₃₉new beginnings

3K 233 131
                                    

♫Sanırım savaşta olmak için doğdum. Aşkım pes etmeyeceğim. Ben senin güçlü adamın olacağım. Güneş olacağım, en çok sevdiğin kişi olacağım.

Başımdaki yoğun ağrıyla gözlerimi araladım. Gece oldukça geç yatmıştım. Yorgun ve kafam patlayacak gibi hissediyordum. Son zamanlarda yaşadığım şeyler bana fazla gelmeye başlamıştı. Etrafımdaki insanlara hiçbir sorun olmadığını, iyi olduğumu hissettirmeye çalışsam da hiçbir şey gözüktüğü gibi değildi. Albert'a, Lili'ye veda etmek hiç istememiştim. Onların bambaşka bir bedende, arkadaşlarım olmalarını çok isterdim. Neden böyle depresif hissediyordum bilmiyorum ama çok, çok garip bir histi. 

Olduğum yerden kalkıp bir süre etrafı inceledim. Olduğum yeri yabancılamıştım. Aklıma gelen küçük detaylarla Hoseok'un evinde olduğunu anımsadım. Kafamı yatağın diğer ucuna çevirdim. Jungkook yoktu. Üzerimdeki yorganı kenara itip ayağa kalktım. Mutfağa doğru adımladım. Mutfakta kimse yoktu. "Hoseok? Jungkook? Neredesiniz?" 

Oturma odasına geçerken dış kapının açılma sesiyle kafamı çevirdim. Telaşla Hoseok içeri girmişti. Gülümsemeye çalışarak "Cheol, uyanmışsın." dedi.

Kaşlarımı çattım. "Bir sorun mu var Hoseok? Jungkook nerede?"

Kapıyı yavaşça kapatırken gözlerini kaçırdı. Tam bir şey söyleyecekken zil çaldı. Hızla kapattığı kapıyı tekrar açtı. Elinde poşetlerde Jungkook gelmişti. "Ah, Jungkook. Hoş geldin."

"Beni kapıda mı bekliyordunuz? Endişelenmeyin bize yiyecek bir şeyler almaya çıkmıştım."

Hoseok hızla kafa salladı. "Tabii ya. Ben işlerimi hallederken Jungkook'ta bir şeyler almaya çıkmış olmalı."

Kollarımda önümde birleştirip imalı imalı bir Jungkook'a bir Hoseok'a baktım. "Neler oluyor burada? Yalan söylemeyi kesin de dökülün."

Jungkook poşetleri Hoseok'un eline tutuşturup yanıma adımladı. Hoseok'ta mutfağa doğru geçti. Kafamı kaldırıp Jungkook'a baktım. Kaşlarımı havaya kaldırıp ondan bir cevap bekledim. Tek koluyla belimi sarmalayıp beni kendine doğru çekti. Yüzünü yüzüme yaklaştırıp dudaklarıma kısa ama arzu dolu bir öpücük bıraktı. Hızlıca onu kendimden uzaklaştırmaya çalıştım. Fısıltıyla "Ne yapıyorsun Jungkook?" dedim.

Alt dudağını dişlerken gülümsedi. "Özlediğim dudakları öpüyorum."

Gülümsememek için kendimi tutmaya çalıştım. "Böyle tatlılık yaparak açıklama yapmaktan kaçamazsın."

"Bebeğim, endişelenecek bir durum yok." demesiyle derince yutkundum. Jungkook bana bebeğim mi demişti? Tam o sırada telefonumun çalmasıyla hafifçe irkildim. Jungkook'un kollarından kurtulup odaya geçtim. Bay Ryu arıyordu. Hemen ardımdan gelen Jungkook, soru dolu bakışlarla bana bakarken çağrıyı yanıtladım.

"Bay Ryu, bir sorun mu var?"

"Acilen şirkete gelmelisiniz efendim."

Kafamı salladım. "Pekala, geliyorum." Telefonu kapatıp Jungkook'a döndüm. "Çıkmam gerekiyor."

"Ne oldu? Bir şeyler yiyip çıksaydın."

"Zamanım yok. Haberleşiriz olur mu?" Alelacele eşyalarımı toplamaya başladım.

"Bana mutlaka haber ver Cheol."

Yanına gidip yanağına kocaman bir öpücük kondurdum. "İlacını içmeyi ihmal etme. Seni arayacağım."

-o-

Önüme bırakılan belgeleri incelerken Bay Ryu avukatla birlikte tam karşıma oturdular. "Bu ne demek oluyor Bay Ryu?"

Bloody Roses | Jeon JungkookWhere stories live. Discover now