Eve gelene kadar yolu uyku ile uyanıklık arasında geçirmiştim. Cihangir'in herkesin öldürülmesini istemesini, ne kadar hak etse de Baran'ı öldürmesini sürekli zihnimde canlandırıyordum.
Eve yaklaştığımızda Alparslan abime, "Annemler nasıl?" diye sorarak suskunluğumu bitirmiştim. "Seni bulduk ya herkes iyi olacak düşünme bunları." Kafamı cama çevirerek ağaçlı yolu izledim.
Açık demir kapılardan içeri girdiğimizde evin önünde kalabalık vardı. Abim hemen yanıma gelip beni kucağına almıştı. Annem beni görmesi ile ağlaması şiddetlenirken, "öldün sandım. Yine öldün sandım." Diye sayıklıyordu.
Kimse ile konuşamadan abim beni odaya çıkarıp yatağa yatırmıştı. Odadan çıktığında, Yüsra ve tahminen doktor içeri girmişlerdi. Doktor genel kontrollerimi yaptı. Sorduğu birkaç soruya cevap vermiştim.
Bir süre sonra "sadece yüzünüz zarar görmüş, anladığım kadarıyla." Biraz bekleyip, "herhangi bir taciz ya da teca-"kaşlarımı çatarak, "hayır, öyle bir şey olmadı." Demiştim. Gerçekten de öyle bir manyağın elinde başıma her şey gelebilirdi.
Yüsra'nın elimi güven verircesine sıkıp bıraktığını fark ettiğimde ona dönerek, "sadece yüzüme vurdu, yemin ederim." Yüsra hafifçe öksürerek, doktora "Umay ile baş başa kalabilir miyim?" Odadan sessizce çıkan doktorun ardından bir süre kapıya bakmıştım.
Elimi bırakmadan Yüsra "Kendini nasıl hissediyorsun birtanem?" diye sormuştu. Biraz doğrularak yastıklara doğru sırtımı dayadım. "Üç gün boyunca bir odada kaldım. Kaçıran manyak arada gelip söz ile taciz edip beni kışkırtmaya çalıştı ama dayandım."
Yüzüme dikkatle bakan Yüsra, "hatırlamadığın bir anın var mı ya da sinir krizi geçirdin mi? İntihar et-" Kafamı olumsuz şekilde sallayıp, "yemin ederim hiç düşünmedim. Ben yaşamak istiyorum ölmek değil." Ellerimi sıkıca tutmuştu. "Biliyorum canım ve bu beni çok mutlu ediyor."
Aklıma gelen şeyle gözlerim aniden dolmuştu. Kendimi tutamayarak ağlamaya başlamıştım. Hıçkırıklarım arasında Yüsra'ya Cihangir'in yaptığı anlatmıştım. Sanki havadaki buluttan bahsediyormuşum gibi tepkisiz duran Yüsra sonunda,
"Ailen ve Cihangir'in ne yaptığını en başından biliyorum anlatırken çekinme. Cihangir kanun önünde suçlu ama onun yaptığını içinde yargılarken kendi pencerenden değil Cihangir'in penceresinden bak. Ben sana Cihangir haklı ya da haksız diyemem." Demişti.
Bu kadar normal karşılamasına şaşırmıştım. Cihangir gözümün önünde bir adam öldürmüş ve onlarcasının ölüm emrini vermişti. Yüsra beni telkin eden konuşmalarından birini daha yapmıştı.
Bir süre sonra kendimi daha iyi hissederek, "banyo yapıp yüzüme bakmak istiyorum." Demiştim. Tamam anlamında kafasını sallayıp odadan çıkmıştı. Aynada yüzüme baktığımda düşündüğüm kadar kötü olmadığını anladım. Çeneme doğru hafif morluk ve dudağımın kuruyan kanı ile bir patlaklık vardı. Daha kötü olabileceğini bildiğimden hiç şikâyet edecek durumda değildim.
Banyoda kendimi küvete atıp içimdeki vicdan mahkemesini işletiyordum. Cihangir'in başına böyle bir şey gelse elimde imkan olsa bende birini öldürür müydüm? Birilerini öldürdüğünü zaten biliyordum ki tek fark bunu ilk defa gözümün önünde yapmıştı. Eğer o silahı tereddütsüz kullanmasaydı muhtemelen ölen ben olabilirdim.
Su soğuyana kadar çıkmamış ve içimde Cihangir'i savunan mahkememe ara vermiştim. Kendimi daha iyi hissederek bornozumla giyinme odasına geçip giyinip saçlarımı havlu ile kurutuyordum. Kapı çalması ile açılması bir olmuştu. Annem koşar adım gelip boynuma sarılmıştı.
"Y-yüsra gelebileceğimi söyledi. Seni görmem dokunmam gerekti. Sana bir şey olsa yaşa-" dudaklarına elimi koymuştum. "Anne lütfen böyle konuşma. İyiyim. Sadece dudağım ve yanağım sızlıyor. Fiziksel olarak daha kötülerini de yaşamıştım."
Geçmişi hatırlatmam ile daha çok ağlayan kadına çaresizce baktım. "O da bizim suçumuz bu da. Öldün sandım." Anneme sıkıca sarıldım. "Lütfen artık ağlama. Şimdi ben de başlayacağım ağlamaya."
Annem koltuğa yönlenerek oturmamızı sağladı sonra yanaklarımı öptü. "Doktor dedi ki cinsel saldırıda bulunmamış. Eğer öyle bir şey olduysa sorun değil, biz birlikte atlatabiliriz."
Kafamı olumsuz anlamda salladım. "Üç dört defa anca gördüm. Üç gün bir odada tek başıma kaldım. Geri zekâlı bir süre geçince onunla isteyerek evleneceğimi düşünüyordu." Annem kucağına başımı yaslayıp saçlarımı okşamaya başladı. Koltukta uzanmak rahatsızdı ama bir o kadar da huzur doluydu. İyice yerime sinerek gözlerimi kapattım.
"Azıcık burada uyuyabilir miyim?" Annem saçlarımı okşamaya devam ederken, "istediğin kadar yavrum." Kaç gündür uyuduğum huzursuz uykudan sonra annemin dizlerinde huzura yelken açmıştım sanki.
Etrafımda fısıltılar ile uykumdan uyanıp yerimden doğrulmuştum. Üzerimde örtü hafifçe aşağıya doğru inmişti. Ellerim yüzümü sıvazlarken, yaralarım acıyınca, istemsiz ağzımdan "ah" kelimesi çıkmıştı.
Odada olduğunu bilmediğim babam oturduğum koltuğun dibine çökerken korkuyla, "ne, ne oldu? Bir yerin mi acıyor?" Olumsuzca başımı sallayıp, "hayır elim dudağıma geldi. İyiyim."
Yavaşça yanağımda elini gezdiren babamın gözleri dolmuştu. Gözleri ile gözlerim kesiştiğinde elini hızla çekmişti.
"Bunlar hep benim-" anneme yaptığım gibi elimle dudaklarını kapatırken, "kendinizi tribe sokmayın lütfen. Manyağın biri kaçırdı. Asıl problem Elif bana neden yalan söyledi."
Babam iç çekerek, "Baran ile sözde sevgililermiş. Sevgilisine iyilik yapmış." Kaşlarımı kaçarken, "ona ne oldu peki?" Babam,
"sen bunları düşünme lütfen, sadece dinlenmelisin." "Baba Elif'e ne oldu?" Babam kanepede yanımdaki boşluğa oturarak, "Rauf kendine gelip konuşunca Elif'i Cihangir aldı. Ne olduğunu bilmiyorum ve bilmekte istemiyorum." Konuyu uzatıp ortamı germemek için sessiz kalmıştım.
Artık neden Cihangir'e her önüne gelenin tehlikeli dediğini az çok anlamıştım. Sinirlendiğinde önüne ne gelirse kırıp geçiriyordu.
Ellerimi okşayan babama, O an aklıma gelen şeyle, "Rauf ve diğer adamlar nasıl?" Babam ellerimi öpüp, "hepsi iyiler, iyileşiyorlar. Benim şu an tek ilgilendiğim sensin, nasılsın?" Kocaman gövdesini sarabildiğim kadar sarılmıştım.
Baba kokusunu içime çekerken, "iyiyim, beni bulup kurtaracağınızdan hiç şüphe duymadım." Kocaman kolları ile sarılıp başıma öpücük konduran babam sessiz kalmıştı.
Bir süre sonra odadan ikisi de çıkarlarken abimlerin gelip gelmediğini merak ederek sormuştum. Geldiklerini öğrenince isterlerse yanıma gelebileceklerini söylemiştim. Onları da görmeden biraz düşünmek istiyordum ama şu an abilerimin korunduğumu hissettiren sıcaklıklarına ihtiyacım vardı.
Annem ile babam bakıştıktan sonra sessizce odadan çıkmışlardı. Büyük ihtimal Cihangir'i sormamamın nedenini biliyorlardı. Onunla içimdeki mahkemeyi bitirmeden görüşemezdim.
Bir süre camdan gökyüzünü izlerken kapı hafifçe çalındı. Gir dememden sonra elinde tepsiyi nasıl tutacağını bilemeyen Barlas abim ve diğer üç abim sırayla odaya girmişlerdi.
Abim elindeki tepsiyi sehpaya koyarken, "süt dolu bardak taşımak ne kadar zor olabilir diye düşünüyordum. Çok zormuş." Haline hafifçe gülümserken kollarımı açıp sarılmak için bekledim.
Sıcaklığı ile çevrinirken Çağanalp abim "nasılsın" diye sormuştu. Derin bir iç çekerek, "iyiyim, gerçekten iyiyim sadece çok fazla silah ve yaralı insan gördüm." Çağanalp abim kafasını sallarken gözlerinin kızarıklığı dikkatimi çekti.
Barlas abimin güvenli kollarından çıkıp Çağanalp abime yaklaşmıştım. "Sen ağladın mı bana en çok benzeyen abim." Abim iki parmağını birbirine yaklaştırıp, "birazcık" demişti. Gözlerim dolu dolu sarıldım.
Barlas abimin zoruyla hepimiz süt içerek zararsız konulardan konuşuyorduk. Cihangir'e olan hayranlığını her zaman dile getiren Celasun abim, "Umaycım Cihangir'in yaptığı şey sana yanlış gelebilir ama-" Kafamı hızla sağa sola sallayarak abimi susturdum.
"Abi o manyağı vurmasını anlarım ama yarılıyken bir daha vurması çok ço-" Alparslan abim araya girerek, "canım kardeşim o yaralı dediğin it silahına ulaşmaya çalıştığı için bir daha vurdu. Biz sana bakarken görmemiştik bile. Cihangir fark etmese seni vurabilirdi." Olayın farklı bir penceresini fark etmiştim.
Bu sefer, "neden tüm adamlarını öldürün dedi o zaman." Alparslan abim oflayarak elini saçlarından geçirmişti. "Çünkü Cihangir sen kaçırılmadan çok önce Tepelilerin tüm adamlarına taraflarını seçmelerini söylemişti. Ama o salaklar yanlışı tercih ettiler. Ölmek zorundalardı."
Abime kaşlarım çatık bakarken o devam etti. "Cihangir'i savunmak istemiyorum ama o demese biz diyecektik zaten." Bir süre sonra odadan ayrılan abimlerin ardından odaya getirilen yemekten biraz yiyerek huzursuzluğumu gidermek için yatmıştım.
Bir anda kendimi karanlık bir ormanda buldum. Etrafa baktığımda bugün beni buldukları yer olduğunu fark ettim. Etrafa bakarken Cihangir'in yerde kan içinde yattığını görerek çığlıklarımla yanına koşmaya çalıştım. Yanına ulaşamadan önümde duran Baran sinsi bir gülüşle "senin yüzünden öldü." Demesiyle yere çökmem bir anda oldu. Gözlerimi sıkıca kapattım hıçkırıklarım arasında çığlık atmaya başlamıştım.