15.

20.5K 967 62
                                    

"Teşekkür ederim." dediğimde kapıya doğru yol almıştı.

"Sadece doğru söylemiş ol. Yeter." dedi çıkmadan önce bana son bir kez dikkatle bakarak.

Onur çıktıktan sonra bir daha uykuya dalamadım. Galiba heyecandandı. Eğer Işıkla konuşabilirsem ve o doğruyu söylerse, Onur bana inanacaktı. Onur inanırsa bana yardım eder, diğerleri de inanır ve yaşadığım bu acı biterdi. Şimdi tek dileğim lütfen artık bir sorunun çıkmamasıydı. Çünkü gerçekten bıktım. İnsanların beni görmemesi, duymaması artık canımı yakmakla kalmıyor, ruhumu bunu alıştırıyordu.  Ama ben buna alışmak istemiyordum. Zaten kim ister ki?

Saatler ben öylece otururken hızlıca geçti. Günler, aylar hatta yıllar sonra içimde olan bu heyecan beni ayakta tutan tek şeydi. Sanki, yeniden doğacakmışım gibiydi. Razıydım, ben dünden razıydım. Sadece artık bitsin...

Saatler süren sessizliğin ardından ahırın kapısı yavaşça açıldı ve içeriye elinde bir bardak suyla Cengiz girdi. Yanan feneri görünce gözleri şaşkınlıkla baktı ve eline alıp kapattı. Dışarıda güneş doğmuş, sabah çoktan olmuştu bile, ama ben hala karanlıktaydım...

Hiçbir şey söylemeden bana yaklaşıp elindeki bardağı uzattı. Cengiz bile bana bakmamaya çalışıyordu.

"Benimle konuşmayacak mısın?" dediğimde gözleri kısa bir süre beni buldu. Sonra yeniden başka tarafa bakamaya başladı.

"Suyunu al." dedi sert konuşmaya çalışarak.  Zincirli ellerimi öne doğru getirdiğimde sesleri duyan Cengizin yüzünde acı bir ifade oluşmuştu.

"Bana inanmak istiyorsun." dedim elindeki bardağı alarak. Gözleri ifadesiz bir şekilde bana döndü.

"Hayır. " dedi bakmaya devam ederek. Ama gözleri aynı şeyi söylemiyordu. Belki çok iyi anlamazdım insanların bakışlarını ama burada geçirdiğim kaç haftanın sonucunda Cengizi az daha olsun tanımıştım. Çok iyi ve yumşak bir kalbe sahipti ve o belki de buraya ilk ayak bastığımdan beri yanımda olan ilk kişi oldu. Beni buldukları ilk anda bile benden şüphe etmelerine rağmen beni korudu, o silah sesleri kulağımı batırırken beni rahatlatmaya çalıştı.

"Ben yapmadım Cengiz. " dedim yeniden bana bakmasını sağlayarak.

"Suyunu iç. " diyerek yüzünü diğer tarafa çevirdi yine.

"Ben yapmadım. " dedim tekrar. "Ben hiçbir şey yapmadım. " diyerek sesimi yükselttim. O ise aniden bana dönerek bağırdı.

"Kardeşlerim öldü!" Cengizin gözleri bile alev almıştı. "Benim kardeşlerim öldü! Sadece bir hafta önce omuz omuza savaştığım kardeşim, ben yaralandığımda beni orada bırakmayıp omuzunda taşıyan kardeşim öldü. " dedi gözleri dolarak. "Ve ben hiçbir şey yapamadım." dedi acıyla.

"Üzgünüm." dedim benim de gözlerim dolarken.

"Hayır, suçlusun. " dediğinde ağzımı yeniden açacakken izin vermedi.

"Komutanın odasından koordinatlarımızı alıp ispiyonlaya bilecek tek kişi sendin!" Dedi dişlerinin arasından. "Oradaki herkes senden önce de vardı. Ve hep birlikte savaştık. Bir tek sen...sen Gece." gözlerindeki öfke yerini çoktan acıya bırakmıştı.

"Ben yapmadım. " dedim tekrar. Kafasını alayla sallamaya başladı. "Kim yaptı o zaman?" dedi gözlerini bana dikerek. Cevap bekliyor gibi hiç çekmedi.

"Bilmiyorum." Bunun üzerinde yüzünde alaylı gülümseme oldu.

"Sen bile bilmiyorsun be Gece. Kendini bizim yerimize koysana. Aylardır savaştığın insanlardan mı şüphe edersin, yoksa sadece bir kaç haftadır gelen ve geldiği günden olaylar hiç eksik olmadan devam eden bir kızdan mı?" Ve ben hiçbir şey diyemedim. Haklıydı... Hayat yine bana çok büyük bir oyun oynuyordu. Beni kocaman bir çukura düşürmüş çıkmam için hiçbir dal bırakmamıştı.

SINIROpowieści tętniące życiem. Odkryj je teraz