Kelebek Etkisi 2 - 16. Bölüm

506 54 22
                                    

Hellö!

Biliyorum çok beklediniz, kızımın bir yaş doğum günü, gelen misafirler ardından hastalanmam yüzünden bir hayli bölümü toparlayamadım. Sizi daha fazla bekletmemek adına yarısını şimdi atıyorum, kalan yarısını da birkaç güne toplayıp paylaşacağım. Lütfen kusura bakmayın.

Seviliyorsunuz (kalp)

*

Kitabımıza desteğinizi esirgemez, bölümlere beğeni ve yorum yaparsanız çok mutlu olurum. 

*


MELEK

Dışarıda ağarmakta olan gün, gecenin karanlığını silmeye başlamıştı ama biz hala varacağımız noktaya ulaşamamıştık. Bu garipsediğim bir şey değildi. İstanbul büyük bir şehirdi ve bir yerden bir yere gitmek, özellikle gündüz saatlerinde tam bir işkenceydi. Fakat bu saatte, hafta sonu olmasına ve trafik olmamasına rağmen hala gideceğimiz yere varamamış olmak... İşte bu benim gibi mahallesinden pek fazla ayrılmayan biri için fazlasıyla garipti. Nereye gittiğimizle ilgili bilgim olsa zaman konusunda fikir yürütmek kolay olacaktı ama maalesef ki ağzından kerpetenle laf alınan çocuk arabaya bindiğimizden beri konuşmuyordu. Hoş, konuşması için bir neden de yoktu. Sonuçta bende ağzımı açmaz halde ışık şovlarıyla bezenmiş yolları izliyordum. Yine de yaşam belirtisinin tek işareti olan nefes alışverişlerimiz de olmasa arabaya hâkim olan sessizliği ölüme benzetecektim. Yanımdakini de Azrail'e...

Neden apar topar Elif'in evinden ayrılmıştık, o adamlar neyi koruyorlardı, nereye gidiyorduk, Elif gerçekten gelecek miydi yoksa bu beni o evden çıkarmak için söylenen bir yalan mıydı? Keşke telefonum yanımda olsaydı, o zaman bu soruların en azından birkaçının cevabını öğrenebilirdim. Belki de hepsini...

Arabanın sık aralıklarla yavaşladığını fark ettiğimde etrafıma baktım. Burası zengin bir muhitti. Film ve dizilerde görebildiğimiz, bir türlü İstanbul'un neresi olduğunu çıkaramadığımız türden bir mahalleydi. Villalarla dolu sokaklardan geçtikten sonra heybetli bir yükseklikteki siteler bizi selamladı. Girmek üzere olduğumuz sitenin varlık durumu ise, ana giriş kapısının altın varaklarından belliydi. İçimden bir ıslık çalarken ışıl ışıl duran manzaraya baktım. Orta gelirli bir ailenin, ortanca çocuğuydum. Babam asker emeklisi, annem ev hanımıydı ve ben kendimi bildim bileli doğup büyüdüğüm mahallede yaşıyordum. Babam diyar diyar gezerken, düzenimiz bozulmasın diye annemi ve bizi babaannemlere bıraktığı için görüp görebileceğim zenginlik ibareleri türk dizilerinden öteye gitmiyordu. Ta ki şu ana kadar...

Önümüzde bariyer açıldığı gibi hızlanan Bora, kapalı otoparka girdi. Gerçi buraya otopark demek büyük haksızlık olurdu. Neredeyse bizim sokağın genişliğinde, bizim sokaktan daha aydınlık, her bölümde farklı numaralar yazan bir showroomdu. Kaç katlı olduğunu Allah biliyordu. Bora, döne döne katlar arasında dolaşıyordu. Aşağı mı iniyorduk yoksa yukarı mı çıkıyorduk. Bir noktadan sonra takip etmeyi bırakmıştım. Panik atağım ise ufaktan beni okşuyordu. Cehenneme kaç adım kala durduğumuzu bilmediğim katta, duvarında ışıklı bir panelle 1109 yazan alana aracı park etti. Sanırım bu daire numarasıydı. Bir dakika... Bu yerde bu kadar daire yoktu değil mi? Ayrıca... Burası onun evi miydi?

O zaman bizim burada ne işimiz vardı?

"Geldik mi?"

"Öyle görünüyor."

Bora arabayı durdurup kemerini çözdü. İnmekteki ısrarına karşın ben mümkün olduğunca ağır hareket etmeye çalıştım. Nerede olduğumuzu bilmiyordum. Tahminim ise midemi bir girdaptaymışım gibi kasıyordu. Bora ile yalnız kalmak istemiyordum. Tamam bana bir yanlışı olmamıştı. Fakat Effy'nin yaşadıkları benim bünyemde de travma oluşturmuştu. Bora'nın suçsuzluğu kanıtlansa bile o yabancı biriydi ve ben tanımadığım bir erkekle aynı evde kalmamak üzere çocukluğundan beri tembihlenen biriydim. Babaannem şu anda burada olduğumu duysa, büyük ihtimal adıma hiç hoş olmayan sıfatlar eklerdi. Annemin hayatı burnundan getirmesi de cabasıydı.

KELEBEK ETKİSİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin