12.

20.3K 919 39
                                    

Karanlık aslında nasılda ışıklıdır.
Nasılda güvenlidir. Yakıp yıka bildiğimiz tek karanlığımızdır gözlerimiz. Aydınlatabildiğimiz tek siyahımız...

Nerede nasıl olduğumu bilmeden kendime geldiğimde ilk kapatmış olduğum gözlerimdeki karanlığın içinde buldum kendimi. Açmaya cesaretim bile yoktu. Bu karanlığın içinde ebediyen kalabilirdim. Çünkü burası sessizdi, kimse yoktu, kimse canımı yakamıyordu, kalbim acımıyordu.

Şimdi gözlerimi açacak olmak yeniden doğmuş gibi hissetmemi sağlayacaktı. Çünkü ben yine ölmedim. Ben hayattayım ama yaşamaya gücüm yok. Şimdi açarsam gözlerimi, karanlığımın yerini aydınlığa bırakırsam, bir kere daha o ışığın sönmeyeceğine inanmıyordum.

Ne yaşamış olursam olayım içimde bitmeyen umudun ışığı gözlerimi açmama yardım etti ve ben büyük bir umutla ışıklarımı yaktım. Yeniden kapanmaması dileğiyle...

İlk gözüme çarpan sağ tarafta olan bir yatak ve üzerindeki Onurdu. Yaşananlar teker-teker aklıma gelirken gözlerimin dolmasına engel olamadım. Yüzündeki sargılar, elindeki serum canımı öyle yakmıştı ki. Gözlerimi ondan çekemezken bana son söylediği cümle geldi aklıma.

Ben olmaktan korktuğum yerdeyim...

Dakikalarca onun bana ne demek istediğini anlamaya çalıştım. Aklıma bazı şeyler geliyordu ama... Olamazdı.

Kapı aniden açıldığında Mehmet doktorun içeri girdiğini gördüm ve bizimkilerden birini görmenin mutluluğuyla içim huzurla doldu. Bana doğru gelmeye başladığında ona gülümsemeye çalıştım ama o gözlerini devirerek Onur'a döndü. Bu hareketi bana garip gelmişti. Onur'dan sonra benim yanıma geldiğinde "Merhaba. "dedim kısık sesle. Cevap vermezken yeniden konuşmaya başladım.

"Onur nasıl?" dediğimde gözleri kısa bir süre beni buldu.

"İyi. Daha da iyi olacak. "

"Ne zamandır buradayız?" dedim tanımadığım odayı incelerken.

"İki gün. " dediğinde etrafı incelediğimi görüp "Başka yerdeyiz. Sınırı geçtik. " dedi. Yani düşman toprağında mıydık?

"Aldık mı bu toprakları?"dedim aniden sevinçle. Bana hayret eder gibi bakıp kafasını sallamakla yetindi.

"Senin hiçbir şeyin yok. İstediğin zaman gidebilirsin." diyerek bana bakmadan odayı terketti. Onun bu tavrı karşısında ne yapacağımı bilemedim. Neden bana böyle davranmıştı ki?

Bunu düşünmeye erteledim ve aklıma Selma teyze, Işık, Cengiz geldi. Hemen ayağa kalkmaya çalıştım. Onları görmek istiyordum. Işık için o kadar endişeliydim ki! Umarım ona hiçbir şey olmamıştır, umarım iyidir.

Onura son bir kere bakıp odayı terkettiğimde dışarıda duran kalabalık dikkatimi çekti. Dış kapıya neredeyse koşarak gidip kapıyı açtım. Gözlerim hemen Işık'ı bulurken yüzümdeki gülümsemeye engel olamadım. Sonra yanında duran Cengizi buldu gözlerim.

Tanrım! Şükürler olsun! İyilerdi!

Hemen onların yanına doğru yürümeye başladım ve kalabalık olan askerlerin bana attıkları garip bakışları görmezden gelmeye çalıştım. Işık benim ona doğru geldiğimi görünce yüzü garip bir hal aldı. Sanki...korkuyormuş gibi. Onu rahatlatmak için gülümsemeye çalıştım ve yanına ulaşarak hemen ona sarıldım.

"Işık! İyisin! Çok şükür!" diyerek yanaklarına öpücük kondurmaya başladım. O hala bana üzgün bir şekilde bakıyordu.

"Geçti artık, korkma." dedim onu rahatlatmaya çalışarak.

Işık'ın ardındaki kalabalıktan Selma teyzenin bu tarafa doğru geldiğini görmeye başladığımda yüzümdeki gülümsemeyle ayağa kalktım. Kim bilir nasıl korkmuştur...

Yanıma ulaştığında ona sarılmak için kollarımı uzattım. Ama o hiç beklemediğim bir şey yaparak ellerimi itti.

"Selma tey-"

"Teyze deme bana! Ben senin teyzen falan değilim!" diyerek bağırmaya başladı. Herkes dikkatle bizi izliyordu  ama benim umrumda olan tek şey onun neden böyle davranmasıydı.

"Ne oldu?" dedim şaşkınlıkla.

"Bir de bilmiyormuş gibi soruyor!" diyerek üzerime gelmeye çalıştığına Cengiz onu tuttu. Gözlerim hemen Cengizi bulurken o bana bir kere bile bakmadı.

"Cengiz?" diye seslendiğimde kısa süre ifadesiz bir şekilde baktı bana.

Anlamıyordum! Ne olmuştu?!

"Ben bir şey yapmadım lütfen. Anlatır mısınız ne oldu?"

"Hainlik yaptın ya! " diye bağırdı Cengizin kollarından kurtulan Selma teyze. Beni kollarımdan tutarak sarsmaya başladığına neye uğradığımı şaşırdım.

"Ben-"

"Sus! Sana hakkımı helal etmiyorum! Evimizi açtık sana, yedirdik, içirdik, koruduk! Karşılığı bu muydu ha?! Evlatlarımı aldın benden! Sattın bizi! Sana evine alanları sattın! Hain!" dedi yüzüme tükürür gibi. Şaşkınlığımı saklayamıyorken ne diyeceğimi bilemedim.

"Hayır!" dedim ve kollarımı bırakan Selma teyzenin elinden tutmaya çalıştım. "Ben bir şey-" cümlemi tamamlayamamamın nedeni yüzümde hissettiğim acı oldu. Ellerim toprakla buluşurken duymak isteyeceğim en son şeyi duydu kulaklarım.

"Katilsin sen!" Gözyaşlarım usul usul toprağa karışırken ellerimi yasladığım toprağın bile beni taşıyamayacağını düşünüyordum.

Yıllar sonra bir ailem olmuş ve o aile bu gün bana tokat atmıştı. Ve yüzüm düşman askerler beni vururken bile böyle acımamıştı.

Ben Gece. Yine, artık sadece Gece. Artık yine yapayalnız Gece. Artık acılarla dolu, kalbi paramparça, ruhu canını teslim etmiş bir Gece.

Diz çökmüş bir şekilde yapmadığı bir şey yüzünden yediği tokat nihayetinde toprağa sarılmış Gece...

Kafamı yerden kaldırıyor etrafıma bakıyorum. Herkes bana nefretle bakıyor. Herkes bana beni öldürecekmiş gibi hırsla bakıyor. Kafamı yeniden yere eğiyorum ve yeniden kaldırıyorum. Belki...belki diyorum, rüyadır. Belki gözüme öyle gözüküyordur. Bana inanırlar, ailem bana inanır. Selma teyze bana bunu yapmaz.

Ama kafamı kaldırdığımda karşımda durup bana bakan Onur'la karşılaşıyorum.

Gözlerimi açtığımda bana karşı sergilenen garip davranışların bu yüzden olabileceğini, bana inanamayacaklarını aklımın ucundan dahi geçirmedim.

Ama şimdi ailem diyerek gözükapalı güvendiğim insanların ayaklarının altındayım...

Evet ben onlara gözükapalı güvenmiştim. Neden mi? Çünki "ailem" demiştim onlara. Sevgimi vermiştim. Böyle olmalı değil miydi? Aile dediğimiz insanlar ne olursa olsun birbirinin yanında olmaz mıydı mı? Yalnış mı yapmıştım?

Galiba ben sevgi ne demek, aile ne demek bilmiyordum. Hiçbir zaman bilmedim ve bilmeyeceğim de...

SINIRWhere stories live. Discover now