•~21~•

103 16 0
                                    

"Ne?" diyebildim yalnızca, kısık, anlaşılmaz bir sesle. Az önce duyduğum o kısacık üç kelimeyi tam manasıyla idrak etmekte büyük bir zorluk çekiyordum. Sanki biraz sonra ikisi de gülecek ve hemen nasıl da kandı ya diyeceklerdi. Ben de onları azarlayacak bir yandan da gülmelerine seve seve eşlik edecektim.

Fakat onlar gülmedi. Ben de gülemedim, yalnızca donuk bakışlarla baktık birbirimizin yüzlerine.

Ortama ağır, insanın yüreğini sıkıştıracak cinsten bir sessizlik çökmüştü. Ve her birimiz bu yükün altında her saniye daha da eziliyor, küçücük, değersiz bir toz tanesine dönüşüyorduk sanki. Her şey çok çok fazlaydı, artık tüm bu olanları kaldırabilecek gücümün kaldığına emin değildim. İnci gibi biri dahi olsa bir insanın canına kıymasına, belki de benim yüzümden kıymasına dayanamazdım.

Allah dağına göre kar yağdırırmış, benim dağım küçücük, kırılgan zannederdim. Değilmiş. Ya payıma düşen dağ sahiden olağanüstü derecede büyüktü ya da ben biraz fazla abartıyor, olayları gereğinden fazla büyütüyordum. Nedense dağımın kocaman olması daha muhtemel bir olasılık gibi gözüküyordu.

"Ardından da bir mektup bırakmış." diyen Umut'a baktım, "Sana..." dedi sonra cılız bir sesle. Gözlerimi yumup sakin kalmaya, akmak için hazır bekleyen gözyaşlarıma hakim olmaya çalıştım. Hayır, elbette ki bütün bu tezatlık oluşturan duygularımın sebebi İnci'ye karşı olan pozitif düşüncelerim değildi. Ki böyle bir şeyin olma ihtimali söz konusu bile değildi, İnci'den hiçbir zaman haz etmemiştim.

Bütün bu üzüntüm, vicdan azabım insanlığa karşıydı. Böylesine kötü olmak, acımasız olmak, işgüzar olmak insana yakışmıyordu. Fakat kendine yakışmadığını düşündüğü çorabı dahi giymeyen insanla kötülük ceketini sırtında onurla taşıyan insan, aynı insandı. İsteyerek ya da istemeyerek, doğduğumuz andan itibaren çalınırdı tüm masumiyetimiz, tüm iyi kalpliliğimiz.

İnsanın insanı eleştirmesi ne garip öyle değil mi? Büyük bir eleştiri döngüsünün çarklarıyız aslında, hem birbirimize bağlı, hem de bir başımızayız. Benim eleştirmemi bir başkası eleştirecek ve bu döngüye ben de bir katkıda bulunmuş olacağım. Bu iyi bir şey midir, yoksa kötü bir şey mi? Sanırım bunu hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz. Çarklar ancak bir arada çalışırsa güzel bir durum oluşur deriz halbuki hiçbir zaman tüm insanlığın bir arada, bir düşünce etrafında toplandığına şahitlik etmemişizdir. Belki de budur çarkların bir arada olmasının olumlu etki yaratacağına yönelik teorimizin temeli. Tanık olmadığımız şeyin iyi olacağına yürekten inanırız. Yalnızlık kötüdür belki fakat birlik ve beraberliğin iyi olduğuna neye dayanarak emin oluruz? İçinde bulunduğumuz durumun şartları altında mutlu olmak yerine niçin her zaman bizde olmayan şeyi arzular, ancak ve ancak o şeyi elde ettiğimiz zaman huzura kavuşacağımıza gönülden inanırız?

"Okumayacak mısın?" diyerek zarfı gözümün önünde sallayan Eymen, başlangıcını kestiremediğim ve muhtemelen sonunu getiremeyeceğim düşüncelerimden beni ayırmıştı. İçinde bulunduğum fakat dışarıdan izlemeyi tercih edeceğim ana odaklanmak yalnızca birkaç saniyemi almıştı.

"Bu zarf sana nasıl ulaştı?" dedim bana özel yazılmış olan intihar mektubunu okumayı elimden geldiğince geciktirebilmek için.

"Dün hastaneye gelen adamlar, bizim için değil, İnci için gelmişler aslında. Dün akşam bardak kırığıyla bileklerini kesmiş. Sabaha karşı saat beş gibi adamlarından biri buraya geldi, bu zarfı verip olanları anlattı ve artık peşimizi bırakacaklarını söyledi, İnci öyle istemiş. Yani... Öyle istediğini yazmış adamlarına." dedi ve tepkimi ölçmek istercesine dikkatle yüzümü incelemeye başladı. Fakat yüz ifademden hiçbir şey anlaşılmadığına emindim, çünkü hiçbir şey hissetmiyordum. Boş bir kabuk bile benden daha duygusal olabilirdi şu an.

Sen AğlamaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin