Acı Tatlı Aşk

By Busuush

369K 20K 2K

"Ne saçmalıyorsun sen Hazan? Duyuyor mu söylediklerini senin kulakların? Kardeşim gibisin sen benim... Karde... More

▪1▪
▪2▪
▪3▪
▪4▪
▪5▪
▪6▪
▪7▪
▪8▪
▪9▪
▪10▪
▪11▪
▪12▪
▪13▪
▪14▪
▪15▪
▪16▪
▪17▪
▪19▪
▪20▪
▪21▪
▪22▪
▪23▪
▪24▪
▪25▪
▪26▪
▪27▪
▪28▪
▪29▪
▪30▪
▪31▪
▪32▪
▪33▪
▪34▪
▪35▪
▪36▪
▪Final▪

▪18▪

8.8K 512 34
By Busuush

 
  Keyifli okumalar...❤♥︎

"Yağız! Ne bu halin?"

  Sol kaşı ve dudağının kenarındaki yaralar kapıyı açar açmaz gözüme çarpanlardı ama biraz daha dikkatli bakınca sağ elmacık kemiğindeki morarmaya yüz tutmuş kızarıklık kalbimin korkuyla çarpmasına neden oldu.  

"Önemli bir şey değil güzelim sakin ol."

  Elimi uzatıp dudağının kenarındaki yaraya dokunmaktan korkarak öylece durdurdum yanında. Dolu dolu olmuş gözlerimi gözlerine diktim.
"Nasıl önemli bir şey değil ya. Şu yüzünün haline bak! Bir de bir şeyim yok diyordun."

  O da elini usulca uzatıp kirpiğimin ucunda asılı duran yaşı, yavaşça silerken sakince  mırıldandı.
"Anlatacağım sonra yavrum. Şimdi içerdekileri meraklandırmayalım. İyiyim ben acımıyor bile."
Elini çekerken yanağımı da hafifçe okşayarak çekti.
"Hadi içeri geçelim şimdi."

  Kenara çekilip geçmesi için yol verirken bir yandan vücudunda bir tuhaflık herhangi bir yara olup olmadığını kontrol edip bir yandan da içimi kemiren soruyu sordum.
"Amcam mı yaptı bunu sana?"

  İçeri girip ayakkabılarını çıkarırken yandan bir bakış attı.
"Sonra anlatacağım dedim ya güzelim. Amcanla alakası yok."

  Amcam yapmadıysa  kim yapmıştı o zaman. Başka bir şey söylememe fırsat bırakmadan hemen salona geçti. Arkasından ben de beş karış suratla onu takip ederken salondan teyzemin telaşlı sesi yükseldi önce.

"Oğluum!  Ne oldu sana böyle?"

  Salona girdiğimde teyzem Yağızın yüzünü avuçlarının arasına almış yaralarını panikle incelerken diğerleri de ne olduğunu sorguluyordu. Amcam da dahil olmak üzere. Sanki kendisi kafa atıp burnunu kanatmamış gibi merakla sorguluyordu. Üzerindeki kötü bakışlarımı hissetmiş gibi bana dönüp ellerini hafifçe 'Ben masumum' der gibi kaldırdı.

  Yağız yanaklarındaki, annesinin ellerini tutup yavaşça indirirken sakin tavrıyla herkesi birden cevaplandırdı.
"Merkezden çağırmışlardı bir ihbar  varmış. Dolandırıcı çetesine baskın yapıtık. İki tane adam kaçarken yakaladım orda biraz olay çıktı bir kaç yumruk da ben yedim işte. Önemli bir sorun yok yani."

  Gerçekten hiç önemli bir şey yokmuş yani. Alt tarafı bir çete çökertmişler canım, nasıl bir pislik olduğunu bilmediğimiz bir çeteyle uğraşmış yani ne olmuş sanki.

   Teyzem aklımdan geçenleri okumuş gibi, elini kalbine koyup panikle konuştu.
"Hiiih ya silahları olsaydı, ya bıçak falan olsaydı yanlarında bir yerine saplasalardı. Nasıl önemli bir şey yok oğlum. Elleri kırılasıcalar ne hale getirmişler yüzünü yavrumun."

  Bu haklı isyan Yağızı sıkmış olacak annesinin kalbine götürdüğü elini tutup üzerine bir öpücük kondurduktan sonra sakin sakin konuştu.

"Annem bir şey olmadı işte bak. Hem sanki ilk defa mı geliyor böyle şeyler başıma. Alışmış olman lazım artık bunlara ama. Böyle yapıp beni de üzüyorsunuz bak."

Son sözlerini bana bakarak söylemesi amcamın da dikkatini çekince yalandan öksürerek araya girdi.

  "İyi iyi bir şeyi yok maşallah turp gibi. Değil mi kardeşim?"

  Yağız da en az amcam kadar yapmacık gülümsemesiyle bakışlarını ona dikip ağzının içinden homurdandı.
"Ya ya aynen kardeşim aynen!"

 "Yemek yedin mi sen oğlum?"

  İçimden geçeni dile getirip duran teyzeme minnetle bakıp gülümsedim.

"Valla kurt gibi açım aslında."

  Hemen oturduğum yerden kalktım.
"Hazırlayayım o zaman ben hemen bir şeyler."

  Teyzem rahatsızca kıpırdandı.
"Ay sana zahmet olmasın kızım. Ben hazırlarım."

"Sen otur teyze."
Salonun kapısına gelince Yağıza döndüm.
"Mutfağa hazırlıyorum oraya gel sen de."

  Yağız da kafasıyla onaylayıp kalktı oturduğu yerden.

"E iyi o zaman ben de çayımı kardeşimin(!) yanında içeyim o zaman. Yalnız yemesin orada."

  Tatlı tabağıyla çayını eline almış kalkan amcamı
"Aa sen nereye gidiyorsun Ali? Konuşuyorduk ne güzel. Yabancı yer mi sanki yesin o kendi hem Hazan da orada olacak ya işte."

  Kaşları çatılan amcam bize doğru iyice yaklaşırken sadece bizim duyacağımız şekilde söylendi.
"Sorun da Hazan'ın da orda olması ya zaten."
Sonra sesini yükseltti.
"Yok yok gideyim ben biraz da Yağız'la konuşayım."

  Teyzem pek memnun olmasa da
"İyi madem git sen de."
Deyip diğerlerinin muhabbetine katıldı.

  Omuzlarım düşerken arkamı onlara dönüp suratımı astım. Ne olurdu iki dakika yalnız kalabilseydik sanki. Hızlı hızlı mutfağa girip soğumuş olan yemeklerin altını açtığımda amcamla Yağız da konuşa konuşa, daha doğrusu amcam Yağıza laf sokarken, Yağız da cevabını vermeye çalışıyordu, içeri girdiler.

"Gerçekten o adamlar mı benzettiler seni böyle lan. İyi benzetmişler ama haa. Benim yapmadığımı yapmışlar ya oh."

  Amcamın söylediği şeyler beni şoke ederken elimdeki kepçeyi çorba tenceresinin içine bırakıp hızla arkama döndüm.
"Amca şaka mı yapıyorsun. Nasıl sözler onlar. Ne hale getirmişler yüzünü görmüyor musun? Dalga geçilecek konu mu Allah aşkına. Ya daha kötü bir şey olsaydı."

  Sonuna doğru sesin tiritreyince boğazımı tenizledim. Yağız bana yaklaşıp önümde durarak elini yüzüme uzattı. O anda amcamın varlığını unutup orada sadece Yağız ve ben varmışım gibi ben de uzattığı elinin üzerine elimi koydum.

"Öhö öhö öhöö. Hop hop yavaş olun."
Ne zaman yanımıza geldiğini farkedemediğim amcam Yağızın havadaki kolunu tutup sertçe geri çekerken yan yan da bana baktı.
"Tamam kızım sende şaka yaptık alt tarafı. Yemek mi hazırlıyorsun ne yapıyorsun çabuk yap içeri geç hadi."

"Alii! Abartıyorsun ama. Dün kızdın falan haklıydın ama uzatma artık. Ortada yanlış bir durum yok!"

  Tamam haklıydı biraz. Tamam söylememiz gerekiyordu. Ama biz zaten birbirimize bile çok geç söylemiştik hislerimizi. Daha doğrusu Yağız çok geç itiraf etmişti. Amcam ondan kısacık bir süre gizli tutmuş olmamızı çok fazla abartıyordu ve bu beni ciddi manada kırıyordu. İnadından söylediği sözler dokunuyordu.

  İstemsizce daha çok asılan suratımla ısınmış olan yemekleri ocaktan alıp tabaklara koyarak masaya indirdim. Sanırım biraz sert bir indiriş olmuştu.

"Kafamıza atsaydın Hazan hanım. Bittiyse işin hadi salona hadi." 

"Hazan sen bir sakin ol güzelim. Git sen biz erkek erkeğe halledelim sorunumuzu."

  Ekmek sepetinden aldığım ekmekleri de sertçe masanın üzerine bırakıp onlara doğru bakmadan ters ters söylendim.
"Sakinim ben! Bitti!"

  Yerleri dövercesine attığım adımlarla mutfaktan çıkarken Yağızın kızgın sesi doldu en son kulaklarıma.
"Ne zamana kadar böyle yapmaya devam etmeyi düşünüyorsun Ali? Çocuk değiliz farkındasın de mi?"

  Daha fazla bir şey duymak istemediğimden kulaklarımı onlara tıkayıp hızlı adımlarla salona geçtim. İkisine de sinirlenmiştim çünkü çok. Sanki konu benimle alakalı değilmiş gibi dışarıda tutulmak istemiyordum ben! Benim de konuşma hakkım vardı.

  Beş karış asılmış suratım salona girdiğimde ilk teyzemin dikkatini çekti. Onunda ince kaşları çatılırken içlerinde sorgulayan bir ifade barındıran ela hareleri dikkatle süzdü beni.
"Bir şey mi oldu sana kuzum?"

  Zoraki bir şekilde yüzğme yerleştirmeye çalıştığım eğreti gülümsemeyle kafamı olumsuzca iki yana salladım.
"Yok teyze bir şey olmadı."

  Pek inanmış gibi görünmesede sanırım o da konuyu uzatıp da herkesin ilgisini üzerime çekmek istemeyerek kafasıyla onaylayıp bir şeyler anlatan Mahmut enişteme döndü tekrardan.

   Sessizce demin kalktığım yere oturdum. Oturdum oturmasına ama aklım mutfakta, Yağız'la amcam da kalmıştı. Ne konuşuyorlardı, ne yapıyorlardı acaba. Kalkıp tekrar oraya gitmeye de çıkarken yaptığım trip izin vermiyordu. Sıkıntı ve merakla oturduğum yerde kıvranıyordum adeta.

"Şşşşt yenge."

  Kulağımın dibinden gelen fısıltıyla sıçrarken birilerinin onu duymuş olabileceğinin korkusuyla gözlerimi etrafta gezdirdim. Neyse ki kimse bize doğru bakmıyordu. Dirseğimi karın boşluğuna geçirip amcam ve Yağızın da katkısı olan tüm sinirimi bakışlarıma yansıtarak baktım.

"Oo sen çok sinirlisin. Hayırdır?"

"Ne yapıyorsun milletin içinde Cahit? Ya biri duysa. Yenge ne ya? Hayret bir şey."
Fısır fısır konuşurken ne kadar kızgın tutabilirsem ses tonumu o kadar kızgın çıkıştım dişlerimin arasından. Tuhaf bir gerginlik oluşmuştu üzerimde. Birine patlamadan da geçmeyecekti sanırım. Ve şuan yalnız olmuş olsaydık bu biri de büyük ihtimalle Cahit olurdu. Dua etsindi yalnız değildik.

  Biraz şaşkın biraz mahçup surat ifadesiyle fısıldadı o da.
"Hazan abla kusura bakma. Canın sıkkın görünüyordu takılmak istedim."
Kısa biran duraksadı.
"Kızdıysan demem bir daha öyle."

   Mahçupça konuşması az önceki sinirimi bir anda silip atarken kalbimin pişmanlıkla burulmasına neden oldu. Gereksiz yere yükselmiştim.

  Pişmanlıkla soludum.
"Sen kusura bakma asıl Cahit. Sinirimi senden çıkardım."

  Kaşlarını çattı.
"Neye sinirlendin ki bu kadar?"

  Neye sinirlendiğimi hatırlayınca homurdandım sessizce.
"Neye olacak! Amcama, abine..."

  Ne olduğunu anlayamadığını yansıttığı bakışlarını etrafta kısaca gezdirip tekrar baktı bana. Ses tonu da en az bakışları kadar soru işaretleriyle doluydu.
"Ne alaka? Ne yaptılar ki onlar sana?"

   Omuz silktim geçiştirmek ister gibi. Şuan bunları konuşacak ortam değildi ama yine de kısaca bilgilendirdim Cahit'i.
"Amcam öğrendi."

  Gözleri hayretle büyüdü.
"Hadii! Gerçekten mi? O da mı öğrendi yani? Ne zaman?"

Ard arda sorduğu sorulardan yalnızca bir tanesi çekti dikkatimi.
"O da mı derken? Başka öğrenen de mi var?"

  Elini şakağına götürüp işaret parmağıyla orayı kaşıdı bir süre. Yüzündeki suçlu ifade kaşlarımın çatılmasına neden oluyordu.
"Iıı şey... Melih de öğrenmiş olabilir."

  Söylediği şey kulağımdan geçtiğinde hızla ona döndüm.
"Ne!"
Göz ucuyla tam karşı çaprazında oturan telefonunun içine gömülü halde burayla bağlantısını koparmış Melih'e baktım.
"Ne demek Melih de öğrenmiş olabilir?"

  Fısıltıdan biraz şaşan ses tonum Cahit'in panikle etrafı kontrol etmesine neden oldu. Kimsenin bizimle ilgilnemediğini görünce tekarar bana döndü.
"Aslında biz Melih'le uzun zamandır farkınızdaydık sizin. Farkındaydık derken yani şüpheleniyorduk. Ben emindim de o çok emin olamıyordu. Dün de işte ben sizi görünce.."
Bakışlarını benden kaçırıp mırıldandı.
"Dayanamadım ben de ağzımdan kaçırmış oldum."

"Ağzından kaçırmış mı oldun?"
Tekrar Melih'e baktım hiçbir şey belli etmemişti bana. Neden gelip sormamıştı ki?
"Niye bana bir şey sormadı?"

  O da benim yaptığım gibi gözlerini Melih'e dikip mırıldandı.
"Sen ona kendin anlat diye bekliyor sanırım.  Sen söylemeden bildiğini söylemeyecek."

  İkinci kez amcamla yaşadığımız olayı yaşamamak için bir an önce Melih'le konuşmayı aklımın bir köşesine not ettim. Onun da amcam gibi kırlıp küsmesini istemiyordum çünkü.  Kafamı onaylarca sallayıp dudaklarımı birbirine bastırdım.

"Kızım sana zahmet şu boşları toplayıver. Kimse içmiyor daha çay."

  Annemin isteğine can simidi gibi sarılıp oturduğum yerden hızlıca kalktım. Hâlâ mutfakta olan aklımdı beni acele ettiren. Ortadaki cam sehpanın üzerinde duran tepsiyi alıp herkesin önündeki boş bardakları toparladım. Sık adımlarla salondan çıkarak mutfağın kapısına geldim. İçeriden yükselen amcamın sesi duraksamama neden oldu.

"Her neyse. Ama eğer yeğenimi üzersen Yağız..! Eğer senin yüzünden üzülüp ağladığına falan şahit olursam pişman ederim seni tamam mı? Hazan bizim kıymetlimiz biliyorsun değil mi?"

"Biliyorum."
Dedi Yağız da bundan adı kadar emin olduğunu yansıtan ses tonuyla.
"Benim de öyle. O..  O benim için çok, çok özel. Çok kıymetli Ali. Canan senin için ne demekse, Hazan da benim için o demek."

  Kapının ardında duyduklarımla elimde düşürmemek için sımsıkı tutmaktan parmaklarımın beyzlaştığı tepsiyle öylece dikili dururken heyecanla çarpan kalbimin sesini kulaklarımda duyuyordum adeta. Benim hakkımda söyledikleri o güzel sözler ikisine de olan sevgimi kat be kat arttırmıştı.

  İkisi de benim için çok kıymetliydi ve onlar için kıymetli olduğumu bilmek inanılmaz iyi hissettirmişti. Biraz daha böyle güzel şeyler söylerlerse hakkımda, az önceki sinirimi unutup koşup ikisine de sarılmaktan korktuğumdan dinlemeyi bırakıp geldiğimi belli etmek için biraz gürültü yaparak adımladım son bir kaç adımlık yolumu.

  Kapıdan girerken  mutfak masasında karşılıklı oturmuş ikili bana baktı. Gözelerimi ikisinin de üzerinde kısaca gezdirip tepsiyi tezgaha bıraktım. Ben içeri girince konuşmayı kesmişlerdi. Tabii erkek erkeğe konuşulmalıydı ya konu benim yanımda konuşulamazdı. Normaldi anında susmaları.

  Aklımdan geçen düşüncelerle kendi kendimi doldurmam yine suratımın asılmasına ve bardakları tüm hıncını ondan alırmış gibi bulaşık makinesine yerleştirmeme  neden oldu. Bardakları yerleştirmeyi bitirince masada duran tamamı boşalmış tabakları da aynı şekilde sertçe aldım ortalarından. Çıt çıkarmadan dikkatle beni izliyorlardı sadece. Umursamamaya  çalıştım. Neye kızdığımın bile farkında olduklarını sanmıyordum.

  İşimi bitirip mutfaktan çıkarken
"Hazan?"
Dedi Yağız sorgularcasına.

  Omuzunun üzerinden kısa bir bakış attım.
"Efendim?"

"Sen iyi misin?"

  Sinirimi belli eden  bir nefes bıraktım seslice.
"Niye bana soruyorsun ki? Bunu da amcamla ikiniz erkek erkeğe konuşun."
Arkamı hırsla döndüm.

  Mutfaktan çıkıp salona doğru ilerlerken arkamdan gelen hızlı adım sesleri ve elimi sıkıca kavrayan elle durdum. Omuzumun üzerinden elimi tutmuş beni çekiştiren elin sahibine tek kaşımı kaldırarak baktım.

"İki dakika konuşalım yukarıda."

  Sonunda benimle de konuşmak istemesi gözlerimi yaşartmıştı adeta. Küskün küskün omuz silktim.
"Neden? Amcamla konuştunuz ya yeterince."

  Sıkıntıyla nefeslenip merdivenlere doğru ilerlerken çekti benide ardından.
"Hazan hadi yavrum. Hadi iki dakika çıkalım."

  Yüzüme bakmıyor oluşu, bastırmaya çalıştığım güşümsememin yüzümü esir almasına neden olurken sanki zorla götürülüyormuşum gibi davranmaktan da geri durmuyordum.

  Yağız önden seri adımlarla yürürken beni de  peşinden  çekiştirerek odamın önüne geldi. Kapıyı hızlıca açıp ikimizi de içerip koyunca hemen ardımızdan kapattı kapıyı.

  Kapıyı kapatır kapatmaz kollarını omuzlarımdan sarıp göğsüne çekti beni. Bir yanım öylece bir şey yapmadan dur dese de diğer yanım, onu kapıda yüzünün halini gördüğüm andan beri yapmak istediğim şeyi saçma bir inat yüzünden elinden kaçırma diyordu. Ve ben tabii ki mantıklı olanı yapıp kollarımı beline doladım sımsıkı. Burnumu lacivert gömleğinin sım sıkı sardığı kaslı -ama öyle göze batan türden olmayan kastı- göğsüne dayayıp kokusunu derince  çektim içime.

  Kokusu... Kokusu bambaşka, daha önce kimseden almadığım güzellikte soludukça soluyasım gelen, huzur dolu içimi ferahlatan bir kokuydu.

  Daha sıkı sarılırken çenesini başımın üzerine yasladı.
"Neden kızdın sen bana?"

   Burnumu yaslı olduğu göğsünden çekip aynı yere yanağımı koydum. Hâlâ ona sarılı olan kollarımı sıkılaştırıp parmaklarımla sakince ritim tuttum belinde.
"Konuştuğunuz konu bizim konumuz farkındasın de mi? Neden beni dışında tutmaya çalışıyorsunuz ki. Çocuk değilim ben. Dışarıda tutulmaktan hiç hoşlanmadım."

  Dudaklarını kafamın tepesine bastırıp küçük bir öpücük kondurarak geri çekti.
"Biliyorum güzelim. Biliyorum ama Ali hâlâ sindirememişti seni kıracak bir şey söylemesinden korktum. Amcanı ne kadar çok sevdiğini biliyorum, sinirle yanlış bir şeyler söyleyip canını, dolayısıylada benim canımı sıkmasın diyeydi."
Güldü.
"Ve tabii ki çocuk değilsin. Sen... Sen benim aklımı başından alan güzeller güze bi genç kadınsın."

  Kıkırdayıp belindeki ellerimden birini göğsüne yaslayarak kafamı geri çekip yüzüne baktım. Kaşındaki ve dudağının kenarındaki yarayı ve elmacık kemiğindeki morluğu incelerken yüzümü buruşturmadan edemedim.
"Acıyor mu çok?"

  Suratına acıklı bir ifade yerleştirip masumca salladı kafasını aşağı yukarı.
"Hı hı çok acıyor."

  Elimi yavaşça uzatıp kaşındaki yaraya dokundum hafifçe.

"Ah!"
 
  Canını yakmış olmamın paniğiyle elimi hızlıca çekip uzun boyuna yetişebilmek için omuzundan destek aldım parmak uçlarımda yükselerek kafamı geri doğru yatırıp birkaç kere üfledim acısını alabilirmişim gibi. Belinde duran elimi de yara bere olmayan yanağına yaslayıp kafasını kendime doğru eğmiştim.
"Acıttım mı özür dilerim. Özür dilerim."
 
   Yağızdan ses çıkmayınca hâlâ yarasına üflerken bakışlarımı gözlerine çevirdim. Her zamankinden daha koyu görünen yeşil hareleri yarasına üflemek için öne doğru uzatıp büzüştürdüğüm dudaklarımı dikkatle izliyordu. Şuan içinde bulunduğumuz pozisyon, -benim bir elim onun omuzunda diğeri yanağında, onun kolları omuzlarımdan kaymış artık belimde ve gözleri dudaklarımda- kalbimin göğüs kafesimi dövercesine atmasına neden olurken. Göğsüm aldığım sık nefeslerle inip kalkıyordu. 

  "Acıttın."
Kulaklarıma dolan Yağızın boğuklaşmış  ses tonuyla yutkundum. Burası fazla mı sıcaktı bana mı öyle geliyordu.
"Ama istersen hemen alabilirsin acımı."

  Dilimi çıkarıp heyecandan aralanan kurumuş dudaklarımı ıslatmamak için savaş verirken artık tamamen koyulaşan yeşillerini kısa bir an dudaklarımdan gözlerime çevirip tekrar dudaklarıma dikti. Bakışları ürpertip tüylerimin diken diken olmasına neden olmuştu.
Ne demek istediğini elbette anlamıştım. Belime sıkıca sardığı kolu parmak uçlarımda durmamda büyük yardımcı oluyorken ben de yanağında duran elimi usulca ensesine doğru kaydırıp başını kendime doğru çektim. Dudaklarımı uzatıp az önce elimle dokunduğum kaşındaki yaranın üzerine hafif bir öpücük bıraktım.

"Geçti mi?"
Titreyen ses tonum heyecanımı ele verirken Yağız küçük bir çocuk edasıyla yine kafasını aşağı yukarı salladı.

"Hı hı geçti orası. Ama diğer yerler acıyor hâlâ."

  Onun bu oyunbaz hali şuan bu kadar heyecandan elim ayağım titriyor olmasaydı gülmeme neden olabilirdi ama şimdi gülmek istesemde yüzümde oluşacak aptal bir ifadeden başka bir şey olmayacaktı. Çünkü şuan mimiklerimi kontrol edebilecek durumda değildim.

  Cevap vermek yerine kafamı anladığımı belli etmek için aşağı yukarı salladım usulca. Dudaklarım bu seferde yanağındaki morluğu bulurken oraya da minik bir öpücük kondurdum.

"Oh orası da acımıyor artık."

  Artık kulağımın alıştığı boğuk sesiyle söylediği istemsizce dudaklarımın iki yana gerilmesi ve gülümsememe neden oldu. En azından ben gülümsediğimi sanıyordum dışarıdan nasıl göründüğüm hakkında bir fikrim yoktu.

  Gözlerimi önce dudaklarımdaki gözlerine sonra tıpkı benimki gibi aralıklı duran dudaklarına diktim ben de. Ensesindeki elim istemsizce oradaki saçların arasına karışıp onları okşarken usulca yaklaştı yüzlerimiz birbirlerine. Her geçen saniye yaklaşan yüzlerimize  hızlanan nefes alıp verişlerimiz eşlik ederken sanki saatler sürmüş gibi gelen bir kaç saniyenin ardından önce burnum yanağına dokundu. Bugün izinli olduğu için kesmediği bir günlük sakallı yanağına burnumu sürtüp derin bir nefes çektim içime. Gözlerim istemsiz kapanırken ensesindeki elimi sıkılaştırıp dudağımı dudağının kenarındaki yaraya dokunduracağım anda kapı tıklatıldı.

"Hazan!"

  Kapının dışından gelen sesle gözlerim anında açıldı. Yüzüm alev alev yanarken panikle Yağızın belimdeki kollarını unutup geri çekilmeye çalıştım. Benim ani hareketimle boş bulunan Yağız sendelese de son anda  dengesini sağlayarak durdu. Ben heyecan ve panikle ondan uzaklaşırken o ağzının içinden kulağıma dolan ama benim algılayamadığım bir şeyler mırıldandı. Sanırım şansına sövmüştü.

  Nefesimi düzene sokmaya çalışırken kapı yavaşça açıldı. İçeri giren amcam çatık kaşlarımın altımda dikkatli bakışlarını Yağıza dikti.
"Hayırdır birader ne işin var burada?"

  Yağız çaktırmadan derin bir nefes alıp boğazını tezledi.
"Konuşmamız gereken şeyler vardı."

  Amcam memnuniyetsizce gözlerini aramızda gezdirdi.
"İyi konuştuysan aşağı in artık. Sıkıldım mutfakta beklemekten."

  Amcam bizim burada olduğumuzu başından beri biliyordu ve konuşmamız için bize fırsat vermişti. Be kadar kızgın durmaya çalışsa da bizi anladığını biliyordum. İşte bu yüzden çok seviyordum onu.

  Yağız, bana doğru en sevdiği oyuncağı elinden alınmış bir çocuk edasıyla üzgün bir bakış atıp amcama döndü.
"Olur inelim."

  Amcam bana bakıp
"Sende."
Dedikten sonra arkasını dönerek odadan çıktı. Yağız huysuz bir bakıştan sonra amcamın peşi sıra çıktı.

  Onların merdivenden indiklerini belli eden adım seslerini bir süre dinledikten sonra kendime biraz zaman verdim. Biraz kendimi toplamam gerekiyordu. Yüzüm hâlâ alev alevdi çünkü.

  Odanın sıcak havası bir işe yaramayınca hızlı adımlarla camın önüne gelip pencereyi açtım. Temiz hava iyi gelmişti. Bir süre orada ciğerlerime temiz hava doldurup rahatladıktan sonra pencereyi kapatıp çıktım odamdan. Biraz daha içeri gitmezsem gerçekten ayıp olacaktı.

  Ben salona
girdiğimde herkesi ayaklanmış halde buldum.
"Aaa gidiyor musunuz hemen?"

"Evet kızım. Yorgunum ben biraz da kalkalım artık. Her şey çok güzel olmuştu ellerine sağlık."

  Kafamı Mahmut eniştemi anladığımı belli ederce aşağı yukarı sallayıp güşümsedim.
"Afiyet olsun."
Daha tam salona girmemişken bana doğru gelenlerle geri geri attığım  adımlarla çıktım salondan.

  Biraz geride durup herkesin geçmesine fırsat verdim. Önden babamla eniştem arkasından annemle teyzem sonra Cahitle Melih sonra amcam ve en sonda, sanırım bilerek yavaş yürüyen  Yağız çıktı.
Diğerleri ayakkabılarını giyerken  yanımdan geçen Yağız hafifçe kulağıma doğru eğilip fısıldadı.

"Sen mi yaptın yemekleri. Çok şanslı adamım ben ha çok güzeldi yemekler. Hepsi de benim en sevdiklerimdi."
Kısa bir an duraksayıp devam etti.
"Yarın sabah, kahvaltı için bize gelmeye çalış teyzemle birlikte. Mutlaka gelin tamam mı?"

  Neden böyle bir şey istediğini alamadığımda sorugularca baktım yüzüne. Tabii bakmadan önce bu kadar yakınımda olduğunun farkında değildim. Şaşkınca yüzümün dibindeki yüzüne bakıp kalmışken
"Öhöm!"
uyarı dolu öksürük sesi sıçrayarak kendime gelmeme yardımcı oldu, tabi Yağız'ın da.  Resmen herkesin önünde dip dibe durmuş birbirimizi izlemiştik. Utançla etrafımı kontrol ettiğimde kimsenin bizimle ilgilendiği yoktu. Amcam dışında!

  Onlar giderken geride durup uzaktan iyi gecelerleştim hepsiyle. Bu gün amcamın sınırlarını fazlasıyla zorlamıştık ve ben şuan bunun utancını çokça yaşıyordum. Yağızlar gittikten sonra herkese kısaca iyi geceler deyip odama çıktım bu gün yeterince hem fiziksel hem de duygusal olarak yorucu bir gün geçirmiştim.

  Uyumak için hızlı adımlarla odama giderken sessizce odasının kapısını açıp içerigiren Melih'e takıldı gözüm. Bir süre kapıda durduktan sonra uyuma fikrimi değiştirip Melih'in odasına yöneldim. Daha fazla geciktirmeden ben ona her şeyi anlatmalıydım. Kapının önüne gelince sakince çaldım kapıyı.

"Gel."

Kafamı hafif araladığım kapıdan içeri uzattım.
"Biraz konuşalım mı Melih?"

  Ne konuşacağımı tahmin ettiğinden elindeki pijamaları yatağının bir kenarına atıp kafasını aşağı yukarı salladı. Yavaşça içeri girip kapıyı usulca kapattım ardımdan. Sakin adımlarım yatağının yanında durdu ve bir köşesine otururken Melih'i de elinden turarak hemen yanıma oturttum. Anlatacaklarım uzundu. Yumuşacık yatağıma girip günün yorgunluğunu atma işi biraz daha bekleyecekti mecburen.

Continue Reading

You'll Also Like

Nefha By .

Teen Fiction

25.6K 1.7K 39
"Günlerdir hatta haftalardır bunu düşünüyorum. Nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum" dediğinde dolan gözlerimi saklamak için başımı öne eğdim. Ayrılık kon...
180K 13.1K 52
♡ 𝑇𝑎𝑚𝑎𝑚𝑙𝑎𝑛𝑑ı ♡ ᴄ̧ᴀᴋıʀʙᴇʏ sᴇʀɪsɪ -3- ➷ Yaralı Bir Kalpte Her Geçen Gün Büyüyen Koca Bir Yangın. Ve Bu Yangına Nasıl Müdahale Edilir Bilmeye...
44.4K 5.6K 55
"Seksen bir vilayet..." Dedi adam; "Tam seksen bir vilayet seni aradım ..." Kadın,adam için birebir hayatın ta kendisiydi; su gibi, ekmek gibi, nef...
914K 64K 37
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...