Acı Tatlı Aşk

By Busuush

369K 20K 2K

"Ne saçmalıyorsun sen Hazan? Duyuyor mu söylediklerini senin kulakların? Kardeşim gibisin sen benim... Karde... More

▪1▪
▪2▪
▪3▪
▪4▪
▪5▪
▪6▪
▪7▪
▪8▪
▪9▪
▪10▪
▪11▪
▪12▪
▪13▪
▪14▪
▪15▪
▪16▪
▪17▪
▪18▪
▪19▪
▪20▪
▪21▪
▪22▪
▪23▪
▪24▪
▪25▪
▪26▪
▪27▪
▪28▪
▪29▪
▪30▪
▪31▪
▪32▪
▪33▪
▪34▪
▪36▪
▪Final▪

▪35▪

6K 315 50
By Busuush

_______

Keyifli okumalar. <3

Bölüm şarkısı: Tual - Tiryakinim
________

Edit için çok teşekkürler glcwst 🤗

"Çok mutluyum kızım ya sonunda barıştınız. Varya bir ara bir daha barışmayacaksınız, sen Yağız abiyi asla affetmeyeceksin diye baya korktum."

"Al benden de o kadar."

Yatağımın üzerinde yanyana bağdaş kurarak oturmuş bir yandan beni izleyip bir yandan konuşan Burcu ve Sevde'ye karşısında oturduğum makyaj aynasından kısa bir bakış attım. Onlara, özellikle Burcu'ya dört gün önce beni o kadar korkuttukları için attığım tribi bir yana bırakıp, barıştığımız günden beri Yağız'ın adı geçince yüzüme yayılan gülümsemeyle "Ben de..." dedim. "Ben de her şeyin tamamen bittiğini düşünüyordum. Hatta kendime onu bir daha affetmemek için o kadar çok sözler vermiştim ki... Hâlâ inanamıyorum barıştığımıza."

"Eh tabi büyük bir olay atlattınız normal öyle düşünmen. Bizim, Kaan'la ettiğimiz en ufak kavgada bile, hemen her şeyin bittiğini düşünüyorum. Hatta kavgayı bırak azıcık soğuk davranması bile yetiyor. Bazen böyle durduk yere soğuk yapıyor mesela anında aklıma türlü türlü şeyler geliyor. Tamam bu sefer bitti, ayrılacağız kesin bir daha da barışmayacağız, o gidip başkasını sevecek onla evlenecek sonra bir sürü çocukları olacak, mutlu mesut yaşayacaklar diye düşünüyorum."

Sevde de ben de dehşete düşmüş gibi baktık ona. Hayal dünyası ne kadar genişti öyle. İçimden bu kadar vahim durumda olmadığım için şükrettim. En azından ben beni bırakıp aylarca ortada olmadığından kapılmıştım bu fikre onun gibi biraz soğuk davrandı diye değil. Sonra kendi düşünceme göz devirdim aylarca ağlayıp sızlayıp acı çekmiştim ama şimdi o acıları küçümsüyordum adeta. Hayat gerçekten çok garipti. Yaptığımız planlar bir anda tepetakalak olabiliyordu, güzel giden şeyler bozuluyor, kötü giden şeyler ummadığın anda düzelebiliyordu.

"Sen kafayı yemişsin." Dedi Sevde hâlâ şaşkınca ona bakarken. Sonra elini Burcu'nun kafasına koyup çocuk sever gibi okşadı saçını. "Burcu'm yapma güzelim bak manyak olursun. Bu nasıl hayal dünyası kuzum soğuk yapıyorsa bi derdi vardır niye aklına hemen bu senaryoları getiriyorsun sen?"

"Kızlaar içecek bir şeyler ister misiniz?"

Annemin koridordan gelen sesi üzerine aynadan kızlara sorarca baktım. İkiside kafasını olumsuz manada iki yana salladılar.

"Gerek yok anne birazdan çıkacağız biz zaten."

"Tabii kızın süslenmeyi bitirebilirse." Diye homurdandı Burcu.

Abartıyordu. Alt tarafı yarım saate yakın ne giysem diye düşünmüştüm ve bir yarım saate yakın da acaba saçımı nasıl yapsam ve makyaj yapsam mı diye düşünüyordum. Makyajdan kastım elbette yalnızca rimel ve rujdu ama olsundu onlarda makyajdı sonuçta.

Burcunun homurtusuna göz devirip sürmek için elime aldığın rimeli ona attım.
"Çok mu komiksin seen?"

Attığım rimeli tek eliyle havada yakalayıp öpücük attı. "Hayır yani Yağız abiyle falan da buluşmuyorsun ki adam işte ne bu süs püs hiç anlamadım." Dedikten sonra tekrar bana attı rimeli.

"Haftanın bir günü iznim var ve ben onu sevgilimle geçirmek yerine burada oturup sizin inatlaşmanızı izlemek istemiyorum kızlar, çıkalım artık hadi. Akşam olacak birazdan."

"Iıı Sevdecim istesen de sevgilinle geçiremezdin tatilini tatlım çünkü onun izin günü değil. Bize mecbursun."

Burcu bilmiş bilmiş konuşunca Sevde yanında duran yastığımı alıp Burcu'nun kafasına hafifçe vurdu.
"Aynı zamanda çok mu bilmişsin sen?"
Dedi benim az önce söylediğime atıfta bulunurca.

"Tabii ki aranızda en mükemmel olan benim. Elbette her şeyin en çoğu ben olacağım." Saçlarını havalı bir şekilde savurup -en azında o öyle olduğunu düşünüyordu sanırım, çünkü saçı parmağına takılmıştı ve komik görünüyordu- konuşunca Sevde başını umutsuzca iki yana salladı. Bu kız adam olmaz der gibi.

"He he aynen canım her şeyin eni sensin. Şimdi çıkalım mı artık. Dışarıda mis gibi bir hava var ve ben biran önce o havayı solumak istiyorum." Dedi bağdaş kurduğu bacaklarını çözüp yataktan kalkarken.

"Kesinlikle katılıyorum sana sahile falan inelim. Kumlarda yürümeyi özledim. Ahh ne zamandır inmedik biz sahile?"

Bit süre düşündüm. Gerçekten en son ne zaman birlikte bir şeyler yapmıştık? Eskiden Burcuyla sıksık sahile iner çıplak ayakla kumlarda saatlerce yürüyüp tüm kötü enerjiyi üzerimizden attıktan sonra bir kafede oturup konuşur muhabbet ederdik. Özellikle ben İstanbul'a gitmeden önce... Döndükten sonra da yine yapmaya çalışmıştık ama gitmeden önceki kadar değildi elbette ve uzun süredir de hiç yapmamıştık. Malum benim şu bunalım hallerim falan.

"Uzun zaman oldu." Dedim Burcu'nun sorusuna cevaben.

"Eh hadi o zaman gidelim de hasret bitsin."

Dışarı çıkmak için sabırsızlanan Sevde ve peşisıra Burcu odadan çıkarken ben de beyaz üzerinde küçük çiçekler olan askılı kısa elbisemin üstüne giymek için çıkarıp sandalyemin kenarına astığım açık renk kot ceketimi alıp arkalarından çıktım.

***

"O fikrin Yağız abiden çıktığına hâlâ inanamıyorum. Orayı hazırlarken biz romantik ortam hazırlayalım diyoruz adam gelmiş mangal yapsaydık diyor. Nasıl bu kadar ince düşünebilmiş hayret."

O gün onlar gittikten sonra olanları anlatırken Yağız'ın verdiği kolyenin özelliğini söylediğimde Burcu'nun verdiği tepkiye gözlerimi devirdim. Bu kız ne çok seviyordu abartmayı canım. Düşünceliydi bir kere Yağız. Yani en azından bazen çok düşünceli olabiliyordu. Bazen...

"Ahmet mesaj atmış kızlar çıkıyormuş işten buluşalım diyor." Diyerek, görünüşe göre pekte ilgilenmediği konuyu değiştirdi Sevde.

"Yaa ama geceye kadar birlikte takılacaktık hani? Oyun bozanlık etme Sevde ya." Dedi Burcu hoşnutsuzca.

"Saçmalamayın kızlar tabii ki sizi bırakıp gitmiyorum amaa..."

"Ama?" Dedim devamında ne diyeceğini merak ederek.

"Ahmet buraya geliyor." Dedi şirince sırıtarak. "Şimdi Burcu sen Kaan'ı arıyorsun Hazan sen de Yağız'ı, onlar da geliyorlar ve hep beraber bir şeyler yapıyoruz."

Sevde daha cümlesini bitirir bitirmez telefona sarılan Burcu, Kaan'ı aramaya koyulmuştu bile. Sevde daha sonra gözlerini bana çevirip kaşlarını sen ne duruyorsun der gibi kaldırıp indirdi.

Telefonumu çantamdan çıkarıp rehberden Yağız'ın adını buldum. Tabii ki bu fırsatı kaçırmayacaktım. 4 gündür ancak iki defa iş çıkışı yanıma uğramış beş dakika kalıp eve geçmişti. Telefon dışında doğru düzgün konuşamamıştık dört gündür. Arama tuşuna basıp kulağıma götürdükten kısa süre sonra erkeksi ses tonu kulağımı şenlendirdi.

"Güzelim?"

"Alo Yağız n'apıyorsun?"

"İşteyim yavrum çıkacağım birazdan. Sen napıyorsun, dışarıda mısınız hâlâ?"

"Aynen hâlâ dışarıdayız da... şey Ahmet'le Kaan da gelicekler sen de gelsen?"

Bir iç çekişin ardından "Çok yorgunum yavrum ya direkt eve geçip yatmayı planlıyordum." Dedi sıkıntıyla.

Suratımın düşmesine engel olamadan "Yaa..." dedim üzüldüğümü ona belli etmemek için normal tutmaya çalıştığım ses tonumla. "Peki o zaman dinlen sen. Ben de geçerim eve o zaman."

"Hayır hayır neden geçiyorsun eve sen? Benim yüzümden mi?" Dedi hızlı hızlı.

"Yok senin yüzünden değil. Hemen geçmiyorum ki zaten biraz daha kalır öyle geçerim."

"Cidden yorgun olmasam koşa koşa gelirdim biliyorsun güzelim. Ama sen benim yerime de eğlen hemen eve dönme tamam mı?"

İki çiftin yanında tek başıma nasıl eğleneceksem artık. Telefonu kulağımdan çekip elimde olmadan huysuzca hamurdandım kendi kendime. "Peki tamam eğlenirim ben. Görüşürüz sonra sana iyi dinlenmeler." Dedim yine de bozulduğumu ona belli etmemeye çalışarak.

"Tamamdır güzelim sonra konuşuruz. Öpüyorum seni çok."

Cidden bozulnuştum. Ayda yılda bir kere hep beraber bir akşam geçirecektik. Ahmet'te onun yanından geliyordu ve hiç itiraz etmiyordu. Tamam, belki Yağız'ın ondan fazla olarak dün gece de mesaisi vardı ve mesainin üstüne birde tüm gün yine işteydi ama yinede ne bileyim gelseydi keşke.

"Kaan geliyor yarım saate kadar."
Dedi Burcu.

"Yağız gelemiyor." Dedim sanki üzülmemişim gibi sesimi canlı tutmaya çalışarak. "Çok yorgunmuş evde dinlenicekmiş. Sizinkiler gelince kaçarım ben artık."

Burcu çatılı kaşlarla bana bakarken masanın üstünde titreşen telefonunu alıp gelen mesaja baktı. Okuduğu mesaj her neyse yüz ifadesini anında yumuşatmıştı.

"Hiçbir yere gitmiyorsun tatlım. Hep beraber eğleneceğiz. Yağız abi kaçırdığına yansın artık."

Tam dudaklarımı itiraz etmek için araladığım anda "O güzel dudaklarını itiraz etmek için açıyorsan hiç açma kuzu. Çünkü hiçbir yere gitmiyorsun." Benim itirazımı ağzıma tıktıktan sonra Sevde'ye döndü. "Lunaparka mı gitsek, önce orada bir yere oturur bir şeyler yeriz sonra biraz adrenalin. Ne dersin?"

"Bilmem iyi fikir sanki. Ahmetlere de soralım bir."

"Biz tamam dersek onlar da katılır zaten ya sorun etmezler."

Ben orada değilmişim gibi kendi aralarında yaptıkları plâna gözlerimi devirdim. Kimse benim fikrimi sormuyordu.
"Olur ya bana da uyar. Siz o korkunç oyuncaklara sevgililerinizle binerken ben çanta, telefon, cüzdanlarınızı falan tutarım merak etmeyin."

"Hah bak aynen süper fikir." Dedikten sonra uzaktan bir öpücük attı Burcu. "Bak işte gitmemen için mükemmel bir neden."

Kafamı iki yana salladım. Resmen beni emanetçi olarak götürecekti yanında canım arkadaşım. Gerçi bu benim başıma ilk defa gelmiyordu. Lisedeyken her okulu kırdığımızda Kaan da bizimle geliyordu ve bazen sinemaya bazen lunaparka gidiyorduk. Ve bilin bakalım onlar oyuncaklara beraber binerken kim onların emanetçisi oluyordu? Evet evet elbette ben!

Onlar plânı yaparkan önce Ahmet ardından da Kaan oturduğumuz kafeye geldiler. Onların gelmesinin hemen ardından Sevde kesinlikle kimsenin itiraz etmesine izin vermeden hesabı ödedi ve hep beraber çıktık oradan.

Burcu yaptığı plânı anlatıp herkesin -ben hariç, resmen üvey evlat muamelesi yapıyordu bana- onayını almıştı.

Benle Burcu Kaan'ın arabası, Sevdeyle Ahmet de Ahmet'in arabasıyla lunaparka gelmiştik bile. İçeri girmeden önce Burcu'nun yemek yemek için ısrarla gitmek istediği restorana doğru yürürken sıksık yaptığım gibi yine telefonumu kontrol ettim. Yine bir şey yoktu. Gelemiyordu bari mesaj falan atsaydı ya.

Restoranın büyük cam kapısı iki yana kayıp geçmemiz için bize yol verdiğinden en önde Burcu ve Kaan arkalarında Sevde ve Ahmet ve en arkada yalnız ben... İçi de dışı kadar sade ve şık restoranttan içeri girdiğimizde buram buram lüks kokusu dolmuştu burunlarımıza.

Kapıdaki şık giyinimli garson bizi boş masalardan birisine yönlendirdiğinde masanın yalnızca dört kişilik olmasına istemsizce güldüm. Garson bile benim bu grupta fazlalık olduğumu farketmişti.

"E burası dört kişilik ama." Dedim memnuniyetsizce çoktan yerlerine yerleşip beni ayakta bırakan arkdaşlarıma(!) Kötü kötü bakarken. "Sandalye çekebiliyor muyuz buraya?"

Buranın da, herhangi bir değişikliğin -yan masadan sandalye çekmenin bile- yasak olduğu şu saçma sapan yerlerden biri olmamasını umarak sorduğum soruya "Maalesef yasak hanımefendi." Yanıtını veren garson umudumu anında kırmıştı.

Omuzlarımı düşürüp beni şuan hiç umursamayan arkadaşlarıma onlara inanamıyor gibi baktım. Cidden mi ya?

"Ama sizi şöyle alalım biz." Dedi eliyle arka tarafta bomboş olan cam kenarındaki iki kişilik bir yeri gelişigüzel gösterirken. Şaka mıydı bu? Cidden ne saçma sapan bir şeydi? Ve neden benden başka kimse bunu tuhaf karşılamıyordu?

"Şaka mı bu?" Dedim garsonun söylediğini umursamadan. "Siz neden bir şey söylemiyorsunuz ya bu ne saçma iş?" Sinirlerim bozulmuştu gerçekten. Saçma sapan bir şey dönüyordu ortada.

Sonunda Burcu oturduğu yerden kalkıp elini kolumun üzerine hafifçe koyup güven verirce gülümsedi. "Beyefendinin gösterdiği yere geçmelisin bence Hazan."

Kafamı iki yana sallayıp pes ettim. Bir şeyler döndüğü apaçık ortadaydı. Pekâlâ uzatmayacaktım o halde neler dönüyormuş görelim.
"Tamam..." Dedim garsona dönerken. "Geçelim oraya."

O önden ben ardından bizimkilerden uzak cam kenarında iki kişilik bir masaya geldik. Oturmam için sandalyemi çekmesine başımı hafif eğerek teşekkür ederek oturdum.

Garson ben oturduktan hemen sonra arka tarafta -mutfak bölümüne açılan kapıydı sanırım- bir kapıdan kaybolunca bakışlarımı bizimkilerin oturduğu masaya çevirdim. Kendi aralarında koyu bir sohbete tutuşmuş görünüyorlardı.

Sinirlerim bozulmuş gibi güldüm. Cidden şuan içinde bulunduğum durum sinirlerimi bozmuştu epey bozmuştu hemde. Kafamı iki yana sallayıp bakışlarımı onlardan çekerek elimdeki telefona döndüm. Kilit tuşuna basıp karanlık ekranı aydınlattığımda beni bekleyen manzara aynıydı elbette. Herhangi bir bildirim olmayan bir ekran. Uyuyor muydu acaba?

Sıkıntıyla iç çekip whatsapp uygulamasından mesaj ekranında en üstte bulunan Yağız'ın profiline girip son görülmesine baktım. En son 3 dakika önce aktif olmuştu. Demekki uyumuyordu.

"Birileri burada çok ama çok güzel bir kızın yalnız ve mutsuz bir şekilde oturduğunu söyledi."

Omuzumun üzerine yaslanan çene, yanağına sürtünen sakallar ve ardından gelen ses ve önüme uzatılan bir demet papatyayla olduğum yerde sıçradım.

"Ya Yağıız."

Kafasını çevirip dudaklarını yanağıma bastırıp küçük sayılmayacak bir öpücük kondurduktan sonra elindeki papatyaları salladı. "Bunlar belki o güzel kızı mutlu edebilirler he ne dersin?" Dedi yine demin ki oyunbaz ses tonuyla.

Papatyaları elinden alırken ben de katıldım onun bu küçük oyununa. "Hımm bilmem ki belki..." dedim boştaki elimi havaya kaldırıp baş ve işaret parmağımın arasında çok kısa bir mesafe bırakarak "birazcık edebilirler."

Doğrulmadan önce bukez de saçlarımın tepesine dudaklarını bastırıp derin bir nefes içine çektikten sonra "Bir gün görmesem deli gibi özlüyorum seni kızım. Bu nasıl bir bağımlılık yapmaktır seninki." Dedi içimi titreten boğuk sesiyle.

Geriye çekilip tam karşıma geçip oturdu.

"Yine Burcu'yla yaptınız plan de mi?" Dedim daha yeni anlıyormuş gibi.

"Aslında planı ben yaptım Burcu sadece seni buraya getirmede yardımcı oldu bana. "

"Gelmeyeceksin diye çok üzülmüştüm. Ya Yağız çok kötüsün ama ya."

Gülerek oturduğu yerden biraz öne doğru gelip bir kolunu masaya yaslayıp diğer avucunu yanağıma yasladı. "Sen gel dersin de ben gelmez miyim hiç? Zaten bir gün görmesem burnumda tütüyorsun nasıl gelmezdim."

Kafamı çevirip yanağımdaki avucunun içine dudaklarımı bastırdım. "Yorgundun ama, dün gece de hiç uyumadın."

"Olsun," dedi masadaki elini masada duran elimin üzerine koyup sıkıca tuttu. "Uykusuzluktan ölüyor olsam bile sen gel dedinmi gelirim ben. Yeter ki sen gel de."

Bir kez daha öptüm avucunun içini. O böyle güzel güzel konuşurken söyleyecek bir şey bulamıyordum ki ben. Ne söylesem eksik kalırdı sanki onun söyledikleri yanında.

Demin beni buraya yönlendiren garson gelip sessiz bakışmamızı bölünce sandalyesinde geriye yaslandı Yağız.

"Eyvallah kardeşim," dedi garsona "yardımın için sağ ol."

Garson da gülümseyerek "Rica ederim abi ne demek." dedikten sonra bakmamız için menüleri masaya bırakıp tekrar uzaklaştı.

"Neyse ki inatlaşıpta çocuğa zorluk çıkarmadım." Dedim giden garsonun ardından kısa bir bakış atarak.

"Zorlamayacağını biliyordum zaten. Uysal sevgilim benim."

Yiyeceğimizi seçtikten sonra tekrardan gelen garsona siparişlerimizi verdik.

"Ee neler yaptınız bakalım bugün?"

Siparişlerimiz gelipte yemeklerimizi yerken gün boyu yaptıklarımızı uzun uzun anlattım. Anlattığım her şeyi sessizce bölmeden ve dikkatle dinledi. Sustuğum anlarda başka sorular sorup yeniden konuşturdu ve bir yandan yemeğini yerken bir yandan da karşısında dünyanın en güzel şeyi varmış gibi, sevildiğimi iliklerime kadar hissettiren bakışlarıyla hem izledi hem dinledi.

Bol bol benim konuşmamla geçen yemeğin ardından bizimkilerle aynı anda kalkıp çıktık restorandan.

Yağız, kızlara selam verip Kaan ve Ahmet'le tokalaşırken Burcu'ya dudaklarımı oynatarak "seninle sonra görüşeceğiz" dediğimde gülerek omuz silkti.

"O zaman asıl eğlence şimdi başlasıın." Dedi Burcu coşkuyla sonra sevgilisinin elinden tutup lunaparkın girişine doğru çekiştirdi. Sevde'yle Ahmet te peşlerinden giderken Yağız elini tutup parmaklarımızı birbirine sıkıca kenetleyerek bizi de arkalarından yürüttü.

İçeri girdiğimizde ilk neye bineceğimizi karşılaştırırken Burcu çarpışan arabalarda ısarar etti. Kaan elbette mecburen kabul etti. Ve Sevdeler de Burcu'nun yoğun ısrarına karşı koyamadılar. Ama Yağız "Biz başka bir şeye bineceğiz. Size iyi eğlenceler." diyerek beni de yanında çekiştirip onlardan uzaklaştırdı.

"Neye bineceğiz biz?" Dedim merakla yan profiline bakarken. Yandan da çok yakışıklıydı bu adam.

"Görürsün şimdi."

Bir süre daha yürüdükten sonra büyük, ışıklı dönme dolabın önünde durdu. Şaşkınca baktım ona. "Buna mı bineceğiz yani?"

"Evet buna bineceğiz." Dedi gülümseyerek.

"Dönme dolap mı Yağız? Çocuk muyuz biz?" Elimle biraz uzağımızda çığlıkların yükseldiği kamikazeyi gösterdim. "Şöyle şeyler dururken dönme dolap nedir?" Dedim ima dolu sesimle.

Seçtiğim her kelimenin hatırası aklında canlanmış gibi kocaman içimi ısıtan bir gülümseme yayıldı yüzüne. "Hatırlıyor musun hâlâ?"

"Seninle yaptığımız hiçbir şeyi unutmadım ki ben."

Ben lise bire, Yağız ve amcam dörde giderken bir gün benim ve Burcu'nun ısrarıyla gelmiştik buraya. O zaman bu kadar çok oyuncak yoktu tabii.

Burcu'yla gitmeden önce anlaşmıştık o amcamı başka bir şeye binmeye ikna edecek ve Yağız'la beni yalnız bırakacaktı. Öyle de yapmıştı gerçekten. Onlar amcamla çarpışan arabalara bindiğinde Yağız da bana neye binmek istediğimi sormuştu.

"Eee sen neye binmek istiyorsun küçük hanım? Neye binelim."

İçimi saran büyük heyecanla hemen önünde durduğumuz dönme dolabı gösterdim.

"Dönme dolap mı Hazan? Çocuk muyuz biz?" Eliyle buradan bile korkunç görünen kamikazeyi gösterdi. "Şöyle şeyler dururken dönme dolap nedir?"

Söyledikleriyle suratımın asılmasına engel olamamıştım. Oysa buraya gelirken ne hayaller kurmuştum.
"Ben onlardan korkuyorum ki." Dedim hayalkırıklığıyla. "Sen git onlara bin. Ben yalnız binerim buna."

Onu gerimde bırakıp biletçinin önüne geldim.
"Bir ta-"

"İki tane bilet alalım abi biz." Dedi Yağız benim sözümü keserek. Binecek miydi yani benimle. Hızlıca ona döndüm. "Binecek misin yani benimle?" Dedim mutluluğumu gizleme gereği duymadan.

"Bineceğim başımın belası. Bineceğim."

Biletlerimizi alıp yavaş yavaş dolmaya başlayan dolabın sıradaki bölmesine karşılıklı oturduk. Bindiğimiz anda içimden en tepeye geldiğimizde dolabın bozulup durması için dualar etmeye başladım. Ve dualarımın bir kısmı da kabul oldu ve alet durdu ama maalesef biz daha en tepeye ulaşamadan yerden çok az yükselmişken...

"Ee bilet almıyor musun?"

Dedim hatıraların bıraktığı tatlı hisle gülümserken. O da tıpkı benim gibi gülümserken bir an olsun bırakmadığı elimi daha sıkı tutup çalışmak üzere olan dolaba yaklaştı.

"Hallettim ben o işi."

"Ne zaman hallettin?" Dedim merakla. Çünkü geldiğimiz andan beri hep yanyanaydık.

Cevap vermeden makinenin başında duran asama kafasıyla selam verip sıradaki bölmeye binmeme yardım edip kendi de hemen yanıma oturdu.

Makina hafif bir sallantıdan sonra yavaş yavaş yükselmeye başladığında beni kolunun altına çeken Yağız'ın tüm yastıklardan kat be kat rahat göğsüne başımı yasladım.

"O zaman, biz en tepedeyken makinanın bozulup durması için bir sürü dua etmiştim biliyor musun." Dedim gülerek.

Kafasını eğip alnımın köşesine dudaklarını bastırdı. "Öyle mi yapmıştın?"

Kafamı hafifçe aşağı yukarı sallayıp burnumu göğsüne dayadım. "Hı hımm."

"Bozulmuştu da ama." Dedi o anlara gitmiş gibi.

"Evet." Dedim sonra homurdanır gibi devam ettim. "Yerden çok az yükselmişken."

Küçük bir kahkaha attı. "O yüzden mi o kadar sinirlenmiştin sen? Ben bozulunca korktun sanmıştım."

Gerçekten de aşırı sinirlenmiştim. Makinayı yapan adamdan aşağıda çalıştırıp, durduran görevliye kadar herkese teker teker kızıp söylenmiştim. Şimdi sırası mıydı yani diye.

Dolap hiç duraksamadan yavaş yavaş en tepeye ulaştığımızda hafif ve serin rüzgar daha fazla hissedebilir olmaya başlamıştı.
"Tabii ki o yüzden sinirlendim. O kadar dua etmiştim ama maalesef hiç istemeyeceğim yerde takılmıştı makine."

Tam tepeye ulaştığımız anda önce bir gürültü ardından içinde oturduğumuz kabinin sarsıntısıyla "İşte şimdi kabul oldu duan." Dedi Yağız.

"Şakaa." Heyecanla ayağa kalkıp yan taraftan aşağı doğru baktım en tepedeydik ve durmuştu makine ve bindiğimizden beri çalan müzik yerini o gün çalan şarkıya bıraktı. Tam da o zaman istediğim gibi.

Sevinçle yerime geçmek için arkama döndüğümde şaşkınlıkla açılan ağzım ve gözlerimle bakakaldım. Önümde diz çökmüş elinde kırmızı kadife bir kutunun içinde parıldayan yüzüğü tutan Yağız'a.

Yerden metrelerce yüksekte donup kalmıştım adeta. Ne olup bitiyor algılayamıyor, deminden beri yüzümü yalayıp geçen rüzgarı bile hissedemiyordum.

"Hazan'ım..." Dedi buğulu bir ses tonuyla "Gözümün nuru, hayatım ilk, tek, son aşkı... Canımdan, her şeyden, herkesten çok sevdiğim güzeller güzeli sevgilim... Ben bugüne kadar birçok hata yaptım, birçok kez üzdüm, birçok kez kırdım seni. Ama herbirinde kendimce seni korumak istediğim için yaptım ne yaptımsa... Yaptığım hatalar yüzünden çok uzun zamanlarımı senden uzakta geçirdim. Çok kez içimden sana sarılmak için koşmak gelirken kendime engel oldum. Ama artık yeter, senden ayrı bir an'ım geçmesin. Her an'ımda, her dakikamda, her saniyemde yanımda ol istiyorum. Bundan sonra ki her sabaha seninle aynı evde, aynı odada, aynı yatakta gözlerimi açmak istiyorum. Canımın en içi sevgilim, bu sürekli hatalar yapan ama sana deliler gibi aşık adamla ömrünün sonuna kadar evini, odanı, yatağını, hayatını paylaşır mısın? Benimle evlenir misin?"

Titreyen ellerimi açık kalan ağzıma götürdüm. Gözlerim dolu dolu olmuştu. Yıllardır hayalini kurduğum şeyin gerçekleşmiş olmasına inanamıyordum. Senelerdir aşık olduğum adam önümde diz çökmüş, içimde fırtınalar estiren yeşillerini yüzüme dikmiş umutla bakıyordu. Hayallerimden bile güzeldi her şey. Göz yaşlarım bu sefer mutluluktan yanaklarımı ıslatırken konuşma yetimi kaybetmiş gibi kafamı salladım. İçimden taşan gülme isteğini serbest bırakıp daha hızlı salladım kafamı. "Evlenirim..." Dedim ellerim hâlâ dudaklarımdayken daha yüksek sesle tekrarladım birkez daha "Seninle evlenirim."

Cevabımın hemen ardından diz çöktüğü yerden kalkarak beni kucakladı. Ayaklarım yerden kesildiğinde sarsılan kabinle kollarımı hızla boynuna sarıp ufak bir çığlık attım.

"Teşekkür ederim... Teşekkür ederim hayatımın anlamı. Teşekkür ederim canımın en içi...."

Yavaşça yeri indirip ayaklarımın üzerinde durmamı sağladıktan sonra sağ elimi nazikçe tutup kutusundan çıkardığı ne çok küçük ne de çok büyük olan kare şeklinde taşı iki çapraz ucundan üzerinde minik minik taşlar olan ince halkaya tutturulmuş yüzüğü parmağıma taktıktan sonra elimin üzerine küçük bir öpücük kondurdu.


Yüzüğün güzelliğine hayranlıkla bakarken hâlâ dinmemiş olan mutluluk göz yaşlarım yanaklarımdan süzülmeye devam ediyordu. Kollarımı yeniden sımsıkı sarıp boynuna tüm gücümle sarıldım. Yıllardır beklemiştim ve şimdi diyordum ki değmişti. Yıllarca bekleyişime değmişti...

Bölüm sonu.

Bölümü nasıl buldunuz?

Umarım Yorum ve votelerinizi eksik etmezsiniz. Yeni bölümde görüşmek üzere. ❤

Continue Reading

You'll Also Like

2.9K 304 18
HENÜZ DÜZENLENMEYE ALINMADI! ''Burası senin,'' dedim büyük salona doğru giriş yaparak. ''Kiralık daireyi satın alan sen miydin?'' derken güldüm. Ken...
1.3M 89.2K 59
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...
Nefha By .

Teen Fiction

25.8K 1.7K 39
"Günlerdir hatta haftalardır bunu düşünüyorum. Nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum" dediğinde dolan gözlerimi saklamak için başımı öne eğdim. Ayrılık kon...
45K 5.7K 55
"Seksen bir vilayet..." Dedi adam; "Tam seksen bir vilayet seni aradım ..." Kadın,adam için birebir hayatın ta kendisiydi; su gibi, ekmek gibi, nef...