45.Bölüm -Kapanmayan Yaralar

13.9K 1K 117
                                    


Cihangir

İnsan hayatında on saniyenin bir ömür gibi olduğu zamanlardan birini yaşıyordum. Umay tabureden kalkarken hafifçe sendelediğini fark etmiştim ve ona doğru hızlıca ilerlemeye başlamıştım. Ama bir anda yere düşünce ne yaptığımı bile fark etmeden yanına ulaşıp hemen başını dizlerime yasladım. 

Yanımıza gelip endişeyle birbirine bakan konuklarda hitaben, "çekilin" diye bağırdığımı hatırlıyorum. Korkuyla bakan yüzlerden hemen gözlerimi alıp bembeyaz olan teninin daha da kan çekilmiş gibi göründüğüne fark edince hemen hastaneye götürmek için hareketlendim. 

Koşar adım kapıya geldiğimde Mete kapıda duran arabamı getirdi. Arkaya dikkat ederek yerleştirirken kolumu tutan arkadaşım Eray'ın kolunu ittirdim. "Gerizekalı mısın? Doktorum ben de geleyim." Demesi ile hızla kafamı sallayıp direksiyona geçtim. 

Araç tekerlekleri acı ses yaparken yola koyulmuştum. Arkadan birkaç dakika sonra Eray, "Galiba tansiyonu düşmüş. Yine bir hastaneye gitmekte fayda var." dediğinde korkuyla arkaya bakış attım. Esad endişemi görerek, "Cihangir sakin olur musun?" diye uyarmıştı.

Hastaneye girdiğimizde hafifçe kendine gelir gibi olsa da acil müdahale odasına almışlardı. Başımı duvara dayayıp sakin kalmak için derin nefesler alıyordum. 

Nasıl bir durumda olduğumu bilmiyordum ama Eray omzumu sıkarak, "Cihangir lütfen sakin ol. İçeri gireceğim." Dediğinde kafa sallamıştım. Arkadan gelen aile üyelerine bakacak durumda değildim.

Hemen arkamızdan gelen Umay'ın ailesi ve arkadaşları endişe ile bakarken arkamı döndüm. Bu ruh hali ile kimseyi görecek durumda değildim. 

Ne kadar süre geçti bilmiyorum ama Esad kapıdan çıkıp önemli bir şey olmadığını söylemişti. İçimize su serpilirken içeriden neden doktorların çıkmadığını söylediğimde, her ihtimale karşı test yaptıklarını belirtmişti. Eray'ı Barlars'a devredip gönderince bir süre sonra kapının açılması ile hepimiz kapıya yönelmiştik. 

Doktor "Eray bey söylemiştir zaten, önemli bir durum yok tansiyonu düşmüş, aç kaldığını hastamız da belirtti. Biz her ihtimale karşı testlerimizi yaptık birazdan sonuçları alırız." 

Hepimize bakarak, "hastamızın eşi kim?" diye sormuştu. Korku ve endişenin silinmediği sesimle, "ben" dediğimde tebessüm eden doktor, "sizi görmek istedi, çok halsiz yorulmasın." Dediğinde çocuk gibi kafamı sallamıştım.

İçeri girdiğimde yatakta iyice solmuş teniyle uzanıyordu. Umay'ı bu şekilde görmek beni kahretti. Önceki ay grip olduğunda bile canımdan can gitmişti hastane yatağında yatması müşahede edemeyeceğim kadar acı vericiydi. 

Geldiğimi fark etmiş olmalı ki gözlerini açıp mavi hareleriyle bana baktı. Elini uzattığında hemen tutup yatağım köşesine oturmuştum. 

Suç işlemiş küçük bir çocuk gibi, "geceye unutulmaz imzamı attım değil mi?" Alnına ufak öpücüklerimden kondurdum. 

"Ömrümden ömür gitti." İşi şakaya vurmak istercesine hafifçe kıkırdayarak, "aman Cihangir zaten 28'sin. Hiç ömür falan gitmesin yaşlanacaksın." Dediğinde ben de gülümsedim. 

"Bu aralar hastalıkta olayını biraz abarttım galiba. Sende kütük gibisin bir insan soğuk kapar ki karın ilgilensin." Sitemine gülerek, "evin direği nasıl hastalansın karıcım." Birbirimize bakarak gülümsemiştik.

Umayla evli olmak en sevdiğin kitapta ana karakter olmak gibi hissettiriyordu. Hiç azalmayan bana özel neşesi, sevgisi, mesleğine duyduğu bağlılığı ve daha birçok şeyle hayatımın merkeziydi. 

Güzel DehaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin