₂₂new character

4K 373 307
                                    

♫Eğer kendimi kaybedersem her şeyi kaybederim. Beni kovalayan korkuları geride bıraktım. Ama hala içimde bekliyorlar.

Şaşkınlığım hala sürerken öylece Albert'a bakıyordum. Karşımdaki insanın Jungkook olduğunu sanmıştım. Onları tam olarak ayırt edemiyordum. Belki de Albert o kadar kurnazdı ki çok iyi Jungkook rolü yapabiliyordu.  Albert çok farklı bir kişilikti. Jungkook kadar ılımlı değildi. Bakışlarındaki alaycı gülümsemeden anlayabiliyordum. "Yani sen Albert,"

Şeytani bir kahkaha atıp bana doğru adım attı. "Ah, Min Cheol ne kadar safsın."

Derin bir nefes alıp verdim. "Ben sadece size yardımcı olmak istiyorum."

Gülümseyerek yavaşça bana doğru yürümeye devam etti. "Sen bizi değil, Jungkook'u iyileştirmek istiyorsun."

"Hayır,"

Alt dudağını dişledi. Bir anda yüzündeki gülücük soldu ve tam önüme kadar geldi. Kafasını eğip gözlerimin içine içine baktı. "Sen bizi iyileştirmenin ne demek olduğunu biliyor musun?" Tam bir şey söyleyecektim ki lafımı kesti. "Ben sana ne olduğunu söyleyeyim. Jungkook hariç hepimizi öldürmek."

Gözlerim kocaman oldu. Jungkook'un Albert dışında başka kişilikleri de mi vardı? Kafamı hızlıca iki yana salladım. "Siz onun içindesiniz. Sizi öldürmeye çalışmıyorum. Güven bana." 

"O iyileştiğinde sadece Jungkook kalacağına göre biz öleceğiz Cheol. Ama sana kötü bir haberim var. Ben Jungkook'tan daha baskın bir karakterim." Dudağı yana kıvrıldı. "İstersem onu öldürebilirim."

Dudaklarım aralandı. Albert tam bir şeytandı. "Nasıl bu kadar acımasızca konuşabiliyorsun?" Parmağımı göğsüne koyup onu hafifçe itekledim. "İçinde bulunduğun bu beden, Jungkook'a ait."

Bileğimi hızlıca yakalayıp beni geri geri itti ve sırtımı duvara yasladı. Her iki bileğimi de tutup havaya kaldırdı. Bileklerimi de duvara yaslayıp dişlerinin arasından tısladı. "Sen de aynı şeyi yapmak istiyorsun Min Cheol. Jungkook'u iyileştirirken bizi öldürmek istiyorsun. Sen, nasıl bu kadar aptal olabiliyorsun?"

Kollarımı kurtarmaya çalışırcasına debelendim. Kurtulamayacağımı fark ettiğimde sinirle bağırdım. "Albert, bırak beni." Hiçbir tepki göstermeden öylece kaşlarını çatarak bana baktı. Nefes nefese bir şekilde soluklandım. Gücümü tekrar toplayıp bağırdım. "Asıl aptal olan sensin!" Birkaç saniye bekleyip tepkisini ölçtüm. Sessizliği seçtiğinde konuşmaya devam ettim. "İçinizde birbirinizle savaşıyorsunuz. Bu durum seni de yoruyor Albert, farkındayım. Zihnen yoruluyorsun. Neden bu acıyı çektiriyorsunuz kendinize? Neden bir olmayı seçmiyorsunuz? Neden bölünüp birbirinize acı çektiriyorsunuz?" Bakışları yumuşadı. "Albert, hepinizle arkadaş olabilirim. Orada kaç kişi olduğunuzu bilmesem de size yardımcı olabilirim. Çünkü yalnız başınıza bununla savaşmak daha zor biliyorum."

Kollarımı bırakıp benden bir adım uzaklaştı. "Senin hiçbir şeyden haberin yok Cheol."

"Anlat bana o zaman Albert. Seni dinleyebilirim."

 Yarım bir şekilde gülümsedi. "Bütün bunları Jungkook'a aşık olduğun için yapıyorsun, değil mi?"

Dudaklarım aralandı. "Bunu sen nasıl-"

"Jungkook bunu anlamayacak kadar aptal olabilir." Lafına devam edecekti ki duraksadı. Gözlerini kaçırdı. "Merak etme bu da aramızda kalacak."

"Sırf Jungkook için değil. Sana da değer veriyorum Albert."

Şaşkınca bir süre bana baktı ve arkasını dönüp yürümeye başladı. "Albert, nereye gidiyorsun?" 

Bloody Roses | Jeon JungkookOpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz