•~16~•

182 19 15
                                    

Ertesi güne gözlerimi -garip ama- huzurlu ve mutlu bir şekilde açmıştım. Aklıma direkt olarak dün gelince gülümsemem daha da büyümüş fakat duygularıma bir nebze de olsa utanç karışmıştı.

Aslında çok fazla şey olmamıştı. Gün battıktan kısa bir süre sonra başım tamamen irademden bağımsız hareket etmiş ve Eymen'in omzuna yerleşmişti. Bu ani ve beklenmedik hareketimin üzerinden henüz birkaç saniye geçmişti ki tam kafamı geri çekmek üzereyken o da kendi başını başıma yaslamıştı. Birkaç saç tutamı kulağımı gıdıklandırmış fakat yüreğimin çarpıntısı bu hissi kolaylıkla bastırmıştı.

İçimdeki bütün dansözler, sevgi böcekleri ve belki biraz da kelebekler hünerlerini sergilerken dışımdan neredeyse hiçbir tepki vermemiştim. Hatta öyle ki bir ara nefes alıp vermediğimi fark etmiş ve yavaş yavaş içime nefes çekmeye çalışmıştım. Hani biri omzunuza yatar da nefes alıp verirken bile acaba rahatsız ediyor muyum diye düşünürsünüz ya. İşte o durum birinin başı başınızın üstündeyken daha da zor bir hal alıyormuş, tecrübeyle sabit.

Daha sonra o heyecanlı ruh hali içinde nasıl olduğuna aklım hala ermese de uyuyakalmışım. Sabah ezanının o muhteşem makamıyla gözlerimi araladığımda yatağımda, dünkü kıyafetlerimle yatıyordum. Ve üzerim sanki kar kış kıyamet soğuğundan korunmak istenmişçesine sımsıkı örtülüydü. Sonra tekrar gözlerimi kapamış ve bu güzel gecenin tadını çıkarmaya devam etmiştim.

Kendi kendime yatağa yürüyüp üstümü kendi kendime o denli sıkı örttüğüm ihtimalini göz ardı edersek beni yatağıma Eymen taşımış ve Eymen yatırmıştı. Tamamen savunmasız olduğum o anlarda bana hiçbir şey yapmamış olması ona daha da hayran olmamı sağlıyordu. Evet, zaten öyle biri olmadığının farkındaydım fakat henüz yeni tanışıyor olmamız gerçeğini de göz ardı edemezdim. Her ne kadar Eymen'i çok sevsem de sürekli olarak cinayet ve tecavüz olayları görüyoruz, üstelik bunlar insanların başına hep en sevdiğim dedikleri tarafından geliyor. İşte tam da bu sebeplerden dolayı ne gariptir ki olması gerektiği gibi davranan insanları tebrik ediyor, onlara hayranlık duyuyorduk. Tıpkı şu anda benim de Eymen'e hayranlık duyduğum gibi.

Bu konu üzerine saatlerce kılımı bile kıpırdatmadan düşünebileceğimi, içimde yüzlerce mahkeme kurabileceğimi bildiğimden bir an önce ayaklanıp lavaboya oradan da bir kaç şey atıştırmak için mutfağa uğradım. Bugün Umut'la dersim vardı ve bu, mutluluğumun katlanması için gayet de yeterli bir sebepti.

Ders vereceğim saate kadar olan zamanımda biraz Gizem'le konuşmuş, annemin durumunu sormuş ve evde kalan kitaplarımı bir ara kargoya vermesini rica etmiştim. Valize sığdıramadığım için hem bir sürü okuma kitabım, hem de bütün ders kitaplarım orada, o evde kalmıştı. Bütün bu olaylar yüzünden ders çalışmaya başlamak için uzun bir süre gecikmiştim fakat kendime güvenim tamdı, toparlayabilirdim.

Gizem'le konuşmam bittikten sonra toplu olan evi bir daha toparlayıp etrafı silip süpürdüm. Fakat zamanın hala geçmediğini görünce biraz da orada oyalanmak için balkona geçtim. Tabure yerine yere oturup yayılmak üzereyken aklıma İnci'nin tam karşımızdaki apartmana taşındığı gelince gözüm ister istemez oraya kaymıştı. Penceresi kapalı fakat perdesi açıktı, pek bir hareketlilik yok gibiydi. Evini dikizliyor gibi olmamak için bakışlarımı başka yere kaydıracaktım ki birden İnci'nin penceresine yaslı bir şey dikkatimi çekti. Sanki minik bir gözü olan bir şey vardı. Doğrulup daha da dikkatlice bakınca bunun kamera tarzı bir şey olduğunu fark ettim ve istemsizce yerimden fırladım.

Umarım yanlış görüyordum ve umarım o şey gerçekten de orda değildir. Tamam, İnci garip bir kızdı, ama bu kadarı da olanaksızdı. Sahiden kamera olsaydı bile muhtemelen bizi korumak için olduğunu söyleyecekti fakat takdir edersiniz ki hiç de inandırıcı bir bahane değildi. Özel hayatın gizliliği denen bir şey var, bilemiyorum bunun farkında mı acaba?

Sen AğlamaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin