24

14.4K 648 111
                                    

"Casusları Ahmeti ve..." dedi yutkunarak.

"Ve? "dedi Onur ve komutanın bakışlarını takip ederek bana baktı.

"Gece'ni istediler."

Duyduğum cümleyle tüm kanım donmuştu. Ne hissettiğimi bile bilmiyorken dudaklarım kendiliğinden aralanmış ve "ne?" diye fısıldamıştı.

Gözlerim sanki işlevini itirdi... Beynim kendi düşündüklerini gösterdi bana...

İşe giderken kaçırılmam, o adamdan kaçmak için verdiğim savaş, gecenin bir yarısı buz gibi havada tek başıma ormanının içinde koşmam, Işık'ın kaybolduğu gece beni yakalaması, sınırı geçmemiz, düşman askerler dolu bir odaya girmem, yere atılmam, karnıma, yüzüme yediğim darbeler, kulağıma dolan iğrenç kahkahalar, tüm benliğimin ayaklar altına alınması, bana attıkları iftira, o adamın alevlerin ardından bana sonkez attığı hırslı bakış ve o yangında yaşadığım acılar...hepsini, unutmak üzere olduğum neredeyse her şeyi sadece bir kaç saniye de hatırladım. Atlatmış olduğumu sanıyordum, meğersem sadece diğer yaşadıklarımın ardına saklanmış...

Bedenimin titremeye başlamasına, gözlerimin kararmasına engel olamadım... Ve kendimi o korkunç anlarımın içinde kaybederek bayıldım.

***

Ne kadar zaman geçti bilmiyorum ama bilincim yerine geldiğinde ve gözlerimi açtığımda odada kimse yoktu. Dışarıda ise kulağıma dolan sesler vardı sadece. Hiç bir şey söylemeden yatakta dikelip sırtımı yastığa dayadım ve dışarıdaki sesleri dinlemeye başladım.

"Takas bu gün akşam saat 8de gerçekleşecek." diyen Hikmet komutandı.

"Gitmeyecek Gece!" diye bağıran Onurdu.

"Burada son kararları ben veriyorun binbaşı! Kendine gel!" diyen ise Hikmet komutandı. Her zaman askerlerine sevgiyle yaklaşmıştı ama şimdiki ses tonu ne kadar sinirli olduğunu göstermişti. "Geceyi onlara verecek kadar aptal değilim Onur!" diye ekledi ardından.

"Gecenin o bölgeye gitmesi, onlarla karşı-karşıya durması bile kabuledilemez komutanım." dedi Onur. Herkes susmuş sadece ikisi hararetli bir şekilde konuşuyorlardı.

"Gitmesi lazım! Fıratı mı kaybedelim o zaman?" dedi Komutan. "Bak Onur, endişenin sebebini anlıyorum, ama burada sadece sen değil hepimiz, ben dahil hem Gece hem Fırat için endişeliyiz. Akşama kadar kusursuz bir plan yapacağız ve Geceyle birlikte oraya gidip Fıratı da alıp sağ-salim geri döneceğiz. " dedi daha sakin ses tonuyla Hikmet komutan. Onun böyle konuşmasıyla bir an benim bile içim rahatlamıştı. Onların sesleri kesildiğinde bu sefer ben kendimle konuşmaya başlamıştım.

Gitmeye hazır mıydım? Gider miydim? Ya da gidebilir miydim? Onları görmeye dayanabilir miydim? O korkuyla ayakta kalabilir miydim?

Şimdiden düşününce bile bedenim buz kesiyor...

Ama Fırat geliyor gözümün önüne... Onun gülen gözleri, sevdiği kıza kavuşmak için kurduğu hayaller, heyecanı, bize son söylediği sözler... Ve gitmem gerektiğine karar veriyorum...

Benim bir kaç dakikalık korkumun yanında onun hayatı söz konusuydu ve ben bunu yapmaya en azından borçluydum.

Düşüncelerimden beni ayıran kapının tıklanması ve içeriye Hikmet komutanın girmesi olmuştu. Kendime bir az daha çeki düzen vererek yatakta oturur pozisyona geldiğimde o da yanıma yaklaşmıştı.

SINIRWhere stories live. Discover now