizi tutamayıp kahkahalara boğuluyoruz. Sadullah ve adamı bize delirmişiz gibi bakarken sonunda kendimi dizginlemeyi başarabildiğimde aslında boş olan, havalara girdiğim silahımı indiriyorum yanıma.


" Uuuv! Şu an çok korktum.. gerçekten çok korktum! Bayağ bi korktuk biz değil mi kardeşim?"


" Valla ben korkudan altıma bile sıçtım kardeşim! Ne yalan söyleyeyim.." Attığım küçük bir kahkahalya faruk'un kıkırtısı eşliğinde Sadullahın yanına ilerleyip, düşünürmüş gibi silahı havada sallıyorum bir süre.


" Ya biz mi birazcık bunları düşünmeyecek kadar salağız, yoksa sen mi gerizekalısın Korkmaz? Hı?" Kaşlarını çatmış bana bakan sadullahın iyice dibine girip, silahı yere fırlatırken, çenesine yapışıyorum hızla. Öfkeyle gözlerim sanki ateşmişcesine yanarken, parmaklarımı çenesinde biraz daha sıkarak kafasını sandalyenin başlığına vuruyorum.


" Salak mısın lan sen?! Ha?! Gerizekalı.. bak, senin şu dışarda bizi gelipte öldüreceğini zannettiğin adamların var ya? Dışarda yatıyorlar.. üst üste, yazık bak bayılmışlar! Acaba kim yaptı? Allah Allah.."


" Abi ne uğraşıyorsun ya? Bırak, gebertelim işte.." Diyor faruk silahı adamın kafasından çekip ardından yanlışlıkla silahı çektiğini farkederek yeniden adamın kafasına dayarken.


" Yook.." Diyerek kafamı iki yana salladığımda sadullahın çenesini bırakarak başını kaldırıp sinirli gözlerle bana bakmasını izliyorum.

" Öyle kolay ölüm yok! Öyle kolay ölüm yok sana Korkmaz.. benim canım nasıl yandıysa, nasıl her gözünden düşen damlada öldüysem, öyle acı çektireceğim sana! Anırarak elimde gebereceksin.. inleye inleye ödeyeceksin bunların hesabını!"


Sadullahın gözlerinin içine bakmaya devam ederken kulaklarıma dolan siren sesleri ile faruk hızla bakışlarını bana çevirip, derin bir nefesle elinde silahı dayadığı adamın kafasına vuruyor.

" Al işte.. kerem? Polisler.." Sadullahın polis lafını duyması ile gözlerimden kaçan bakışları faruk'u bulurken, gülümseyerek rahatlıkla arkamı dönerek ilerleyip yerde duran taşın üzerine oturuyorum. Faruk silahı beline koyarak yerde diz çöken adamı ayağa kaldırırken, kolundan tuttuğu gibi cemilin yanında duran masanın etrafına oturtuyor kendisi ile birlikte. Cemil bir sağa bi sola bakıp, faruk'un uyarısı ile oturuyor yanlarına. Ellerimi önümde birleştirerek sırtımı duvara yalslarken, bacaklarımı uzatıyorum öne doğru.


" Delirmişsiniz siz! Polis.." Bir anda ayağa fırlayan sadullahla masada kaynaşan adamla farukta benimle birlikte gülümsediğinde cemil sinirden olsa gerek kıkırdıyor. Kafamı iki yana salladığımda sadullah hızla benim yere attığım boş silahı alıyor eline. Havada bana doğru doğrulatarak gülümsüyor.


" Gitmeden bitirmem gereken hesabım kapatayım diyorum Sayer! Sen yapamadın ama bana seni öldürmeden rahat yok!" Tetiği çektiğinde silah normal olarak patlamadığı için kaşlarımı havaya kaldırarak aynı anda polisler tarafından kırılan kapı ile kıkırdıyorum.

" Polis! Yat yere yat, yat, yat, yat! Bırak silahı! Yere yat!" Bir anda içeri dolan polislerle sadullahı yerde bulurken, elinde havada doğrulttuğu silahı ile bana bakarak göz kırpan aksel'i farketmemle önce şaşkınlıkla kaşlarımı çatıp, ardından gülümsüyorum.


" Aksel?"


" Kardeşim?"


" Sen?" Diyorum kaşlarımı havaya kaldırarak aksel'e bakmaya devam ederken. Göz kırparak silahını beline koyup, kollarını bağlıyor göğsünde. Hayır ne sırıtıyorsa?


" Ben ya.. ne sandın oğlum? Seni ite köpeğe mi bırakacaktım? Şurda boşa 'kardeş' değiliz herhalde değil mi?"


Ne yani bitti mi artık? Sadullah.. herşey bitti mi? Sanırım rahat bir nefes almam gerekecek! Eve gittikten sonra ama.. tabii! Onu da alabilirsem. Bakalım arkamızdan iş çeviren karım nasıl bir açıklama yapacak bana!

~

Bi sağa bi sola volta atmayı salonun ortasında bırakarak neredeyse saat'in 23:41 olmasına 20 saniye kala derin bir nefesle ilerleyerek çöküyorum kanepeye. Nerde acaba kerem? Hayır arıyorum, arıyorum yok, açmıyor! Aksel'i arıyorum, oda açmıyor! Delireceğim o olacak sonunda. Kendimi iyiden iyiye Recep İvedik gibi hissetmeye başladım. Depresyonda olduğu zamanlar evine yerleşen kızın kütüphanede leptopunu kırıyorda gidiyor tüm gün kitap satıp leptop alıyor. Akşam kız eve geç gelince de düşünüyor, acaba 18 kere bıçaklayıp, gözlerini kaşıkla çıkartıp, üzerine kızgın yağ döküp, bi'de tecavüz edip üzerine gelinlik giydirip çalılara attılar mı acaba? Off.. insanın aklına herşey geliyor! Hiç iyi bir ebeveyin değilim, kötü düşünceleri kafamdan atmam lazım!


Anaağm! Ben ezberlemiş miyim bu replikleri anam?! Hemen ülkeden kaçıp, brezilyada siyaha bürünerek kimsenin beni tanımaması için yaşamam lazım! Kendimi şu an Recep İvedik takliti yaparak aslında komik olmayıp kendi komik sanan liseli ergen oğlan çocukları gibi hissediyorum. Süreklide bi 'Bohohohooy!' diye Recep İvedik gülüşü peşindeler! Ne kadar rezil bir durum.. keşke ölseler!

Bir anda duyduğum kapının anahtar sesi ile kanepeden sıçrayarak ayağa kalkıpkapıya koşuyorum hemen. Kerem elinden anahtarları gelişi güzel bir yere fırlatarak yorgun, düşünceli, birazcıkta içimin ürpermesine yetecek kadar soğuk olan bakışlarını buluşturuyor gözlerimle. Endişem daha baskın iken, hiçbir şeye aldırmadan boynuna sarıyorum kollarımı. Sıkıca sarılıp, derin bir nefes alarak kokusunu içime çekiyorum.


" Kerem? Aşkım.. iyi misin? Çok merak ettim seni.." Birkaç kez daha özlediğim kokusunu içime çekmemin ardından geri çekilerek yanaklarını alıyorum avuçlarıma.


" Niye?" Diyor düz bir sesle. " Arayıp öğrenseydin aksel'den! Sonuçta siz bir-birinizi haberdar ediyorsunuzdur herşeyden.."


" Kerem.." Diyorum öğrendiğini kanıtlayan buz kristalleri taşımaya koyulmuş yeşillerine bakarak ellerimi yanaklarından geri çekerken.


" Ha doğru! Nasıl unutmuşum ama.. telefonu kapalıydı! Tabi.. şarjı bitmiş! Eh.. doğal olarak sen habersiz kalmışsın!"

" Kerem.."

" Doğru ya; kerem.. kerem kimdi zeynep? Kocan mı? Hatırlıyorsundur değil mi? Unutmamışsındır umarım.. hani ben olan! Ben olan ker-"


" Kerem sınırı aşıyorsun! Doğru konuş!" Sesim istemsizce yükseldiğinde gülerek kafasını aşağı yukarı sallayıp, kollarını bağlıyor sinir edici bir ifade ile göğsünde.


" Kusura bakma ama sinirlerim doğal olarak bozulduğu için şu an kelimelerimi bile seçemeyecek kadar delirmiş durumdayım! Tamam mı?!"


" Ya ben?! Ben ne yapayım peki?! Çıldırdım sabahtan beri sana ulaşamıyorum diye! Arkamdan iş çeviriyorsun, kocam bana hiçbirşey söylemiyor! Ben gidip aksel'den senin için, endişelendiğim için yardım isteyince mi iş çevirmiş oluyorum senin arkandan?!"

" Ben peki?! Beni düşünüyor musun hiç sen?! Ha?!" Bi anda şimdiye kadar hiç duymadığım yükseklikte çıkan sesi ile üzerime doğru geldiğinde irkilerek istemsizce geri bir adım atıyorum. Yutkunurken, hissettiğim tek şey dolan gözlerim ve kerem her bağırdığında ürperen tüylerim oluyor.

" Berbat bir gün geçirdim! Bu gün benim hayatımda geçirdiğim en berbat günümdü! Deli gibi korkuyorum artık attığın her adımda sana birşey olacak diye! Neden anlamak istemiyorsun ya?! Sen benim canımdan bile değerlisin zeynep! Ödüm kopuyor parmağının ucuna zarar gelecek diye! Korkuyorum tamam mı, anla! Artık sana bunu anlatmaktan, anlatmaya çalışmaktan bıktım usandım! Yeter artık! Saklıyorum senden, evet hemde ilk defa birşey sakladım! Sakladım, çünkü senin haberin olursa birşeylerden, sana zarar gelir diye düşündüm! Arkandan iş çevirmiyorum! Çevirmedim.. tamam mı? Anla artık ya.. anla be güzelim! Anla.."


Hızla yanaklarıma süzülen damlaları silerek küçük bir hıçkırık kendini dudaklarımın arasından bıraktığında sanki yere yapışmış olan bacaklarımı zorla yerden ayırarak hızla koşuyorum merdivenlere. İkişer üçer basamakları çıkarak yatak odasına kendimi atarken, kapıyı kilitleyip sırtımı kapıya yaslayarak yere bırakıyorum bedenimi. Bacaklarımı kendime çekip, ellerimle kapatıyorum yüzümü. Hıçkırıklarım duyulmasın diye yüzümü iyice kucağıma gömdüğümde sırtımı yasladığım kapının sessizce tıklanması ile kerem'in kısık sesi dolduruyor kulaklarımı.

" Zeynep.. bitanem? Özür dilerim.. Allah benim belamı versin! Çok özür dilerim güzelim.. lütfen bak, lütfen aç kapıyı! Bak ne istersen söyle.. bağır çağır, kır ağzımı burnumu ama lütfen aç kapıyı! Lütfen.." İç çekişlerime engel olmadan başımı kucağımdan kaldırıp, yanaklarımı silerek ayağa usulca kalkarken, kapıyı açıyorum derin bir nefesle. Kapıyı açmamla koşar adım banyoya gitmek için ilerleyeceğim sırada hızla kerem odaya dalıp koluma doluyor parmaklarını.

" Zeynep?! Zeynep, lütfen.. zeynep?" Burnumu çekerek yüzümü istemeye istemeye kerem'e döndüğümde yanaklarımı sıkıca kavrayıp, alnını yaasıyor anlıma. Derin bir nefes aldığında ellerinden kurtulmaya çalışarak beceremeyip yere oturuyorum kerem'le birlikte.


" Bırak.." Diyorum kısık çıkan sesimle oldukça ciddi görünmeye çalışırken. Büzülen dudaklarım ve kızarmış burnum, yanaklarımla kerem'in beni pek ciddiye alacağını sanmıyorum çünkü.

" Bırıkmayacağım.. bırakmam!" Omuzlarını silkerek yüzümü göösüne çektiğinde istemsizce iç çekerek kollarımı beline sarmadan ellerini saçlarımın arasında hissederken kapatıyorum gözlerimi.

" Ben seni bırakamam ki.. zeynep? Bak herşey bitti.. geçti artık! Sadullah yok, kimse yok! Artık hayatımızda bizden başka kimse yok.. sana söz veriyorum olmayacak'ta! Söz veriyorum.."

" N-nasıl yani?"

" Bitti artık işte.. yok sadullah falan! Yakalandılar hepsi.. bir daha asla hayatımıza girmemek üzere gitti! Tamam mı? Bak bana?" Yanaklarımı elimin tersiyle silerek başımı kerem'in göğsünden kaldırdığımda yanaklarımı avuçlayarak sarkmış, kalmış dudaklarıma küçük bir öpücük konduruyor. Geri çekilerek gülümsediğinde burnumu çekiyorum istemsizce.


" Herşeye sıfırdan başlayalım.. olur mu? Yeniden.. en baştan! Evlendiğimiz günün sabahına uyanalım yarın? Hı? Hiçbirşey olmamış gibi.. yeniden başlayalım!"


" Kimse bizi üzmemiş gibi mi yani?" Diyorum burnumu çekerek. Eşsiz gülümsemesi dudaklarını ele geçirdiğinde usulca sallıyor başını.


" Aynen öyle.. yeniden başlayacağız! Tamam mı?" Bu sefer ben başımı usulca sallarken, anlıma değen dudakları ile kollarımı sıkıca beline sarıp alnımı dudaklarımdan ayırırken yüzümü yaslıyorum göğsüne. Kollarını etrafıam kerem sardığından dudaklarımı aralayarak bu kelimeye kendimi inandırmaya çalışıyorum.. yarın uyandığımız zaman gerçektende 'yeniden' başlayacağımız yeni bir başlangıç!

" Yeniden.."


~

Merdivenleri ikişer üçüşer zıplaya zıplaya inerek merdivenlerin sonunda gülümseyerek benim zıplamalarımı izleyen kerem'in yanına geldiğim gibi zıplıyorum kucağına. Kıkırdayarak dudaklarıma küçük bir öpücük kondururken kollarını beliem sarması ile bacaklarımı doluyorum beline.

" Günaydıııın!" Her sabah artık alışkanlık olduğu gibi günaydını ilk ben söylüyorum. Dudaklarıma uzanarak hemen arkamızda duran mutfak kapısını işaret ediyor bakışlarıyla.

" Günaydın güzelim.. kahvaltı hazır valla!"

" Belli! Yumurta kokuları geliyor.. ay!" Havayı koklayıp kucağında tepinerek beline doladığım bacaklarımı sallıyorum. Kıkırdayarak merdivenlerin basamaklarına beni bırakıp, belime sardığı ellerini geri çekmeden boynuma hızla küçük öpücükler konduruyor.

" Bitanem benim.."

" Oh.." Dudaklarına kondurduğum öpücükle ellerimi omzularına yaslarken, gözümün önüne fırlayıp düşen buklemi doluyor parmaklarına.

" Şimdi bi güzel kahvaltımızı yapacağız bu sefer aksel gelmeden sanki dün evlenmişiz gibi ben şirkete gitmeden seraya bırakacağım seni! Yeniden eskisi gibi olacağız.. anlaştık mı?"

" Tamam!" Diyorum kafamı aşağı yukarı sallarken.

" Güzel.." Diyerek yeniden bacaklarımdan tutup kucağın alarak beni dudaklarıma yaslıyor dudaklarını. Kollarımı sıkıca boynuna sardığımda dudaklarının yumuşaklığına kendimi bırakacağım sırada kapı zili çalıyor. Şaşkınlıkla aynı anda donup kalırken kerem'le geri çekilerek durmadan çalan kapıya kısa bir bakış atıp bir-birimize dönüyoruz yeniden.

Allahım hayır..


" Açmayalım!" Diyor kerem panikle." Açmayalım zeynep! Lütfen ya.. açmayalım!"


" Ama kerem.." Durmadan çalan kapıya bakarak derin bir nefesle silkiyorum omuzlarımı." Baksana nasıl çalıyor! Açalım bence.. ya önemliyse?"

" Ya değilse?!" Diyor hızla kerem açmamak için kapıyı bir yol ararken. Gözlerimi istemsizce devirerek kerem her ne kadar izin vermek istemese de kucağında debelene debelene iniyorum yere. Kapıya doğru ilerlerken kerem'in oflayan sesine kıkırdayıp arkama dönemeden elimi uzatıyorum arkaya doğru.


" Gel kocacım, gel! Kıyamam sana.." Uzattığım elimi tutup, peşimden geliyor yere sürttüğü bacaklarıyla. Kapı bir saniye bile susmazken, derin bir nefesle hzıla indiriyorum kapının kulpunu. Beni gören aksel ve yanında artı demet gülümsediğinde aksel sonunda elini zilden çekebildiğinde demet'in elini tutarak içeri girmek için bir adım atacağı sırada kerem yanımda hızla bitip önüne geçerek izin vermiyor.

" Aksel?"

" Kerem? Ben geldim.. yani biz!" Aksel demetin elini tuttuğu ellerini havaya kaldırarak kocaman sırıttığında kerem'in sinirle aldığı nefesini pek fazla takmamaya çalışarak demet'e gülümseyip, el sallıyorum. Aynı şekilde el salladığında onunda benim gibi kerem'in gerginliğini anlayıp suskunluğu seçmesini anlıyorum. Zeki kız, valla! Aksel gibi hafif geri zekalı olan bir insan için.. yani baya akıllı! Yanlış anlaşılmasın ben aksele gerizekalı(!) demiyorum, zekası geri hani o manada. Ehe..

" Görüyorum akselcim.." Diyor kerem kafasını sallayarak demet'e gülümseyip yeniden aksel'e yüzünü dönerken.


" Demet'i anladım.. hoşgeldin demetcim ama aksel, sen? Hayırdır?"

" Hayır hayır valla! Bizim size birşey söylememiz gerekiyor.. daha yeni aldık kararı ve ilk size söylemek istedik! İçeri almamanız iyi de oldu gideceğiz zaten.. şey, eee!"


Derin bir nefesle demet'e attığı kısa bir bakışın ardından sırıtıp dudaklarını araladığında kulaklarıma ulaşan kelimeleri ile ağzım deyim yerindeyse 'O' şeklini alıyor.

" Biz.. evlenmeye karar verdik!"

" Oha!"


" Yuh!"


Evet, kocamla ben pek bir kibarız.. ehe!

Haydi bakalıııım! Gerçektende eski günlere dönüş yapıyoruz anlayacağınız.. ne diyeyim hayırlı uğurlu olsun! Oldu da bitti maşalaaah! Hayırlısıyla inşalaaaaah! Ahey ahey aheey! Yok lan bu böyle değildi.. herneyse!


Zaten bizim bir günümüz olaysız geçse ahanda öndeki dişimi kıracağım! Yok yok öndeki dişim kalsın. En arkadakini de kırayım da belli olmasın. Ehe.. çk zikiyim biliyrim!

Continue Reading

You'll Also Like

5.2M 282K 29
Sarhoş olduğu gece bir adamla birlikte olan Kayra, sabah uyandığında kendini tanımadığı bir adamla bulur. Evden apar topar kaçan Kayra, birlikte old...
311K 786 21
+18 içerir
82.3K 4.7K 31
TAHASSÜR Cihan ve Kamerin hikayesi... Yıllar önce birbirine verilmiş sözler... Yıllarca birbiriyle kavuşmayı bekleyen iki insan yıllar sonra tekrarda...
605K 77.6K 27
"Leyla!" Günlerin yer değiştirdiği o saatlerde, gecenin en karasında, bir ruhun kilitli kalmış sokaklarındaydık. "Burada ne arıyorsun?" Başkası içi...