₃₆medicine is ur lips

3.5K 317 144
                                    

♫Umutsuzlukta bir umut bul. Ölmeye hazır değilim, henüz değil.  Beni bu tren enkazından dışarı çıkar. Dizlerimin üstündeyim ve benim kurtarıcım olmana ihtiyacım var. 

Hoseok anlattıkça yaşlar gözlerimden birer birer inatla süzülmüştü. Kendimi tutamıyor, anlattığı her şeye karşısında deli gibi ağlıyordum. 

"İyi misin Cheol?"

Kafamı belli belirsiz aşağı yukarı salladım. Jungkook hakkında aslında hiçbir şey bilmiyordum. Bu gece öğrendiklerim beni çok fazla etkilemişti. O bütün bunları nasıl kaldırmıştı? Nasıl dayanmıştı? Nasılda öyle parçalara bölünmüş, yaşadıklarını atlatmaya çalışmıştı? Aklım, hayalim sığmıyordu. Jungkook'un annesi de bu durumdan oldukça etkilenmiş olacak ki kendi oğluna sevgi gösterememişti. Ona yıllarca yabancı gözüyle bakmıştı. Hayatları bir çırpıda hiçliğe bürünmüştü. Sinirle dişlerimi sıktım. Bu nasıl baba olmaktı? Kendi oğluna ve hayat arkadaşına nasıl bu kötülükleri yapabildi? Düşündükçe kafam patlayacak gibi hissediyordum. Ben bile böylesine deliye dönebiliyorsam Jungkook, sen nasıl kaldırdın bunca şeyi? 

"Cheol, bu kadar etkileneceğini bilseydim anlatmazdım. Üzgünüm."

Kafamı kaldırıp Hoseok'a baktım. Hızlıca hayır dercesine kafamı salladım. "Anlattıkların için minnettarım. " Gözyaşlarımı bir çırpıda sildim. "Teşekkür ederim Hoseok. İyiyim." Kenara fırlattığım ceket ve çantamı elime alarak ayağa dikildim. "Gidip onu bulmam gerekiyor."

"Bırak biraz yalnız kalsın Cheol."

"Öylece oturup bekleyemem. Onu bulmak zorundayım."

Omuzlarını düşürdü. "Nereye gittiğini bile bilmiyorsun."

Biraz düşündükten sonra ekledim. "Sanırım biliyorum. Şansımı deneyeceğim." Hızlıca kafenin çıkışına yöneldiğimde Hoseok hemen ardımdan bağırdı.

"Mutlaka bana da haber ver Cheol!"

Saniyelik olarak ardıma dönüp tamam dercesine elimi salladım. Kendimi dışarı attım. Yoğun bir şekilde yağan yağmurla karşılaşmamla duraksadım. Elimi cebime atıp hızlıca Bay Ryu'yu aradım. "İyi geceler Bay Ryu. Rahatsız ediyorum üzgünüm. Acilen bir arabaya ihtiyacım var. Size konum atacağım.

-o-

Yağmur yüzünden önümü görmekte fena halde zorlanıyordum. Son hızda çalışan cam silecekleri sayesinde yol biraz daha netleşiyordu fakat hızıma oranla yeterli gelmiyordu. Hiçbir şeyi umursamadan yolları aştım. İyi olduğundan emin olmam gerekiyordu. 

Gözlerimi bir saniye yoldan ayırmadan dakikalarca sürmeye devam ettim. Geldiğimi fark ettiğimde arabayı ani bir frenle kenara park ettim. Tam önümde duran arabayı görmemle derin bir nefes alıp verdim. Onu bulmuştum. İlk geleceği yerin burası olduğunu, annesiyle büyüdüğü bu eve geleceğini biliyordum.

Arabanın kapısının aralayıp kendimi dışarı attım. Şiddetli bir şekilde yağan yağmuru umursamadan evin dış kapısına doğru koştum. Yüksek sesle bir şimşek patladığında olduğum yerde ürperdim. "Albert!" diye bağırdım. "Burada olduğunu biliyorum."

Dış kapıya doğru koşup kapıyı yumruklamıştım ki bir anda açılıverdi. Kendimi içeri atıp evi hızlıca kolaçan ederken "Albert!" diye seslendim. "Neredesin?" Her odaya hızlıca bakıp üst kata çıktım. Üst kattaki bütün odalara da baktıktan sonra evde olmadığını fark ettim. "Albert! Neredesin!?"

Hızlıca aşağı kata inip dış kapıyı araladım. Kendimi dışarı atıp etrafıma bakındım. "Albert!" Diye haykırırken evin arka bahçesine adımladım. Kafamdan aşağı dökülen yağmur beni sırılsıklam etmişti ama umurumda değildi. Arka bahçeye ulaştığımda yine şiddetli bir şimşek çaktı ve etraf saniyelik olarak aydınlandığında bahçede bulunan salıncağın üzerinde birinin oturduğunu gördüm. Koşar adımlarla yanına adımladım. Ona dokunamadan öylece bakakaldım. "Albert,"

Bloody Roses | Jeon JungkookWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu