•~22~•

119 16 13
                                    

"Yarın mahkeme var, bir şeyler ters gidecek diye içim içimi yiyiyor." deyip sıkıntıyla iç çeken Eymen'in yanına oturarak kollarımla bedenini sarmaladım. Başımı omzuna koyduğum sırada o da her zamanki gibi başını başımın üstüne yerleştirmişti. Saçları kulaklarımı gıdıklandırırken pervasızca gülümsüyordum.

Taburcu olmamın üzerinden iki hafta geçmişti. Yaram artık yalnızca çok zorlarsam hafifçe sızlıyordu. Fakat yara ardında acı bırakmasa da koca bir iz bırakarak pek çok tatsız duyguyu bedenime armağan etmişti. Aynada yara izini her gördüğümde aklıma İnci geliyor, dört bir yanımı kara bulutlar kaplıyordu. Cenaze törenine hastanede olduğum için katılamamıştım fakat taburcu olduğum gün Eymen'le beraber mezarını ziyaret etmiştik. İçimden üzülmek gelmiyordu, hissettiklerime daha çok acıma diyebilirdim. Hayatı boyunca hep kukla olmuş, kendi iradesiyle verdiği tek karar ölmek olmuştu. Oysa o, böylesi bir hayatı hak edecek kişisel hiçbir şey yapmamıştı.

Bu iki haftalık süreçte Eymen'in babasının hapisten çıkmasına odaklanmış, başka neredeyse hiçbir şey yapmamıştık. Öyle ki Selim Hanoğlu'ya karşı olan nefretimizi bile şimdilik bir kenara kaldırmıştık.

"Hiçbir terslik olmayacak, daha fazla endişelenme. Biraz geç de olsa adalet yerini bulacak, göreceksin." dedim, başım eğik bir açıyla durduğundan sesim boğuk boğuk ve komik çıkmış, söylediklerimin ciddiyetini azaltmıştı. Yine de bu, Eymen'in düşünceli halinden sıyrılamasını sağlamamıştı.

"Sen buna adalet mi diyorsun? Benim çalınan çocukluğumun, kurulmasına bile izin verilmeyen hayallerimin hesabını kim verecek peki? Selim Hanoğlu yine duruma müdahale edecek, o çok değerli parasıyla yine hayatımızı alt üst edecek, buna neredeyse eminim. Ve beni en çok sinirlendiren ne biliyor musun? Böyle bir şeyin olma ihtimalinin çok çok yüksek olması. Selim Hanoğlu ya da bir başkası, parası varsa kanunlar birden bire onun tarafından oluyor. Oysa benim bildiğim adalet, parayla satın alınmaz."

"Adalet, parayla satın alınmaz." diye tekrarladım mırıldanarak. Sahiden satın alınmaz mıydı? Küçücük bir bebek satın alınılabiliyorken, adalet neden alınmasındı ki?

"Engellenen hayallerini şimdi özgürce kurabilir, beraber gerçekleştirebiliriz Eymen. Haydi, çocuk olalım bir günlüğüne, çocuk olalım ve kim ne der diye düşünmeden dilediğimizi yapalım. Bir günlüğüne adaleti biz satın alalım. Ama parayla değil, mutluluğumuzla alalım."

Başımı omzundan kaldırıp yüzüne baktım. Dayanamayıp yanağından öptüm. Gülümserken o, biraz daha ileri gidip dudağına küçük bir öpücük kondurmak istedim, fakat henüz o kadar cesaretli değildim. Ve buna hazır değildim, ilk öpücük zırvalığından dolayı değil, kalp krizi geçirme riskimin çok çok yüksek olmasından.

"Madem öyle diyorsun, hadi piknik yapmaya gidelim." dedi çocuksu bir heyecanla. Sahiden de dediğime uymuş, bir günlük çocuk olmayı kabul etmişti.

"Ama yağmur yağıyor, hava çok soğuk." dediğimde omzunu silkmiş, "O zaman biz de mont giyeriz, şapkamızı da başımıza çekeriz. Çok üşürsek de sarılırız. Olmaz mı?" demişti. Gülümsedim ve başımı olur anlamında salladım.

Sonraki yarım saatte ihtiyacımız olan her şeyi bir torbaya koymuş, yola çıkmıştık. Yağmur biraz daha dinmişti ama hala piknik yapmanın delilik sayılabileceği kadar şiddetliydi. Kendi kendime omuz silkip gülümsedim, çocuklar da böyle yapardı değil mi? Hiçbir şeyi umursamadan aklına eseni yaparlardı.

"Tüh! Mangalsız bir piknik olacak ama neyse artık, bir dahaki sefere." dedim sesimi duyurabilmek için bağırarak. İkimiz de montumuzun şapkalarını kapadığından ve yağmur suları şapkamızın üstüne büyük bir gürültüyle düştüğünden sesimizi birbirimize duyurmak çok zor oluyordu. 

Sen AğlamaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin