31

11.4K 547 77
                                    

Hiçbir şey demeden kollarımı ona doladım.

Ben hayatımda ilk kez kendimi değerli hissettim bu gün biliyor musunuz? Onun bana bu tokayı hediye etmesi benim için ne demekti biliyor musunuz?

Ve benim o iki kelimeyi duymaya ihtiyacım olmadığını biliyor musunuz?

Sen Onur, o kadar güzel seviyorsun ki... Bunu söylemene bile gerek yok, hatta bir şey yapmana bile gerek yok, ben sana bakıyorum ve hissediyorum...

Öyle sıkı sarılmıştım ki ona, sanki ne kadar minnetdar olduğumu böyle göstermeye çalışıyordum. Ne kadar sıkı dolarsam kollarımı sanki bir o kadar çok anlayacaktı sevgimi...

O ise önce şaşırmış sonraysa yavaşça kollarını belime dolamıştı. Hiçbir şey sormamıştı bile bana, sanki onun da ihtiyacı varmış...

Gözlerimi kapatıp sadece anın büyüsüne kapılmıştım. Keşke hissettiğim bu huzur hep benle kalsa... Hiçbir şey düşünmüyordum şu an, düşünemiyordum. Ben sadece kendimde olmadığımı, bu aşkın içimden hiç tanımadığım bir Gece çıkardığını biliyorum. Mesela, bu Gece çok cesur, korkuyor ama nedenini bilmediği bir cesaretle ileri adım atıyor. Hiç düşünmüyor, ne olur diye düşünemiyor. Aklına geldiği gibi yapıyor istediğini... Tıpkı bir anda karar verip buraya, Onur'un yanına geldiğim gibi. Ve görüyorum ki, bazen düşünmeden haraket etmek en iyisiymiş. Ya da bilmiyorum, belki de daha sonuçlarını göremedim.

Dakikalar sonra yavaşca birbirmizden ayrıldığımızda saçlarım hafif uzamaya başlayan sakallarına takılmıştı. Elimle çekeceğim sıra benden önce davranmış ve eliyle okşar gibi ayırmıştı saçlarımı...

Sonra gözleri gözlerimi bulmuş ve biraz tedirgin bir şekilde "İyi misin?" diye sormuştu. Kafamı onaylar gibi salladım.

"Ne oldu peki?" dedi neden buraya geldiğimi anlamak ister gibi. Bu ev Onur'un ailesinin eski eviymiş. Tokayı bulduğu ev hani... Ve Onur kaç gündür her yalnız kalmak istediğinde buraya geliyormuş, saatlerle oturuyormuş, tekbaşına... Cengiz söylemişti.

"Yanına gelmek istedim." Dedim yavaşça. Bunun üzerine gülümser gibi yana kıvrıldı dudakları.

"İyi etmişsin." Dedi kenara çekilip içeri girmem için yol açarken. Küçük adımlarla ilerilemeye başladığımda o da kapıyı kapatmış ve ardımdan gelmeye başlamıştı.

"Bir de teşekkür etmek istedim." Diyerek aniden ona döndüm.

"Ne için?" dedi kaşları hafif çatılırken.

"Toka için." Dedim tekrar hikayesini hatırlayarak.

"Etmiştin zaten." Dedi hafifçe gülerken. Oturmam için bir sandalyeyi işraret edip kendisi de önüme geçip oturmuştu.

"Senin için ne kadar değerli olduğunu biliyorum. Cengiz anlattı." Dediğimde yüzündeki gülüş hafiften solmaya başlamıştı.

"Buranı da biliyorsundur o zaman." Dedi evi kastederek.

"Evet." Dedim ve ardından, "çok üzüldüm" Diye ekledim. Yüzünde yalan olduğu belli olan bir gülümseme oluştu.

"Üzülme. Olmuş, geçmiş, bitmiş. Ben üzülmesi gerektiği kadar üzüldüm. Yetti." Dedi bana şefkatdolu bakarak. Hiçbir şey demeden ona bakmaya devam ettiğimde tekrar konuşmaya başlamıştı.

"Biliyor musun, kaç gündür buraya geliyorum ve düşündüğüm o kadar çok şey var ki. Ailemin buradan kaçışını düşünüyorum, ablamın korkusunu, üşüyen bedenini ve annemin kucağında donarak ölmesini... Düşün her şey yolunda, babam işten geliyor, annem güzel bir sofra kurmuş, hepsi birlikte oturup güzel bir yemek yemiş. 26 Şubat. Soğuk bir kış günüymüş ama onların sevgisi, bu küçük evde onları sıcacık tutuyormuş, yani annem öyle anlatırdı. Hatta o gece komşular gelmiş bize, hep birlikte oturup çay içmişler, güzel, çok güzel bir akşammış. Ta ki, o gün geceyarısı birden elektirikler gidenedek. Karanlığa boyanmış her yer, sokak lambalarına kadar sönmüş ışıklar. Çok bir şey düşünmemişler, kar yağıyormuş, havadandır demişler. Ve annem ablamı korkmasın diye kendi aralarına alarak uyuttuğunu söyler. Babamla içten-içe korksalarda yine de gülümsemiş ve gözlerini kapatarak uyumaya çalışmışlar. Ama sadece 5-10 dakika sonra korkunç sesler sarmış etrafı. Tank sesleri, patlama, silah, çatışma, o alçakların sesleri, küfürleri, kahkahaları... Ve insanların bağırışları... İnsanların üzerilerine giymek için bir hırka bile alamayarak hatta ayakkabılarını bile giyinemeyerek evlerinden son kez çıkıp nereye gideceklerini bilemeden koşması... Küçük bebeklerin ağlaması duyulmasın, alçakları onları bulmasın diye çoçuğunu sıkıca göğsüne bastırarak öldüren anneler... Tabii korkudan bunun farkında bile değillermiş. Tek istedikleri, evlatlarını korumak ve o cehennem gibi geceden kurtulmakmış." Dedi acıyla yutkunarak. Elleriyle oynuyordu, gözlerini benden kaçırıyordu.

SINIRWhere stories live. Discover now