23. Bölüm

4.5K 331 38
                                    


ELİF

İnsan, isteyerek kendini sürükleyeni izlediği vakit bağını hissetmezdi; ama direnmeye, uzaklaşarak yürümeye başladığı an da, çok acı çekerdi.

"Gitmek çözecekse ve biri gidecekse, buralar gitsin be yavrum, sen gitme."

Annemin vedalaşırken dilinden dökülen cümle, beni alt üst etmeye yetmişti. Uzun yola gider gibi ve sanki hiç dönmeyecekmişim gibi attığı bakışı aklımdan çıkmıyordu. Düşünmem gereken bir sorun, cevaplanmayı bekleyen tonla sorum varken, bir parça suskunluğun ardından gelen kuvvetli darbe de takılıp kalmıştım. Öyle sert ve aniydi ki, bastırmaya çalıştığım özlemi tekrar gün yüzüne çıkarmıştı. Adapte olmakta zorlandığım yeni hayatıma, yeniden odaklanmaya çabalasam da nafileydi. Yeterince yorgun olan zihnimi toparlamak çok zordu. Kahvaltıdan gelir gelmez oturduğum koltuktan neredeyse iki gün boyunca kıpırdamamıştım. Ayrılığın resmini çizdiğim beyaz salonumda, tekrar alev alan yüreğimi zemheri ayazıyla soğumaya bıraktım. Acımı yalayıp geçen rüzgâra inat, gecenin en koyulaştığı yerde, masmavi yüreğimle ölümü kucaklamak istedim. Kussam kaç intihar çıkardı içimden, kessem kaç ayrılık akardı bileklerimden bilmiyordum. Bildiğim tek şey buna alışmam gerektiğiydi.

Gün geceyi kovaladı. Gece, günün yerine nöbete hazırdı. Cümleler hafif kalıyordu, yaşananların ağırlığı karşısında. Bu yüzden susmak en çok kullandığım iletişim şekli ve sessizlik bu iki günde benim en yakın yaverim olmuştu.

Sabahın ilk ışıklarıyla gözlerim aralandı. Alışkanlığın getirdiği merhabadan farklıydı bu. Erken kalkmak son zamanlarda sevdiğim nadir şeylerdendi. Dünyanın geri kalanı uyuklarken, tek başıma ayakta olanın verdiği haz hiçbir şeyde yoktu. Sanki hiçbir şey gerçek değildi ve tüm sorunlar, problemler, insanlar, hayat önemsizdi. Sadece ben, dünya ve güneş ışığı... Ama bugün bu huzura ısrarla çalan bir telefon eklenmişti ve ardı ardına söylenen ismim kadar sinir bozucuydu.

El yordamıyla aradığım telefonu, koltuk minderlerinin arasından çıkardım. Arayan kişi için bile çok erken bir saatti. Telefonu açıp kulağıma götürürken, yapıştığımı düşündüğüm koltuktan yavaşça kalktım.
"Rüyanda beni görmüş olamazsın değil mi Emir?"
Ayaklarımı sürüyerek banyoya ilerledim. Emir "Olabilirdi," diye iç geçirdikten sonra "Gözüme uyku girseydi eğer," diye devam etti. "Beni öyle bir kuyuya çektin ki Effy, iki gündür kör kuyularda merdivensiz kalmışım gibi hissediyorum."

"Emir, inan bana edebiyat içinde, laf cambazlığı içinde çok erken bir saat."

Sesim hafta sonunun yorgunluğunu saklamayan bir tınıdaydı. Emir'in de dikkatinden kaçmamış olacak ki "Sadece düşüncelerden uykusuz kalan ben değildim belli ki," dedi. Cevap vermek yerine sadece onaylayan bir mırıltı çıkardım. Işığı yakıp banyoya girdim. Aynanın karşısına geçip yansımamı inceledim. Tenim her zamankinden daha solgun, mavi gözlerimin etrafını saran kan çanağı ve çökük olan hatlarımın ölümüne yıkılışı beni zombiden farksız hale dönüştürmüştü. Gerçek anlamda berbat haldeydim ve bundan garip bir haz duyuyordum. "O zaman ikimizin de enerjiye ihtiyacı olacak," diyen Emir "Hazırlanıp radyoya gel. Bende okula geçerken poğaça vs alayım. Sonra da şu konuyu baştan bi konuşalım," dedi. Sıcak suyu açıp "Her şeyi konuştuk Emir," dedim ve suyun ısınmasını beklemek bir yandan da dişlerimi fırçalamaya başladım.

"Emin misin?"

Emir'in kendinden emin hali kafamı biraz olsun karıştırmaya yetti. Günler öncesine dönmeye, bilmesi gereken her şeyi anlatıp anlatmadığımı hatırlamaya çalıştım ama kafamın içindeki cadı kazanının fokurtusundan hiçbir şeyi anımsayamadım.

KELEBEK ETKİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin