20. Bölüm

4.8K 382 18
                                    


EMİR
Duyduklarım sağır edecek kadar yüksekti. Bildiklerim ise nefes almayı unutturacak kadar ağır...
Demir'in ona zarar verenlerden biri olduğunu düşünüyordu. Hatta bundan emindi. Geçmişi düşünülürse, bu hayatta en son suçlayacağı kişi bile olamazdı. Nasıl bundan bu kadar emin oluyordu?

"Bu onun iyi bir insan olduğunu göstermez! Hatta belki senin de..."

 Görünüş yanıltıcı olabilirdi ama gerçek bir taneydi. Gerçeği öğrenmenin tek yolu da, dışarıdan içeriye sızmaktı. Birini tanımadan yargılamak, sadece yüzeysel kişilere özgüydü. Bunu en iyi onun bilmesi gerekmez miydi?

 "Belki senin de onlardan kalır bir yanın yoktur."

 Üzerime atılan iftiranın yüküyle irkildim. Bu anlık bir şoktu. Durumu algıladığımdaysa haddini aştığını belli eden bir bakış attım ama bu onu durdurmadı. "Ya da suç ortağısındır. Kim bilir?" Ağzındaki iğrenç tattan kurtulmak istiyormuş gibi her kelimeyi tükürüyormuşcasına telaffuz etti. Kör bir nefret taşıyordu gözlerinde. Önünde uzanan yolu, kimin dost kimin düşman olduğunu bile görmüyordu.

"Sizden her şey beklenir!"

"Elif Sancak!"

Bu daha fazla devam etmemesini gerektiren bir uyarıydı. Kontrollü olmaya çalıştım ama sesimdeki sertliği ve çenemin savunmacı bir şekilde kasılmasını engelleyemedim. Bam teline bastığımı biliyordum. Öfkeli tavrı adını söylemem üzerine kanımı donduracak bir seviyeye ulaştı. Çenesi kasıldı. O incecik beyaz boynunun altında atan yeşil damar öyle belirdi ki biraz daha zorlarsa kesinlikle patlayacaktı. Az önce gerileyerek aramıza koyduğu mesafeyi misliyle kapattı. Göz, insanın sahip olduğu, ölümcül silahların en kudretlisiydi ve şu anda Effy beni öldürmek ister gibi bakıyordu.

 "Adımı bir daha sakın ağzına alma."

 Adeta tısladı. Bu için için kaynayan bir öfkenin, hiddetin, tiksinmenin sesiydi. Her kelimeyi ayrı ayrı vurgulamıştı. Konunun hassaslığını kendime hatırlatarak sakin kalmaya çalıştım. Karşımdaki yıkık, mahvolmuş kızın suretine odaklanmaya, ruhundaki kara yangınların onu nasıl tükettiğini görmek için çabaladım. Çaresi, derdinden çok daha zordu. Merhemsiz yaralarını nasıl iyileştirebileceğimizi düşündüm. Ona nasıl yardım edebilirdim?

 "Şu an sağlıklı düşünemiyorsun."

 İfadesinde gördüğüm düşmanlığı dağıtmak için "Bu konuyu mantığın devredeyken konuşalım olur mu?" diye sordum en samimi gülümsememle. Karşılaştığım tepkiyse buzdan farksızdı. "Konuşulacak bir şey yok." Bunu diyeceğini bildiğim için hazırlıklıydım.

 "İnan bana. Tahmin bile edemeyeceğin kadar var."

 Ciddi duruşum ve kararlı sözlerim, kafasını karıştırmış olmalıydı. Kaşları hafifte olsa çatıklığı bıraktı. Yine de uçsuz budaksız mavi gökyüzünü andıran gözleri bir anlığına bile yumuşamadı. İçindeki nefret çok büyüktü. Bu nefrette payım olmadığı için gerçekten şanslıydım ama o bunu henüz bilmiyordu. Peki, nasıl öğrenecekti? Bunun uğruna neleri feda etmem gerekiyordu?

 "Eve gidip biraz dinlensen iyi olacak."

 İkimizin de düşünmeye ihtiyacı vardı. Her ne kadar nasıl başlayacağımı bilmesem de, gireceğimiz dünya geçmişin tozlu odalarına açılacaktı. Çıktığımızda ne kadar kirli olacağımızı bilmiyordum. Effy'e ne kadar ulaşabileceğimi de... Dudakları küçümser, alaycı bir edayla büküldü. "Lütfen beni düşünüyormuşsun gibi davranmayı bırak." Zihnime sürekli, karşımdaki kızın hassaslığını hatırlatıyordum ama tepkisiz kalmak zannettiğimden daha zor olacağa benziyordu. Derin bir nefes alarak içimden 8'e kadar saydım. Ardından nefesimi yavaşça dışarı verdim. "O zaman sen kendini düşün ve evine git, ne dersin?"

 "Sen bana emir veremezsin."

 Sakinliğim son demini içerken ortamın yumuşamaya ihtiyacı olduğunu düşündüm. "Sana beni veremem evet," diyerek yaptığım yersiz şaka Cem kokuyordu ve gerçek anlamda güldürmemişti. Elif'in yüzü, ağzında ekşi bir tat dolaşıyormuş gibi buruştu. "Tamam tamam. İğrençti kabul ediyorum," diyerek ellerimi teslim olur gibi kaldırdım.

 "İğrençten de öteydi ve şimdi eve gidip kusacağım."

 Bu cümlenin beni yaralaması gerekirken, hoşuma gitmişti. Ne kadar kızgın olursa olsun, içinde bir yerde hala beni dinlemek isteyen bir kız vardı. Bu bile ona bir şekilde ulaştığımı gösteriyordu. "Teşekkür ederim." Minnettar bir şekilde gülümserken "Konuşmak için hazır olduğunda bana haber vermen yeterli," dedim. Cevap vermedi. Cümlem aramızda asılı kalmış gibi hissettim.

 "Eşyalarımı alıp-"

 Daha fazla okulda oyalanmasını, daha doğrusu yaklaşık yarım saattir beklettiğim adamla tekrar yüzleşmesini istemediğim için "Evine gönderirim," diyerek laflarını ağzına tıktım. Oda sustu. Yüzünden okunması imkansız bir ifadeyle gözlerimin içine baktı ardından da tek bile kelime daha etmeme izin vermeden arkasını döndü ve yürümeye başladı. İçimden bir ses, okula geri döndüğünde hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını söylüyordu.

 * *

DEMİR

Gözyaşları, insanın dışa vuramadığı, başka kimselere anlatamadığı acıların sessiz çığlığıydı. Avaz avaz bağırmadığında kalbe zarar verirdi. Sürekli sızlayan, durmadan kanayan yaralar gibi...

 Yeni'nin en büyük çığlıkları fısıltı gibi gelmişti. Gözyaşları, sanki dudaklarıyla dillendiremediklerini anlatıyordu ama ben hiçbir şey anlamamıştım. Dur durak bilmeyen bir acıya saplanmış gibiydi. Sanki bir zaman yanmıştı. Çok yanmıştı ve içindeki kül hala sıcaktı. 'Kıçı kırık telefonunda ne gördü de bu hale geldi?' diye düşünmekten kendimi alamıyordum. Okyanus rengi gözleri, zihnimden çıkmıyordu. Misafir ettiği duygular, boğazıma bir ip geçirmiş gibi beni boğuyordu. O kadar tanıdık bir bakıştı ki bu... Benim nefesimin onun acısıyla ne alakası vardı ki?

"Demir kusura bakma."

Emir nefes nefese radyoya girdi. "Tam gelirken Effy'le karşılaştım." Kafamdaki soru işaretlerinin cevaplanması için sınıftan çıkar çıkmaz Emir'i radyoya çağırmıştım. Kafam o kadar allak bullaktı ki, oyalandığının farkında bile değildim. "O nerede?" diye sorduğumda böyle bir şeyi soracağımı tahmin etmiş gibi "Evine gitti," dedi. Hazırcevaplığı bir şeyler bildiğini hissettirdi.

"Ne olduğunu anlattı mı?"

Kısa bir an duraksadı. Yaşadıkları o an beynine nüksediyor gibi bir bakışı vardı. Saniyelik bir tepkiydi belki ama benim şüphelenmeme yetecek kadar uzundu. İçime dolan tüm hisler, Emir'in gözlerinde parlıyordu. Bana göz kırpan yalansa, "Sadece iyi hissetmediğini söyledi," demesiyle gerçeğe dönüştü. Hayatta üç türlü yalan bulunurdu; Basit, kuyruklu ve istatistik yalan. Emir'in nedense söylediği yalanın basit görünüşlü istatistik olduğunu hissediyordum. Hangi ara yalan konusunda bu kadar profesyonelleşmişti. O kızla ilgili, benden bile saklayacağı ne biliyor olabilirdi ki?

"Emin misin?"

Gözlerinin içine baktım. O söylemese de gerçeği görmeyi umdum. Endişe ve korku tohumlarının tüm vücudunu kapladığını, her bir hücresine itinayla işlediğini fark ettim ama gerçeğe dair hiçbir ipucu bulamadım. Ne saklıyorsa, iyi maskelemişti.

"Aksini düşündürecek bir şey mi yaptım?"

Yapmıştı ve bunu konuşarak çözemeyeceğimizin de altını çizmişti. Oturduğum yerden yavaş hareketlerle kalkarken "Sana verdiğim görev üzerinde çalışıyor musun?" diye sordum. Kaşları bir anlığına çatıldı. Daha sonra görevle neyden bahsettiğimi anlayarak aynı hızla gevşedi. 

"Araştırmalarım devam ediyorum."

Başımı tamam anlamında sallarken "Senin için zor olmamalıydı," dedim. "Değil zaten, sadece hiçbir detayı atmamaya çalışıyorum." Masasının başına gidip birkaç dosyayı kurcalarken "Görmek ister misin?" diye sordu. Kim bilir önüme ne koyacaktı? Yalana karnım tok olduğu için elimi 'Hayır' anlamında kaldırdım. Hafifçe kaşları çatıldı. Onu kontrol etmemden rahatsız olmuştu. İlk kez...

"Bunun için mi dersten çıkardın?"

Hesap soran ses tonuna tepkisiz bir ifadeyle baksam da, ifadesi yumuşadı. Çok iyi biliyordu gazabımın sessiz ve derinden geleceğini... "Nedenini benden önce görmüşsün. Öğren." Emrimi ikiletmeden başını tamam anlamında salladı. Yüzüne birkaç saniye daha bakıp, onu vicdanıyla yalnız bırakmaya karar verdim. Kapıya doğru yürürken bir anda duraksayıp "Emir," diye seslendim.

"Efendim Demir."

"Güven ruh gibidir. Terk ettiği bedene bir daha geri dönmez. Bunu aklından çıkarma."

* *

Bugün sizi bölümsüz bırakmamak için kısa bir şey paylaştım. Bu hafta başka bir bölüm daha gelebilir.

Hemen kısa diye çemkirmeyin :)

Seviliyorsunuz (kalp)

KELEBEK ETKİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin