30

12.8K 573 38
                                    

Yanağıma okşamaya devam ederken durdu ve sanki gözlerimiz anlaşmış gibi ikimiz birden konuşmaya başladık.

"Onur, seni çok özledim."

"Gece, seni çok özledim."


Özlemek... Şu an yaşadığım duygunun yanında altı harften oluşan çok küçük bir kelime gibi duruyor... Ben şu an özlemiş olduğumu değil, yaşıyor olduğumu hissediyordum... Sanki günlerdir sadece nefes alıyormuşum ama çektiğim nefes ciğerlerime ulaşmıyormuş... Kalbim mesela, atmıyormuş... Ya da atıyormuş ama ben bir kalbimin olduğunu bile farketmiyormuşum o yanımda olmadığında...

Dudaklarından çıkan sadece üç kelime çınlanıyordu kulaklarımda. Bu üç kelime de takılıp kalmış gibiyim. Sanki zaman durdu, tekrar-tekrar bazı anları yaşamak istediğimi söylemiştim ya, yaşıyorum gibi... Cümlesi bitiyor, tekrar duyuyorum, sonar tekrar, tekrar...tekrar. Ve halimden gayet memnunum.

Gözlerim gözlerinde, aklım aklında, kalbim kalbinde... bu saaten sonra ne olur bilmiyorum, düşünmek bile istemiyorum. Bu kadar yakınlaşmışken bir kaç dakika sonra birbirimize nasıl davranırız bilmiyorum. Ne olur, nasıl olur, ne söylerim, ne konuşuruz bilmiyorum.

Saniyeler geçiyor, gözlerime yaşlar doluyor hala ona bakıyorken. Neden ağlıyorsun diye sorsanız, bilinmezlikten derim. Hiçliğin içinde kaybolmuşluğumdan...

Dakikalar sonra elleri yavaşça yüzümden çekilirken bir rüyanın daha sonuna gelmiş gibiydim. Gözlerimi kapattım ve açtım...

Az önceki özlem dolu bakışları tam gitmemişti ama yine de az daha olsun ciddi bir şekilde bakıyordu bana. Normale döndünüz Gece... Hiçbir şey yaşanmamış gibi...

"Alışmışım...sana." Dedi yutkunarak. Hafifçe gülümsemeye çalıştım.

"Ben de. Sana, hepinize.  On gün zor dayandım." Dedim alay eder gibi. Ve Onur, keşke alayla söylediğim bu cümlenin her kelimesi ağzımdan çıkarken canım nasıl yanıyor tahmin edebilsen...

"Senin alışman lazım ama, son üç gün." Dedi bilmediğim bir ifadeyle. Üzgün müydü, kırgın mı, sinirli mi, yoksa hiç umursamıyor muydu? Anlayamadım.

"Evet, son üç gün. Ve elveda." Dedim sevinirmiş gibi. Neyin gururu bu Gece?

"Özleyeceğim."... "Özleyeceğiz seni." Dediğinde burukça gülümsedim.

"Ben de sizi. " dedim ardından dakikalar önce olanlar hiç yaşanmamış gibi sessizlik ve mesafa çöktü aramıza.

Biliyorum, o da biliyor. Dakikalar önce sınırları geçmiştik... Hislere kapılıp kendi sınırlarımızı geçmiştik. O kendine yasakladığı şeyi çiğnemiş, ben ise yardımcı olmuştum. Belki bu aşkı yaşamaya karar vermiştim ama, tek başıma yaşayamazdım değil mi? Onun da istemesi gerekirdi, çabalaması...

"E ne yaptın bu uzun zaman aralığında? Fıratla çok eğlenmişsinizdir." Dedi ve yürümüyü başladı. Ben de onu takip ederken konuşmaya başladım.

"Yani, ne yapabilirim ki? Aynı, Selma teyze ve Fıratla söhbet ediyorduk, size bekliyorduk, çok merak ettik." Dedim sesim sona doğru kısılırken. On gün boyunca sabahtan akşama kadar bir camın önünde oturup gelmeyeceğini bilerek seni bekledim, ve Fıratla eğlenmekten çok omzunda ağladım...

"Her şey yolunda, çok şükür." Dedi rahatlatmak ister gibi. Kafamı salladım.

Bir şeyler söylemesini istiyordum, ama ne, bilmiyorum .

Bedenim hala titriyor, ellerimle sürekli oynuyor ve dudaklarımı kemiriyordum. Hem utanıyor,  hem ne yapacağımı bilmiyor, hem de korkuyordum. Neden mi? 

Bilmiyorum.

"Onur." Dedim bir anda gelen cesaretle.

"Efendim." Dedi bana dönerek.

"Savaş ne zaman biter?" Gözleri neyi bilmek istediğimi çözmek ister gibi bakıyordu.

"Bunu ben bilemem, kimse bilemez ki. Tamamen gidişatdan asılı olan bir şey." Dedi. "Neden sordun?"

"Ben döneceğim ya, sizinle yeniden görüşmeyi çok isterim." Dedim üzgünce. Bunun üzerine gülümsedi.

"Ben de isterim." Dedi kendine engel olamayarak gülümserken. Sonra yeniden kendi sınırına ulaşmış olduğunu farketmiş gibi eski ifadesine geri döndü.

"Ama eğer sağ kalırsam." Diye ardından ekledi. Şaka yapıyor gibi söylemişti ama sadece bir gerçeği dile getirmişti...

"Sen ölmezsin zaten. Kalkanın vardı ya hani, iki kelime." Dedim gülerek. O da bana eşlik etmişti ama gülüşü buruktu, üzgündü.

"Kalkanım daha fazla dayanamayacak gibi hissediyorum bazen." Dediğinde gülüşüm durdu.

"Neden?"

"Boş ver." Dedi ve yürümeye devam etti. Ormanın çıkışına gelmiştik bile. Uzaktan bizimkiler gözüküyordu.

"Ama bana söz verebilirsin mesela." Dedim ve durmasını sağladım.

"Ne?" dedi anlamayarak.

"On gün önce vedalaşırken, görüşeceğiz dedin, görüştük. Tekrar söyler misin? Ben gittikten sonra bir gün, üzerinden kaç gün, kaç hafta, kaç ay hatta kaç yıl geçmiş olmasına rağmen görüşüceğimize dair söz verir misin?" Ne diyeceğini bilemiyor gibi bakıyordu bana. Onun omuzlarına yüklemiş olduğum yükün fazlasıyla farkındaydım...

"Ben..." dedi ve gözlerime bakarak sustu. Söz veremedi...Kalbim hakkı olmazken ikiye parçalanmıştı ve ben ona karşı sadece gülümsemeyle yetinmiştim. Bu gülüş dışarıdan nasıl gözüktü bilmiyorum ama, tahmin ediyorum. Kırık bakışlarla dudakta beliren hafif gülümseme işte...

Ona kızmıyorum bile. Çünkü hakkım olmadığını biliyorum. Ve bunu bilmiş olmama rağmen ondan bunu isteyen ve en nihayetinde kırılan kalbime kızıyorum. Bırak Gece, zaten kendi kendine bile kırgınsın, bari kızma...

"Onur!" diye bağırarak üzerimize koşarak gelen Fırattı. Yanında Cengiz vardı ve  hafif kızarmış çenesini tutuyordu. Fırat bize yaklaşınca beni farkedip Onura vurmak için kaldrımış olduğu yumruğunu indirmişti.

"Ne oldu?" dedim korkarak ve bakışlarımı gülen Cengize çevirdim.

"Fırat vurdu. " dedi Cengiz hala gülerken.

"Neden?" dedim.

"Ya Gece sana dememiş miydim, ölmediylerse ben geberteceğim bunları." Dedi Fırat ve sonra hatırlayarak gülmeye başladım. Fırat'ın operasyona katılmasını istemedikleri için Fırat kızgındı onlara.

"Çik tihlikili kimitinim" dedi Fırat Onur'u taklit ederek. Bunun üzerine hepimiz kahkaha atmaya başlamışken Onur kahkalarının ardından konuşmaya başlamıştı.

"Pişman değilim, vurabilirsin." Dedi.

"Sonra vururum, önce bir sarılayım." Dedi Fırat bakışlarını kısa bir sure üzerimde tutarken. Benim yanımda vurmak istememişti...

Fırat ve Onur sımsıkı birbirilerine sarılırken Cengiz de yanıma gelmişti.

"Öpüştünüz mü?" dedi kulağıma fısıldayarak.

"Ne?" diye istemsizce bağırmış ve ona dönmüştüm. "Saçmalama Cengiz!" dedim fısıldayarak. O ise muzur bir ifadeyle bana bakıyor ve sırıtıyordu.

"Diğer çeneni de benim kızartmamı istemiyorsan sil şu yüzündeki ifadeyi Cengiz!" dedim ben de onun gibi sırıtmaya çalışarak. Ama aynı zamanda utanmakla meşgül olduğum için becerebilmiş miydim, bilmiyorum.

"Oha, senin içinde canavar yatıyormuş ya." Dedi geri kaçarak.

"Ne oldu?" dedi Onur bize bakarak. Fıratla sarılmaları ve konuşmaları bitmiş bize dönmüşlerdi.

Cengiz "Hiç ağabey, Geceye geziye çıkaralım diyorum. Hani konuşmuştuk." Dediğinde önce Cengiz'e sonraysa Onur'a döndüm. Benimle ilgili mi konuşmuşlardı? Yani doğru, burayı gezdirmekle alakalıydı ama yine de, konuşmuşlar işte.

"Evet, gidelim hadi." Dedi Onur gülümseyerek.

SINIRWhere stories live. Discover now