•~30~•

81 10 1
                                    

Zaman yaraları kapatmaz, zaman yaraları iyileştirmez. Zaman yalnızca yaralarımızın varlığına bizi alıştırır, bizi onlarla yaşamak zorunda olduğumuza ikna eder. Ve öyle de olur. Kanarız zamanın bu küçük oyununa ve yaralarımız iyileşti zannederiz. Fakat ortada ne bir yara bandı vardır, ne de bir iyileşme...

Üç gün geçti. Cenazenin üzerinden kulağa kısacık gibi gelen ama aslında bir ömürden farksız üç koca gün geçti. Üç gündür Eymen'i biraz olsun hayata döndürebilmek için çabalıyorum.

Ancak iki üç lokma yemek yiyor, en fazla iki üç saat uyuyor ve neredeyse hiç konuşmuyor. Bütün gün yalnızca oturuyor ve gözlerini tek bir noktaya dikerek düşünceleriyle savaşıyor. Yaşadığı acıyı bağırıp çağırarak veya etrafa öfke saçarak değil, sessiz kalarak geçirmeye çalışıyor.

Ağlamıyor bile...

Onun yaşadığı acıyı da, çektiği ızdırabı da tarif edebilecek kelimelerim yoktu ne yazık ki. Tarifsiz bir acıydı ve insanın yüreğini de en çok böyle acılar yakar geçerdi. Elimde olan bir durum olsaydı onun acısının yarısını sırtlanmak isterdim. Yakın zamanda benim de babam ölmüştü fakat buna kayıp diyemezdim. Babam ölmesine rağmen baba acısı çekmemiştim ben ve şu an onun acısını paylaşabilmek için elimden gelen her şeyi yapabilirdim. Fakat bu mümkün değildi, mutluluk paylaşılabilirken acı yalnızca kendi yüreğimizi acıtırdı.

Eymen'in yüreği çok acımıştı, çok acıyordu. Onun canı acıdıkça ben mahvoluyordum, bitiyordum.

Kendisine zarar vermesinden korktuğum için üç gündür onun evindeyim. Fakat şunu söyleyebilirim ki, kendisine zarar verebilecek kadar bile gücü yok gibi görünüyor. Ve ben onu böyle görmeye dayanamıyorum... İşin kötü yanı elimden de hiçbir şey gelmiyor, her çabalayışım bana bir hiç olarak geri dönüş yapıyor. Yine de onu konuşması, bir şeyler yapması için zorlamıyorum, zorlasam kendini daha da kötü hissedecek biliyorum.

"Eymen?" diye seslendim mutfaktan boş salona doğru geçerken. Gününün neredeyse tamamını salonda geçirdiğinden onu burada görememek beni endişelendirmişti. Hemen sonra balkonda, yere oturmuş bir halde olduğunu görünce anlık tereddütüm de kaybolmuştu. Yanına gidip gitmemek arasında kalsam da durumunda bir gelişme olmasının umuduyla şöyle bir gidip nasıl olduğunu soracaktım hiç değilse.

"Eymen?" dedim tekrardan daha kısık sesle. Balkon pervazına yaslandığım esnada kulağında olduğunu henüz fark ettiğim kulaklıklarını çıkarıp bana döndü. Çatık kaşlarımı anında düzeltip yumuşak fakat acır gibi olmayan bir ifade takındım.

"Ben... İyi misin diye merak ettim." dediğimde temkinli bir sesle, hafiften gülümser gibi olmuştu. Hatta öyle hafiftendi ki bu benim göz yanılsamam bile olabilirdi. Olsun, bu da bir gelişmeydi sonuçta.

"Sayılır." dedi kısaca. Başımı hafifçe salladığım sırada yeniden önüne dönmüştü. Ne söylemem gerektiğini düşünürken onun konuşmaya devam etmesi beni daha da şaşırtmıştı. Çünkü şu son üç günde toplasan on cümle anca kurmuştu, onlar da benim ısrarlı sorularım sayesinde olmuştu.

"Babamı gördüm rüyamda." deyip içini çektiğinde ses tonu dahi yüreğimin sıkışmasına neden olmuştu. Hala kapı pervazına yaslı durmuş onu dinleyen bana bakıp "Otursana." dedi fısıldar gibi. Mutfakta kahvaltı masası hazır bekliyordu fakat onun bu konuşma girişimini elbette ki kahvaltı için yarıda kesecek değildim. Dediği gibi yapıp yanındaki mindere oturdum.

"Çok kızdı bana. Utançtan rüyamda bile yanaklarımın kızardığını hissettim." deyip burnundan güldüğünde bu gülüşünün ardında neler barındırdığını hissedebiliyordum.

Sen AğlamaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin