𝗗𝗶𝗸𝗸𝗮𝘁: 𝗔𝗯𝗶𝗹𝗲𝗿𝗶�...

By bikesya

1M 59.3K 41.1K

3 kıskanç abi ve ultra sinir bozucu 1 ikize sahipseniz hayatınız ne normal seviyedir ne de kalbiniz aşkın kap... More

Tanıtım
Birinci Bölüm
İkinci Bölüm
Üçüncü Bölüm
Dördüncü Bölüm
Beşinci Bölüm
Altıncı Bölüm
Yedinci Bölüm
Sekizinci Bölüm
Dokuzuncu Bölüm
Onuncu Bölüm
On birinci Bölüm
On ikinci Bölüm
On üçüncü Bölüm
On dördüncü Bölüm
On beşinci Bölüm
On altıncı Bölüm
On yedinci Bölüm
On sekizinci Bölüm
On dokuzuncu Bölüm
Yirmi birinci Bölüm
Yirmi ikinci Bölüm
Yirmi üçüncü Bölüm
Yirmi dördüncü Bölüm
Yirmi beşinci Bölüm
Yirmi altıncı Bölüm
Yirmi yedinci Bölüm
Yirmi sekizinci Bölüm
Yirmi dokuzuncu Bölüm
Duyuru!
Otuzuncu Bölüm
Duyuru

Yirminci Bölüm

28.1K 1.9K 1.7K
By bikesya

İyi Okumalar :D

•••

Derin bir nefes alarak aşağı indiğimi belli etmek için her zaman ki gibi ayaklarımı vura vura merdivenlerden inmeye başladım.

Sanki az önce konuşulan hiçbir şeyi duymamışım gibi üzgün ve mahvolmuş yüz ifademle biricik ediz ve rüzgar abimle konuşmaya gidiyordum.

Aslında bakarsak üzgün ve mahvolduğum kısmı pek yalan sayılmazdı. Üzerime büyük bir iftira atılmıştı. Bunun altından nasıl kalkacağımı bile bilmiyordum. Bundan da öte sırf aptal bir ceza yüzünden bu hayatta sırtımı dayadığım insanlar bana sırtını dönmüştü.

Hemde en çok onlara ihtiyacım varken.

Gözlerim tekrar dolduğunda son basmakta durarak kafamı havaya kaldırıp elimle hava yaptım. "Yaprak ağlama artık be kızım. İyice sulu göz oldun çıktın he." Diye kendimi teselli ede ede gözyaşlarımı geldiği yere geri gönderdim.

Bu arada içeri de ki seslerde beklediğim gibi kesilmişti. 

Yavaş adımlarla içeri girdim. Hepsi tahmin ettiğim gibi rahatsızca koltukta oturuyorlardı.

Hepsini görebileceğim tekli koltuğa oturarak yüzlerine baktım tek tek. Hiçbiri bana bakmıyordu. Daha doğrusu bakamıyorlardı.

"Ediz ve rüzgar abi konuşabilir miyiz? Yoksa poyraz abim size her şeyi anlattı mı?" Sesim uzun süre ağladığım için pürüzlü ve kısık çıkmıştı. Hafifçe öksürerek sesimi düzelttim.

Ediz abimle göz göze geldik. Gözlerimin halinden olsa da gerek yüzünü buruşturarak bakışlarını kaçırmıştı.

"Ediz abi?" Dedim tekrar bana bakması için.

Rahatsızca oturduğu yerde dikleşti "Bak yaprak senin böyle bir şey yapmayacağını biliyorum. Sen böyle birisi değilsin..." durarak poyraz abime kısa bir bakış attı. Sonra kahverengi gözlerini gözlerime dikti "Ama abim kamera kayıtlarını izletti ve bütün her şey senin yaptığını gösteriyor, güzelim."

Sinirle yüzümü buruşturdum. "Bana güzelim deme. Cümlenin başında kardeşinin bir hırsız olduğunu ima ederken sonunda güzelim demen gerçekten yapmacık duruyor, abi." Dedim gözlerinin içine bakarak.

Yüzündeki ifade birkaç saniye içinde değişmişti. Şaşkınca kaşlarını çattı.

Onların bana inanmadığını bilen ben şu an tam olarak ağlardı herhalde ama nedense ben şu an ağlamak yerine sinirimi dışarı vumayı tercih ediyordum.

Umarım onları duyduğumu anlamazlardı.

"Yaprak be-" diyen ediz abimi umursamadan rüzgar abime döndüm. "Rüzgar abi? Sende benim bir hırsız olduğumu düşünüyor musun diğer abilerim ve bir tanecik ikizim gibi?" Derken toprağa yandan bir bakış atmayı ihmal etmemiştim ama o da mavi gözlerini rüzgar abim gibi benden kaçırmıştı.

Şu an içlerinde en zorlanın toprak olduğunun farkındaydım. Çünkü aralarında yine en duygusalı ve böyle şeylere gelemeyeni oydu. Ayrıca çok belli etmese de benden uzak kalamazdı.

Eh, bakalım bu olay bittikten yanında ikizini bulabilecek misin seni maymun suratlı toptoş.

İçimden gülmek gelse de yüzümü ifadesiz tutarak oturduğu yerde can çekişen rüzgar abime odaklandım. Bakışlarını benim yüzüm dışında bütün odada gezdiriyordu.

"Tabiki de hırsız değilsin yaprak. Kimse sana hırsızsın demiyor ama.." durdu. Tek kaşımı kaldırdım "Ama kamera kayıtları yüzünden sende benim yaptığımı düşünüyorsun öyle mi?" Hiçbir şey diyemeden sustu.

Sen böyle daha çok susarsın rüzgarcığım.

"Şaka gibi göz göre göre kardeşinizin bir hırsız olduğunu söylüyorsunuz. Yazık gerçekten..."

Sinirle bir nefes aldım. "Pekala, diyebilecek hiçbir şeyim yok. Bunca yıl abilerim ve ikizim olarak bana güvenmediyseniz, böyle bir şey yapamayacağımı anlamadıysanız demek ki hiçbir zaman abim ve ikizim olamamışsınız demektir." Dedim gözlerimden yaşların akmasına izin vererek.

Eğer ağlamazsam bu flash tv'den hallice olan performansıma inanmazlardı.

Ya da inanırlardı çünkü hepsi o kadar gergindi
ki şu an kalkıp bana sarılmamak için kendilerini sıkıyorlarmış gibiydi.

Yanaklarımdan akan gözyaşlarımı sildim "İnanmamak ya da güvenmemek tamamen sizin tercihiniz. Beni tanıyamadığınız için sizleri suçlamıyorum. Bu iş elbet ortaya çıkacak fakat..." diyerek sustum.

Poyraz abimin kahverengi gözlerine baktım. Yüz ifadesi dışarıdaki insanlara karşı takındığı tavrı gibi soğuk ve sertti ama gözleri her zaman ki gibi şefkatle parlıyordu.

Benim ağlamama bile dayanamayan poyraz beye de bir bakın. Kendi ayağına sıktın haberin yok.

"Belli ki ben sizi tanıyamamışım. Ne olursa olsun her zaman bana güvenen abilerim ve ikizim olduğunu sanıyordum. Hadi diyelim ki öyle oldu. Ben sizi gerçekten tanıyorum, siz bana inanıyorsunuz ve bu sadece sizin bana oynadığınız aptal bir şakadan ibaretse..." hepsi iyice gerilmişti.

Aaa daha karpuz kesecektik ne çabuk gerildiniz siz öyle?

Ellerimi koltuğun yanlarına vurarak oturduğum yerden yavaşça ayağa kalktım "İşte o zaman sizi hiç affetmem. Bana bir iftira atıldığı halde yanımda olmanız gerekirken, ben böyle bir durumdayken bu tavırlarınız yaptığınız saçma bir şakaysa işte o zaman tamamen silerim sizi."

Yemin ederim abimlerle hayatımın ne ciddi konuşmasını yapıyordum ve hala bir pot kırmamıştım. Eh bi Leonardo DiCaprio olmasakta oscar'ı hakediyorduk tabii.

"Ne?!" İlk tepki topraktan gelmişti. Ayağa kalktı hızlıca "Ne dediğinin farkında mısın sen yaprak?!" Korku ve endişeyle gözlerime bakıyordu.

Alayla ellerimi iki yana açtım "Oldukça açık değil miydim sence?"

Rüzgar abim ayağa kalkarak bana yaklaştı "Yaprak, şu an sinirlisin. Otur ve saçmalama güzelim hadi."

Geriye giderek bana yaklaşmasını engelledim "Asıl sen saçmalamayı kes! Geçmişsiniz karşıma hırsız olduğumu ima ediyorsunuz! Ne yapsaydım ayaklarınıza kapanıp sizi ikna etmeye mi çalışsaydım?!" Dedim sinirle.

Madem öyle oyunu kuralına göre oynayacaktık.

"Yaprak sesini yükseltme!" Dedi poyraz abim.
Sinirden ellerini yumruk yapmış sıkıyordu. Parmak boğumları beyazlamıştı.

Sinirle derin bir nefes aldım "Öyle mi, abi? Tek sorun sesimi yükseletmem mi gerçekten? Keşke sesimin yüksekliğini kafana taktığın kadar beni ne kadar kırdığının da farkında olsan." Dedim. Sesimden bile kırgınlığım apaçık belliydi.

Dolu dolu olan gözlerimle ona baktım. En sonunda dayanamayarak bakışlarını kaçırmıştı benden. Pişman gibi duruyordu. Bu kadar çabuk mu?

Gelen hıçkırığı engellemek için dudaklarımı ısırdım. Şu an gerçekten oynuyor muydum yoksa cidden ağlıyor muydum bilmiyorum ama bir sinir boşalması yaşadığım kesindi.

Saatlerdir üzerimde emanet gibi duran bir ciddilik ve sinir vardı. Eğer bu şeyden acil kurtulmazsam vücuduma giren yabancı bir madde gibi aşırı ciddilik zehirlenmesi yaşayacaktım.

Pekala, sanırım defolup gitme zamanım gelmişti.

Gözlerimden firar eden bir damla yaşı silerek kapıya ilerledim. "Ben gidiyorum. Ne haliniz varsa görebilirsiniz." 

"Nereye gidiyorsun?" Diyen ediz abimin telaşlı sesi kulaklarıma dolmuştu.

"Bu ev dışında nereye olursa."

Rüzgar abimde "Yaprak! Saçmalamayı kes, bu saatte nereye gideceksin?!" Diye bağırmıştı.

Üzgünüm ama şu an sana olan umrum çevrimdışı abiciğim.

Portmantodan spor ayakkabımı alarak ayağıma geçirdim. Diğer ayakkabımı da giyecekken bir anda elimden çekilmişti. Kafamı kaldırdığımda toprağın kızarmış mavi gözleriyle karşılaştım.

"Gitme! Nereye gideceksin akşamın bu saatinde? Gel odana gidelim, uyuyalım sakinleş biraz." Dedi titreyen sesiyle.

Hadi ama... omuzlarımı düşürerek ona baktım. Yapma toprak. Öyle bir bakıyordu ki onda ki telaşı ve korkuyu ben hissetmiştim.

Keşke poyraz abimi dinlemeseydin, toprak.

Dişlerimi sıkarak elinden hızla ayakkabımı alarak giydim.

"Siktir bir de üzerinde ki o şortla mı dışarı çıkacaksın? Yalnız başına, hemde bu saatte?! Komik şakaymış gerçekten."

Baygın bakışlarımla ediz abime baktım.

Cidden mi?

Gözlerimi devirerek onu umursamadan kapıyı açtım.

"Hiçbir yere gitmiyorsun, yaprak! İçeri gir ve hemen odana çık!" Poyraz abimin gür sesiyle tuttuğum kapının kolunu sıktım.

Hışımla ona döndüm "Sen bana karışamazsın!"

Korkutucu gözleriyle yüzüme bakıyordu "Ben senin abinim!"

Alayla güldüm "Abim mi? Abim olsaydın bana inanırdın!" Diye bağırdım.

Sinirle derin nefesler almaya başladı. Ne oldu poyraz bey? Al sana ceza işte.

"Ege'lere gidiyorum. En azından orda bana inan birileri var. Mümkünse hiçbiriniz peşimden gelmeyin!" Diyerek dışarı çıkıp sert bir şekilde ardımdan örttüm kapıyı.

Arkamdan gelmemeleri için hızlı adımlarla yürüyerek evden uzaklaşmaya başladım. Neyse ki kimse arkamdan gelmemişti. Gelemezlerde zaten.

Hemen Ege'yi arayacaklarını bildiğim için onlardan önce aramam gerekiyordu. Kapüşonlamun cebinde mi telefonumu çıkardım.

Saat 22.43'dü.

257 mesaj ve 32 cevapsız çağrı vardı.

Gruptan, Ege'den, Can'dan mesaj vardı. Yine mesajlarda olduğu gibi Ege ve Can bir sürü cevapsız çağrı vardı.

Manyak mı lan bunlar? İşsizler eğer açmıyorsam niye 10 saniyede bir arayıp mesaj atıyorsunuz ki?

Gözlerimi devirerek hepsini pas geçip direk Ege'yi aradım. Sadece birkaç saniye sonra telefon açılmıştı.

"Yaprak! Lan neredesin sen? Niye bu telefonlara bakılmıyor? Öldüm meraktan. Ne yapıyorsun? İyisin değil m-"

Gözlerimi devirerek onu susturdum. "Allah aşkına bir sus nefes alda motorun soğusun motorun."

"Arkadan araba sesleri geliyor. Yoksa dışarıda mısın sen?" Bakışlarımı yolda gezdirdim. Sokaktan tek tük arabalar geçiyordu.

"Evet, bende onu söylemek için aradım. Büyük ihtimalle abimler ben kapatınca seni arayacak. Sizde olduğumu söylersin tamam mı?"

"Nasıl sizde olduğumu söylersin? Nereye gidiyorsun sen bu saatte?! Yaprak hadi güzelim bak çıldırtma beni, gel bize. Neredesin sen? Ben geleyim seni almaya." Arkadan birkaç patırtı sesi gelmişti. Sanırım gerçekten hazırlanıyordu.

Şu an hiç eve gidesim yoktu. Nefes almaya ihtiyacım vardı.

"Hayır, Ege sen evde bekle bende 1-2 saate gelir-"

"Seni tek başına bırakacağımı düşünüyor musun gerçekten? Şu an kapıdan çıkıyorum. Seni alacağım ve eve geleceğiz." Ardından gelen kapı örtülme sesi de dediklerini destekler nitelikteydi.

Sıkıntıyla ofladım "Ya tamam gelmene gerek yok ben gelir-

"Geliyorum, kapa çeneni." Diyerek telefonu suratıma kapadı.

Ofladım. Manyak antilop.

Kıvırcık Can'a iyi olduğumla ilgili mesaj atarak telefonu kapayıp cebime koydum. Kapüşonlumun şapkasını kafama geçirerek fermuarını çektim.

Havalar normal bir sıcaklıktaydı ama Ekim ayının ikinci haftasında olmamızın getirdiği bir serinlik vardı ve ben o anki sinirle dışarı çıkacağımı bile bile şort giymiştim.

Tamam birazcık onların gıcıklığına giymiş olabilirdim. Ama şu an götümün donduğunu varsaymazsak ve ediz abimden aldığım tepkiyi göz önünde bulundurursak gayet iyi yapmıştım.

Seni pilavboy edizcik, sen daha çok çıldıracaksın haberin yok.

Kendi kendime sırıttım.

Tabii bu sırıtmam bir iki saniye sürmüştü çünkü aklıma büyük bir iftiraya uğradığım ve okulda herkesin gözünde hırsız konumunda olduğum geldi.

Gözlerimi devirdim "Ulan yaprak sen bu hayata kaos için gelmişsin be kızım. Rahat batıyor sana batıyor." Diye homurdana homurdana sokakta yürümeye devam ettim.

Sokağın sonuna geldiğimde yanımda bir taksi durmuştu. Hiç umursamadan hızlı adımlarla yürümeye devam ettim. Sonuçta akşam akşam götü kollamak gerek.

Bunun hırsızı var, tinercisi var, tacizcisi va-

"Yaprak!"

Arkamdan gelen sesle durdum. Meriç'in sesi değil miydi lan bu? Arkama dönmemle bir anda üzerime çullanması bir olmuştu.

"İyi misin? İyisin değil mi? Okuldan ağlayarak çıkınca korktum." Belimdeki kollarını sıklaştırdığında şaşkınca öyle kaldım.

Ne oluyor be?

"Meriç ölmedim, sakin ol bi." Dedim. Kollarımı boynuna sararak sarılmasına karşılık verdim.

Birkaç saniye sonra geri çekildi. Gözlerinde endişe vardı. "Ne işin var senin burada?" Diye sordum.

"Asıl senin ne işin var buralarda? Hemde bu saatte ve tek başına?" Dedi sesini yükselterek.

Omuzlarımı silkerek tekrardan ellerimi ceplerime yerleştirdim. "Evi terk ettim." O kadar rahat söylemiştim ki sanki her gün hobi olarak evi terk ediyorum.

Sırıttım.

Haklıydı aslında şaşırmakta. Tek başıma dışarı çıkmama izin vermeyi geçin abimlerle bile dışarı çıkarken izin almam gereken manyak bir poyraz abiye sahiptim.

Kaşlarını çattı "Dalga mı geçiyorsun? Yoksa..." durdu. Çatık olan kaşlarını sanki mümkünmüş gibi daha da çok çattı "Yoksa o abin olacak herifler sana bir şey mi yaptı?" Dedi tükürürcesine.

Yüzünü buruşturdum "Tabiki de hayır, bana hiçbir şey yapmadılar. Sadece... okulda yaşanan olayı biliyorsun değil, mi?" Dedim çekinerek.

Sonuçta bana inanmayabilirdi. İnanmasa da onu yargılamazdım.

Gözlerini kaçırtarak kafasını salladı "Evet duydum."

Tabiki de duyacaktı, konuşmayan mı vardı ki?

"İnanmadılar. Benim yaptığımı düşünüyorlar. Tartıştık işte."

Şaşkınlıkla afalladı "İnanmadılar mı? Senin abin? O sarsılmaz Poyraz Çağlayan, kız kardeşi için her şeyi yapmayı göze alan adam, inanmadı mı?"

İşte dışarıdan tamda böyle duruyordu. Abim böyle bir ceza yöntemi seçerek kafayı yemiş olmalı.

Sıkıntıyla nefes vererek kafamı salladım "Sen neden buradasın?"

Alayla güldü. Elleriyle yüzünü sıvazladı "Bir de inanmadılar yani öyle mi? Adi piçler!"

Ne?

Kaşlarımı çatarak ona baktım "Ne diyorsun, Meriç?" O az önce abimlere mi küfür etmişti?

Kafasını iki yana sallayarak tekrar gözlerime baktı "Onlar yüzünden ağladın değil mi? Tabi ki de ağladın! Gözlerinin haline bir bak!" Dedi hırsla.

"Kendine gel, Meriç! Ne olursa olsun abim onlar benim. Küfür edemezsin." Dedim.

Gerçekten abimlere olan bu hırsı nedendi bilmiyorum. Küçükken iyi anlaşırdı abimlerle, şimdi ne olmuştu? Ne bu hırs, kin?

Sinirle derin nefesler almaya başladı.

"Neden buradasın bilmiyorum ama en iyisi git ve sakinleş Meriç." Diyerek arkamı dönüp yürümeye başladım.

Şu an Meriç'in bu tavırlarına kafa patlatamayacak kadar yorgundum.

"Bekle! Yaprak, lütfen."

Arkamdan koşarak geldiğini duyabiliyordum. Önüme geçtiğinde durmak zorunda kalmıştım.

Telaşla gözlerime baktı "Ben üzgünüm tamam mı? Sadece seni böyle üzgün görmeye dayanamıyorum." Yanıma yaklaşarak ellerimi avuçları arasına aldı. Kahverengi gözleri az önceki gibi sinirle değilde şefkatle parıldıyordu.

"Bizim eve gidelim. Bu soğukta daha fazla dışarıda kalma. Hem annem yaprak sarması yapmıştı. Biliyorsun Nuriye sultanın sarmalarını sen." Dedi gülümseyerek.

Gerçekten dakikalar içinde değişen ruhsal hali şok ediciydi.

Kafamı iki yana salladım "Meriç, gerçekten gerek yok, Ege gel-"

Bir anda onun benim ellerimi tutan elleri çekilmiş ve biri tarafından omuzundan itilmişti.

"Aynen kardeşim sana hiç gerek yok." Çınar'ın soğuk sesi kulaklarıma dolduğunda hızla arkama döndüm. Dönmemle burnumu göğsüne çarpmıştım.

"Lan, gitti burnum!" Burnumu tutarak geri çekildim.

Ne ara geldi de dibime kadar girdi bu 1.87'lik çınar.

Meriçe bakan sinirli gözlerini bana çevirdi. Bakışları yumuşamış ve çatık kaşları düzelmişti. "Dur bir bakalım burnuna." Ellerimi tutarak çekmişti.

Kalbim 190'la atıyordu şu an. İnşallah bir rezillik yapmazdım.

Allahım lütfen. Bugün yeterince bir çok duygunun kotasını doldurmuştum buna hiç gerek yok, gerçekten.

Çenemi tuttu ince parmaklarıyla. Havaya kaldırarak burnumu inceledi. Bir doktor edasıyla gözlerini kıstı. Birkaç saniye burnumu inceledikten sonra gözlerime baktı "Küçük burnun hala iyi ama bu gözlerinin hali pek iyi durmuyor sanki." Dedi.

Güldüm"Hay-"

"Yaprak!" Ege'nin sesi kulaklarıma dolduğunda kafamı çevirip baktım.

Çınarda parmaklarını çekmişti.

Birkaç adımda yanıma gelerek hızla sarılmıştı bana. Gülümseyerek kollarımı sıkıca boynuna doladım. "İyi misin güzelim?" Kafamı salladım. Şimdi daha iyi hissediyordum. Saçlarımı öperek geri çekildi.

"Poyraz abi aradı, bir sürü şey söyledi. Bağırdı çağırdı hiçbir şey anlamadım ama en sonunda küfür ederek suratıma kapadı. Ya da telefonu kırmışta olabilir." Dedi tedirgince.

Onun aksine ben kahkaha atmıştım.

Şimdiden çıldırmaya başladılar yani, ha?

Hepsi garipçe suratıma baktı. Hemen gülmeyi keserek toparlandım. Ege'lerin abimlerin bu saçma 'ceza' olayından haberi olup olmadıklarını bilmiyordum bu yüzden hiç çaktırmayacaktım.

Ha eğer varda bana söylemiyorlarsa her şey ortaya çıktığında onlardan da güzel bir intikam alırdım tabii.

"Gerçekten umrumda değiller, Ege. Bana inanmadılar. Eğer benim bir hırsız olduğumu düşünüyorlarsa bundan sonra diyebilecek ya da yapabilecek hiçbir şeyim yok." Dedim üzgünce.

Bir bakıma bu sözleri söylerken gerçekten üzülüyordum. Sonuçta çokta iç açıcı bir durumda olduğum söylenemez.

"Şaka gibi gerçekten. Hala nasıl sana inanmazlar aklım almıyor ama..." yüzümü avuçları arasına aldı "Sen benim çocukluğumsun, kardeşimsin. Beraber büyüdük biz. Kendimden çok sana güveniyorum ben."

Gözlerim dolmuştu. Abimlerden hiçbir farkı yoktu benim için. Gülümseyerek yanaklarını öptüm. "Bende sana güveniyorum, egoş. Ne olursa olsun."

"Kankiloştoom! Yaprak, baksana kızım!" Can'ın ciyaklayan sesini duymamla güldüm. Şimdiden manzarayı hayal edebiliyordum.

Ona baktım. Üst sokaktan, üzerinde ki SüngerBob baskılı sarı pijaması ve montuyla koşarak geliyordu. Kıvırcık saçları dağılmıştı.

Çınar "Al işte, geliyor mahallenin delisi! Şu gerizekalıyı neden çağırdık ki biz?" Dedi yakınarak.

Ona kötü bakışlarımı atarak koluna yapıştırdım bir tane "Çocuğa neden gerizekalı diyorsun? Baksana çok tatlı." Dedim. Gülerek tekrar can'a döndüm.

"Tatlı mı?" Dehşetle konuşan Çınar'a cevap vermek isterdim fakat kıvırcıklı kekim can hızını alamayıp üzerimize doğru zıplamış ve Ege, can, ben üçlüsü tam olarak sülük gibi yere kapaklanmıştık.

"Hassiktir kafam kırıldı!"

"Yaprak kankişim sanırım bacağınla böbreğimi deşmiş olabilirsin."

Acıyla inleyerek elimi canın kıvırcık saçlarına atıp çektim "Anamm bıraksana saçlarımı kız! Böbreklerimi alabilirsin ama saçlarımı, asla!"

Üst bedenim Ege'nin üzerindeyken bacaklarım canın karnının üzerindeydi. Karman çorman bir şekilde can çekişiyorduk yerde.

"Allahım sen beni al ama artık ya!" Dedim ağlayan sesimle.

Bitmiyor abi, bu lanetli gün bitmiyor.

"Can, ben senin olmayan beynini sik- yani tüküreyim kardeşim!"

Kollarımdan tutup beni kaldıran Çınar'a birkaç saniye baygın bakışlarımı attım. He canım biz de zaten anlamanıştık.

Gözleriyle baştan aşağı vücuduma süzerek hasar taraması yaptı ve en son gözlerimde durdu "İyi misin?"

Kafamı salladım "İyiyim ama onların yardıma ihtiyacı var." Dedim elimle hala yerde Can çekişen Ege ve Can'ı göstererek.

"Ulan mal bacağını bacağımın üstünden çeksene."

"Asıl sen kolunu çek oğlum. Zaten yaprak kankişim böbreğimi deşti sende diğerkini hallediyorsun."

Çınar sinirle yüzünü sıvazladı "Sabır allahım sabır." İsyan ede ede can'ı kaldırmaya çalıştı.

Altını çiziyorum çalıştı çünkü Can, Çınarı da üzerine düşürmek için her boku deniyordu şu an.

Uslanmaz kıvırcık ya.

"Ooo gençler partiye erken başlamışız." Diyerek ortama giriş yapmıştı Emre. Yanında da yiğit vardı.

Kaşlarımı çatarak onların yanına gittim. "Hoşgeldiniz hoşgeldiniz de sizin ne işiniz var burda kankilerim?"

Şahsen hiçbirini burada beklemiyordum.

Emre gülerek kolunu omuzuma attı "Kuşlar bize burada dertli bir kuşun olduğunu söyledi. Biz de bir gidelim bakalım dedik. İyi yapmış mıyız?"

"Tabiki de iyi yapmışsınız ama akşam akşam sizi de yordum keşke gelmeseydiniz."

Yiğit yanağımı sıktı "Saçmalama yaprak. Tabiki geleceğiz sen artık toprak kadar bizim de kardeşimizsin." Dedi.

Gülümseyerek kafamı salladım. Onlarda benim için öyleydi. Artık gerçekten aramızda bir duvar kalmamış hissediyordum. Hepsi benim dostumdu.

Büyük ihtimalle de onları Ege çağırmıştı. Ya da bir şekilde gelmişlerdi bilmiyordum.

Derin bir nefes aldım.

Aklıma Meriç geldiğinde hızla bakışlarımı etrafta gezdirdim. Yoktu. Sanırım gitmişti. Şu anlık gitmesi iyi olmuştu ama en yakın zamanda onunla konuşmam gerekiyordu.

Dudaklarımı ısırarak tekrar grubumuzun beyni olan yiğite döndüm "Zekalı kekim yiğido, ben nasıl kurtulacağım bu iftiradan, ha? O mükemmel beynini benim için çalıştırır mısın?"

Sonuçta yanımda bir dahinin oğlu duruyordu. Genler sağolsun yiğit de babasından hallice bir zekaya sahipti.

Güldü ama onun yerine sorumu çınar yanıtlamıştı "Sen hiç merak etme, biz onunda bir yolunu bulduk." Dedi sırıtarak.

Daha sonra hepsi sırıtmaya başladı.

Kaşlarımı çatarak onlara baktım "Ne planlıyorsunuz siz?"

"Az sen çekil bakayım şurdan topçu." Can, Emre'yi yanımdan itekleyerek kendi kolunu omuzuma attı "Sen şimdir boşver planı da sabaha kadar akıyor muyuz Bayburt?" Dedi bağırarak.

Baygın bakışlarımla suratına baktım "Can, manyak mısın sen?"

"İlk önce sen bir geri bas kardeşim." Diyerek Can'ı adeta benden en uzağa fırlatmıştı çınar. Yine ve yine aynı şeyler.

"Gecelere felan akmıyoruz. Yaprağın moralini düzeltiyoruz ve sonra herkes evine defoluyor anlaşılmayan bir durum?"

Ege ve Can sinsice sırıtmaya başladığında şimdiden Çınar'ın sözlerinin boş yere söylenmiş birkaç kelimeden ibadet olduğunu anlamıştık.

Omuzlarımı düşürerek kafamı havaya kaldırdım.

Sanırım bütün hiç bitmeyecekti.

•••

"Güzelim, meleğim, prensesim uyan hadi." Yanağımda hissettiğim öpücüklerle yüzümü buruşturdum.

Başım yarılırmış gibi ağrıyordu. Gözlerimi açacak halim bile yoktu ve biri car car tepemde konuşup uykumda beni taciz ediyordu.

En son saat 3.30 gibi Ege'lere geldiğimizi hatırlıyordum.

"Uyanmaz o rüzgar abi, gece baya geç yattık da. Hem sizi burda görürse sinirlenir. Gidin bence siz." Ege'nin bol uykulu ve kısık sesi kulaklarıma dolmuştu.

"Defol git lan okuluna zaten aklımız çıktı dün, sinirimi senden çıkartmayayım. Alıp gideceğiz kaçak prensesi." Ediz abim miydi o?

Yok ya dün baya saydırdım ondan rüyama girdiler herhalde.

Yatakta iyice yayılarak kafamı yastığın altına koyup uykuma kaldığım yerden devam ettim.

Gözlerimi açacak halim bile yoktu. Kafam patlamak üzereydi.

Başımda ki yastık çekilmişti "Bebeğim uyan hadi, evimize gidelim orda uyursun."

Rüzgar abi rüyamdan defolup gider misin?

"Ya çekil şurdan prens çakması, uyandırmaya çalışıyor kızı bir de. Git arabayı çalıştır ben getiyorum prensesi."

"Niye sen alıyormuşsun lan? Ben alırım sen git arabayı çalıştır."

"Çünkü ben senden 2 yaş büyüğüm ufaklık, çaktın?"

"Ufaklığını sikey-"

"Rüzgar, defol git kardeşim hadi abisinin küçük aslanı."

Üzerimde ki yorgan çekilmişti.

"Ulan yine mi bu şort?! Bak elim ayağım titremeye başladı, geliyorlar bana yine."

Ne oluyor abi ya?

"Neyse hele bi şurdan çıkalımda evde görüşeceğiz seninle prenses. Gel bakalım abinin kaslı kollarına." Birkaç saniye sonra bedenim havalanmıştı ama gözlerimi açıp itiraz edecek halim bile yoktu.

Boynumda bir baskı hissetmiştim. "Oh be sonunda ulan."

"Yaprak uyandığına hepinizi öldürecek ediz abi benden söylemesi."

Kucağında olduğum şahıs kişisi ki muhtemelen ediz abimdi tekrardan boynumu öpmüştü "Sen rahat ol diğer aslancık, prensesi bu sefer kuleye kapatacağız. Hem o biricik en sevdiği ediz abisine kıyamaz."

He he aynen ondan dün evi terk ettim zaten.

"Şimdiden hepinize kolay gelsin o zaman ediz abi."

•••

• Birkaç bölüm yargı moodu açık bir yaprak okuyacağız Hekelswllskskxskxj

• Aklımda birkaç plan var ama sizden de intikam tavsiyesi alabilirim...

• Umarım beğenmiştirsiniz!

• Bir sonraki bölümde görüşmek üzere!

- 6 Mart 2021-

Continue Reading

You'll Also Like

1.5M 49.5K 24
"Zorla evlendik farkındasın değil mi?" dedim dehşetle. Umursamadı ve gözlerimin en derine bakıp, belimde olan eli belimi okşamaya başladı. "Evet kar...
802K 52.4K 46
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...
Eftalya By esmaa

Teen Fiction

422K 20.7K 23
Eftal: Hamileyim Dora. Eftal: Cidden hamileyim.
117K 8.4K 87
Öğretmen ama AŞKA ÖĞRENCİ (Texting) • Anaokulu öğretmeni olan Beyza yoğun bir sene geçirdiği için yeni dönemde dinlenmek için görev değişikliği yapmı...